KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, kurumlarımızın değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, çok önemli bir sektörü konuşuyoruz, enerji sektörü ekonomiyi çok yakından ilgilendiriyor, hatta dış politikayı yakından ilgilendiriyor. Dolayısıyla işlerin iyi yürütülmemesi durumunda bir millî güvenlik sorunu olabilecek kadar önemli bir sektörü konuşuyoruz.

Tabii, zaman çok kısıtlı, bir sürü kuruluş var, her kuruluşa bir dakika ayırsak zaten yirmi dakikalık sürenin yetmesi mümkün değil. O yüzden ben de seçici davranacağım. Ben konuşmamda öncelikle elektrik piyasasıyla ilgili, sonra bir miktar gaz piyasasıyla ilgili, sonra TPAO'nun faaliyetleriyle ilgili, sonra zaman kalması durumunda da kurumsal kapasite ve Sayıştay raporları üzerinde değerlendirme yapacağım.

Geçen yıl da bu eleştiriyi yapmıştım, Sayın Bakan, konuşmanızda TPAO ve BOTAŞ'tan hiç bahsetmediniz. Bunların Varlık Fonunda olmuş olması veya denetimlerinin KİT Komisyonu tarafından yapılmış olması sizin burada bunlarla ilgili bir şey söylememenizi gerektirmiyor. Mesela, genel müdürleri burada, arkadaşlar burada, bu konu tabii son derece önemli. Bunların bilançoları nedir, ne değildir; bu kuruluşlar ne durumda, ne kadar borçlandılar, kâr zarar durumları nedir; bunlardan bahsetmeniz gerekirdi, bunlardan siz bahsetmediniz, umarım sorularımıza cevap vereceğiniz esnada bahsedersiniz.

Paris İklim Anlaşması yapıldı, bunu bir cümleyle geçmişsiniz burada, bunun Türkiye ekonomisine etkileri belki sizin Bakanlığınızın konusu olmayabilir ama sektöre etkileri nedir? Bununla ilgili, bu kadar taze bir konuyla ilgili sunumunuzda hiçbir şeyin olmaması kabul edilemez, analizinin yapılması lazım. Bu sektörü Paris İklim Anlaşması nasıl etkileyecek? Bununla ilgili yine 1 tane cümle var orada, hiçbir analiz yok. Dolayısıyla bu sunumlardan esas bizim beklediğimiz bu tür şeyler, bu tür analizleri bekliyoruz ancak, maalesef bunlar yapılmıyor.

Şimdi, ben baktım, bütçenizde, hani işte imza atıldı, hemen Bakanlık ismi filan değişti, böyle kavramlar var, altı bomboş; "Ne kadar bütçe ayırmışsınız?" diye baktım iklim değişikliği için, hemen hemen tamamı personel gideri olmak üzere 2,5 milyon lira ödenek ayrılmış bütçenizde. Zaten bütçeniz büyük bir bütçe değil; 5,3 milyar liralık bir bütçeden on binde 5 iklim değişikliği için ayırdığınız bütçe ama bakarsanız sanki iklim değişikliğiyle ilgili Türkiye'de olağanüstü işler yapılıyormuş gibi bir hava veriliyor. Eğer bütçede bir şey koyduysanız bununla ilgili ben ona bakarım, bir faaliyet olacak mı olmayacak mı; ne yapılacak, ne edilecek. Dolayısıyla hiçbir şey yapmaya bir niyetinizin olmadığı da buradan aslında anlaşılıyor.

