KOMİSYON KONUŞMASI

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, eylem planlarıyla ilgili Bakanlığınıza düşen konular hakkında açıklama yaptınız. Bunlardan bir tanesi "Zeytin kara suyu ve peynir alt suyu kaynaklı kirliliğin önlenmesi için atık su azaltımını gerçekleştirecek teknolojik dönüşümler sağlanacaktır." denilen 16'ncı maddeyi de ifade ettiniz. Özellikle Marmara'yı Susurluk ve Ergene havzalarının nasıl kirlettiğini ve bu kirlilik de yüzde 20'ye yakın bir payı olduğunu söylüyor bu konunun uzmanları. Burada sağlanacak ama nasıl sağlanacağı konusunda yeterli bir açıklama göremedim. Bu konuda söyleyecekleriniz var mıdır?

İkinci sorum balık çiftlikleri hakkındadır. En son geçen hafta Trabzon'un Sürmene ile Of ilçelerinin kesiştiği Çamburnu mevkisinde kurulmakta olan 6 adet balık çiftliğiyle ilgili bir eylem hazırlığı yapılıyordu. O eylemi organize eden Gökçe Erhan o gece, pazarı pazartesi bağlayan gece ailesinden kalma yüz elli yıllık tarihî evin yanması dolayısıyla iş biraz gündem değiştirmiş oldu fakat balık çiftliklerinin Karadeniz'i kirleteceği iddiasıyla orada ciddi bir çalışma var, bir itiraz var. Diğer taraftan akarsularda da benzer bir iddia var. Deniz kıyılarında kurulmuş olsun akarsularda kurulmuş olsun bu balık çiftliklerinde balık hastalıkları ve zararlılarına karşı kullanılan ilaçlardan tutun da gemilere kadar denizin çok etkin bir şekilde kirletildiği, ekolojik dengenin değiştirildiği iddiaları var. Bu iddialara karşılık bu balık çiftlikleriyle ilgili kesin bir çözüme ulaşmak için çalışma yapılmakta mıdır?

Üçüncü sorum: Tabii ki gıda söz konusu olunca Tarım Orman Bakanlığı çok büyük bir sorumluluk üstlenmiş oluyor. Burada da denetimler, analizler öne çıkıyor. "Gıda güvenliği" deyince elbette ki personelle bu işler olur. Personelde gıda mühendisleri ve su ürünleri mühendisleri öne çıkmaktadır ama her iki meslek grubundaki mühendisler son yıllarda büyük bir infial hâlindedirler. Okullarından mezun olmakta ama iş bulamamaktadırlar. Gıda mühendisleri bir platform oluşturmuşlardı ben de görüştüm su ürünleri mühendisleriyle de görüştüm. Benzer iddialarla kendilerine iş verilmediğini özellikle devlet kadrolarında bu kadrolar açılmadığını ve bu konuda gerçekten çok sıkıntı yaşadıklarını gördük. Bu konuda aslında söylenecek başka bir şey var: Geçen yıl gene orman mühendisleriyle ilgili -sizin Bakanlığı doğrudan ilgilendirdiği için söylüyorum- bir imtihan açıldı. Binin üzerinde mühendis alınacaktı, 3 bin civarında mühendis müracaat etti. Fakat mülakata geçileceği sırada taban puan 70'ten 60'a düşürüldü. KPSS'den 90'ın üzerinde puan alan; 96, 97, 98 puan alan ama puanının alt tabanının 70'ten 60'a düşürülmesiyle 60 puanın hemen üzerinde puan alanlar mülakatta çok yüksek bir ortalamayla işe alındığı hâlde 90'ın üzerinde KPSS puanı olanlar ya 60 civarında verilerek elendi ya da 60'ın altında 59, 58 verilerek elendi ve bu konuda çok sayıda orman mühendisiyle görüştüm iddiaları şuydu: "Listeleri sendika hazırlıyor." Şimdi, Sayın Bakan, size net olarak soruyorum: Personel konusunda sendika mı liste hazırlıyor? Bir iddia daha: Tarikat ve cemaat yapılaşması var. Bakan olarak sizin bilginiz dışında mı gelişiyor bu olaylar? Bunun gerçekle ilgisi var mıdır?

