KOMİSYON KONUŞMASI

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) - Süremin on dakika olması lazım.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Siz konuşmadınız mı?

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) - Konuşmadım.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Peki, süreniz on dakika Sayın Filiz, buyurun.

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Sayın YÖK Başkanı, Komisyon üyeleri, Yükseköğretim Kalite Kurulu Başkanı, Sayın Bakanlık mensupları, değerli basın mensupları; hepinizi saygılarımla selamlıyor, 2022 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Bakan ve YÖK Başkanına görevlerinde başarılar diliyorum.

Konuşmama üniversitelerin sorunlarını başlıklar hâlinde sıralayarak başlamak istiyorum:

Sorunların başında öğrenci kontenjanları gelmektedir. Arz talep dengesi gözetilmeden kontenjanlar artırılmakta, mezunlarına ihtiyaç olmayan bölümlere hâlâ öğrenci alınmaktadır. Öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı Batı'daki üniversitelere göre yaklaşık 3 kat fazladır.

Özlük hakları sorununa ilaveten öğretim elemanlarının ders yükleri alabildiğine fazladır, özellikle taşra üniversitelerinde inanılmaz bir ders yükü altında ezilmektedirler. Araştırma görevlileri daha kötü durumda, ek görevleri araştırma yapmalarını engellemektedir. Tıpta uzmanlık yapanlar zaten otuz altı saatlik nöbetleriyle iyice perişan durumdalar.

Birçok üniversitedeki eğitimin lise düzeyini bile aşamadığını biliyoruz. Vakıf üniversitelerinin büyük bölümü bir binaya sıkışık şekilde sadece para kazanmak amacını taşımaktadır.

Üniversitelerdeki pek çok öğretim üyesi ve görevlisi gerekli ve yeterli niteliklerde değildir. Yandaşlıktan ve bazı vakıf ya da cemaatlere yakınlıktan başka bir özelliği olmayan kişilerin öğretim görevlisi olarak atanması ciddi sorunlar yaratmaktadır. Üniversitelerdeki personel ve akademik kadro ilanları sanki adrese teslim olarak hazırlanmaktadır. Üniversitelerdeki bilimsel ve teknolojik çalışmaları desteklemesi ve yönlendirmesi beklenen rektörlerinin 68'inin uluslararası yayını yoktur, 71'i hiç atıf almamıştır. 30 bin profesör arasında bula bula bunları mı buldunuz? Bazı rektörler devletin zaten kıt olan kaynaklarını keyiflerine göre harcayıp israf etmekte, atandıklarındaysa ilk iş olarak makam odalarının tefrişatını ve makam araçlarını yenilemektedir. Birçok fakülte dekanlığına vekâlet eden, başka öğretim üyesi yokmuş gibi aynı kişilere sayısız görev veren, hukukçu olmadıkları hâlde veteriner hekimlik, ilahiyat, kimya gibi branşlardan profesörleri hukuk fakültesine dekan olarak öneren rektörler bulunmaktadır. Televizyonlarda boy gösteren, üniversitesine arada sırada uğrayan bir rektör bulunmakta ve herkesin bilmesine rağmen YÖK buna müsaade etmektedir.

Sayın Bakanım ve YÖK Başkanım, öğrencilerin yurt sorunları vardır. 8 milyon 300 bin civarındaki yükseköğretim öğrencisinin ancak yüzde 10'una yurt bulunabilmektedir. Özel yurtlar çok pahalı. Gençlerimiz bazı vakıf ve cemaat yurtlarına yönlendirilerek tarikat ilişkilerine sokulmaktadır.