Şimdi, elektrik piyasasıyla ilgili olarak biraz sorun alanları üzerinden gideceğim çünkü çok fazla, hani her şeyi konuşma imkânımız yok. Bir defa, piyasa çalışmıyor, elektrik üretim tarafından piyasa çalışmıyor. Çünkü yenilenebilir enerji, yerli kömür, emre amade kapasite hizmet veren santraller; her şeyin devlet tarafından alım garantileri verilmiş, fiyatları belli; böyle bir durumda piyasanın çalışmasından zaten bahsetmek mümkün değil. Tabii, bu neyi de oluşturdu? Buralarda belki biraz da hesapsız şeylerin verilmesi, işte yaklaşık 98 bin megavatlık bir kurulu kapasite oluştu, bir atıl kapasitenin oluşmasına da, arz fazlasının oluşmasına da zannediyorum bu teşvik sistemi bu anlamda neden oldu. Tabii, bununla birlikte piyasa takas fiyatı ve elektrik fiyatlarının da bu kadar yüksek alım garantileri veya fiyatlar... Şimdi, nedir mesela; 7,3 sent var değil mi? 10,3; 13,3 dolar sent ve nükleerde de 12,35 dolar sentten alım yapılıyor ve üretim maliyetleri de olağanüstü yüksek. Dolayısıyla bu teşvik mekanizmalarının -artık bundan sonra ne kadar faydası olur bilmiyorum ama- bir gözden geçirilmesi lazım. Özellikle, bir de tabii döviz oynaklığına karşı son derece hassas hâle geldi, burada da belki bir kısım kontratları TL'ye çevirmek lazım. TL başladı, bazı kontratlarda başladı ancak bu yetersiz, stoktan gelen çok ciddi bir dövize karşı bir hassasiyet var. Ekonominin geneli açısından da işte son günlerdeki peşi peşine gelen zamların bir nedeni dünya ölçeğindeki fiyat artışları olabilir, ona geleceğiz, orası aslında o kadar etkilemiyor çünkü bizim kontratlarımız belli ama önemli bir kısmı dolardaki artıştan kaynaklanıyor.

Şimdi, eski bir bakanımız "Dolar mı kazanıyorsunuz, maaşı dolarla mı alıyorsunuz?" falan demişti. Yani böyle bakınca siz TL'yle satıyorsunuz, dolarla bir şekilde ham madde alınıyor fakat burada kendinizi "hedge" edecek bir durumumuz yok, buna bakmak lazım.

Şimdi, piyasa takas fiyatı, kuralların yanlış koyması nedeniyle piyasada oluşan fiyat üretim maliyetlerinden uzak ve bu durum da yüksek refah kaybına neden oluyor. Dolayısıyla organize piyasa kurallarının yenilenmesi ve bugünkü krizdeki zayıflıkların giderilerek piyasa takas fiyatının üretici ve tüketici için doğru noktada oluşturulmasının tesis edilmesi gerekmektedir.

TEİAŞ açısından baktığımızda ciddi bir iletim kısıtı var, TEİAŞ yatırım yapmıyor, TEİAŞ'a yatırım yaptırmıyorsunuz, TEİAŞ'a yeterli ödenek ayırmıyorsunuz. Şimdi, birazdan konu gelecek belki, bunu özelleştirme veya halka arzın da bir nedeni olarak saymamak lazım. Sektör para yaratıyor fakat TEİAŞ gerekli yatırımları yapmadığı için ucuz enerjiyi iletemiyor daha pahalı kısmından pahalı enerji üretiyor ve fiyatların yükselmesine neden oluyor; bu mutlak surette çözülmesi gereken bir konudur, doğru yatırımların yapılması gerekir TEİAŞ tarafından.

Elektrik kesintilerine geliyorsunuz, elimizde grafik var, 2018-2019 grafiği var benim elimde. Elektrik kesintilerinde çok ciddi bir artış var fakat biz bu elektrik dağıtım şirketlerine para veriyoruz yatırım yapsın diye değil mi? Yani yatırım için verdiğimiz para olağanüstü artıyor fakat dağıtım şirketlerinin kesintileri, hemen hemen bütün şirketlerde kesinti süreleri artmış, 2018-2019 dönemi için söylüyorum. 2020 için çok ciddi bir iddia var -buna ilişkin de düşüncenizi almak isterim- elektrik kesintisi süreleriyle oynandığı ve rakamların gerçeği yansıtmadığı söyleniyor Sayın Bakan. Yani, orada 2020'de bazı şirketlerde düşüş var, onlarda da oynanma olduğu söyleniyor ama 2018-2019 grafiği burada işte, yani bu grafikte çok net bir şekilde kesinti süreleri artıyor. Ben yatırım veriyorum bütçeden bir anlamda çünkü onlara para tahsis edilmiş oluyor, ondan sonra yatırım miktarına bakıyorsunuz; olağanüstü yüksek yatırımlar verilmiş. Mesela, Toroslara son beş yılda 3,1 milyar TL; Dicleye 1,8 milyar TL; Yeşilırmaka 1,2 milyar TL; Başkente 2,8; Osmangaziye 1,7 milyar TL yatırım için bir anlamda devletin verdiği para var, "Yatırım yap bununla." diyor, yatırım için parayı alıyor, büyük ihtimal bu yatırımlar yapılmıyor. Yatırımlar yapılmış olsa elektrik kesintisi bu kadar niye artsın? Dolayısıyla burada da fiyatları pahalılaştıran ve devletin de zarar etmesine, ekonominin zarar etmesine yol açan bir durum var. Daha iyi denetlenmesi lazım, buralardaki denetimlerin çok zayıf olduğu belli. Dağıtım şirketlerinin denetlettirilmediği konusunda iddia var. Birazdan EPDK'ye geleceğiz. Bu ülkede EPDK bağımsız değil, tamamen -siyasi baskı altında olsa gene bir şey demeyeceğim, Hükûmetin baskısı ama- özel sektörün, bu işteki 3-5 tane özel sektör şirketinin baskısı altında çalışan bir EPDK var. Birazdan geleceğiz personele Sayın Başkan. O personel trafiği ne oluyor, o trafiği kim yönetiyor; onu konuşacağız.

