KOMİSYON KONUŞMASI

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

En son konuşmacı oldum. Aslında, ben Sayın Şeref Malkoç'u bekliyordum, o da diğer tarafta, Genel Kurulda.

Konuşmama başlamadan önce... Aslında, biraz önce hiç istemediğimiz bir olayla karşı karşıya kaldık. Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihi uzun süreyle ele alınıyor, Birinci Meclisten beri alınıyor; nitekim geçen yıl 100'üncü yılını kutladık ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde alınan kararların bir kısmı hem Türkiye tarihinde hem dünya tarihinde ileride birçok konu ele alınıp incelenecek. Çok önemli kararlar alınmış, bazen de hiç istenmeyen olaylar yaşanmış ve Ömer Faruk Gergerlioğlu olayı -arkadaşımızın ismini bilerek söylüyorum- kendi ismi dışında, değil bugün yarın değil, yüz yıl sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihi ele alındığında ele alınacak, Belki de bir kara leke olarak anılacak. Çünkü neden? Okundu, bitti, tekrar Anayasa Mahkemesi aynı kararı geçirip getirdi. Bazı şeyler de bizim arkadaşlarımız, sabahleyin Sayın Orhan Bey de söyledi, birçok arkadaşımız, iktidardaki arkadaşlarımız söyledi; dinlemek, dil çok önemli. Devlet kültüründe, iktidar kültüründe en önemli şey de sakin bir şekilde dinlemek, o erdemliliği göstermek; o da büyük bir lütuftur. Yani az önce mesela, Cevdet Bey kendi konuşmasını tutanaklardan alıp düzelttiğinde hepimizi de çok memnun etti. Dönem dönem kendimizi kontrol edemeyebiliriz.

Bu olayın, yaşanan olayın birçok kısmı da tartışıldı. Daha önce mesela, dokunulmazlık süreci gündeme gelmeden önce de sizlerle görüşülmüştü "Bir formül bulunabilir mi?" diye ve süreç işledi. Fakat bazı şeylerin de unutulmaması lazım. Sizin arkadaşımızı niçin dinlemeniz lazımdı? Arkadaşlar, bu Parlamentoda bizimle beraber yemin etmiş bir arkadaşımız doksan altı gün tek başına -feryat etmemize rağmen, kendisi çığlık atmasına rağmen- cezaevinde kaldı, tek başına, doksan altı gün ve hukuka olan inancını yitirmedi. O süreçte de hep "Adalet istiyorum." dedi. Sizin partideki meşhur ilk kelimeyi "Adalet istiyorum ve inanıyorum." ve o şekilde "Adalet nöbeti tutuyorum." dedi, hatta cezaevindeyken de "Adalet nöbetimi burada sürdürüyorum." dedi. Ne oldu? Okundu, paldır küldür okundu, bitti; Mecliste çok büyük kargaşa da çıkabilirdi. Biz Genel Kuruldaydık, biraz orada oturduk, arkadaşımızı yalnız bırakmadık. Sonra, Meclisin selameti, Meclisin gidişatı açısından Genel Kurulda değil de grup odasına beraber yürüdük, grup odasında adalet nöbetini devam ettirmesi için ve o dönemde de Meclis yönetimiyle de görüşmeler sürdürülüyordu. Biz oraya geldiğimizde, yolda yürürken... Arkadaşlar, hepimiz seçilmişiz, neyin ne olduğunu çok iyi biliyoruz ve o geçen süreçte iyi ki biz kendi telefonlarımızla kameralara çektik, çekerken birileri -sabahleyin nasıl ki pijamayla aldığında ve unutulmaması gereken tesadüf burada- Ankara Milletvekilimiz Filiz Kerestecioğlu'nun kapısını kilitliyor, polisler kapıyı kilitliyorlar Sayın Başkan, kapıyı kilitliyorlar üstüne. Bir milletvekilinin kapısını kilitliyorlar ki çıkmasın diye ve Gergerlioğlu'nun koluna giriyorlar sahte bir tutanakla. Tutanakta ne yazıyor? Yolda yürürken "..." diye slogan atmış. Ya Ömer Faruk Gergerlioğlu bunu bilmez mi, onunla beraber olanlar bilmez mi? Nitekim şu anda 10 polis hakkında bir soruşturma yürütülüyor. Asıl terörize edilen olay budur; asıl terörize edilen olay halkı kışkırtmak, böyle tahriklere getirmek, sahte işleri düzeltmektir ve bunu bir hamasetle, haklı bir şeye dönüştürmek tümüyle en büyük haksızlıktır. Bu olayın unutulmaması lazım, bu olay belki de alınan kararla beraber bizim bir daha aynı hatayı tekrarlamamamız için bize ders olması lazım. Evet, dinlemek lazım, bu da böyle bir şey. Buna ben bir nokta koymak istiyorum.