Diğer bir sorum, bugün Osmaniye'den gelen bir çiftçi heyeti vardı. Yer fıstığı üretiminin yüzde seksenini yaptıkları hâlde geçen seneki satış fiyatlarının yarısına ancak satabildiklerini söylüyorlar. Gene yakın zamanda fındık üreticileriyle görüşmüştük. "26,5 lira fiyat verildi ama bir yabancı ortaklı firma 25 liraya alıyor." dedi. Çay konusunda aynı sıkıntı yaşandı 4 lira fiyat verildi, 2,5 liraya alındı özel sektör tarafından. Sarımsakçılarla geçen hafta İstanbul'da Kastamonulular Günü'nde sarımsakla meşhur Taşköprü'yü ziyaret ettim. Belediye Başkanı çok ciddi şikâyetlerde bulundu. "Geçen sene sattığımız fiyatın yarısına, yarı fiyatına satabiliyoruz çünkü üretim daha fazla oldu." dedi. Tabii, bu ürünün fiyatı ve satışı desteklemesi konusu çok önemlidir ama bununla beraber hemen planlama öne çıkıyor. Tarım Bakanlığı böyle bir ürün planlaması yapıyor mu? Yapıyorsa bu üretici her yıl bir başka konuda bu sene sarımsakçı, yer fıstıkçısı vesaire ama her sene birkaç üretici "Boşa ürettik." diyerek ürünlerini ya döküyorlar ya da tarlada çürütüyorlar. Bu, Bakanlığımızda üreticiye haklarını verecek, ürün garantisi verecek planlama yapılmıyor mu? Bunu yapacak bir kadro mu yok, yoksa gerek görünmüyor mu? Ve buna bağlı olarak diğer bir sorum ithalat konusunda özellikle sizin Bakanlık yaptığınız dönemde çok ciddi iddialar ortaya atıldı mısır konusunda. Yani mısırı ithal ediyorsunuz, bizim üreticimizden aldığınız fiyata yakın veya daha altındaki fiyatla piyasaya sürüyorsunuz. Niye ithal ediyorsunuz? İthal etmek yerine bizim üreticiyi destekleseniz de üretici daha iyi üretse kendi mısırımızı tüketsek olmaz mı? bu konuda ne diyeceksiniz?

En son geçen hafta bir Cumhurbaşkanı kararıyla ayçiçeği yağının diğer sanayi yağlarıyla beraber gümrük vergileri sıfırlandı iki ay içerisinde. Niye bizim ayçiçeği üreticisi tam pazara sürdüğü sırada ayçiçeği üzerindeki gümrük vergileri sıfırlanarak ithalat teşvik edildi? Birileri mi çok zengin olsun isteniyor? Bizim üretici bu arada ezilsin mi? Maksat nedir? Bunu anlamakta zorlanıyorum. Bu konuda açıklama bekliyorum.

Diğer taraftan gene sorularımız aslında o kadar çok ki, yani kırsal kesimde hayvancılıkta çok zorlanılıyor, gerek hayvan hastalıklarıyla ilgili çok doğru bir tedbirler duyamıyoruz, diğer taraftan bu saydığım üreticiler gibi hayvancılıkta hak edilen kazançlar sağlanamadığı için kırsal kesimden şehirlere göç devam ediyor, şehirlerde yaşanan sıkıntılar zaten ortada. Buna karşılık üreticilerin gerek hayvan gerekse diğer ürünlerin o bölgelerinde borsa kurmayı düşünür müsünüz bunları teşvik etmek için, desteklemek için? Bu üretici örgütleri konusunda ne düşünüyorsunuz? Bunları teşvik edip öne çıkarmak, bu kapsamda kooperatifçiliği de desteklemek geçen haftalarda Mecliste görüştüğümüz bir konuydu bu, Bakanlık olarak bu konulara öncülük etmeyi düşünüyor musunuz?