Şimdi, tüketici fiyatları tabii bu çerçevede ne oluyor? Organize piyasanın iyi düzenlenmemesi, maliyet odaklı fiyatların oluşmaması, şirketlerin kâr marjlarını tekraren gözden geçirmemesi nedeniyle de yüksek tüketici fiyatları oluşuyor, çok yüksek kâr marjları var; bunların da tekrar bir şekilde masaya oturtulması lazım.

Şimdi, hemen yeri gelmişken, dağıtım derken -basına da yansıdı Hürriyet gazetesinde çıktı bu- Uludağ, bu Nihat Özdemir'in, Limakın şirketi Türkiye'deki Uludağ EDAŞ'ı Londra'daki yine aynı Uludağ EDAŞ diyebileceğimiz bir şirkete satıyor ve bununla ilgili olarak da EPDK bir yazı yazıyor; bizim aldığımız bilgilere göre de Rekabet Kurumu ile Özelleştirme İdaresi de uygun görüş veriyor. Bu neyin nesidir Sayın Bakan? Yani, buradaki şirketi yine aynı, kendi sahibi olduğu, parayı önce yurt dışına çıkar, yurt dışındaki şirkete sat; orada söylüyor, "şeyin düzenlemelerine tabi olacak diyor, Londra... Ne diyor? İngiltere ve Galler kanunları uyarınca tescil edilmiş bir firmaya satılıyor. Bu operasyonun arkasında ne var? Bunu izah etmek durumundasınız.

Gelelim akaryakıt piyasasına. Şimdi, piyasa oligopol bir yapıda, akaryakıt piyasası da aslında çalışmıyor. Gereksiz operasyonel masraflar var, bizdeki gibi akaryakıt şeylerinin -şirketleri mi diyelim- şirketlerinin istasyonlarının bu kadar masraflı olduğu dünyada başka bir yer var mı ben bilmiyorum. Ben Amerika'da biraz bulundum, yurt dışında bazı gördüğümüz yerler... Böyle bir şey yok, bir tane pompa koyuyor. Yani burada aşırı bir maliyet var. Tabii, bu maliyetler de en sonunda geliyor, tüketicinin akaryakıt fiyatlarının üzerine biniyor. Buraların tekrar düzenlenmesi, bakılması lazım; yanlış fiyat oluşturan veya fiyatlar üzerinde baskı oluşturan bu unsurların gözden geçirilmesi gerekir.

Diğer bir husus, tüketiciyi mağdur eden bir husus; akaryakıt şirketlerinin ilan ettikleri fiyatlarla pompa fiyatları arasında farklılıklar oluşuyor zaman zaman, tabela ve pompa fiyatları arasında farklılıklar oluşuyor ve bunlar denetlenmiyor. Bu konu mutlak surette üzerinde durulması gereken bir konudur.

Naylon fatura meselesi akaryakıtta hâlâ sorun olarak devam ediyor, bununla ilgili geçerli bir düzenleme yapıldı ancak bu sorun hâlâ devam ediyor. "Burada ne yapılabilir?" diye biz düşündük, 3 tane önerim olacak benim. Dağıtıcılar arasındaki ticaretin mücbir sebep hâlleri dışında sınırlandırılması gerekir, hiçbir şekilde ticaret olmasın aralarında. İkincisi, akaryakıt istasyonları dışındaki satışlar KDV mahsuplaşmasına dâhil edilmesin. Akaryakıt istasyonları dışındaki satışlarda KDV mahsuplaşması olmasın çünkü buralarda o ona satıyor, o ona satıyor, o ona satıyor; yani nerede KDV? Dünya kadar bir KDV kaybımız oluşuyor. Akaryakıt istasyonları dışındaki satışların da otomasyona dâhil edilmesi belki bir miktar bu kaçakçılığın, devletin zarara uğramasının önüne geçebilecektir diye düşünüyorum.

