KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Bakan, sayın bürokratlar, basının değerli emekçileri ve bize burada hizmet eden değerli emekçiler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan görevinizde başarılar diliyorum, YÖK Başkanımız da yeni ancak şunu söylemek isterim Sayın Bakan: Sunumunuz benim için bir hayal kırıklığı ve YÖK Başkanımızınki de aynı şekilde. Neden biliyor musunuz Sayın Bakanım? Ziya Selçuk Hocamız buradaydı ve bize burada bazı hoş sedalar söylemişti.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Ona da aynı şeyleri söylüyordun.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - O hoş sedaların bile tamamen devre dışı kaldığını gördük bu sunumda.

Ben açıkça söyleyeyim: Siz sunumunuzu yaparken dışarıdan gelen birisi "Bir Eğitim Bakanı mısınız yoksa bir Ekonomi Bakanı mısınız?" diye düşünüp şaşırabilirdi. Çünkü siz eğitimden daha çok kalkınmadan, iş gücünden, efendim, sanayiden bahsettiniz, anaokulu çocuklarından daha çok onlardan bahsettiniz yani iş gücünü etkin bir şekilde sermayenin hizmetine sunmaktan bahsettiniz; çocukların üstün yararından çok fazla bahsetmediniz.

Sayın Bakan, bakın, bu bakış yüzünden şu anda Türkiye'mizin durumuna bakalım. Siz AKP'nin yirmi yıllık iktidarının -her iki yılda bir bakan değiştiriyor, biliyorsunuz AKP- son bakanlarından birisiniz. Geldiğimiz noktaya bakalım yani ağdalı cümlelerle bazı şeyler söylediniz ama yirmi yıldır 10 bakan bunları söyledi, durumumuza bakalım, eğitimdeki durumumuza bakalım. Peki, sonuca bakıyorsanız, her şeye para gözüyle bakıyorsanız, yeşil dolar gözüyle bakıyorsanız parasal duruma bakalım, sonuçlarına bakalım. Siz "İş gücüne, sanayiye, sermayeye -o çarkta, vahşi kapitalist çarkta- çocukların hizmetini sunacağım." diyorsunuz ya, o çocukların şu anda 10 milyonu işsiz. Genç işsizliğinde her 3 çocuğumuzdan 1'i işsiz; Diyarbakır'da her 2 çocuktan 1'i işsiz -hadi, buyurun- Ağrı'da her 3 çocuktan 2'si işsiz, sonucu bu. Peki, kaça çalışıyor iş bulanlar? 2.825 liraya çalışıyor, o da şansı varsa; onun altında çalışanlar da var. Kaç para yapar? 250 euro yapar. Yani eğer ki sizin bahsettiğiniz bu sermayeye iş gücü yaratma hedefiyle bakmış olsaydık -ki yirmi yıldır böyle bakıyorsunuz- sonuçlar itibarıyla, 250 euroya bu sermayenin hizmetine sunduğunuz gençlerimiz ve onların büyük çoğunluğu da 250 euroyu bile bulamıyor, sefalet içinde yaşıyor yurttaşlarımız. Ne bilim var ne teknoloji var. Orta gelir tuzağındayız. Yüksek teknolojili ürün üretebiliyor muyuz? Hayır, üretemiyoruz. Orta gelir tuzağındayız, orta teknoloji tuzağındayız. Çağın gereklerini anlamayan bir Türkiye var ve bunun da baş müsebbiplerinden biri eğitim kadrosu.