Gelelim Meclise. Meclisle ilgili, aslında, arkadaşlarımız hep söylüyorlar yani dün de söyledim, bugün de söylemek istiyorum. Nedir olay? Adalet ve Kalkınma Partisi kurulduğunda hep diyorsunuz ya "Yirmi yıldır iktidardayız." On dört ay, on beş gün muhalefet süreciniz var, Mecliste 6'ncı parti olarak muhalefet etmişsiniz. On dört ay, on beş gün ve ben baktım, neler neler yapmışsınız o dönem? Sayın Başkan, tabii, o dönemin bir özelliği var. O da ne? O dönem bakanlar geliyordu, biz soru soruyorduk -biz demeyelim de- bizden önceki vekiller soru soruyordu; bakanlar anında cevap verebiliyordu. Şu anda öyle bir şart olmadığı için daha çok yazılı soru soruyoruz ve o dönem 6'ncı parti, Adalet ve Kalkınma Partisi Anavatan - DSP ve MHP koalisyonundaki sorduğu soruların yüzde 95'ine yanıt almış, yüzde 95'ine, kaldığınız o kadar sürede, muhalefet ettiğinizde. Ve ne demişsiniz? "Olağanüstü hal kaldırılmalıdır, demokrasinin önü açılmalıdır." Ne demişsiniz? "İfade özgürlüğü olmalıdır." Ne demişsiniz? "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına uyulması lazım." Ne demişsiniz? "Basın özgürlüğü." Ya şu anda cezaevlerinde gazeteciden geçilmiyor, düşünceyi ifade özgürlüğü yok. "Kadın hakları." demişsiniz; ya ilk geldiğinizde "kadın hakları" diye bakanlık kurdunuz, şimdi "kadın" kelimesini anmayıp "bayan" deyip duruyorsunuz. Ve geldik, siyasi ahlak komisyonuyla ilgili bir komisyon kurmuşsunuz, "Yolsuzluklarla ilgili mücadele." demişsiniz ve inanmayacaksınız -ben Batman Vekiliyim- her yerel yönetime, özellikle petrol üretilen yerlerde belediyelere yüzde 2, özel idarelere yüzde 1 ek gelir verilmesi gerektiğini söylemişsiniz o gelirlerden. Ya, şimdi siz kayyum atıyorsunuz. O dönemdeki yani muhalefet ettiğiniz dönemdeki konuştuğunuz şeyleri... Şöyle düşünüyorum ben: Statü ele gelince en büyük statükocu oluyorsunuz, statüko karşıtlığı yaparken statükonun kendisine dönüşmek tehlikeli bir gidiştir ve bu gidişat doğru değildir; o yüzden muhalefeti sürekli dinlemek lazım.

Sayıştayla ilgili konuşmayacağım ama şunu da hatırlatayım: Yani hep söyleniyordu ya "'Sessiz devrim' 'sessiz devrim' Türkiye'de hiç konuşulmayan şeyleri biz sessizce yerine getirdik." şu anda sesli sesli çiğniyorsunuz, çiğneniyor.

Bütçeyle ilgili... Sayın Başkan, -artık dışarıda da konuşulmuyor- Meclisin saygınlığını korumamız lazım, milletvekillerinin saygınlığını korumamız lazım. Bunu yapmadığımız sürece -yarın bu makamlar değişebilir, kişiler değişebilir- hiçbir şeyi elde edemeyiz.

Konuşmamın son kısmı, uzatmayayım, aslında daha da vardı Meclisle ilgili söyleyeceklerim ama... Geçen yıl da söylemiştim, sizin başardığınız ve takdir ettiğimiz şeylerden biri Kürtçeyle ilgili... Meclis albümünü açarsanız -teker teker milletvekilleri beyanda bulunmuşlar- Kürtçe diye görünüyor ama niçin Mecliste Kürtçeyle ilgili bir düzenleme yok? Niçin bir şey yapılmıyor? Bir tercüman alsanız; bir yığın mezun var, en azından biz derdik ki Sayın Şentop döneminde 5 Kürtçe tercümanı alınmış. Bu da mı yapılamıyor? İngilizce var, Almanca, Fransızca var; bu ülkede konuşuyoruz, TRT Kurdî yayın yapıyor, sizin haberlerinizi veriyor; bunu yapalım.