Şimdi, bir otomasyon sorunu var yine akaryakıtla ilgili. Kaçak akaryakıt satışının önlenmesi amacıyla otomasyon sistemi kurulmasına rağmen dağıtıcılar anlık verileri elle değiştirebilmektedir. Anlık veriler dağıtıcılar tarafından elle değiştirilebiliyor ve otomasyon sistemi kaçak akaryakıt takibini sağlayamamaktadır. Bu konunun da çözülmesi lazım.

Ceza tahsilat oranları yüzde 1,5. Dolayısıyla, cezaların caydırıcılığı yok. Akaryakıtta kesilen cezaların -bazen duyuyoruz "Şu kadar ceza kesildi." ama- sadece yüzde 1-1,5'u tahsil ediliyormuş, bu doğru mudur? Bunların her birini soru olarak da alabilirsiniz kendinize, eğer cevaplanırsa memnun olurum. Dolayısıyla, hani yüzde 1'i; 1,5'u tahsil ettiğiniz bir noktada da müeyyide olmaz, müeyyide olarak kabul edilmez, o zaman da bu usulsüzlüklerin önünde durmak mümkün olmaz.

Şimdi, diğer bir konu bu gaz meselesi Sayın Bakan. Şimdi, ilk on aydaki doğal gaz tüketimine baktığımızda, yılın 60 milyar metreküple kapatılacağına ilişkin bizim bir hesabımız var; bu böyle midir, sizin de buna ilişkin bir değerlendirmeniz olursa sevinirim. Şu anda Azerbaycan'la imzaladığınız -sizin bugünkü konuşma metninizde "11 milyar metreküp" olarak geçiyor; biz çalışmalarımızda "6,6 milyar metreküp" olarak almıştık- 6,6 milyar metreküp dâhil edildiğinde 42 milyar metreküplük bir anlaşma var ama bunun dışında -işte, sizin bugünkü verdiğiniz rakama göre düzeltme yaparsak 42 yerine 46 olarak alabiliriz- 46 ila 60 arasında yaklaşık 14 milyar metreküplük, anlaşması olmayan bir doğal gaz tüketimi olacak, doğal gaz ihtiyacı olacak. Dolayısıyla bu anlaşmalar niye yenilenmedi? Bunların -yirmi-yirmi beş yıllık anlaşmalardı- ne zaman biteceği yirmi beş yıl önceden belli yani yapıldığı gün biteceği vakit de belli. 2020-2021 içerisinde bu anlaşmaların yenilenmemesinin, tabii, nedenini öğrenmek istiyorum. Rusya, Azerbaycan ve Nijerya anlaşmalarının özellikle, yenilenmemesi önemli bir konu. Tabii, bunların yenilenmemesinden kaynaklanan bu son zamlardan -sıcak gündemi de konuşacağız- önce, bizim hesabımıza göre, bu son üç aydaki yüksek spottan alınan fiyatlardan kaynaklanan, BOTAŞ'a ilave maliyet yaklaşık 6,4 milyar dolar civarındaydı. O, muhtemelen... Muhtemelen değil; şimdi, tabii, bir miktar indi bu son yapılan zamlardan sonra ama hâlâ BOTAŞ... BOTAŞ zaten sıkıntıda; sıkıntıda değilse de onu söyleyin bize. BOTAŞ'a bu son dönemde, bu spottan alınacak doğal gazdan dolayı ciddi bir yük gelecek. Siz daha önceki beyanatlarınızda "Bu kış için tüm önlemlerimizi aldık." demiştiniz ama öyle anlaşılıyor ki bu önlemler alınamamış, hâlâ bir açığımız var. Ha, parayı verdiğiniz zaman -işte, siz de dediniz bugün- 1.300-1.400 dolara kadar çıktı. Mesela biz bu fiyattan hiç doğal gaz aldık mı? Çünkü bir açık var, kontratlar yenilenmemiş, bir öngörüsüzlük var ve buradan kaynaklanan... Gazsız bırakamayacağımıza göre sanayilerimizi, konutlarımızı, santrallerimizi -santrallerin yüzde 32'si doğal gazla çalışıyor- zaten öbür tarafta kuraklık var, hidroelektrikleri devreye sokamıyorsunuz; dolayısıyla, gazsız olmayacağına göre büyük ihtimal çok yüksek fiyatlardan gaz alınıyor. Nedir mesela bu son üç aydaki yapılan sözleşmelerin ortalama maliyeti? Azerbaycan'la üç yıllık anlaşma imzalandı; bu anlaşma, tabii, daha önce olmuş olsaydı belki bunu 170 dolardan alacaktık ama şimdi kaçtan yapıldı, buna ilişkin bir bilgi vermediniz. Buna ilişkin de "ticari sır" demezseniz eğer... Çünkü zaten bu rekabetin olduğu bir şey değil, ticari sırlık bir yanı da yok bunun; dolayısıyla, bunun, bu anlaşmanın ne kadardan yapıldığını da biz öğrenmek istiyoruz.