Ya, şu hâle bakın ya, eğitim kadrosu olarak gelmişsiniz, ön sırada 1 kadın arkadaşımız var Bakan Yardımcısı olarak; erkek bakanlık. Ya dünya nereye gidiyor? Şu fotoğrafla dünyada ileri gidebilir misiniz Sayın Bakan? Gidemezsiniz. Erkek bir Türkiye olarak hiçbir yere gidemezsiniz. Cinsiyet eşitliğinde dünyada 155 ülke içinde 133'üncü sıradayız; bunun sebebi sizsiniz. Erkek bürokratlardan oluşan, bıyıklı insanlardan oluşan bir kadroyla buraya geliyorsunuz; kadınları bürokrat olarak atamıyorsunuz. Bu yüzden gerideyiz değerli arkadaşlar. Demokrasi Endeksi'nde neredeyiz? 120 ülke içinde 109'uncu sıradayız. Neden? Hukukun üstünlüğünde neredeyiz? 127 ülke içinde 117'nci sıradayız. Neden? İşte, bunların baş müsebbiplerinden biri sizsiniz. Sizin antidemokratik olan, hukuk dışı olan ve eşitlikçi bir anlayıştan çok uzak olan anlayışlarınız maalesef bizi buraya getirdi Sayın Bakan.

Bakın, orta gelir tuzağından çıkmak, orta teknoloji tuzağından çıkmak için -açıkça söyleyeyim bakın- Türkiye'miz olarak son beş yılımızı yaşıyoruz. Çünkü dünya bambaşka bir yere gidiyor yani uzaya gitmekten bahsediliyor, nanoteknolojilerden bahsediliyor, Yeşil Devrim'den bahsediliyor -yepyeni teknolojiler var- yazılım üssü olmaktan bahsediliyor. Mesela bazı ülkeler yazılım konusunda hamleler yapıyor. Mesela şu telefonlar başka ülkelerde üretiliyor. Herkes Google kullanıyor, herkes Facebook kullanıyor, herkes Netflix izliyor. Sayın Başkan, Sayın Bakan; bambaşka gelişmeler var bu anlamda dünyada, siz sermayeye 250 euroya çalıştırılacak işçi geliştirmekten bahsediyorsunuz. İşte bu yüzden biz buradayız. Bakın, biz, 3 kuşak kaybettik, Sanayi Devrimi'nde nal topladık, Sanayi Devrimi'nde geride kaldık. Niye? Eğitimde çok gerideydik, zihniyet olarak çok gerideydik. Teknoloji devrinde nal topladık. Niye? Sizin koltuğunuzda oturan bakanlar bunu anlamadılar, iktidarlar bunu anlamadılar; teknolojik gelişim nasıl olur? Şimdi de Yeşil Devrim'i konuşuyoruz, nanoteknolojileri konuşuyoruz; siz, bunun kıyısından bile geçmeyen, bununla ilgili tek cümle edemeyen bir Bakansınız ve "Sermayeye ucuz iş gücü sağlayacağım." diyorsunuz. Yanınızda oturan, hemen sağınızda oturan YÖK Başkanım, siz de büyük bir hayal kırıklığısınız maalesef. Ne diyorsunuz? Piyasanın umduğu kişilikleri yetiştirmek üzere bir anlayıştan bahsediyorsunuz. Ya bir üniversite böyle olabilir mi? "Piyasa" der mi bir üniversite ya "piyasa" der mi? Özgür bireyler yetiştirmekten bahseder bir üniversite. Tabii, siz YÖK'sünüz, YÖK'ün böyle bir şeyden anlaması mümkün değil ki. Nerede burada üniversiteler? 160 tane üniversitemiz var, hani temsilcileri? YÖK buraya geliyor, ne diyor onlar adına? "Efendim, ben piyasanın umduğu istihdam gücünü geliştireceğim." İstihdam oranlarından bahsediyor, sermayeyle beraber iş gücü yetiştirmekten bahsediyor...

