KOMİSYON KONUŞMASI

CAVİT ARI (Antalya) - Sayın Komisyon Başkanı, Değerli Meclis Başkanımız, değerli bürokratlar; ben de hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Sabahki sunumda hazır bulunamadım ancak geldikten sonraki değerlendirmeler çerçevesinde görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Tabii, bugün, özellikle hem Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçesinin görüşülmesi -içinde bulunduğumuz kurumun, bir parçası olduğunu düşündüğümüz kurumun bütçesinin görüşülmesi- hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştayın bütçesinin görüşülmesi ve ayrıca Kamu Denetçiliği Kurumunun bütçesinin görüşülmesini birlikte değerlendirdiğimizde önce şunları ben özellikle ifade etmek istiyorum: Sayın Başkanım, milletvekili saygınlığı bu ülkede en önemli konulardan biridir. Ben milletvekilliği saygınlığını "yasama saygınlığı" olarak hep değerlendiririm ve yasamanın saygınlığı ve hak ettiği değerin korunması da bu devletin, bir hukuk devleti olduğu ve anayasal temel hükümlerle yürütülen bir devlet olduğunun en açık vurgusu olacaktır. O nedenle de başta milletvekilleri olmak üzere yasama çalışmasının istenilen kalitede olması, bizim Türkiye Büyük Millet Meclisi saygınlığını artırmamız, bu ülkenin de saygınlığının artması anlamına gelecektir diye düşünüyorum. O nedenle de hem çalışma sistemimizle alakalı hem de birebir de milletvekilinin saygınlığını azaltıcı tutum ve davranışlardan özenle kaçınılması gerektiğini ifade etmek isterim.

Bunun yanı sıra, şimdi, Sayıştayla ilgili ben, Sayıştayda görev alan arkadaşlara aslında teşekkür etmek isterim yani şöyle teşekkür etmek isterim: Burada bir Sayıştay raporu özeti var elimizde ve bu sene daha da kalınlaşmış aslında ve ben eminim ki -arkadaşlarımız yani kusura bakmasın, hani "Öyle değil." falan demeye de kalkmasınlar- yoğun bir baskı, psikolojik baskı altında denetim yaptıklarını tahmin edebiliyorum ve buna rağmen, denetimle ilgili yaşadıkları sıkıntılara rağmen gerçekten ciddi konulara değindiklerini gördüm yani geçen yıldan belki de daha kalın bir denetim raporu sunduklarını gördüm. İçerisinde, her ne kadar kibar bir dille yazdıklarını düşünsek de çarpıcı ifadeler var.

Şimdi, hem Kamu Denetçiliği Kurumu yönüyle yani Kamu Denetçiliği Kurumunun işlevi bu ülkede biraz daha dengenin sağlanması adına veya işte, uzlaşılamayan konularda böyle bir kanaat ifade etmesi gibi, daha çok sivil toplum yönü ağırlıklı bir yapı olarak görmekteyiz ve son dönemlerde de bu çerçeveden fikirlerini biraz daha kabul ettirmeye dair gayretleri olduğunu da biliyorum. Yani aslında bu önemli, biz bunu önemsiyoruz çünkü fiilî uygulamalarda, idarenin uygulamalarında zaman zaman gerçekten büyük haksızlıklar yaşanmakta ve idare de bunu doğru yaptığını zannederek hak ihlallerine yol açabilmekte. İşte, bu hak ihlallerinin yaşandığı konularda Kamu Denetçiliği Kurumunun tavsiyelerle bazı ihlallerin önüne geçebildiğini gördük ve görmek de isteriz aslında. Yani işin esasında, önce böyle ihlaller yaşanmasın, temel olan, esas olan da budur ama böyle bir şey olursa da bu anlamda gayretleri olduğunu düşünüyorum.

Şimdi, kurumsal işleyişe ilişkin faaliyetlerle ilgili bir sayfanız var kitapçıkta. Ona da baktığımda bir kamu denetçisinin orman, su, çevre, şehircilik, mülkiyet hakkı, gıda, tarım, hayvancılık, adalet, millî savunma, güvenlik, sağlık diye ayrılan bir bölümden sorumlu olduğu, diğer arkadaşların da farklı farklı bölümlerden sorumlu olduğuna dair görevlendirmelerden bahsedilmekte. Şimdi, tabii, orman, su, çevre deyince yani esas bu konu üzerinde durmak istedim. Yani bu konu, Kamu Denetçiliği konusu, Kamu Denetçiliği Kurumunun da konusu ise bugün ülkemizde gerçekten ciddi anlamda çevre ihlalleri yapılmakta.

Bakın, Sayın Başkanım, öyle ki bizim en çok ihtiyacımız olan bu süreçte tarım toprakları ve tarım toprakları göz göre göre maalesef daraltılmakta, yok edilmekte. Ben, geçen yıl, Çevre ve Şehircilik Bakanını, Tarım Bakanını, Enerji Bakanını...