Şimdi, gelelim Sayın Şeref Malkoç meselesine -Şeref Malkoç demiyorum, kamu denetimi konusuna- kendisine de kuruma da saygım sonsuz ama biz eleştirmek zorundayız.

Kamu Denetçiliği Kurumu... Ya, siz denetleyemiyorsunuz, denetlemiş olsanız Türkiye'de en çok konuşulan konularla ilgili işlem yaparsınız. Kitaba da baktığınızda yani hukuktan, hakkaniyetten söz ediliyor ve insan haklarından söz ediliyor. Bu ilk çıktığında herkes ne biçim övünmüştü, ombudsmanlık gelecek, kamu denetlenecek, bundan sonra yararlı olacak. Önlemekle ilgili, eğitimle ilgili hiçbir şey yapmıyorsunuz.

Şimdi, Sayın Başkan dedi ki: "Biz Mardin'e gittik, Siirt'e gittik, Batman'a gittik, Diyarbakır'a gittik." Peki bu kentlerin seçilmiş milletvekilleri yok mu, yok mu? Burada da diyor ki: "En başta seçilmişler, kanaat önderleri, demokratik kitle örgütleriyle yapacağız." Ve Adalet ve Kalkınma Partisinin il başkanı yanında otururken o kentin 4 vekili yanında oturmuyor. Gitmeyebilir, nezaketen denir ki: "Biz gidiyoruz, o kentin sorunları nedir, kamuyla ilgili ne konuşabiliriz?" Ben derdim ki -dün de burada dile getirdim- ya Batman'da elektrik borcu nedeniyle haksız bir şekilde suları kesiliyor, Mardin'de sabıka kaydı yerine DEDAŞ kâğıdı isteniyor. Edirne'de cezaevinde olan kişinin evi Diyarbakır'da. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı Selçuk Mızraklı Kayseri'de, Bünyan'da; eşi Diyarbakır'da ve pandemi kısıtlamalarında eşinin yanına gidemiyordu; bunu derdim ombudsmana. Ama bunu dinlemiyorsa, orada gidip birileriyle fotoğraf çekip ve nezaketen de olsa insan hakları kurumlarıyla ilgili, demokratik kitle örgütleriyle ilgili, kamuyla ilgili konuşsa ne olur?

Şimdi, daha çok konuşacağım ne? Bir de Batman'a gittiğinde şöyle bir konuşma yapıyor: "Biz milletvekili olduğumuz dönemde, geçmişte Batman Üniversitesinde..."

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın İpekyüz, süreniz doldu, tamamlarsanız çok sevinirim.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Çok sevinirim Sevgili Başkan, teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. Fırsat verirseniz bu konuya değinmeyi istiyorum.

Diyor ki: "Biz milletvekiliyken Batman'a geldiğimizde, bölgeye geldiğimizde arabaya kaset koyduğumuzda etrafa bakıyorduk acaba bir güvenlikçi var mı? Bir Kürtçe parça dinlersek başımıza bir şey gelir mi?" Bunu Sayın Malkoç söylüyor. İyi de Sayın Malkoç, sizin Batman'da oturduğunuz Vali Kürtçe tabelalarını indiriyor; sizin Mardin'de oturduğunuz Vali Kızıltepe'de Kürtçe broşür, aşı broşürü dağıtılmasını engelliyor; sizin beraber olduğunuz, gittiğiniz kişiler aynı zamanda kayyum koltuğu nedeniyle seçilmiş insanların koltuğunda oturuyor; sizin hâlâ Kamu Denetçiliği Kurumunun sayfasında İngilizce var, Kürtçe başlık yok. Bir tane Kürtçe broşür çıkartın, ben sizi alkışlayayım. Böyle mi denetim olur?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

15 günde bir yasaklar uzatılıyor, Van'da, Batman'da, 15 günde bir, kes kopyala; Kamu Denetçiliği Kurumu sesini çıkarmıyor, böyle denetim olmaz. Bu, kamunun yaptığı uygulamalara, haksızlıklara destek olmaktır, bunu yapmadığınız sürece saygınlığınız olmaz; sizlere de yazık ülkeye de yazık.

Teşekkür ediyorum.