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Başkanım, cümlelerini geri alsın... Böyle bir şey yok Sayın Başkanım.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - "Hayal kırıklığı" kelimesi hakaret değil, söyleyebilir, katılırsınız, katılmazsınız, size sıra geldiğinde fikrinizi söylersiniz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Bakan, Sayın Başkan; bakın, her ikiniz de gerçekten bu anlamda bir hayal kırıklığısınız ve dünyayı anlamıyorsunuz, dünyanın nereye gittiğini anlamıyorsunuz. Türkiye'yi orta gelir tuzağından çıkarmamız için son beş yılımız. Çıkardık çıkardık, çıkaramadık kalıcı olarak yoksul ülkeler liginde olabiliriz çünkü dünya bambaşka bir yere gidiyor, biz nal topluyoruz. Şimdi, ya yetişeceğiz -Sanayi Devrimi'ni kaçırdık, teknoloji devrini de kaçırdık- yeni dönem devrimlerini yakalayacağız dünya olarak ve çocuklarımızı refaha ve huzura ulaştıracağız ya da kalıcı olarak yoksul ülkeler liginde kalacağız.

Sayın Bakan, bakın, şu anda yazılım yapabilen bir çocuğun aylık geliri 10 bin dolar, 20 bin dolar, 50 bin dolar olabiliyor ama yalnızca Avrupa'ya "Efendim, ben, oranın düşük teknolojili ürünlerini üreteyim." diyen bir çocuk 250 euroya talim etmek zorunda kalıyor. Sizin, çocuklarımıza, böyle bir vizyon vermek gibi bir hedefiniz maalesef yok, bundan bahsedemiyorsunuz bile. YÖK Başkanı zaten bundan maalesef bihaber.

Bakın değerli arkadaşlar... Sayın Bakan, aynı zamanda bütçeniz düşük ama şunu da söyleyeyim: Bütçenizin yüksek olduğundan bahsediyorsunuz, bakın, bütçenizi iyi savunamamışsınız. Bütçemizin en büyük Bakanlığı nedir biliyor musunuz? Siz, en büyük Bakanlık olduğunuzu iddia ediyorsunuz. Faiz bakanlığıdır, faiz, en büyük bakanlık faiz bakanlığı. İkinci en büyük bakanlık nedir? Zulüm bakanlığı yani "güvenlik" adı altında efendim savaş politikalarından, aşırı istibdat politikalarından bahsediyoruz. 3'üncü bakanlık nedir? Sizin Bakanlığınız. Peki, sizin Bakanlığınıza baktığımızda ne var? OECD ülkeleri içinde ya sonuncusunuz ya sondan 1'incisiniz. "Çok para harcıyoruz." diyorsunuz ama öğrenci başına 1.000 euro bütçeniz var, 1.000.000. Avrupa'da bunun 5 katı, 10 katı bütçe harcanıyor öğrenci başına; bu bir.

İkincisi: Öğretmen açığınız var Sayın Bakan, öyle değil mi? Siz de bunu tespit ediyorsunuz, "100 bin öğretmen açığım var." diyorsunuz; EĞİTİM SEN'e göre 200 bin öğretmen açığı var. Bütçenizde öğretmen atayacak bütçe var mı? Hayır, yok. Ve bunu savunamamışsınız; 500 bin, 600 bin ataması yapılmayan öğretmen var. Ya, intihar ediyorlar her gün çocuklar, isyan ediyorlar "Niye ben atanamıyorum? Ben bu ülkede matematik öğretmeni oldum, fen öğretmeni oldum, beden eğitimi öğretmeni oldum; niye benim atamam yapılmıyor arkadaş?" diyorlar ve siz onların derdiyle ilgili hiçbir şey söyleyemiyorsunuz. Emekli olacak kadar bir öğretmen atanacak ve bu da herhangi bir artışa tekabül etmiyor. Öğrencilerimizin, velilerimizin, okullarımızın öğretmen beklentisi var; atamalarla ilgili hiçbir şey yok. Oysa 200 bin öğretmeni biz derhâl atayabiliriz. Yalnızca, bu yandaşlara giden, 5 yandaş müteahhide giden rakamdan vazgeçirebilseydiniz Sayın Cumhurbaşkanını "Ya, bunlara bu kadar para aktarmayalım, 200 bin öğretmen atayalım." diyebilseydiniz, bu atamalar olabilirdi.