Şimdi "Yeraltı doğal gaz depolarımızın dörtte 3'ünü doldurduk." diye bir beyanatınız var. Burada da enteresan bir şey var ya -artık devlete güven kalmayınca- yani hakikaten çok enteresan; bakın, şimdi "SCADA" diye bir sistem var, bu sistem... Sayın Bakan diyor ki en son, 18 Ekim tarihinde: "1,8 milyar metreküp gaz var Silivri ve Tuz Gölü'nde." Tamam mı? Toplam kapasite 4 milyar metreküp; "1,8 milyar metreküp" diye devletin resmî rakamı var. Orada sizin beyanatınız geliyordu, "Yüzde 75'ini doldurduk." diyorsunuz; SCADA sistemi veri vermeyi kesiyor muhtemelen Sayın Bakanla çelişmemek için çünkü en son verdiği rakam... Bakanla konuşmasının arasında üç gün var; üç gün içerisinde 1,8 milyar metreküpten 3 milyar metreküpe çıkmayacağına göre bu, sistemi kesiyorsunuz, bilgi verilmiyor ya, bilgi paylaşılmıyor; böyle bir şey olabilir mi? Nasıl güveneceğiz biz bu devlete, bu Bakanlığa nasıl güveneceğiz biz? Şu anda bilgi kesildi, SCADA sistemi hiçbir şekilde bilgi vermiyor. Nedir buradaki durum? Hakikaten, dediğiniz gibi, dörtte 3'ü dolu mu? 3 milyar metreküpümüz var mı bizim orada yoksa en son açıklanan veride olduğu gibi 1,8 milyar metreküp mü? Hatta belki kullanıldıysa daha da düşmüş olabilir. Bu kesmesinin nedeni; belki 1,8 milyar metreküpün bile altına düştü. Ama bunları söyleyin, bunları kamuoyuyla paylaşın veya o zaman yanlış beyanat vermeyin, gerçek dışı beyanat vermeyin. Bunlar güven oluşturmuyor; bakın, bunlar, tam tersine, endişe oluşturuyor, güvensizlik oluşturuyor.

Şimdi, şu giriş noktalarına falan girmeyeceğim, oraları geçeceğim.

Sıcak gündem... Yani, tabii, bu öngörüsüzlük; zamanında kontratların bitiş tarihlerinin belli olmuş olmasına rağmen bunların zamanında yapılmamasından kaynaklanan ciddi bir şey oluştu. Elbette dünyada fiyatlarda artış var, ona bir şey demiyorum ama bizim kontratlarımız "oil based" biz spottan falan şey almıyoruz. Bizim bütün kontratlarımızın hepsi ham petrol fiyatlarına bağlı; orada küçük değişiklikler olabilir, orada biraz artış olabilir ama biz daha önce 140 dolarları gördük yani hiç kimse şimdi gelip de şu andaki 80 dolara "yüksek" falan demesin. 2008'de 140 dolar üzerinden bunların fiyatları belirlendi ama şimdi dolayısıyla ne oldu? Yılbaşından itibaren konutta yüzde 18 zam, memura, emekliye bütün yıl boyunca yaptığımız artış yüzde 16 -tabii, daha aralıkta, kasımda yapıp yapmayacağınızı bilmiyoruz- sanayide yüzde 146, elektrik santrallerinde yüzde 183. Elektrik santralleri benim bildiğim kadarıyla "passthrough" direkt zaten öbür tarafa geçecek. Elektrik fiyatlarını ya artırmak durumunda kalacağız; doğal gazda, konutta artırmadığımız elektrik fiyatını elektrik fiyatı olarak artıracağız veya artırmazsak EÜAŞ'ın üzerine bu zararların hepsini yığacağız. Biz ne anladık bu işten? Yani BOTAŞ'ın zararını BOTAŞ'tan aldık -BOTAŞ muhtemelen batmak üzere- EÜAŞ'ın üzerine bu zararları yığdık. Dolayısıyla, yaptığınız operasyonun da bu anlamda bir faydası yok.