Sona doğru geliyorum, aşı konusunda gerçi sizin Bakan olmanızdan önce olan bir olaydır ama Bakanlık neticede bir süreçtir, bu Pendik'te bir aşı merkezimiz var, üretim merkezi. Bu enstitü yaklaşık yüz yirmi, yüz otuz senelik bir enstitü ve çok başarılı bir enstitü, bu kapatıldı, daha doğrusu üretim yapılmıyor artık. Tam da bizim bu salgınla, pandemiyle karşılaştığımız sıralarda çok gündeme geldi. Ben o sıralarda sizin Bakanlık yaptığınız dönemde bir soru önergesi verdim ve bu aşıya dikkat çektim, niye kapattınız, niye bunu biz devletin elinde bu kadar önemli bir enstitü varken burada aşı üretimi niye sonlandırıldı? Siz de verdiğiniz cevapta dediniz ki: ÖZEL sektör bu aşılar üretiyor ve tedarik ediyor, ithal ediyor. Burada bir sorun yaşanmaz." Gerçekten biz üretebildiğimiz hâlde -hatta dışarıya satabildiğimiz ki bu konuda örnekleri o kadar çoktur ki biz Çin'e bile aşı göndermişiz zamanında- bu aşı üretiminden niçin vazgeçildi? Yeniden bir dönüş imkânı var mı, böyle bir düşünceniz var mı?

BAŞKAN MUSTAFA DEMİR - Bir defa...

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Bitmedi Sayın Başkan, müsaade ederseniz yani eğer Bakanı bulmuşken soralım biraz.

TARIM VE ORMAN BAKANI BEKİR PAKDEMİRLİ - Haftaya da buradayız, ayın 9'unda da buradayız.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Bütçe görüşmelerine katılıp orada sorsanız daha isabetli olur. Müsilajın dışında konular bunlar.

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Sayın Şeker, yani ne fark eder? Burada Komisyon olarak biz Bakan gelmişken sormayalım mı yani?

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Ama bu özel bir Komisyon, konusu özel.

HASAN KALYONCU (İzmir) - Müsilaj Komisyonu adıyla kurulduğu için daha...

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Evet, üyelerimizin istekleri üzerine son bir soru sorup kapatıyorum o zaman aslında soracağım başka sorular da vardı.

Sayın Bakan bu sorun geçen hafta 25-27 Ekim tarihleri arasında İstanbul'da İslam İşbirliği Teşkilatı Sekizinci Gıda Güvenliği ve Tarımsal Kalkınmadan Sorumlu Bakanlar Konferansı düzenlendi. Bu Konferansı organize etmek üzere bir ihale yapıldı. İhale sizin Bakanlığa bağlı Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı tarafından 30 Eylülde gerçekleştirildi ve ihaleyi bir firma kazandı. Kamu İhale Kurumu bunu onayladı fakat hemen sonra iptal edildi. Davet usulüyle yani birkaç firma, 3 firma çağırıldı ve ona göre ilk kesinleşen ifadeden 2 milyon daha yüksek fiyatla o tabiri kullanmak zorundayım yandaş olarak adlandırılan bir firmaya ihale verildi. 3 milyon 342 bin 740 liraya ihale edilmişken 5 milyon 400 bin liraya 2 milyon 200 bin lira farklı bir fazla fiyatla bir başka firmaya verildi. Bakan olarak bu ihaleden haberiniz oldu mu? Olduysa müdahale edemiyor musunuz veya etme gereğini duymuyor musunuz?

Şimdilik bu kadar.

Teşekkür ederim.

TARIM VE ORMAN BAKANI BEKİR PAKDEMİRLİ - Peynir altı suyuyla alakalı soru şu: Burada TAGEM'in de bir projesi var ama dediğim gibi, bu, hakikaten, ticari değeri olan bir mamul. Peynir altı suyu belki yirmi-yirmi beş sene önce, hakikaten, sokaklara dökülen, kanalizasyonlara giden ve ciddi bir kirlilik yaratan bir unsurken şu an bu, İç Anadolu'da sürekli olarak kullanılan ve ticari emtiaya dönüşen bir konu. TAGEM Enstitüsü tarafından yine bunun değerlendirilmesi maksadıyla İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü ortaklığıyla "TÜBİTAK 1001" kapsamında bir proje yürütülüyor. Bu projedeki çözüm önerisi şu: Peynir altı suyu çeşitli şekillerde değerlendirilebilmekte ama tuz içeriğinin giderilerek biyolojik arıtma uygulanması ve yapay sulak alanlar ya da dinlendirme havuzlarında depolanarak sonrasında açığa çıkan suların alıcı ortam kalite kriterlerini sağladığı analiz edilerek tarımsal sulama suyu olarak depolanması veya derin kuyu sondaj yoluyla yer altı sularını desteklemek için kullanılması mümkün.