Siz diyorsunuz ki: "Her ihtiyacını karşıladık okulların." İddiayla söylüyorum, bakın, bize binlerce şikâyet geliyor. Çocuklardan A4 istiyorlar, fotoğraflar var, çocuklar ellerinde 3 tane A4'le okula gidiyor; okullar "A4 kâğıt getirin." diyor. Temizlik parası topluyorlar çocuklardan, yeterli kişi olmadığı için biliyor musunuz? Bu anlamda okulların ihtiyaçlarını karşılamış falan değilsiniz ve yoksul durumda olan ailelerden de ciddi anlamda para talep ediliyor, okul aile birliklerine para talep ediliyor. Bu şikâyetlerin farkında mısınız bilmiyorum ama bu şikâyetlerin binlercesi bize ulaşıyor Sayın Bakan.

Sonra, Sayın Bakan, eğitimde fırsat eşitliğinden bahsettiniz; her Bakanımız buraya geldi, maşallah, eğitimde fırsat eşitliği, eğitimde fırsat eşitliği... Ya, gerçekten eminim köy okullarına gitmişsinizdir, Diyarbakır'ın okullarına gitmişsinizdir, Bitlis'in, Ağrı'nın okullarına gitmişsinizdir, Gümüşhane'nin, Bartın'ın okullarına gitmişsinizdir; bir eğitimde fırsat eşitliğinden bahsedebilir misiniz? Gerçekten bunu samimiyetle size soruyorum. İstanbul'da yaşayan lüks kolejlerde, 10 bin, 15 bin dolar verip çocuklarını okutanlarla Diyarbakır'ın köylerinde okuyan çocukların fırsat eşitliğinden bahsedebilir misiniz Sayın Bakan?

Bakın, biz, eğitimde, bilimsel, nitelikli, ana dilinde ve ücretsiz eğitimi savunuyoruz, tamamen ücretsiz eğitimi, tamamen bir fırsat eşitliğini savunuyoruz. Ya, çocuklarımızda bu anlamda herhangi bir fırsat eşitliğinden bahsedemeyiz Sayın Bakan, sizde bununla ilgili gerçek bir vizyon -lafta kalan bir vizyon var ama- özde bir vizyon yok. Diyarbakır'daki, Ağrı'daki, Gümüşhane'deki, Bartın'daki çocukların, İstanbul'un, İzmir'in o lüks okullarında okuyan çocuklarla fırsat eşitliğinden bahsedemezsiniz ve bunu sağlamak için de herhangi bir vizyon maalesef göremedim Sayın Bakan.

Bakın, elinizdeki bütçeyle eğitimde ne yaptığınıza bakalım biraz da. Yani "Bütçeniz düşük." diyoruz ama elinizdeki bütçeyle ne yaptığınıza bakalım. Vallahi, kitapçığınızın 1'inci, 2'inci cümlesinde güzel şeyler söylemişsiniz, "Efendim, ben özgür bireyler yetiştireceğim, demokrasi bilinci olan bireyler yetiştireceğim." diyorsunuz Sayın Bakan. Ya, Allah'ınızı severseniz, Sayın YÖK Başkanına da söyleyeyim, böyle mi özgür bireyler yetiştireceksiniz Sayın Bakan? Böyle mi yetiştirilecek özgür bireyler? Boğaziçi Üniversitesinin kapısında yüzlerce polisle mi özgür bireyler yetiştireceksiniz? Boğaziçinin kapısına kelepçe takarak mı özgür bireyler yetiştireceksiniz? Lise öğrencileri bir "tweet" atıyor, gece yatağından alınıyor farkında mısınız Sayın Bakan? Bir "tweet" atıyor diye çocukları gece yatağından alan bir iktidarın üyesi olarak mı özgür bireyler yetiştireceksiniz? Boğaziçine kayyum atayarak mı özgür bireyler yetiştireceksiniz Sayın Bakan, Allah'ınızı severseniz?