Eğitimin kalitesi sadece ön lisans ve lisans eğitiminde değil yüksek lisans ve doktora eğitiminde de düşmüştür. Dersler doğru düzgün yapılmamaktadır. Öğretim üyeleri, zaman olarak kapasitelerinin üzerinde yüksek lisans ve doktora tezleri yönetmektedir. Bu sayı en son YÖK kararıyla 24'e düşürülmüştür ki iyi olmuştur. Tezlerde aranması gereken niteliklere bakılmadan üstünkörü, ahbap çavuş ilişkileriyle jüriler kurulmaktadır. Hatta İstanbul'da 100'ün üzerinde tez yazma şirketinin cirosu 2020 yılında 200 milyon lirayı aşmıştır. En kötüsü de bu şirketlerin geçme garantisi vermeleridir.

Üniversite mezunu işsizlerimizin sayıları 1 milyon 200 bini aşmıştır. İşsiz gençlerimizin psikolojileri bozulmuştur, aileleri de aynı derecede sıkıntı içindedir. İş bulanlarınsa önemli bölümü, meslekleri dışında asgari ücretle ve günde on saat çalıştırılmaktadır. İktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarından işsiz sayısı 500 bine yaklaşmış, TÜİK verilerine göre 40 bini 30 yaş altı olmak üzere 110 binin üzerinde işsiz mühendis bulunmaktadır, 460 bin civarında öğretmen işsizdir. İktidarın bu gençlere yönelik istihdam politikası bulunmamaktadır. Siyaset üniversiteleri tam olarak abluka altına almıştır. Liyakat yerine sadakat esas alınmakta, uygulamalı eğitim göz ardı edilmektedir. Sorunları daha fazla ama bu kadarla yetinmek istiyorum.

Sayın Bakanım, Sayın YÖK Başkanı; üniversitelerimizin bütçeleri oldukça kısıtlıdır. 2022 yılı Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi içinde YÖK ve Kalite Kontrol Kurulu dâhil 127 devlet üniversitesine ayrılan bütçe 57 milyar 740 milyon TL'dir, bunun zaten 45 milyarı da personel giderleridir. Buna karşılık dünya üniversiteleri içinde ilk sıralarda Oxford Üniversitesinin bütçesiyse bugünkü kurla 79,3 milyar TL'ye karşılık gelmektedir. Bu rakamları bizim üniversitelerimizin bütçeleriyle kıyaslama şansımız dahi yoktur. Bahsettiğim tüm sorunlar ve kıt kaynaklarla üniversitelerimiz gelişmiş ülke üniversiteleriyle nasıl yarışacaklar?

Sabahki oturumda bir vekil "Rektörlerin Plan ve Bütçe Komisyonuna katılmaları gerekir." dedi. Ben 1996-2004 yılları arasında rektörlük yaptım, o zamanlar üniversitelerin bütçeleri görüşülürken ilgili üniversitelerin rektörleri münavebeli olarak YÖK Başkanının yanında otururdu; güzel bir gelenekti, keşke terk edilmesiydi.

Sayın Bakan, ilk ve ortaöğretimde de durum pek iç açıcı değil. Kısa PISA olan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı verilerine göre Türkiye'nin yıllar içindeki durumuna baktığımızda, araştırmaya dâhil olduğu 2003 yılından bu yana okuma, matematik ve fen bilimleri alanlarının tümünde OECD ortalamasının altında kalmıştır.

Eğitimdeki sorunları çeşitli vesilelerle anlatmış olmamıza rağmen önemli sayılacak hiçbir gelişme göremiyoruz. Biz bundan üzüntü duyuyoruz, milletimiz eğitimde bu durumu hak etmemektedir. Yirmi yıla yaklaşan süreç içinde AK PARTİ bu sorunların üstesinden gelememiş ve maalesef bir eğitim politikası geliştirememiştir. 7 bakan değişmiş halef selef bakanlar birbirlerine karşı iktidar-muhalefet anlayışıyla hareket etmişlerdir. Bu da bir sistem geliştiremediklerinin bariz bir örneğidir.

Sayın Bakanım, siz şimdi 8'inci bakansınız, görevdesiniz, size de tekrar başarılar diliyorum.