Yine, zeytin suyu, kara suyu kaynaklı kirlilik önlenmesi kapsamında da 3 fazlı ve 2 fazlı sistemler kullanılıyor zeytinyağı üretiminde. Bu 3 fazdan 2 fazla dönmek veya birbirinden diğerine dönmek aslında çok basit, aslında dekantördeki 1 tane cıvata değişiyor. Bakanlığımızın müşteri kurum olduğu "KAMAG 1007" destekli yürütülen projede zeytin kara suyu ve kompost atıklarının giderilmesine yönelik çözüm yolları araştırıldı. Fabrikalarda kullanılan dekantörlerin yüzde 78'inin yerli üretimi olduğu, 3 fazlı dekontörlerin de yüzde 78'inin 2 fazlı dekantörlere dönüştürülebileceği, yüzde 20'sinin kısmen dönüştürülebilir, yüzde 2'sinin ise dönüştürülemez olduğu belirlenmiştir. Atıkların azaltılması için yeni öneriler geliştirildi ama buradaki önerimiz, tüm işletmelerin 2 fazlı sisteme geçmesi, yatırım desteği sağlanması. Tuz ve kostik içeriği olan, kimyasal olarak giderilen zeytin kara sularının ileri biyolojik arıtma işlemiyle sulama suyu kriterlerinin sağlanması durumunda yapay sulak alanlarda bekletilerek doğal filtrasyon işlemi uygulanması sonrasında açığa çıkan suların doğaya bırakılması yerine tarımsal sulama suyu olarak depolanması önerilmektedir. Geçmişte Bakanlığımız kabul etmiyordu bunu yani yirmi sene önce "Zeytinin bu kara suyundan, her şekilde, ciddi bir buharlaşmayla kurtulun." gibi bir bakış açısı vardı ama bugün aslında bunun -oksijen ihtiyacı- diğer açılardan, belli işlemlerden geçtikten sonra tarımsal sulama suyu olarak kullanılabileceği konusunda neticeye varılmış durumda. Burada doğru bir depolama sistemiyle kara suyunun bana göre ciddi bir zararı yok. Biz ezelden beri, geçmişte kendi arazilerimizde bu kara suyu sulama maksadıyla da kullandık.

"Balık çiftlikleri denizleri kirletiyor mu?" Balık çiftliklerinin elbette bir atığı var ama bu organik atık, bunun doğaya olan zararı inanın insanın zararından çok daha az, inanın turizm tesislerinden daha az. Bir organik atıktır, sahada çok çabuk yok olabiliyor. Biz tabii ki eskiye oranla artık bütün balıkçılık tesislerini 2,5 kilometre, 5 kilometre, mümkün mertebe en açığa konumlandırarak bunları yapma ciheti içerisindeyiz.

"Gıda güvenliğiyle ilgili personel konularında mezun olan öğrenciler iş bulamamaktadır." diyorsunuz. Burada tabii ki şu var: Yani mezun olan öğrencilerin bir kısmının devlet kadrolarında idame ettirileceğini doğal karşılamak lazım ama sektörün bütün mezunlarının da devlet tarafından istihdam edileceği gibi bir beklenti içerisine hiçbirimizin girmemesi lazım.

Bakın, 4 milyon memurumuz var ve bütçemizin de önemli bir kısmı memur maaşları... İhtiyaç oldukça devlet bu konuda planlama yapar, biz de şey yaparız. Bizim hissiyatımız şudur: Ben geldiğimde bu konuda biraz fazlalık hissediyordum. Üç senede biraz da emekli verdiğimiz için genç dimağlardan yavaş yavaş alabiliriz diye düşünüyorum. Bu konuyla ilgili karar sadece bize ait değil, ilgili tüm kamu kurumlarına taleplerimizi gerek yazışmayla gerekse ihtiyaç planlaması doğrultusunda iletiyoruz. Yapmış olduğumuz planlamalar da sadece bu değil, YÖK'le de oturup konuşuyoruz "Senede ne kadar mezun verilmesi lazım? Bunun ne kadarı kamu istihdamı olabilir ne kadarı özel sektör istihdamı olabilir?" diye. Bunlara da arkadaşlarımız çalışıyor.