SALİH CORA (Trabzon) - Bağırarak konuşulmaz.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Sesini kıs Başkanım, çok bağırıyor.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Özgür bireyler böyle yetiştirilmez Sayın Bakan. Özgür bireyler, demokrasi bilinci olan bireyler olarak yetiştirilir.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, ağır eleştiriler olabilir, Sayın Bakan ve YÖK Başkanımız bunlara cevap verecektir sonunda. Sizler de söz hakkı geldiğinde görüşlerinizi ifade edebilirsiniz.

Devam edin lütfen Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Bakan, analitik düşünce konusunda tek bir cümle yok burada. Analitik düşünebilen çocukları nasıl yetiştireceğinize dair hiçbir şey yok, analitik düşüncenin önemi yok. Niye? Sanayiye ucuz iş gücü yetiştireceksiniz siz. Eleştirel düşünceyle ilgili tek bir cümle var mı bu kitapçıkta ya? Yok. Niye yok? Eleştirel düşünme istemiyorsunuz çünkü tek tip düşünmek istiyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanı ne diyorsa ona biat etmesini istiyorsunuz çocukların. Eleştirel düşünebilen çocuklar olsa size itiraz ederler çünkü siz tek tipçilik dayatıyorsunuz, tek düşünce dayatıyorsunuz, tekçilik dayatıyorsunuz. O yüzden, eleştirel düşünen çocuklar istemiyorsunuz çünkü eleştirel düşünen insanlar tekçiliği dayatan insanlara itiraz ederler. İşte Sayın Bakan, eleştirel düşünce olmadığı sürece ne olur biliyor musunuz? Orta gelir tuzağına da takılırız.

Bakın, bir bebek doğar -sizin de çocuğunuz varsa bilirsiniz- bilmiyorum kusura bakmayın, bir şey dayattığınızda ilk önce "Neden?" diye sorar, "Neden böyle yapayım baba?" der, "Niçin böyle yapayım?" der, hep sorar, sorgular ama sonra biz ona ne yaparız? Kalıplara sokarız, "Hayır, böyle düşünemezsin, böyle yapamazsın; öyle yaparsan başına iş gelir." deriz, korkular dayatırız, onun o özelliğini baskılarız. İşte, o "Neden?" diye soran çocukları siz kalıplara sokmaya çalışıyorsunuz, kalıp döküyorsunuz, betona döküyorsunuz, o çocuklar düşünemiyorlar, özgür düşünemiyorlar, baskılıyorsunuz. Sonunda ne oluyor? Üniversite kapılarına kelepçe takıyorsunuz, o üniversiteden de bilim çıkmıyor, teknoloji çıkmıyor. Teknoloji çıkmadığı için ne oluyor? "Sanayi" dediğiniz; işte, para olarak da bakıyorsanız, sanayi katma değerli ürün üretemiyor. 5 euroya tişört üretiyor Avrupa'ya, o işçi de 250 euro almaya mahkûm. İşte, bu zinciri, bu çarkı, bu vahşi kapitalist çarkı kıracak olan şey özgür düşüncedir, analitik düşünebilmektir, eleştirel düşünmektir; bunların kıyısından bile geçmeyen bir Bakanlık anlayışı ve bir YÖK anlayışıyla maalesef karşı karşıyayız.

Sayın Bakan, toplumsal barış var mı bütçenizde, ya burada geçiyor mu? "Demokrasi memokrasi" diyorsunuz, Türkiye olarak çok kimlikli olduğumuzun farkında mısınız? Bak, Türkiye'miz kendi kuyruğunu kovalayan bir kedi gibi etrafında dönüyor, sürekli kendi etrafında dönüyor; terörist var, hain var, o var, öteki...

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Var, var.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ne var? Toplumsal talepler var. Çok kimlikliyiz, çok kültürlüyüz, çok inançlıyız, çok mezhepliyiz, çok dilliyiz; sizin bunların farkında olduğunuza dair tek cümle var mı ya? "Çok kimlikli olduğumuzun farkındayız." diyen, "Türk'üz, Kürt'üz, Ermeni'yiz, Süryani'yiz, Alevi'yiz, Hristiyan'ız, Musevi'yiz." diyen tek bir cümleniz var mı? Bunu anlayan, bunu çocuklara anlatabilecek tek bir cümleniz var mı?

