KOMİSYON KONUŞMASI

RIDVAN TURAN(Mersin) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Vekil arkadaşları ve kooperatif sektörünün buradaki temsilcilerini de selamlıyorum.

Şimdi kooperatifler üzerine konuşuyoruz ama kooperatifi tarif edecek şey nedir ya da kooperatifin temel amacı nedir diye sorsak herhâlde kâr değildir, ilk bunun altını çizmek lazım. Kooperatifler ticari bir şirket gibi kâr elde etmeyi hedeflemezler, daha ziyade, toplumsal bir dayanışmayı, desteği sağlamak suretiyle üyelerinin refahını sağlarlar. Üyelerinin refahının sağlanması zaten otomatik olarak toplumun genel olarak refahının artmasına sebep olur. Bu sebeple, kıymetli arkadaşlar, piyasa kavramlarıyla, piyasa terminolojisiyle kooperatifçiliği konuşmak gerçekten zordur, en azından kooperatifin olması gereken sosyal yönünü, dayanışmacı yönünü ortadan kaldırırlar. Bunu niye söylüyorum? Söylememin temel sebebi şu: Kapitalizm öncesindeki formasyonlarda da dayanışma yapıları vardı yani Osmanlı açısından konuşacak olursak işte loncalar, Ahilik gibi -Avrupa'da da bunun benzerleri var- fakat bu, kooperatif anlamına gelmez. Kooperatif, esasen kapitalizmin yaratmış olduğu eşitsizliği ve sömürüyü insanların bir nebze olsun, yan yana gelerek, dayanışarak ortadan kaldırma ameliyesidir, niyet budur. Özellikle Sanayi Devrimi sonrasında İngiltere'de ve Avrupa'nın da bütününde sanayinin ihtiyaç duyduğu nüfusun, iş gücünün kırsaldan çekilmesi sebebiyle... Niye kırsaldan çekiliyor? Çünkü feodalizm bitti, burjuva devrimleri yaşandı, şehirler artık gerçek merkezler hâline dönüşmeye başladılar. Böyle olunca da iş gücü kentlere yığıldı. Örneğin, Liverpool sıradan feodalizmli bir kentken, Sanayi Devrimi'nden sonra orası böyle, işçilerin dip dibe yaşadığı bir yer hâline dönüştü. Dolayısıyla, kooperatifçilik, o var olan eşitsizlikten insanların kendisini, özellikle işçi sınıfının kendisini kurtarmasının bir yöntemiydi. Bu sebeple, dayanışmacı yanı öne çıktı. Toplumsal refahı artırmanın da genel olarak refahı artıracağına ilişkin bir yaklaşım o zamandan bu zamana şekillendi.

Şimdi, aslında, insanların talebi ve ihtiyaçları doğrultusunda kooperatifçilik Kıta Avrupası'nda şekillenirken Osmanlı'da -yani Mithat Paşa bir Osmanlı münevveri, hepimiz biliyoruz- şekillenmesi biraz devlet eliyle oldu. Yani devletin eliyle olmasının zararı ne? Devlet eliyle olunca bilindiği ve hep yaşadığımız üzere "Yönetenler her şeyin iyisini halktan iyi bilirler." Dolayısıyla, kooperatifçilik mevzuatına da zihniyetine de yön veren temel şey devletçilik hâline geldi, hatta kooperatifçilik Türkiye'de öyle bir noktaya geldi ki tek tük... Yani bir defa, hiçbir zaman o, anladığımız anlamda kooperatifçilik Türkiye'de olmadı ama 80 askerî darbesi öncesinde yine, görece, bu temel ekseninde kurulmuş olan kooperatifler de -mesela KÖY-KOOP- çok ciddi bir üye sayısına ulaştı, traktör vesair şeylerde ucuz girdi sağlamaya başladı. 12 Eylül askerî diktatörlüğünden sonra bu kooperatifler ağırlıklı olarak bir komünist icadı olması hasebiyle, yer yer de askerî darbenin ihtiyaç duyduğu, iyice birbirinden uzaklaşmış, toplumsal olma hâli ortadan kalkmış kitleleri yaratmak açısından da kooperatifçiliğin ortadan kalkması geçerli bir şey hâline geldi. Bu, kanunlara da kanun hükmünde kararnamelere de dercoldu o zamanlar. Ben çocuğum o zamanlar, bizim köyde de kooperatifler falan vardı; kooperatifin kapanışını askerler yaptılar yani böyle bir, şiddetle yaptılar. O zaman, aslında iki şey işlendi: Bir, bu kooperatifçilikte güven meselesi. Aslında, kooperatifçilikte güven iki sebeple tartışma gündemine geldi. Bunlardan bir tanesi: Gerçekten, bazı art niyetli kişiler tarafından, diğeri de "Ya, bu kooperatifçiliğe güven olmaz." mesajı aslında kooperatifçiliğin vadettiği dayanışmacı toplumsal ilişkileri ortadan kaldırmaya dönük bir şeydi.