Şimdi, Kurulun, EPDK'nin Sayın Başkanına bunu da sormak istiyorum: 30 Eylülde elektrik tarifelerinde yüzde 15 zam kararı aldığı fakat Merkez Bankasından gelen telefon üzerine -gerçi fark etmez, o da bağımsız kurum olduğu için, bağımsız kurum bağımsız kuruma belki müdahale edebilir- bu şeyin geciktirildiği veya ertelendiği söyleniyor. Elektrik zammı yapılsın diye değil ama kurumsal bakış açısından bu konu önemli. Böyle bir şey oldu mu hakikaten? Bununla ilgili de bilgi verirseniz sevinirim.

Şimdi, gelelim TPAO'ya, vaktim çok azaldı. Bu da ayrı bir konu yani buradan da zaten çok fazla bahsetmediniz. Şu anda TPAO'nun operatör şirket olarak işleri yönetmesi ve tıpkı BP gibi, Shell gibi, Exxon gibi, Petrobras gibi hidrokarbon bulmaya ve üretmeye odaklanması gerekirken tamamen operasyonel işlere boğulması, şirketin mühendislik kabiliyetini zayıflatmakta ve asıl işlerine odaklanmamasına neden olmaktadır. Bütün bu süreci yöneten bir şirket olması gerekirken operasyonel işlerle uğraşan bir şirket hâline getirilmiştir. Rezervlerini büyütmesi gerekirdi TPAO'nun, onları büyütemedi ama asıl yapması gereken işlerden uzaklaşan bir TPAO görüyoruz. Şimdi, doğru olan neydi? Aslında başlamıştı buna fakat bu inkıtaya uğradı, tüm servis işlerini ya TPIC'e ya da özel sektör eliyle gördürmesi TP'nin tamamen işin mühendislik kısmına konsantre olması sağlanmalıydı. Hatta bundan sonra TPAO'nun da açık çalışması lazım, şeffaf çalışması lazım ve hesap verebilir bir yönetim anlayışıyla çalışması gerekir.

Şimdi, öyle bir şey yapılıyor ki burada da yine bir gizlilik esası var ve yapılan işlerin tamamında bir endişe uyandırılıyor. Bir defa, özel sektöre verdiğiniz işleri içeride birkaç tane şirkete veriyorsunuz. Birçok iş, hiçbir şekilde kontrolü yapılamayan bir şekilde yabancı firmalara veriliyor, bunların hâlbuki önemli bir kısmı... Örneklerini vereceğim birazdan, mesela kendi imkânlarımızla yapılabilecek işler de gidip yabancı firmalara veriliyor. Ondan sonra, deniz operasyonlarının da alt şirket olan TP-OTC üzerinden tamamen ihalesiz yapılması bir yandan şeffaflığı ortadan kaldırıyor, diğer taraftan tabii rekabetin olmamasından dolayı da Türkiye Petrolleri aleyhine bir fazlalık oluşturuyor, harcamalara sebebiyet veriyor. Yerli imkânlarla yapılabilecek işlerin de yabancı eliyle gördürülmesi de hem paranın çöpe atılmasına hem de ülkenin imkân ve kabiliyetlerinin zayıflamasına neden oluyor. Mesela Barbaros Hayreddin Paşa sismik gemisinin SSV işinin "Tanux-1" isimli yabancı gemi eliyle yapılması buna en iyi örnek. Yani bu, Türkiye'de yapılamayacak bir şey miydi, bunu yabancı bir firmaya yaptırıyorsunuz? Hâlbuki SSV gemileri destek gemileridir yani bunlar içeride bir sürü firma tarafından çok kolay yapılabilecek işlerdir. Yerli şirketlere yaptırılmaya başlanan işler de bu sefer ihalesiz ve tamamen keyfî olarak, rekabetten uzak bir şekilde yaptırılıyor. Yani bunun bir sürü örneği var, vaktim olmadığı için örneklerini veremiyorum ama arada isterseniz bunların örneklerini size ben söyleyebilirim. Dolayısıyla, Türkiye Petrolleri artık birilerine para aktarma mekanizması hâline maalesef gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, süreniz bitti, tamamlarsanız sevinirim.