Sayın Bakanım, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 2'nci maddesinde ifadesini bulan Türk milletinin bütün fertlerinin millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, iyi yurttaş olarak yetiştirme hedefinden ve fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kişiler olarak yetiştirme hedefinden uzaklaşmaya devam ediyoruz. "Bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak, meslek sahibi olmalarını sağlamak" şeklinde tarif edilen amaca ise hâlâ yaklaşamadık.

Bahsettiğimiz hedeflere ulaşmakta en büyük katkısı beklenen öğretmenlerin de sorunları vardır. Demin söylediğim gibi 460 bin civarında öğretmen işsiz beklemektedir. Millî Eğitimde kadrolu, sözleşmeli ve ücretli olmak üzere 3 farklı statüde öğretmen çalıştırılmaktadır, her birinin farklı çalışma koşulları ve özlük hakları vardır. Diğer vekillerimiz bunlardan bahsettikleri için bu konuyu geçiyorum ama engelli öğretmenlerin sorunları mutlaka çözülmelidir.

Benim burada dikkatinizi çekmek istediğim önemli bir nokta da öğretmen eğitiminin niteliğini kaybetmesidir, asıl üzerinde durulması gereken konu da budur. Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK, hem kontenjan hem müfredat konusunda çalışma yaparak ihtiyaca göre öğrenci alınmalıdır. Ayrıca ilköğretim ve ortaöğretimde tecrübeli öğretmenler çeşitli aralıklarla eğitim fakültelerinde geçici olarak öğretim görevlisi olarak, eğitim fakültesinde görev yapan öğretim üyeleri de ilköğretim ve ortaöğretimde geçici olarak görevlendirilmeli, böylece eğitimde entegrasyon sağlanarak eğitimin daha nitelikli hâle getirilmesi sağlanmalıdır.

Sayın Bakanım, gelişmiş ülkeler Endüstri 4.0 devrimini tamamlamış, robotlarla idare edilen karanlık fabrikalar kurmuş ve dev adımlarla ilerleyip artık Endüstri 5.0'dan bahsederlerken bizim de cumhuriyetin aydınlığı içinde artık silkinip ayağa kalkma zamanımız gelmemiş midir? Siyaseti eğitimden çekip alın, sadece ve sadece liyakatli insanlara görev verin; ahbap çavuş, tanıdık, eş dost, yandaş, tarikat ve cemaat bağlantılarını atamalar sözlüğünden çıkarın.

Yunus Emre'nin "İlim, ilim bilmektir/İlim, kendin bilmektir/Sen kendini bilmezsin/Ya nice okumaktır." dizelerindeki kendini bilmek, insan olduğunu bilmektedir. Cemil Meriç insanı tarif ederken "İnsan mukaddesi olandır." diyor. Mukaddesi olmak demek, ahlaklı olmak demektir. Ayrıca "İnsan hırlaşmaz, konuşur; maruz kalmaz, seçer." diyor. Bunun için de kendi kafasıyla düşünmesi ve kendi gönlüyle hissetmesi gerekir.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Filiz, lütfen tamamlar mısınız.

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) - Bir dakika verirseniz tamamlayacağım.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - İlave bir şey veremem, sözünüzü tamamlayın lütfen.

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) - Tamam, tamamlayacağım.

Değişik bir ifadeyle, inancı ve düşünceleriyle dik durması gerekir.

Sayın Bakanım, eğitim sistemi kendini bilen insan yetiştirmeyi hedeflemedikçe, eğitimde fırsat eşitliği tanınmadıkça, eğitimi para kazanma aracı olmaktan çıkarmadıkça, eğitimde parası olan ile olmayan arasında eşitlik sağlanmadıkça, kaynaklarımız tasarruflu kullanılmadıkça Türkiye bocalamaya devam edecek ve siz de bunun sorumluluğunu taşımaya devam edeceksiniz diyor; 2022 yılı bütçemizin ülkemiz ve eğitim çalışanları için hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.