Arkadaşlar, günün sonunda şuraya geldik: Şimdi, kooperatifçiliğe ilişkin tonla akademik yazı var, değil mi? Hepimiz bir şeyler söylüyoruz kooperatifçiliğe ilişkin; gelinen noktada, bu dayanışmacı, sosyal yönlerini kaybetmiş ekonomik kalkınma araçlarına dönüştü. Oysa, böyle değildir yani "ekonomik kalkınma" denilen şey kooperatifin esas hedefi değil, demokratik ve halkçı bir kooperatifçilik faaliyetinin sonuçlarından bir tanesidir. Böyle bir ekonomizmle malul oldu, ekonomist indirgemecilikle malul oldu ve bunun sonunda da ne yazık ki şimdi, böyle, piyasanın rekabetçi koşullarına terk edilmiş bir mevzuat, bir kooperatifçilik hayatıyla kooperatifler ayakta kalmaya çalışıyor. Bir taraftan diyoruz ki: "Kâr amacı gütmez." ama kooperatifin tabi olduğu kanunlar dikkate alındığında, mevzuat dikkate alındığında bunların kâr amacı gütmekten başka çaresi yok, can havliyle ayakta durmak için çabalamaktan başka çaresi yok. Şu anda, böyle bir durumla hem mevzuat açısından malulüz hem de periferide kurulmuş olan bütün kooperatifler bunun sıkıntısını yaşıyorlar ve hâlâ bizim kooperatifçilik sektörümüz inanılmaz derece merkeziyetçi, inanılmaz derecede devletin tasallutuna açık. Özellikle siyasi iktidarlar tarafından da rahatça sevk ve idare edilebilecek yapılar olarak görülüyor. Oysaki kooperatifi kooperatif yapan şey muhtariyetidir yani o muhtariyeti, özerkliği kooperatiften...

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Başkan, çok ciddi bir kopukluk var salonda.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Ben kendi sesimi duyamıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Affedersiniz, affedersiniz.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Yani herkes kendi hâlinde.

BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Buyurun.

RIDVAN TURAN (Mersin) - O muhtariyeti kooperatiften alıp da iktidarın ya da devletin basit bir eklentisi hâline getirdiğiniz andan itibaren bence kooperatifçiliğe hiç gerek yok. Bunun yerine buna benzer şirketler, ticari şirketler kurmak lazım, önerdiğim için söylemiyorum tabii ki.

Burada vurgulamak istediğim şey şu: Kooperatifler kendi kararını alan, eyleyen, özerk, iktidardan özerk yapılar olmak zorunda. En azından 12 Eylülden bu zamana kadar bu şey ortadan kalktı. Yani şimdi, bir ana sözleşmemiz var, değil mi arkadaşlar? Ya, bu nasıl ana sözleşmeyse ana sözleşmenin de nasıl olacağını yine Bakanlık belirliyor, böyle şey olmaz. Yani bir kanun yazılıyor, kanunda ana sözleşmeye atıflar var ama gel gör ki sen kurduğun kooperatifte o ana sözleşmeye dayanarak adım atamıyorsun; sana kanunu gösteriyor, kanun da ana sözleşmeyi gösteriyor, iktidar da tekrar kanunu gösteriyor, bu böyle olmaz. Bunların hepsinden çıkardığımız sonuç şu: Biz, kooperatifleri mevzuat ve zihniyet olarak ticari şirketler gibi görüyoruz, ticari şirketler gibi algılıyoruz.