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkanım, bir iki dakika daha lütfederseniz...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - TP'nin elinde tam donanımlı 2 adet sismik araştırma gemisi varken sismik operasyonların birtakım gereksiz söylemlerle yabancı firmalara ihale edilmesi hem yerli ve millî yaklaşıma ters düşmekte hem de yabancı şirketlere ciddi paraların ödenmesine neden olmaktadır. Örnekleri var elimde, 2020 yılında "Shell Water" gemisine üç aylık için 28 milyon dolar, bu yıl da yine 70 milyon dolar veriliyor. Hâlbuki bunların hepsi Barbaros Hayreddin Paşa gemisiyle yapılabilecek işlerdi.

Şimdi, bu gemi alımı meselesine geliyoruz. Yani burada başka meseleler var, artık bunları basın toplantısıyla ben vatandaşa duyuracağım. Şimdi, gemi alımı meselesi: Akdeniz sularındaki tartışmalı alanlarda sondaj yapılması gerekçesiyle 3 adet sondaj gemisi satın alındı, 1 tanesinin de alınacağına ilişkin söylentiler var. Oysa tartışmalı alanlarda sondaj yapılmadığı gibi artık bütün gemiler de Akdeniz'den Karadeniz'e çekildi. Sayın Bakan, bu aldığınız gemilerle bu tartışmalı alanlarda kaç tane sondaj yaptınız? Gemi alınmasına da bir şey demiyoruz çünkü buradan hemen bir günah keçisi çıkarılabilir "Siz bağımsız Türkiye'yi istemiyor musunuz?" diye.

Arkadaşlar, AK PARTİ'li arkadaşlar da duysun, eğer varsa bir yanlışım Sayın Bakan düzeltsin. Şimdi, Fatih gemisi 2017 sonunda alınıyor, Norveç'ten satın alınıyor, satın alınma bedeli 150 milyon dolar, bir yıl bakım süresi geçiyor, harcanan para 200 milyon dolar. Şimdi, ikincisi Yavuz gemisi, 260 milyon dolara 2018 yılında alınıyor -bunların son kullanıcısı olacağız, bu gemileri elimizden çıkarma imkânımız yok, hepsi döküntü çünkü- 100 milyon dolar da üzerine para harcanıyor. Kore yapımı Kanuni ise 2020 yılında İngiltere'de hacizden alınıyor, 37 milyon dolara alınıyor, 250 milyon dolar masraf yapılıyor üzerine. Şimdi, Fatih gemisini aldığımız dönemde yeni gemi; Fatih gemisi kaça mal oluyor bize? 350 milyon dolara mal oluyor ve elimizde eski bir gemi var. Bunun yenisi, 325 milyon dolara aynı ebatta, aynı evsafta gemi alınabilirdi. Yavuz gemisi 360 milyon dolara mal oluyor, 225 milyon dolara yenisi alınabilirdi. Kanuni gemisi de bize 287 milyon dolara mal oluyor, 90 milyon dolara yenisi alınabilirdi. Yani, hani, gemi alınması konusu tartışılabilir teknik açıdan ama Hükûmetin tercihi öyle olmuş olabilir. Yani alıp eski gemileri, ondan sonra bunu kırmızıya, beyaza boyayınca yerli ve millî olmuyor. Bunlar bir tane sondaj yapmadı bakın Akdeniz'de, hepsi şimdi Karadeniz'e park etti. Bunun da hesabını kim verecek? Dolayısıyla, bunlarla ilgili, sizden bu eleştirilerimize ilişkin görüşlerinizi bekliyoruz.

TEİAŞ'ın özelleştirilme konusu çok önemli. Sayın Başkanım, şu konuda biraz da belki nezaketsizlik oldu.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bir dakikada toparlarsanız memnun olurum.

ERHAN USTA (Samsun) - Diğer konuları, teknik konuları geçiyorum, teknik konularla kimsenin ilgilendiği yok zaten.