Orman mühendisleriyle alakalı genel bir bulgunuz varsa biz hemen memnuniyetle soruşturma açarız.

"Listeleri sendika hazırlıyor mu?" Yani listeyi sendika nasıl hazırlayabilir, bilmiyorum ama bugün itibarıyla baktığınız zaman bizim memurların ekserisi -ya o sendika ya bu sendika- hepsi zaten bir şekilde sendikalı. Yeni alınanları da sendikanın hazırladığına dair bende bir bulgu yok ama siz "Şurada şu olmuş." diye bir kanıt getirebilirseniz biz memnuniyetle bunu araştırırız.

Tarikat ve cemaat yapılanmasının olmamasını biz her zaman tercih ederiz. Bizim bir tek şeyimiz var, bu bayrağa hizmet edecek olan adamları istiyoruz, başka birilerini dinleyecek insan istemiyoruz devlette. Orada çok netiz, net olduğumuzu da biliyorsunuz zaten.

Osmaniye'de yer fıstığından memnun olmayanlar biraz var, bu bana da geliyor.

Fındık konusunda 26,5 verdik; gelsinler, biz almaya devam ediyoruz, hiçbir sıkıntı yok. Şu an Toprak Mahsulleri Ofisi depolarımız artık boşalmaya başladı yani şu anlamda boşalmaya başladı: Gelen giden azalmaya başladı, getirsinler biz alırız memnuniyetle, o bir baz fiyattır.

Çayda da 4 lira verdik, cumhuriyet tarihinin en çok çayını bu sene aldık yani normalde 600-650 bin ton alıyorduk, 860 bin ton çay aldık, bir miktar da özel sektör alıyor. Özel sektör bizim fiyatlarımıza uymakla beraber bir sene vadede bunu alıyor veya "Peşin alırsam şu fiyata alırım." diyor. Burada tabii ki özel sektörün de bir şekilde yaşaması lazım ama biz burada müstahsili mümkün mertebe desteklemek maksadıyla bu yıl alabileceğimizin en fazlasını aldık, bu da fabrika kapasitelerimizi sonuna kadar kullanmak demek neredeyse.

"Planlama yapılıyor mu?" konusu tabii, uzun bir konu, burada da konuşuruz ama şunu söylemek lazım: Bakın, biz sahibi olmadığımız bir alanı planlamaya çalışıyoruz çünkü devlet üretici değil, devlet çiftçi de değil; çiftçinin kendisi karar veriyor. Biz sadece doğru planlamaya yol açacak destek sistemiyle bu planlamanın varmak istediğimiz bir kısmına varmaya çalışıyoruz yani devletin elinde sihirli değnek yok. Bu, bir anayasal haktır, adam arazisine istediğini de eker, istediğini de diker. Biz deriz ki "Sana burada biraz pozitif ayrımcılık yapıyoruz, lütfen bunu eker misin?" "Lütfen"in ötesinde bir planlamamız olamıyor, biraz da tabii ki burada destek sistemiyle şey yapıyoruz. Burada en güzel planlama, sözleşmeli üretim. Sözleşmeli üretimle ilgili yasa tasarımız Mecliste bekliyor, inşallah bu dönemde değerlendirilir ve sözleşmeli üretimle ilgili gerçekten çiftçinin, üreticinin alın terini koruyacak bir yasa çıkarabiliriz diye düşünüyorum.

Gümrük vergileri Allah'ın emri değil yani biz maliyet esasına göre çiftçimize çalışıyoruz. Çiftçimizin bazen yüzde 150 gümrük vergisiyle desteklendiği durum olabilir, bazen de yüzde sıfır gümrük vergisiyle. Öyle yıllar var ki mesela, doların 1,5 lira olduğu, çiftçinin maliyetlerini karşılayamadığı bir ortamda, 2010 yılında buğdayı yüzde 130 gümrükle devlet bunu desteklemiş.

