KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Diplomatik anlamda oldukça yoğun ve dış ilişkilerimiz itibarıyla yine bir o kadar ilave ve yeni gündemlerle geçen bir yılı geride bırakıyoruz. 2021 yılı, genel hatları itibarıyla, ülkemizin potansiyelinin bölgesel ve küresel seviyede eriştiği yüksek konumun görülmesi münasebetiyle önemli olayların yaşandığı bir dönem olarak tarihteki yerini almak üzeredir.

Sözlerimin hemen başında ifade etmek isterim ki, FETÖ'cü teröristler eliyle içte ve dışta sürdürülen menfur gayretler karşısında verilecek diplomatik mücadelelerde medyanın çok önemli bir yere sahip olduğu gerçeği her gün biraz daha fazla karşımıza geliyor. Bu kapsamda, ülkemizin yürüttüğü kamu diplomasisini destekleyecek bir medya diplomasisine ihtiyaç olduğu açıktır. Beklentimiz, bu sahadaki çalışmaların vakit kaybetmeksizin arzu edilen seviyeye erişmesidir. Neredeyse her gün ülkemizi basın üzerinden hedef alan söylem ve propagandalara karşılık netice alabilen bir medya diplomasisi yürütülmesi giderek zaruri bir hâl almaktadır. Bu hakikati ifade ettikten sonra dış politikamızı ilgilendiren gelişmelerin sistematik ve bölgesel seyrine odaklanmakta fayda vardır.

Yakın coğrafyamızdan başlamak üzere süregelen gelişmelere uluslararası ve ikili hukuki yaklaşımlarımızla sergilediğimiz tutum, bekamıza yönelik tehditlerin ortadan kaldırılması konusunda önemli olduğu kadar hak ve menfaatlerimizin korunması hususunda da müspet katkılar sağlamıştır. Bu çerçevede, öncelikle ülkemize yönelen terör tehdidinin kaynağında yok edilmesine yönelik izlenen politikada son derece değerli bir aşamaya gelinmiştir. Irak'ta, PKK terör örgütüne ait kamp ve diğer mevcudiyetin sonlandırılmasıyla alakalı sürdürülen askerî operasyonlar, terör unsurlarının hareket alanını büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır. Suriye'de şimdiye kadar icra edilen askerî harekâtlarımızla PKK/PYD ile IŞİD unsurlarından temizlenen sahalarda hayatın normalleşmesine yönelik ülkemizin girişimleri, bu ülkede yaşanan iç savaşın sonlandırılmasıyla alakalı, yine hayata geçirilmeye çalışılan siyasi sürece yeni bir soluk vermiştir. Bu iki bölgede yaşananlarla ilgili şimdiye kadar verilen mücadelede başarılı olunmuştur, mutlak hedefe doğru ise hiç kuşku yok ki ilerlemeye devam ediyoruz.