Oysa bir toplumun -ne diyelim- hizmetlere ulaşım noktasında en zorluk çeken, eşitsizlik içerisinde olan kesimler... Yani bir köyü düşünün, bir köyde kurulacak bir kooperatifi düşünün, kendi ürettiği malı pazarlayacak olan bir kooperatif. Ya, emin olun -burada sektör temsilcileri bizden çok iyi biliyorlar kuşkusuz- bizim Sarıköy'den 7 insanın gidip de bir kooperatif kurması mümkün değil, işin içinden çıkmaları mümkün değil. Yani mevzuat bir defa o kadar karışık ki, bunu söylerken şu saikle söylüyorum: Kaleme alınmış olan bu yasa teklifi derde derman olmuyor. Ben de bir kanun teklifi yazdım geçen yasama yılında, bütün partilere gönderdim, 90 maddelik bir kooperatifçilik kanun teklifi, ondan da bahsedeceğim bu yasa teklifine ilişkin görüşlerimi anlatırken. Şimdi, mevzuatın karışıklığı gariban köylüye kooperatif kurma imkânı sağlamıyor. Bir defa, biliyorsunuz, 3 tane mevzuat var arkadaşlar, bu 3 mevzuatın... Yani işte, 1163 var, 4572 iki var, bir de ne vardı, 1581 sayılı Kanun var yani ne kooperatifi kuracaksan bakacaksın hangisi uygunsa ona uygun mevzuata göre adım atacaksın, böyle olmaz. Yani bu böyle olmaya devam ettiği sürece 3 tane mevzuat, 3 tane de Bakanlık bu sektörü sevk ve idare etmeye devam ettiği sürece buradan hayırlı bir işin çıkması mümkün değil. Kavram kargaşaları, mevzuat kargaşaları ana sözleşme sıkıntıları, her şey üst üste binecek ve şu anda olduğumuz yerden kurtulamayacağız.

Bu sebeple, esas olarak, kooperatifçiliğe ilişkin bir kanun teklifi sunuyorsak kıymetli arkadaşlar, bizim yapmamız gereken ilk şey şu: Bir defa, 3 mevzuatı tek bir mevzuata indirmemiz lazım. Benim yazdığım kanun teklifi bu iddiada, eksikleri kuşkusuz vardır ama ben bu sözünü ettiğimiz 3 kanun teklifini tek bir kanun teklifine indirmeye çalıştım. İki, 3 tane Bakanlık var. Bu böyle olmaz yani Tarım Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Şehircilik Bakanlığı, bu böyle olmaz. Bunun böyle olduğu koşullarda da işin içinden çıkamıyoruz. Bu sebeple yani bu bakanlık ve mevzuat kargaşasına son vermek için bir kooperatifler bakanlığına ihtiyacımız var. Bakın, işi gücü kooperatif olacak, bu, kooperatif çalışacak sadece. Türkiye'deki bütün kooperatifçilik süreçlerini, uluslararası deneyimleri takip ederek yapacak çünkü hiçbir Bakanlık, kooperatifçiliğe ilişkin yeterince çalışma sürdüremiyor. Hiç kimse kötü niyetinden yapmıyor bunu ama zaten Bakanlığın tonla işi varken bir de onunla uğraşmak gerçekten zül. O sebeple bir kooperatifçilik bakanlığının mutlak suretle değerli arkadaşlar, kurulması gerekiyor. Üçüncü mesele, bak hep finanstan bahsediyoruz, niye bahsediyoruz, niye bahsediyoruz? Kooperatiflerin finans sorunu var, hele küçük bir kooperatifsen devlet sana diyor ki: "Kardeşim domates kooperatifi kur ama salçayı yaparsan bunun vergisini vereceksin sen bana." Bu, neyi sağlıyor? En önemli finansal problemlerden bir tanesini sağlıyor zaten kamu... Ziraat Bankasının aklı başka yerde, Demirören'e 750 milyon para vermekle iştigal ediyor. Diğer yerler dikkate alındığında kooperatifler finansa erişemiyorlar. O yüzden Ziraat Bankasını falan bir kenara bırakarak bir kooperatifler bankasına ihtiyaç var. İşi gücü kooperatifleri düşük faizli, uzun vadeli kredilerle fonlamak olmalı. Ardından devam edelim.

BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Rıdvan Bey, çok affedersiniz mümkünse biraz toparlayabilirsek memnun olurum. Bir sıkıntı yok sadece tüm hazırunun zaman ekonomisi açısından.

Teşekkürler.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Toparlamaya gayret ediyorum Başkanım, zaten çok kalmadı.

Kooperatiflerin mevzuat olarak demokratikleşmeye ihtiyacı var. Şimdi, temsile yetkili kişiler ve yönetim kurulu kavramları var. Kooperatifte bunların hikmetinden sual olunmuyor, bunlar istediği her şeyi yapar kooperatif için. Bunun yerine, aynı siyasi partilerde olduğu gibi kooperatif genel kurulu en üst organ, onun altında kooperatif meclisinin olması lazım. Kooperatif meclisi kooperatif hakkındaki kararları demokratik olarak almalı ve kooperatif yürütmesi de 2 meclis arasındaki faaliyetleri sürdürmeli. Mesela, geri çağırma ilkesi demokratik mekanizmaların olmazsa olmazıdır. Bizim mevzuatlarımızın hiçbir tanesinde buna ilişkin bir şey yok. Mesela, yine, kooperatifleri bir elitin inisiyatifine terk eden huzur hakkı gibi şeylerin kaldırılması lazım. Kooperatiflerin bir araya gelerek üst birlik oluşturmaları özendirilmeli ama bu şey de böyle bir niyet olmakla beraber bu biraz inzibati bir yöntemle yapılıyor. Tam tersine kooperatiflerin birliklere, bölge birliklerine, Türkiye Kooperatifler Birliğine kadar geçen o süreç içerisinde yukarıya üye olmaktan kaynaklanacak birtakım kârları olmalı, birtakım desteklemeleri olmalı.

Yine, az önce sözünü ettim, dedim ya, domates üretiyorsun ama salça yapamazsın! Mesela ahududu üretirsin ama reçel yapamazsın. Niye? Senden vergisini alır. Arkadaşlar, bu yani ortaklar arası faaliyet denen şey küçük ve orta ölçekli işletme kurmakla sınırlandırılmalı ve bu, ortaklar arası faaliyet olarak nitelendirilmeli. Yani şunu anlatıyorum: Ben bir kooperatifim, domatesten küçük ve orta ölçekli bir imalathane kurmuşum ve buradan salça üretiyorum. Bu ürettiğim salça sebebiyle devlet beni bir ticari işletme gibi görmemeli. Küçük ve orta ölçek için diyorum, büyük için söylemiyorum. Eğer öyle görürse benden bir kamyon vergi alacak ve ben yine ayakta duramayacağım. Kooperatiflerin ayakta duramamalarının çok önemli sebeplerinden bir tanesi bu ortaklar arası faaliyet mevzusu arkadaşlar.

