KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN KALYONCU (İzmir) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Tüm bu Komisyon çalışmaları boyunca katkı veren başta siz olmak üzere bütün üyelere, teknik personele, sunum yapan hocalarımıza ve kurumlara teşekkürlerimi belirterek başlamak istiyorum.

Şimdi, bugün müsilaj, yarın başka bir şey. Ekosistem bozulduğu zaman bu bir yerden arıza verecek. Yani, insan vücudu gibi düşünün, bir yerde sıkıntı olduğu zaman diğer alanlarda da etki etmeye başlıyor. Bunun ana sebeplerinden birisi Marmara'da olan kirlilik, bu zaten ortaya konuyor fakat bunun yanında, kirlilikle beraber iklim değişikliğiyle oluşan etkileri göz ardı etmemek gerekiyor. 2,5 santigrat derece suyun ısınması bu etkilerden birisi, bir de durgun alanların oluşması. Zaten müsilaja baktığınız zaman akıntı olan bölgelerde değil, durgun alanlarda daha yoğunlaşmış.

Şimdi, müsilaj neden oluşuyor? Müsilaj, organizmaların bazılarının ya strese girip bunu üretmesi veya diğer organizmalara karşı rekabet amacıyla madde üretmesi, bu, toksik madde de olabilir. Yani, buradaki organizmalar, çoğalan organizmalar müsilaj üretmiş. Fakat bazı farklı organizmalar var, bunlar toksik madde de üretip rekabet açısından kendi çoğalmasını aşırı düzeyde yapabilmek için uygun şartları bulduğunda bunu üretebiliyorlar. Şimdi, denizlerimizde, Marmara özelinde bu Komisyon kuruldu ama Komisyonun amacı diğer denizlerde de hatta -ben bunu zaman zaman gündeme getirdim- iç sularımızda da biz bu problemleri yaşayacağız. Şimdi, denizlerimizde, özellikle körfez alanlarda bunu "red tide" işte mesela İzmir Körfezi'nde deniz marulunun aşırı çoğalması, bunların hepsi aslında birbirine benzer yapılar.

Bu, Marmara Denizi'ndeki özel, zaten Marmara Denizi sistem olarak oldukça özel bir deniz, dünyada benzeri de yok zannediyorum, tam şeyi bilemediğim için bunu söylüyorum çünkü çok özel bir ekolojik yapıya sahip. Şimdi, buradaki akıntı sistemleri, tuzluluk sıcaklık farklılıkları, bunlar bu Marmara Denizi'ni özel yapan olaylar. Marmara Denizi'nde yapılması gereken şey şu: İlk olarak Marmara Denizi'nin sürekli izlenmesi gerekiyor, fizikokimyasal açıdan izlenmesi gerekiyor, akıntı sistemlerinin de izlenmesi gerekiyor. Şimdi, iklim değişikliğinden farklı olarak, ayrı olarak değerlendirmeye kalktığınızda hata içerisine düşersiniz çünkü Marmara Denizi'ndeki buharlaşma hızı, Karadeniz'deki buharlaşma hızı, Akdeniz'deki buharlaşma hızı artış gösteriyor. Bu da ileriki dönemlerde Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz'de tuzluluk değişimlerini birlikte, beraber getirecek. Bunun yanında Marmara Denizi'nde -bunu da zaman zaman gündeme getiriyorum- istilacı türler, özellikle Türkiye'de gündemde olan balon balığı ve aslan balığı var fakat mikro istilacılar da var. Bu denizler yoluyla Marmara'ya ulaştığında bu mikro istilacılar Marmara ekosistemini değiştirecek ve yıkıma uğratabilecek düzeyde.

Şimdi, Karadeniz özelinde değerlendirdiğimiz zaman Karadeniz'e giren akarsuların miktarının azalması Karadeniz'de tuzluluk değişimini de değiştirecek. Marmara Denizi'ne giren akarsu, dereler vesaire baktığınızda, küresel ısınmadan dolayı su miktarının azalmasıyla beraber sadece atık su arıtma tesislerinden gelen suların aktığı alanlar olacak. Mesela, bunu nerede yaşıyoruz? Bunu özellikle yaz aylarında Küçükmenderes Nehri'nde yaşıyoruz. Doğal olarak dere yatağına giren suyun azlığı sebebiyle arıtma tesislerinden çıkan sularla bir nehir oluşuyor. İlk başta sayın vekilim gündeme getirdi bunu, sürekli söylüyoruz, sürekli olması gereken de bu. Bunun engellenmesinin yolu yağmur suyu kanalları ile kanalizasyon sisteminin kesinlikle birbirinden ayrılması gerekiyor. Bunu ayırmazsanız arıtma sistemlerinin düzgün çalıştığını da söyleyemezsiniz çünkü yağışlı zamanlarda arıtma sistemleri fazla gelen yükten dolayı kendisini baypas eder ve tüm gelen suyu alıcı ortamlara bırakır.