Öncelikli olarak PKK terör örgütünün Irak ve Suriye'nin kuzeyini birleştirme ve ardından Akdeniz'e uzanan bir koridor açma projesi ortadan kaldırılsa da iki ülkeyi birbirine bağlayan güzergâhını hâlâ koruduğu anlaşılmaktadır. Sincar Dağı ve etrafında bulunan terör unsurlarının varlığını devam ettirmesi, bizim açımızdan hiç kuşku yok ki öncelikli güvenlik tehditlerimiz arasındadır. Bu kapsamda, Irak Hükûmetinin henüz arzu ettiğimiz seviyede hassasiyetlerimizi karşılayabildiğini söylemek mümkün olamayacaktır. Yıllardan bu yana ülkemize yönelen terör tehdidi kendi topraklarından kaynaklanmasına karşın, işgal ve istikrarsızlık sarmalıyla uğraşmak durumunda kalan komşumuz Irak'ın gelinen aşamada vakit kaybetmeksizin Türkiye'nin beklentilerine cevap vermesi elzemdir. Şayet bu haklı, hukuki ve meşru talebimiz Irak nezdinde ve Irak'ın kendi egemenliğinde karşılık bulmuyorsa, o vakit Türkiye'nin kendi güvenliğini tesis etmeye yönelik haklarının saklı olduğu ve gereğinin de yerine getirileceği gerçeğini konunun muhatabı olan her çevrenin iyi anlaması gerekir. Zira, Irak'ta bulunan PKK terör örgütünün varlığı sadece Türkiye için değil, aynı zamanda Irak'ın ve bölgenin geri kalanının huzur ve istikrarı için öncelikli bir konudur. Aradan geçen her gün bu gerçeği farklı gelişmelerle de olsa açık biçimde ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, Sincar ve güvenlik kuvvetlerimizin giderek daha fazla yaklaştığı Kandil'deki terör inlerinin bizim açımızdan ve bizim tarafımızdan temizlenmesi zaruri bir hâl alabilecektir. Bununla birlikte, Irak'ta bahse konu olan bölgelerin terör unsurlarından temizlenmesi süreci sadece güvenlikle alakalı konuları değil, aynı zamanda siyasi ve ekonomik çabaların da beraberce yürütülmesi gerektiğine işaret etmektedir. Irak'la sürdürdüğümüz ticaretimize canlılık katacak ve ikili ilişkilerimizin ileri bir seviyeye taşınmasına imkân tanıyabilecek Ovaköy Sınır Kapısı'nın açılması hususunda netice alınması faydalı olacaktır. Böylelikle, bölgedeki terör unsurlarının temizlenmesi değil, aynı zamanda Irak'ta başta Türkmen bölgeleri olmak üzere, geri kalmış alanların gelişimine ve canlanmasına katkı sunulabilecektir. Yıllardan bu yana Amerika Birleşik Devletleri'nin PKK/PYD terör örgütüne yönelik on binlerce araçlık silah yardımı yapması bir tarafa, coğrafi olarak Irak ve Suriye'nin kuzeyinde doğu-batı aksında hareket alanı bulmayı amaçlayanlara karşı kuzey-güney düzleminde bir hat kurarak her çevrenin istifade edebileceği yeni bir ticaret güzergâhı oluşturmak, Orta Doğu siyasetimizin belki de en hassas dinamiklerinden birisi olarak görülmelidir.

Güney hudutlarımız boyunca uzanan sahadaki gelişmelerin yanında, Akdeniz Bölgesi'nde de ülkemize yönelen tehdit ve tehlikelerin ortadan kaldırılmasıyla alakalı müşterek bir çabanın hayata geçirilmesi elzemdir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ardından Libya'yla yaptığımız deniz yetki alanlarının sınırlandırılması mutabakat muhtırası, ülkemizin hak ve menfaatlerinin korunması konusunda bölgede lehimize olan bir gündemin oluşmasına imkân tanımıştır. Doğu Akdeniz'de Kıbrıs Türklüğünün adadaki mevcudiyetini egemen bir devletle sürdürme tercihinin, ülkemizin bölgenin tamamıyla alakalı hassasiyet ve yaklaşımlarıyla beraber düşünüldüğünde birbirinden ayrılmaz bir parça olduğu gerçeği karşımızdadır. Şimdiye kadar sergilenen gayretler içerisinde Mısır'la ilişkilerimizin normalleştirilmesini de önemsediğimizi belirtmek isterim.

Diğer taraftan, Azerbaycan'ın elde ettiği Karabağ zaferinin ardından Kafkasya'daki Türk mevcudiyet ve potansiyeli, Türk devletlerinin müşterek bir geleceğe ilerlemesi konusunda yeni fırsatlar doğurmuştur. Oluşan böylesi bir pozitif durumun Türk dünyası ülkelerinde hemen karşılık bulması ve var olan anlaşmazlıkların aşılmasıyla ilgili netice alınan sonuçlara erişilmesi ise doğan fırsatın yerinde ve zamanında değerlendirildiğini göstermektedir. Azerbaycan ve Türkmenistan arasında Hazar Denizi'yle ilgili anlaşmaya ilave olarak Özbekistan ve Kırgızistan arasındaki sınır anlaşmazlığının aşılması, 21'inci yüzyılın en önemli bölgesinde yükselen Türk iradesinin kendi hedefine doğru ilerleyişinin güçlü neticeleri olarak değerlendirilmelidir. Türk Konseyinin aynı çerçevede yüksek bir iş birliği ve şuurla imkân ve kapsamını geliştirmeye başlaması da küresel siyasetin değişen koşullarında ülkemizin elini güçlendirecek, yeniden Asya girişimimize katkı sağlayacak çok kıymetli bir husustur. Balkanların kırılgan hâline karşın, ülkemizin kapsayıcı ve kucaklayıcı bir anlayışla bölgenin istikrarını hedefleyen iş birliği geliştirilmesine yönelik gayretlerini de memnuniyetle karşıladığımızı ifade etmek isterim.