Engelliler için bir pozitif destek olmuş onu biz de önermiştik görüşme sırasında ama otuz yaş altındaki vatandaşların... Yani gençlerin, kadınların, engellilerin kurduğu kooperatifler mutlaka ciddi olarak sübvanse edilmeli. Gençlerin yetiştirilmesi lazım, eğitime vurgu yapılmış ama ben mesela biraz da "şeytanın avukatlığı"nı yapayım tırnak içinde. Ya, orada eğitim deniyor tamam da şimdi OSGB'ler pratiği var. Ben bir hekim olarak aynı zamanda bu OSGB'lilerin iş sağlığı güvenliği alanında ne kadar ciddi sorunlar çıkarttığını da yıllardır deneyimliyorum yani mesleği yaptığım süre boyunca. Şimdi eğitimi, OSGB'liler gibi kurumlara verir, bunu özelleştirirsem bu olmaz. Yeni bir rant alanı oluşur, bu yeni rant alanında kümelenenler olur. Bunun mutlaka kamu eliyle yapılması lazım bunu da desteklemek için bir başka öneri, kooperatif üniversitelerinin kurulması lazım. İlk mektepte tarım dersi ve kooperatifçilik dersi... Biz öğrenciyken vardı, tarım dersimiz de vardı -hatta böyle sarı saman sayfalı kitabımız vardı- kooperatifçilik dersi de vardı. Şimdi çocuklar, anaokulu çocukları domatesi Migros'ta yetişiyor zannediyor biliyor musunuz? Yani, bu kadar topraktan, kendimizden koptuk. Bu, kabul edilebilir bir şey değil. Topraktan kopmak bir ülkenin geleceği açısından son derece sorunlu bir şey.

Kooperatiflere gerçek kişiler üye olmalı; bakın, tüzel kişilikleri ben dışında bıraktım yazarken. Niye? Bir şirket, 7 tane gariban köylünün kurduğu şeye üye olduğunda orada karar alma süreçlerinin hepsi onun elinden geçer, o orayı belirler, denetler, demokratik yapıyı ortadan kaldırır. Kooperatifler kurulacaksa kooperatifler mutlaka gerçek kişiler tarafından kurulmalı ve üye olan herkes anında, herhangi bir zamana ihtiyaç olmadan oy kullanabilmeli çünkü 1163'te zamandan bahsediyordu.

Yönetim, benim deyimimle yürütme kurulunda olanlar yalnızca bir kooperatifin yürütme kurulunda olmalıdır. Bizim bu kanun teklifinde farklı alanlarda birden fazla yerde yönetim kurulu üyesi olunabileceğine ilişkin bir vurgu var, bu doğru değil arkadaşlar. Yani hiçbir insan 2 ayrı yürütmede aynı biçimde verimli olarak çalışamaz. O sebeple herkesin mutlaka bir defa olması lazım. Yönetim kurulu üyeleri, ana sözleşmede aksi hüküm yoksa üç yıllığına bir defaya mahsus olarak atanmalı. Bu da bürokrasiyi ortadan kaldıracak bir faktördür. Denetçilerin sayısı ana sözleşmede belirlenmeli, bunlar en çok üç yıllığına seçilmeli.

Denetim mevzusuna geleyim, şey de var... Şimdi, bizim esas derdimiz zaten bu, iktidarın ya da devletin -aynı anlama gelmek üzere kullanıyorum ikisini de- tasallutu kooperatifler üzerinde. Ya, bunun üzerinde bir tane daha denetim mekanizması kurmanın bir gerekliliği yok. "Ne zararı var?" diyeceksiniz; e, zaten kooperatifin iç denetimi var, üs birlikler tarafından yapılan denetimi var, gerekirse yargı denetimi var. Ya, bunlar varken bir de yeni bir sektör yaratmayı temel alacak biçimde bir denetim mekanizmasını oluşturmanın faydası yok arkadaşlar. Yani demokratik bir kooperatifçiliği bu şekilde sürdürebilmek falan mümkün değil. Denetim işini değil... Yani kooperatifleri kendi hâlinde desteklersek, onların demokratik yönlerini mevzuatla öne çıkartırsak kooperatiflerin zaten denetim sorunu ortadan kalkar. Yani şöyle yapmayalım: Devlet Denetleme Kurulunun yetkilerine ilişkin geçtiğimiz aylarda bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıktı. Herhâlde Cumhurbaşkanı kooperatife kadar denetleyecek, Pazarcılar Odasına kadar denetleyebilecek yani bu mümkün artık. Bunlara gerek yok arkadaşlar, bunlar iyi şeyler değil; denetleyen açısından iyi değil ama ondan daha ötesi denetlenen açısından iyi değil. Yani Demokles'in kılıcı gibi, demokratik bütün mekanizmaların üzerinde bir bilenin sözünün ve eyleminin olduğu yerden hayırlı sonuçlar çıkmaz.