Mesela, bazı öneriler var, işte nehirlerin denize girmeden önce arıtılmasıyla ilgili, böyle bir sistem olmaz, nehirlerimizi korumamız gerekiyor. Yani denize girene kadar kirli gelsin, denize girerken arıtalım, böyle bir şey yok, böyle bir şey olamaz, bu kabul de edilemez. Zaten imkânı da yok, suyu oradan aldığınız zaman her selde sıkıntı çıkaracak.

Şimdi, altyapı sistemlerini tamamen ayırmadığınız zaman, mesela, çöp sızıntı suları, bu, Edirne tarafında mevcut sıkıntılardan birisi. Arıtmaya alınmıyor, bazı kamyonlar geri çevriliyor tesislerden, bunlar bir yere boşaltılıyor. Bunların denetlenmesi de şu: Sayın Vekilim onu söyledi, denetimi sıklaştırmak, artırmak vesaire değil; alıcı ortamda denetim yapabiliyoruz. Yani bir suya kirlilik verdiğiniz zaman o suyun içinde yaşayan organizmalar değişim gösteriyor. Şimdi, akış gösteren sulardan alınan numuneler anlık numuneyi ifade eder fakat orada yaşayan canlılar üzerinden yaptığınız değerlendirmeler uzun vadeli kirliliği size gösterir. Kirlilik bırakıyorsanız oradan size orada yaşayan organizmalar burada kirlenme olduğunu gösterir, bunu da alıcı ortamlarda yapılacak denetimler bütün her şeyi ortaya koyar.

Şimdi, Meriç-Ergene havzasıyla ilgili çok konuşuluyor, evet, kirlilik yükü yüksek nehirlerimizden. Küçük Menderes onunla boy ölçüşebilir kirlilik açısından fakat Meriç-Ergene havzasının koruma planları, havza yönetim planları, eylem planları bütün hepsi hazırlanmış durumda. Bunların içerisinde belediyeler var, kamu kurumları var; bütün herkesin ne yapacağı, nasıl yapacağı belirlenmiş durumda. Bunların yapıp yapmaması konusunda bir yaptırım da söz konusu değil; sıkıntı buradan kaynaklanıyor aslında. Mesela, ben Tarım ve Orman Bakanlığına bir soru sordum Küçük Menderes'le alakalı. Büyükşehirin yapması gereken 51 tane işlem var, 19'unda sadece ilerleme kaydedilmiş. Şimdi, bu eylem planları belirli bir süreci alıyor. Bu süreç içerisinde bütün kurumlar üzerine düşen vazifeyi yerine getirmek zorunda. Bunları bir tanesi yapmazsa yine aynı sonuca ulaşıyoruz.

Şimdi, derin deniz deşarjı yapılabilir, yapılabilir de oraya vermeden önce ne kadar arıttığınız önemli. Şimdi, ön arıtımdan sonra derin deniz deşarjı yapıyorsanız "ön arıtım" dediğiniz zaten kaba materyali almak, içerisinde kirlilik hâlâ duruyor. Bunun için, Marmara Denizi'ni koruma açısından sadece derin deniz deşarjlarını düzeltip bu ileri biyolojik arıtma sistemlerini kurduğunuz zaman Marmara Bölgesi'nde yine de yetmiyor. Karadeniz'e derin deniz deşarj yapan ülkelerle de şehirlerle de ilgilenmek gerekiyor, Tuna Nehri'nin kirliliğini de takip etmek gerekiyor. Marmara bizim için oldukça önemli.

Şimdi, Karadeniz'de kıyısı olan illerimizde kaç tane derin deniz deşarjı yapan ön arıtmayla veren ilimiz var? Bunun haricinde Karadeniz'e komşu ülkelerin kaçı böyle? Büyük bir çoğunluğu bunu yapıyor. "Karadeniz'in kirliliğinin artışı" demek, boğazlarda kirliliğin Marmara'ya gelmesi ve Marmara'da artışı demek. Tuna'da kirliliğin artışı aynı şekilde artışı demek. Mesela, Sayın Vekilim -ben de değinmeden geçemeyeceğim- Paris İklim Anlaşması'nı söyledi. Paris İklim Anlaşması bir şey ifade etmiyor aslında çünkü Paris İklim Anlaşması'na imza atanların büyük bir çoğunluğu, Doğu Akdeniz'de petrol aramak için birbiriyle yarışıyorlar, fosil yakıttan uzaklaşacak ya ve bunların büyük bir çoğunluğunun Kuzey Kutbu'nda zaten fosil yakıtla ilgili planları var, araştırmaları var, çalışıyorlar. Bunların hepsi de Paris İklim Anlaşması'na imza atmış, kabul etmiş ülkeler.