Şimdi, şu EPDK meselesine gelelim. EPDK bağımsız, düzenleyici bir otorite vasfını tamamen kaybetmiştir; eşit taraflar arasında eşit kararların alınmadığı bir yer hâline gelmiştir. Piyasa etki analizi yapılmadan kararlar alınmaktadır, şeffaflık kaybolmaktadır, enerji piyasasında yatırımcıların belirsizlik yaşadığı bir ortam oluşmuştur; bunu herhâlde inkâr edemezsiniz. Kimse bilmiyor önünü; elektrik fiyatı ne olacak, doğal gaz fiyatı ne olacak, buna ilişkin bir tane bilen var mı? Bugün değil arkadaşlar, dün de bilinmiyordu, iki yıl önce de üç yıl önce de.

Şimdi, 3 bürokratı ben burada gündeme getirmiştim, arkadaşlar -Ekrem Bey'di zannediyorum- dedi ki "Nezaketsizlik oluyor, Başkan burada yok." Şimdi isimleri tekrar vermeyeceğim yani Tarifeler Dairesi Başkanı bugün işten ayrılıyor, yarın sabah bir dağıtım şirketinde başlıyor. Diğerlerinde de... Her birinin ismi var bunların ve Sayın Başkanım, bu trafiği de sizin yönettiğiniz söyleniyor. Bakın, bunu sizin olmadığınız yerde söyledim, kayıtlara geçti, şimdi buradan söylüyorum. Yapmıyorsanız, o zaman bunlarla ilgili ne yapılmış bana onu söyleyin. 4 isim var; hassas, kritik. 8 milyar yani dağıtım şirketlerinin toplamına bırakılan para, tarife bedeli; bu, yeni beş yıllıkta ilk yılı 25 milyar. 8 milyardan 25 milyara nasıl çıkıyor bunlar? Bakın, devletin cebinden çıkan para arkadaşlar. Ne değişti? Dağıttığı elektrik mi değişti, ne oldu? Türkiye'de harp mı oldu, darp mı oldu? 8 milyardan bir şeyi 25 milyara çıkarıyoruz; dağıtım şirketlerine bırakılan para.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, üç dakika oldu; rica ediyorum.

ERHAN USTA (Samsun) - Çok affedersiniz Başkanım, bitiriyorum; çok özür dilerim yani başka bir gün keseriz.

Yani bunun hakikaten üzerinde durulması lazım ve bununla ilgili bir şey söylenmesi lazım bize. Bakın, şimdi, Sayın Başkan diyor ki -çok üzüldüm ya- konuşmasında: "Son on dokuz yılda..." Allah Allah dedim ya, EPDK ne zaman kuruldu? Mart 2001'de kuruluyor. Başından itibaren söylese "yirmi buçuk yılda" demesi lazım; on dokuz yıl Hükûmetin kuruluşu. Yani şimdi, Bakanlık bunu söyleyebilir de bir düzenleyici otorite, Hükûmet...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Başkanım, notlarınızı alın, size sonunda söz vereceğim, o zaman cevaplarınızı verirsiniz.

ERHAN USTA (Samsun) - Bunlarla ilgili özellikle tabii, ben Alparslan Bayraktar'a da çok haksızlık edildiğini düşünüyorum, Sayın Bakan Yardımcısına çünkü bir baktım, üzerinde Bakan Yardımcılığı var, KARDEMİR Yönetim Kurulu Başkanlığı var, TPAO Yönetim Kurulu üyeliği var, EPİAŞ Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği var; bizim tespit ettiğimiz. "5 tane" diye basında çıkmıştı, 5'incisini bulamadım; Dünya Enerji Konseyi Başkanlığı da var, bu olabilir. Yani hakikaten Sayın Bakan Yardımcısına çok haksızlık ediliyor bu kadar çok işi bir insanın üzerine yüklememek lazım Sayın Bakan, yani bu memlekette başka adam mı kalmadı?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Erhan Bey...

ERHAN USTA (Samsun) - Yani bunun temelinde de ne var, bunun bize izah edilmesini istiyorum.

Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum, sağ olun.

ERHAN USTA (Samsun) - Ben bütçenin bu vesileyle yine de hayırlı ve uğurlu olmasını, memleketimize ve milletimize fayda getirmesini de Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum.

Teşekkür ederim.