Ukrayna'yla var olan münasebetlerimizin iki ülkenin menfaatlerini korumanın yanı sıra kapsamlı bir iş birliği olanağını yaratmış olması da bizim açımızdan yine müspet karşılanmaktadır. Kırım'ın gayrihukuki ilhakına karşın, Kırım Türklüğü ve Ukrayna'yla dayanışmanın millî hassasiyetimiz olduğu kadar milli güvenliğimiz açısından da elzem olduğu akıllardan çıkarılmamalıdır. Karadeniz'de keşfettiğimiz yeni doğal gaz yataklarının varlığı ve ilave rezervlerle bölgenin de giderek hareketlilik kazandığı bir dönemde çok yönlü siyaset izlemenin getireceği avantajlardan en üst seviyede yararlanmak için kıyıdaş ülkelerin hassasiyetlerinin gözetilmesine yönelik, bilhassa Montrö Sözleşmesi'nin bizim açımızdan kırmızı çizgilerimizden olduğu gerçeği akıllardan çıkarılmamalıdır. Manidar bir zamanlamayla, Amerika Birleşik Devletleri'nin ve dolayısıyla NATO'nun bahsettiğimiz tüm bu bölgelere yönelik faaliyetlerini artırdığını ise hep birlikte müşahede ediyoruz. Yunanistan'la ikili anlaşmalarla Adalar Denizi'nde yeni askerî üsler kuran, Dedeağaç'a giderek daha fazla yerleşen Amerika Birleşik Devletleri'nin Karadeniz ve Orta Asya coğrafyalarındaki mevcudiyet ve hareketliliğini artırmak istemesi, dikkatle takip edilmesi gereken bir meseledir. Rusya ve Çin tehdidi gerekçesiyle bu adımları attığı ifade edilen Amerika Birleşik Devletleri ve diğer bazı ülkelerin tutumu pek çok sahada ne yazık ki Türkiye'nin millî güvenlik yaklaşımlarıyla çelişmekte, müttefiklik bahsinde bizim beklentilerimiz karşılanmamakta, hatta karşımızda durulmaktadır. Bunun kabul ve izahının giderek namümkün bir hâle geldiği ise hepimizin malumudur. Dolayısıyla, mevcut durumda, NATO'daki yükümlülüklerimizi yerine getirmenin yanında, bundan sonraki döneme dair NATO üyeliğimizin sorgulanması giderek elzem bir hâl almaktadır. Biz kimsenin tasarrufu ve lütfuyla Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmadık; ilelebet payidar kılmaya yemin ettiğimiz devletimizin gelecek ve iradesini de ancak milletimizin hissiyat, beklenti, güvenlik ve çıkarları ölçüsünde şekillendiririz. Bunları yaparken dünyayı Türkçe okuruz, başkentimiz Ankara merkezli yorumlarız ve Türklüğün çift başlı Selçuklu kartalında anlamını barındıran duruşuyla politikalarımıza yön veririz. Aksi bir durumun, son derece kırılgan hâle gelen küresel düzlemde ülkemiz için akıllara bile gelmeyecek felaketler doğurabileceği gerçeğini her daim gözetmek durumundayız.