Amerika'ya gittim geçenlerde, bir anaokuluna girdim, ilk ders ne, biliyor musunuz? Ayrımcılık dersi. Niye? Çünkü Çinlisi geliyor, Latin Amerikalısı geliyor, Müslümanı geliyor. Emin olun, Müslüman bayramlarında bunları yapıyorlar; Müslüman bayramında bir çocuğa "Bu çocuğun dini budur, inancı budur, bugün onun bayramıdır." diyorlar ve tatil ediyorlar, Müslüman bayramında da tatil ediyorlar New York'ta, Hristiyan bayramında da tatil ediyorlar, Musevi bayramında da tatil ediyorlar. Birbirlerine dinlerini anlatıyorlar, inançlarını anlatıyorlar, farklılıklarını anlatıyorlar, ortak noktalarını anlatıyorlar ve onlara farklı kimlikte olmalarının, farklı inançta olmalarının bir yükseklik meselesi, bir aşağılama meselesi olmadığını anlatıyorlar. Bu yüzden demokratik bir toplum bir şekilde yaratılabiliyor ama sizin bütçenizde böyle nosyonlar olmadığı için biz toplumsal barışı yakalayamıyoruz.

SALİH CORA (Trabzon) - Yok öyle bir şey.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Üç kuşak kaybettik birbirimizi yiye yiye, yeni kuşakları kurtaralım ya. Türk'ün, Kürt'ün, Ermeni'nin kardeş olduğunu ve bunların bir arada, farklılıklarıyla yaşayabilecekleri düşüncesini anlatmamız gerekiyor. (Gürültüler)

Bakın, ne dayatıyorsunuz? Tek dil dayatıyorsunuz, tek dil Türkçe. Elbette her çocuk Türkçe öğrenecek ama şunu söyleyeyim Değerli Bakan: Bakın, ben Türkçe konuşuyorum değil mi? Ama ben hayata Ermenice başladım biliyor musunuz? İlkokula gittiğimde de Ermenice eğitim aldım. Nasıl aldım? Ana dili temelli çok dilli eğitim veren bir Ermeni okuluna gittim. Öğretmenim Ermenice konuşuyordu ve şu anda Ermenice de konuşabiliyorum, Türkçeyi de konuşabiliyorum. (Gürültüler)

SALİH CORA (Trabzon) - Tamam, Türkiye'de mi, nerede oldu bu?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, diyaloğa girmeyelim lütfen. Herkes sırası geldiğinde kendi fikirlerini ifade eder.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Diller kafamda barış içinde yaşadığı için İngilizceyi de konuşabiliyorum, İspanyolcayı da konuşabiliyorum, çok dilli olmayı öğrendim ve Kürtçeyi de öğreniyorum şu an da Kürtçe de konuşmaya çalışıyorum elimden geldiğince. Bakın, çok dilli olmak ulusal dili öğrenmeye mâni değilmiş demek ki öyle değil mi? Peki, bana sağlanan bu hak neden Kürt'e sağlanmıyor, neden Laz'a sağlanmıyor, neden Bekaroğlu'nun çocuğunun, torununun Lazca öğrenmesi için imkân verilmiyor? Çerkezceye neden sağlanmıyor, Zazacaya neden sağlanmıyor? (Gürültüler) Yani çok dilli olmanın aslında tek dili öğrenmeye engel olmadığını, Türkçeyi öğrenmeye engel olmadığını neden ortaya koyamıyoruz Sayın Bakan?