Bitiriyorum Sayın Başkan. Kooperatifler bakanlığının... Mesela, denetim için söyledik, kooperatifler bakanlığı denetim yapacak mı? Evet, kurulduğunda yapacak tabii ki fakat bu bakanlık kooperatiflerin talebi üzerine gelmeli, genel kurulları takip etmeli ve gerekli destekleri sağlamalı. Sözün özü şu: Şimdi, bu Kooperatifler Yasası özellikle denetim konusu sebebiyle problemli. Bizim katıldığımız şeyler var mı? Var. Mesela biz kendi kanun teklifimizde de elektronik ortam yani on-line ortam, bilgisayar teknolojisinden daha fazla kullanmayı hedeflemişiz, kanun teklifinde de var. Engellileri önermiştik, sağ olsunlar teklife derç olmuş. Yine, eğitim konusunda vurgularımız benzer ama biz kamusal bir eğitimi savunuyoruz yani yeni bir sektörün oluşacağı, oradan birilerinin nemalanacağı, OSGB'liler gibi bir eğitimin doğru olmadığı görüşündeyiz. Dış denetimin doğru olmadığı görüşündeyiz.

Son olarak da şunu söyleyeyim: Bu kooperatifleri konuşurken hep şöyle konuşuyoruz ya, dünyanın en büyük ticari hacme sahip olan şeyleri kooperatifler; öyle mi? Öyle. Fakat tam bu noktada şöyle bir açmaza düşmek de mümkün: Yani bunların büyük bir kısmı, işte, Mondragon ya da Japon sigorta devi... Bunlar bizim anladığımız anlamda artık kooperatif olmaktan uzaklaşmış şeyler yani bunlar öyle sosyal dayanışma falan filan gibi şeyleri hedeflemiyor. Bizim yapmamız gereken şey şu: Bakın, özellikle tarım alanında çok ciddi problemler var. Ben bir Tarım Komisyonu çalışanıyım. Tarım alanında, tek tek saymak mümkün değil fakat, en önemli sebeplerden bir tanesini hepimiz biliyoruz, kırsal tasfiye oluyor, kırsal büyük bir hızla tasfiye oluyor.

BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Rıdvan Bey, kusura bakmayın, tekrar söylemek zorunda kaldım, .bir toparlarsanız memnun olacağım.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Son 5-6 cümle Başkanım.

BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Lütfen.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Yani mevzu biraz geniş bir mevzu da.

Kırsalın tasfiye olması özellikle endüstriyel tarım tekellerinin üretim biçimlerinden kaynaklı yani bugün sera gazından bahsediyoruz, esas sebebi bunun endüstriyel tarımsal üretim biçimleri.

Şimdi, bizim şunu yapmamız lazım: Bakın, bir ülke, kırsalı yani köylüsü ne kadar güçlüyse o kadar güçlüdür. Bu dayanışma kültürü açısından da böyledir, ekoloji açısından da böyledir, sosyal yapı açısından da böyledir. O sebeple özellikle bu kooperatifler yasasını konuşurken kırsalda köylünün hem üretebileceği hem gidip de ana kentte inşaat işçisi olmayacağı yani doğduğu yerde doyacağı bir planlamayı esas almak gerekir. Bu planlama hem Türkiye'nin tarımsal gayrisafi millî hasılasını artırır hem iklim değişikliğine cevaptır hem istihdamı güçlendirir hem ürün çeşitliliğini, gen havuzunu güçlendirir, daha sayamayacağım pek çok tarafı vardır. O açıdan bu kooperatifler mevzuatı ele alınırken biraz da bu tarafa dönük bir pozitif ayrımcılık içerisinde olmak gerekir diye düşünüyorum.