Bugünkü şartlarda çiftçinin maliyetlerinin çok ötesinde bir kârla -çiftçinin eline bir kârı da geçirmek güzel, biz her zaman isteriz- üreticinin bu kadar çok kazandığı bir ortamda, diğer taraftan, tüketicinin şikâyetlerinin başladığı noktada da durmamız lazım. O yüzden, bugün ayçiçek müstahsilinin de herhangi bir zararı yoktur, Türkiye'de "Ben zarar ediyorum." diyen ayçiçek müstahsili de yoktur, olamaz da çok net. Bütün bu şeyleri biz çok iyi takip ediyoruz. Yani gümrük vergileri veya buradaki koruma duvarları Allah'ın emri değildir, çiftçinin korunması maksadıyla zaten yapılır bunlar. Özellikle pandemi ve pandeminin etrafında yaşadığımız ve tüm dünyada emtia fiyatlarının fırladığı ve patladığı bir dönemde sizin bana üreticiden çok tüketicinin problemlerini getiriyor olmanız lazım çünkü bu şartlar altında bugün itibarıyla sahada neredeyse çiftçimizin zarar ettiği ürün yoktur. Zaman zaman tek tük şeyler çıkıyor, işte "Yer fıstığını geçen seneki fiyatlarıyla satamadım." dediler doğru, bununla ilgili bir alım talebi bize geldi, "Alabilir miyiz, alamaz mıyız?" diye arkadaşlar çalışıyor ama genelde bu çalışmalar bir seneden evvel bitmiyor.

Hayvancılıkta son üç senede büyükbaşta yüzde 8 büyümemiz var, küçükbaşta yüzde 30'a yakın bir büyümemiz var. Üretici örgütleri ve kooperatiflerinin başımızın üstünde yeri var maalesef burada verimi yakalayamadık, hep birlikte daha verimli bir ortama gitmemiz lazım.

Aşı... Pendik'teki enstitüsü kapanmadı, faaliyetlerine devam ediyor. Buradaki şeyden vazgeçilme unsuru biraz da Pendik'in eski bir altyapısı olması, yeni yatırım gereksinimlerinden dolayı "GMP" (Good Manufacturing practice) şeylerini karşılayamadığından dolayı yatırımdan vazgeçilmiş veya yatırım yapılmamış ama buradaki bilgi birikimi şu veya bu şekilde Türkiye'de yerli ve millî olarak özel sektöre de transfer edilmiş gözüküyor. Yatırım yapılması lazım mıydı? Belki de lazımdı yani bu, geçmişte olmuş bir olay. Yapılabilir miydi? Belki de yapılabilirdi. Sağlık Bakanlığının da bu konuda çalışması var ama eskiden gelen burada ciddi bir müktesebat var. Biz bu müktesebatın Bakan olur olmaz zaten farkına da vardık, gerekli arkadaşlarımıza, ilgili kurumlara, bakanlarımıza da ilettik.

Gıda Güvenliği Konferansı'yla alakalı... Ben, tabii, sizden "Gıda Güvenliği Konferansı nasıl geçti?" "Ülkeyi nasıl temsil ettiniz?" "Ne kadar güzel konuşmalar yaptınız orada?" "Türkiye'yi nasıl temsil ettiniz?" gibi sorular beklerdim.

Bir şey yapıldıysa bir sebebi vardır yani illa "Arkadaşlarımızın gerisinde bir problem olacak, şu olacak." falan değil, bazı kıstaslardan dolayı ve ihaleye yetişilemediğinden dolayı bu ihale 3,5 yerine 5,5 liraya bir başka firmaya ihale edildi. Tamamen mevzuata uygun bir şekilde ihale edilmiştir, hem Bakanlığımızın hem de benim yetkim dâhilindedir. Burada hiçbir arkadaşım açısından hiçbir şeyi de kabul etmem.

Teşekkür ediyorum.

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum Bakana çünkü gayet güzel bir üslupla cevaplandırmaya çalıştı. Ben sorduğum soruların bazılarına cevap alamadığımı düşünüyorum ama bu konuyu uzatmanın bir gereği yok, maksat hasıl olmuştur diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.