Bakın, azınlık okulları dedik, ne güzel "Var:" dediniz, öyle değil mi? Hepimiz vergi veriyoruz öyle değil mi Sayın Cora, hepimiz vergi veriyoruz. Peki, bütçenizden, kamu hizmeti veren azınlık okullarına bir kuruş bütçe ayırdınız mı, bir kuruş diyorum? Hayır. Bu ülkeye Ermeniler de vergi veriyor ama bir kuruş bütçe ayırmadınız. Ermeni okullarının varlığını sürdürmesi için, Ermenice bilen öğretmenler yetiştirmek için, Ermeni okullarının materyal geliştirmesi için, o okulların varlığını sürdürmesi için bir kuruş bütçe ayırmadınız. Statüsünü sağlamadınız çünkü statüleri yok, özel okul sayıyorsunuz özel okul değiller, kamu hizmeti veriyorlar. İşte, ana dili bu anlamda önemli, ana dili temelli çok dilli eğitim bu anlamda önemli. Diyarbakır'ın, Silvan'ın bir köyüne gittiğinizde çocukların hepsi Kürtçe konuşuyor. 1'inci sınıfa başlıyor, karşısında tek kelime Kürtçe bilmeyen bir öğretmenle karşı karşıya bırakıyorsunuz. O çocuğun yaşadığı felaketi düşünebiliyor musunuz arkadaşlar ya?

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ağrı'ya gel Ağrı'ya...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Bakan "İki Dil Bir Bavul" filmini izlediniz mi? O filmi izlemenizi tavsiye ederim. O filmi izleyin, orada çocukların yaşadığı ayrımcılığı ve öğretmenlerin yaşadığı zorluğu lütfen görün. Değerli arkadaşlar, çok dilli olmak asla bir tehlike değildir. Çok dilli olmak, toplumsal barış için ekmek kadar, su kadar önemli olan bir konudur.

Bakın, tek din dayatıyorsunuz, tek mezhep dayatıyorsunuz. Sayın Bakan, ders kitaplarına baktınız mı? Bakın, ders kitaplarıyla ilgili Tarih Vakfının güncellediği bir rapor var burada, Cumhuriyet tarihi boyunca ders kitaplarındaki ayrımcılık. Ya, ders kitaplarında bir Ermeni nasıl geçiyor, bir Kürt nasıl geçiyor, hiç geçiyor mu? Hiç onların varlığından bahsediliyor mu, ortak tarihimizden bahsediliyor mu, objektif bir tarih anlayışı var mı? Bunlara bakın lütfen.

Bakın, ben ortaokulda yaşadığım travmayı söyleyeyim arkadaşlar: Ortaokulda sınıftaki tek Ermeni benim, devlet okulunda okuyorum. Tarih hocası çıktı, Ermenilerle ilgili tarih kitabında geçen tek mesele: "Ermeniler bizi arkamızdan hançerledi." dedi. Ben en arkada oturuyorum boyumdan dolayı, bütün yüzler bana döndü, bana baktı.

SALİH CORA (Trabzon) - Tarih derslerinde "Sadık millet Ermeniler." diye bahsediyoruz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - 13 yaşında bir çocuğun yaşadığı travma budur işte Sayın Bakan.

SALİH CORA (Trabzon) - "Sadık millet." diyoruz ya.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Oysa bir arada yaşadığımızı, bir arada bir kültür yarattığımızı ortaya koyan...

Sayın Başkan bu nedir, başından beri bağırıyor ya?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, herkes sırası geldiğinde kendi fikirlerini ifade etsin.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Cora bir sus ya, bir sus ya!

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Cora, sıra geldiğinde siz de fikirlerinizi ifade edersiniz, lütfen hatibe müdahale etmeyelim.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bir arada yaşadığımızı, bir arada bir kültür yarattığımızı, ortak kültürümüzü anlatan hikâyelerle dolu olsa ve orada, Sayın Bakan, bir çocuğu, bir Kürt çocuğunu, bir Ermeni çocuğunu, öteki saydığınız bütün çocukları ayrımcılığa uğratmayacak bir anlayışla donatsak ders kitaplarını, ne olur? Bu anlamda bir anlayışa büründürsek ders kitaplarını, ne olur? Sünni olmanın, Alevi olmanın, Hristiyan olmanın, Musevi olmanın bir ayrıcalık olmadığını, bir aşağılama vesilesi de olmadığını anlatsak, ne olur? Ders kitaplarında toplumsal barışı anlatsak, ne olur Sayın Bakan?

