KOMİSYON KONUŞMASI

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Şimdi, tabii, Meclis Genel Kuruluna bir an evvel gitmesi, zaman sınırlılığı vesaire gibi birtakım yaklaşım tarzları hukuksuzluğun gerekçesi olamaz. Dolayısıyla da meseleyi hukuki anlamda değerlendirmek ve dolayısıyla da bu bağlamda ifade etmek gerekir.

Şunu özellikle ifade etmek istiyorum: Türkiye'de, gerçekten, son zamanlarda Türkiye Büyük Millet Meclisi bir kanun fabrikası gibi çalıştırılmaktadır. Dolayısıyla bu zaten kanun tekniği açısından son derece sorunlu olan torba yasaların gündeme getirilmiş olması da ve neredeyse son zamanlar görüştüğümüz yasaların torba yasa olması da maalesef hukuk anlamında ne kadar sorunlu bir yaklaşım içerisinde iktidarın bulunduğunu göstermektedir.

Bunun da ötesinde, işte Anayasa'ya aykırı falan diyoruz. Zaten Adalet ve Kalkınma Partisinin varlığı Anayasa'ya aykırı.

ADEM YEŞİLDAL (Hatay) - Hocam, kayıtlara giriyor.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Girsin kayıtlara çünkü ileride bundan yargılanacaksınız maalesef.

Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı biliyorsunuz hukuk mumuk dinlemiyor, diyor ki: "Ben çok farklı bir adamım ve Cumhurbaşkanı olursam da -dedi zaten başında- ben özel bir Cumhurbaşkanı olacağım." Şimdi, ben de hakikaten çok "sui generis" kendime göre, çok farklı bir milletvekiliyim. Dolayısıyla, ben de şimdi kendime Sayın Cumhurbaşkanının kullandığı metodolojiyle bir misyon biçiyorum. Benim Cumhurbaşkanlığı yapmam lazım. Çünkü Cumhurbaşkanlığı makamı bizim 104'üncü maddeye göre şu anda boş. Cumhurbaşkanı siyaset yapıyor. Yani siyasi parti genel başkanı şu anda. Miting yapıyor, muhalefete ayar veriyor, muhalefet liderleriyle polemiğe giriyor ve dolayısıyla da tarafsızlığı sağlayacak, devletin başı olmanın fonksiyonunu yerine getirecek bir durumda bulunmuyor. Onun için o makam boş. Çıkar birisi de der ki benim gibi: "O zaman orayı da ben doldurayım." Olmaz böyle bir şey. Yani hem yasa anlamında, "ihkakıhak" dediğimiz uğranılan birtakım haksızlığı eğer yasalara müracaat ederek yerine getirmezseniz bu sefer ne olacaktır? Şahıslar kendi yasalarını kendi koyacaktır.

Şimdi, bundan üç dört gün önceki İçişleri Bakanımız "Ben Anayasa'yı tanımıyorum." dedi. Anayasa üzerine yemin etmiş, anayasal çerçevede seçilmiş, yerine gelmiş bir devlet adamı "Ben Anayasa'yı tanımıyorum." dediği andan itibaren kendisini Anayasa yerine koymuş olur. İşte "despotizm", "polis devleti", "monarklık", "tiranlık" dediğimiz şey de budur arkadaşlar ve maalesef buna, şu veya bu biçimde sürçülisan etti ya da sözün şehvetine kapılarak böyle bir söylem içerisinde bulundu diyen maalesef kimse de olmadı.

Biz 12 Eylül öncesinin nesliyiz. Bizim dönemimizde Anayasa'yı tebdil, Anayasa'yı tağyir ve buna benzer suçlarla kitlesel idamlar isteniyordu. Burada doğrudan doğruya legal, milletin oyuyla gelmiş, tamamen anayasal düzen içerisinde seçilmiş olan yetkililerin Anayasa'yı tanımıyoruz şeklinde bir yaklaşım tarzını görünce gerçekten Türkiye'de çok ciddi bir rejim kriziyle karşı karşıya olduğumuz intibaı bizde oluşuyor.

Bunların savunulacak, bunların tanımlanacak, bunların tariflenecek bir yanı da yok. Şimdi, Anayasa'yı tanımayanlar e yasaları haydi haydi tanımazlar. Onun için, biz bu yasaya baktığımızda getirilen bu yasanın, aslında şu seçime kadar biz elimizi güçlü tutalım da seçimden sonra Allah kerimdir yasası olduğunu zaten biliyoruz. Zaten seçimlere kadar da muhtemelen Anayasa Mahkemesi üzerinden doğrudan ya da dolaylı meydana getirilecek etki dolayısıyla 7 Haziran sonrasına bakın bu Anayasa'ya aykırılık iddialarına şeklinde de bir durum meydana getirirseniz ballı kaymak. Ama, peki, 7 Hazirandan sonra oluşursa size bu uygulanırsa, ne olacak o zaman? İdris Şahin beni arayıp duracak. O zaman bakalım ne yapacağız. Allah kerimdir.