Bakın, bu salonda defalarca söyledim, dedim ki "Bakın, sadece 1 ilçenin bir mahallesinde 5 bin dönümlük bir alan, tarım topraklarının bulunduğu bir alan, su kaynaklarının bulunduğu bir alan, hayvancılığın yapıldığı ve dibinde, hemen 100 metre yanında tarihî eserlerin bulunduğu bir alanda maden açılmaya çalışılmakta; linyit madeni, Antalya'nın Korkuteli ilçesinin Dereköy köyünde, şimdi mahalle oldu. Bu bölge, komple tarım bölgesidir ve Antalya'nın hiçbir yerinde linyit madeni sahası yoktur, ilk defa böyle bir şey açılacak ama bunun açılmaya çalışılmasıyla birlikte 5 bin dönümlük bir tarım toprağı, hayvancılık, ilçenin su kaynakları, tarihî eserler zarar görecek. Bu mücadeleyi burada vermeye çalıştık, Tarım Bakanına anlattık, "Siz, Tarım Bakanısınız bu topraklara sahip çıkın." dedik, Çevre Bakanına söyledik, Turizm Bakanına "Tarihî eserlerine sahip çık." dedik, ne kadar çıktı? "ÇED gerekli değildir." kararı çıktı. Bakın, çevreye bu kadar duyarsızlığın yaşandığı bir dönemi yaşıyoruz.

Şimdi, orman yangınlarıyla ilgili ben dün burada biraz daha detay anlatmaya çalıştım. Ne oldu? İşte Manavgat ve çevresinde göz göre göre ormanlarımız yandı. O yangının ikinci günü, bakın, Sayın Başkanım, canlı yayında bir röportajım oldu, orman yangınının ikinci günü bir canlı yayında daha bir gün önce başlayan yangınla ilgili değerlendirmemi orada gördüğümle ilgili dile getirmişim ve aynen şu cümleyi sarf etmişim, demişim ki: "Bu yangın, yanacak yer kalmayınca sönmeyecek." Maalesef on gün süreyle de devam etti ve kendiliğinden söndü, hiçbir müdahale yangının sönmesine tesir edemedi çünkü işin içine siyaset karıştırıldı. İşte Kamu Denetçiliği Kurumu, bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz, bu yanan orman alanlarıyla ilgili ne düşünürsünüz? Yani bu yanan bölgeler şimdi ne olacak? Orada, şimdi, binlerce ağaç yani orman şu an yanan bölgede alelacele satışa çıkarıldı ve bu ağaçlar şimdi hızlı bir şekilde satılmakta, oradan elde edilen geliri dahi yok sayılarak benim Manavgat bölgesindeki evi yanan vatandaşımdan şimdi yüzde 50 satış bedeli istenilmekte. Patavatsız bir vatandaş da -vatandaş diyeyim artık ben ona, görevini söylemeyeyim- dedi ki: "Evi yanmayanlar evi yananları da kıskanacaklar çünkü öyle güzel bir ev yapacağız ki evi yanmayanlar 'Keşke benim de evim yansaydı.' diyecek." Bu kadar da böyle patavatsızca laflar edilen bir dönemi de yaşadık.

Şimdi, Sayıştay raporlarında gerçekten başta da söyledim yani dikkat çekici bulgular var, bu bulgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde ben şunu görüyorum: Bakın, Ceza İnfaz Kurumu yapım proje ihalelerinde teknik şartnamelere uyulmadığı -hatta Adana'da da çok çarpıcı bir örnekten bahsedilmiş- işte belediye taşınmazlarıyla ilgili kontrolsüzlüklerin çok sayıda olduğu, öğrenci yurdu olarak kullanıma elverişli olmayan binaların kiralandığından tutun da çok sayıda bulgular var. Şimdi, bu bulguları bir bütün olarak değerlendirdiğimizde artık kusura bakmayın, kimse de kusura bakmasın şu an iktidarın bir savrulmuşluğunu görüyoruz. Ya, yirmi yıllık bir iktidar sürecinde ve artık teknolojik imkânların geliştiği, yeknesaklığın artması gerektiği bir dönemde, artık her şeyin neredeyse bilgisayar ortamında sağlanabildiği bir sistemde...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Süreniz dolmuştur Sayın Arı.

CAVİT ARI (Antalya) - Evet, bitiriyorum Başkanım, son cümlem.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Rica ediyorum.

CAVİT ARI (Antalya) - ... çok sayıda ihlallerin yapıldığını görüyoruz.

Son cümlem olarak da çalışma arkadaşlarımızın yaşadığı bir sorun var Başkanım, onu aktarmak isterim. Fazla mesaide bulanan arkadaşlarımıza bir saate bir buçuk saatlik ücret verilmekte ancak burada daha çok izin yöntemi uygulandığı ifade edilmekte. Dolayısıyla, bir saatlik fazla mesaiye bir buçuk saatlik izin uygulamasının sağlanılması gerekir kaldı ki bu, kanunda mevcut. Ancak bir saate bir saatlik izin verilmekte bu da çalışan arkadaşlarımız yönünden bir hak ihlali niteliği taşıyabilir. Eğer bu konuda bir düzenleme yapılmazsa ileride yargı süreçleri başlatılabilir, o da Meclis için uygun olmaz, Meclisin böyle davalara maruz kalması takdir edersiniz ki uygun olmayan bir durum doğuracaktır. Bu konuda bir düzenleme getirilirse, düzeltme yapılırsa, kanuna uygun hâle getirirseniz uygun olacaktır diyorum.

Teşekkür ediyorum.