Şimdi, bizim amacımız şu aslında: Biz iklim değişikliği açısından dünyanın iklimine etki eden bir ülke değiliz; binde 6, yüzde 0,6. Tarihî sorumluluğumuz var. 1,1 ise güncel durumumuz. Şimdi, bizim sorumluluğumuz ve katkımız bu kadarken biz bu değişimden en fazla etkilenen ülke durumundayız. Aslında bizim yapmamız gereken bizim varlıklarımızı nasıl koruyacağımız ve bunları geleceğe nasıl aktaracağımız olmalı. Yani, işte, "Karbon salımını şuraya düşüreceğiz, buraya düşüreceğiz"den ziyade bu iklim değişikliğine ülkemizin nasıl uyum sağlayacağı ve sularımızı, çevremizi, doğamızı nasıl koruyabileceğimiz kısmını ön plana almamız gerekiyor, bizim uyum politikaları oluşturmamız gerekiyor. Marmara Denizi de bunlardan bir tanesi, bu da iklim değişikliğinden en fazla etkilenen alanlardan.

Bunun yanında, iç sularda, göllerimizde kurumalar ve kirlenmeler daha fazla artıyor. Bu kirlenmeler sonucunda da iç sularımızda özellikle "siyanobakteriler" dediğimiz toksik madde üretebilen organizmalarımız da var, doğal olarak bu göllerde var. Kirlilik arttığı sürece, hava sıcaklıkları, su sıcaklıkları yükseldiği sürece bunların da bu bölgelerde ötrofikasyon yapıp aynı etkiyi yapabilme kabiliyetleri ve ihtimalleri var.

Onun için, şimdi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının müsilajla ilgili yaptığı, aldığı ilk öneriler, ilk çalışmalar aslında kaba olarak değerlendirildiğinde yeterli. Meriç-Ergene havza yönetim planları aslında baktığınız zaman yeterli. Detaylarıyla incelenmiş 25 havzada öncelikli kirleticiler dâhil, tüm kirletici parametreler ve kirletici kaynaklar net olarak ortaya konulmuş, yayılı kaynaklar, noktasal kaynaklar net olarak ortaya konulmuş durumda. Şimdi, planı yaptınız, ortaya koydunuz; uygulamada ne yapıyorsunuz, asıl problem burada. Yoksa bu eylem planları çok faydalı, bu eylem planları çözüme yönelik planlar zaten. Bakanlıkların yaptığı planlamalar bunları kapsıyor fakat bunların hayata geçiriliş süreci, zaman açısından ve uygulama açısından bunlar çok önemli. Dediğimiz gibi, özellikle ilk başta altyapı olarak belediyelerin bütün altyapıyı tekrar elden geçirmesi gerekiyor. Yağmur suyu kanalları ile kanalizasyon kanalları birbirinden ayrılacak ve alıcı ortama bırakılan suyun deşarj standartları içerisinde olması sağlanacak. Bunu yaptığınız zaman zaten problemin yüzde 80'inini çözmüş oluyoruz. Geri kalan kısım ise mesela, istilacı türlere karşı bir mücadele eylem planını çok da fazla sularda gerçekleştiremezsiniz. Yayılı kaynaklardan gelen kirliliği engelleyebilirsiniz, tarım alanlarından gelen kirliliği engelleyebilirsiniz. İyi tarım uygulamaları, kitapçık var. Bunu Sayın Vekilim orada biraz eleştirdi ama iyi tarım uygulamaları var, sertifikasyon sisteminde organik tarımın karneleri oluşturulabilir. Yani bunu yetiştirdiyse elmayı aldığınızda onun bir şeceresini çıkarma ihtimali var. Bunlar yavaş yavaş gündeme geliyor ama bunun hızlanması gerekiyor, hızlı bir şekilde yapmamız gerekiyor çünkü bunu Meclisteki konuşmamda da söyledim, iklim değişikliği böyle yavaş yavaş olan bir şey değil. Mesela, buzul devrine girerken Kuzey Kutbu'ndaki o tarafta soğuk bölgelerde yaşayan mamutlar ağzına aldığı otu çiğneyemeden donmuş kalmışlar. Şimdi onları buluyorlar, midesindeki yediği ot bozulmaya zaman bulamamış, ağzında otla beraber bir anda olmuş.

Şimdi, ülkemizi buna hazırlayacak şekilde gerek Marmara olsun gerek diğer denizlerimizde ve iç sularımızda alacağımız önlemleri bir an önce ortaya koyup bunun da uygulanmasını sağlamamız lazım. Evet, denetim her alanda önemli, denetim sadece çevre alanında değil, denetim bütün alanlarda yani sosyal yapı içerisinde aklınıza ne gelirse denetimsiz herhangi bir şey varsa orada problem oluşuyor zaten, denetim çok önemli. Bununla ilgili benim de bir Sayın Vekilimle beraber bir raporumuz olacak. Milliyetçi Hareket Partisi olarak önerilerimizi orada sunacağız.

Teşekkür ediyorum efendim.