Bakın, HDP olarak biz...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Paylan, normal süreniz dolmuştur, iki dakika ek süre veriyorum, lütfen toparlayınız.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sürekli sataşmalar oldu oradan ya.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Çok sayıda talep var bugün.

Buyurun.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Bakan, bu anlamda, sizin, gerçekten bu ülkenin gerçeklerini anlayan ve Türkiye'yi orta gelir tuzağından, orta teknoloji tuzağından çıkaran ve toplumsal barışı sağlayabilecek bir vizyonda bir bütçe buraya getirmenizi hayal ederdim ama bundan maalesef çok uzaktasınız, bu anlayışı anlayamamış durumdasınız.

Ve Sayın YÖK Başkanına da eleştirim şu yönde: Sizin orada oturmanızı kabul etmiyorum Sayın YÖK Başkanı. Burada bütün üniversitelerin temsilcileri olmalıydı, kendi bütçelerini savunabilmeleri gerekirdi. Boğaziçi Üniversitesinin de Hakkâri'deki üniversitenin de Ağrı'daki üniversitenin de rektörleri gelip burada kendi bütçelerinin ihtiyaçlarını milletin temsilcilerinden savunabilmeleri gerekiyordu ama sizin buraya gelip "Efendim, ben, sanayiye, piyasaya uygun iş gücü yetiştireceğim." dediğiniz anlayıştan üniversiteleri sıyırmamız gerekiyor, üniversiteleri özgür kılmamız gerekiyor. Üniversiteleri özgür kılarsak üniversitelerde bilim olur, üniversiteleri özgür kılarsak teknoloji olur ve o ülke orta gelir tuzağından, orta teknoloji tuzağından çıkar ve şu manzaralarla ülkemizi, maalesef, karşı karşıya bıraktık. Daha geçen gün çocuklar Boğaziçi Üniversitesinde gözaltına alındı, ağzınızı açtınız mı Sayın YÖK Başkanı? "Üniversitelerde polisin ne işi var?" dediniz mi ya! Belki kendiniz de öğrenciyken buna, üniversitelerde polis olmasına itiraz ediyordunuz -tahmin ederim- çünkü üniversitede olan her öğrenci polise itiraz eder, polisin içeri girmesine itiraz eder, Çevik Kuvvetin üniversiteyi işgal etmesine itiraz eder ama şu görüntülere ağzınızı açıp tek kelime etmediniz Sayın YÖK Başkanı. Bu açıdan da sizin bu bütçeyi savunmanızı ben kabul etmiyorum. Tüm üniversitelerimiz gelip burada kendi bütçelerini savunabilmeliler, ihtiyaçlarını ortaya koyabilmeliler ve özerk, bağımsız, özgür üniversitelerin varlığı bu ülkenin beka meselesidir. Bakın, bir beka meselesinden bahsediyorsak özgür üniversitelerin varlığı, bilimsel eğitimin varlığı bu ülkenin beka meselesidir ve maalesef, bu beka meselesini anlayamayan bir Eğitim Bakanı ve YÖK Başkanıyla karşı karşıyayız...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Paylan, ek süreniz de doldu, teşekkür ediyorum.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bitiriyorum Sayın Başkan...

...ve bu da benim umutlarımı kırıyor. Türkiye'nin bu anlamda yoksul ülkeler sınıfında kalacağı, çocuklarımızın iyi eğitim almayacağı ve bu anlamda da yoksul kalacağı, özgür olmayacağı bir gelecek bu iktidarla bizi bekliyor ama ne mutlu ki yakın bir gelecekte bu anlayışı tarihin çöp sepetine atacağız.

Teşekkür ederim.