Sayın Bakan, saygıdeğer milletvekilleri; 2020 ve 2021 yılları, Covid-19'un ortaya çıkardığı etkiyle, şimdiye kadar küresel seviyede var olan aktif yahut pasif hâldeki tüm siyasi ve ekonomik fay hatlarını tetiklemiştir. İnsanlık, her seviyeden yeni ve yoğun bir gündemle, koşulların zorunlu değişikliği gibi ağır bir imtihanla daha karşı karşıyadır. Nitekim, pandemiyle mücadelede aşılamanın artması ve yaygınlaşarak belirli bir seviyeye ulaşmasıyla beraber, şu anda dünya genelinde gıda üretimi, her türlü mal ve mamulün tedariki ile enerji kaynaklarıyla alakalı ciddi bir sıkıntı yaşanmaktadır. Küresel seviyede enflasyon artış eğilimine girmiştir. Yine pandemi münasebetiyle her ülke ekonomisi zorlanmalar yaşarken, peşi sıra vuku bulan bu gündem ülkeleri yalnızca iç işlerinde değil, dış işlerinde de yeni tercihlerde bulunmaya mecbur bırakacak koşulları doğuracaktır. Küresel sistemin kendisi sadece hakimiyete dayalı bir rekabet ortamına adapte olmaktan daha ziyade, her çevrenin kendisine ait olanı korumaya yönelik yeni koşulları zorunlu kılmaktadır.

İlave olarak, tüm dünyanın içerisinde bulunduğu böylesi koşullarda bir de iklim krizi yaşanmaya başlanmış olması bir başka risk unsurudur. Enerjide arz ve fiyat krizinin yaşandığı, gıda üretimi ve tedarikinde sorunlar yaşandığı, ticari faaliyetlerde olumsuzlukların yoğunlaştığı bir dönemde, iklim krizi münasebetiyle yaşanabilecek ve yaşanan kuraklığın, bir başka ifadeyle su kıtlığının insanlığı daha karanlık şartlara sürükleyebileceği açıktır.

İşte, tam da böylesi bir durumda, pek çok devletin diplomatik nezaket ve yumuşaklıktan öte, çok daha agresif tutum ve politikalara ağırlık vermeye başlayacağı gerçeğini asla göz ardı edemeyiz. Hatta bu durum öyle etkiler yaratabilecektir ki bütün diplomatik hukuk ve teamüllerin baştan sona değişebileceği, bölgesel ve küresel üstünlüğe dair değerlendirmelerin farklılık arz edebileceği neticeler de doğabilecektir. Böylesi bir durum dünya için gerçek bir kaos hâlidir ancak ne yazık ki gidişat bu durumun işaretlerini çoktan vermeye başlamıştır. Ülkemizin bu duruma hazırlıklı olması, 21'inci yüzyıldaki millî mevcudiyetimiz, millî beka mücadelemiz ve millî hedeflerimiz açısından çok büyük öneme sahiptir. Dolayısıyla, Dışişleri Bakanlığımızın hâlihazırda üstlenmiş olduğu sorumluluklara ilave olarak, 2022 yılında çok daha fazla mesai harcayabileceği şimdiden bellidir.

Bu şartlarda Milliyetçi Hareket Partisinin konumlandığı yer Türkiye'nin yanıdır, safımız bellidir. Milletimizin iradesiyle beraber Cumhurbaşkanlığı hükûmet etme sistemi de bize göre, koşulların her geçen gün daha da ağırlaştığı bölgesel ve küresel şartlarda ülkemizin elini güçlü kılan en önemli dayanak noktalarımızdandır. Şimdiye değin uluslararası alanda ülkemizin hak ve menfaatlerinin savunulması, itibarımızın mevcudiyetiyle birlikte daha da ileri bir noktaya taşınması, ayrıca diplomatik sahadaki varlığımızın geliştirilmesi anlamlarında önemli sorumluluklar üstlenmiş bulunan Dışişleri Bakanlığımızın saygıdeğer tüm mensuplarına ve binlerce yıllık devlet geleneğimizin en güzide kurumları arasında yer alan, böylesine müstesna bir yapının başında bulunan Saygıdeğer Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu'na üstün gayretleri için teşekkür ediyor, bundan sonraki vazifeleri için de başarılar diliyoruz.

Dışişleri Bakanlığımızın 2022 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını temenni ediyoruz. Ayrıca bütçeye Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek verdiğimizi de son olarak ifade ediyor, Plan ve Bütçe Komisyonu ile Bakanlığımızın mensuplarını, çok saygıdeğer milletvekillerimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.