KOMİSYON KONUŞMASI

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sayın hazırun; hepinizi selamlıyorum.

Tabii, bugün bizim açımızdan önemli bir tarih çünkü 4 Kasım, 4 Kasım siyasi darbesinin de yıl dönümü yani 2016 yılının 4 Kasımında Eş Genel Başkanlarımız Sayın Figen Yüksekdağ, Sayın Selahattin Demirtaş ve milletvekillerimize yönelik eş zamanlı, tarihte görülmemiş bir operasyonun da startının verildiği bir tarih. Bu vesileyle, bu siyasi soykırımın tarihinde bir kez daha bu darbeyi kınadığımı ve cezaevinde olan; eşitlik, özgürlük, demokrasi için hâlâ mücadele eden yoldaşlarımı, milletvekillerimi de buradan yoldaşça selamladığımı ifade ederek başlamak istiyorum.

Dün AKP'nin kuruluş yıl dönümüydü ve Meclis Genel Kurulunda AKP'li milletvekilleri söz aldıklarında, nasıl büyük mücadeleler yürüttüklerini, nasıl badireler atlattıklarını, deyim yerindeyse nasıl krizlerin üstesinden gelerek bugünlere ulaştıklarını uzun uzun anlattılar. Bu badireleri anlatırlarken de 367 krizinden tutalım da birçok şeyi saydılar ama bir tanesi çok çarpıcıydı, o da partilerine dönük olan kapatma davasıydı. Tabii, kapatma davasını ifade ettiklerinde biz güldük. Neden? Çünkü zamanında kendilerine yönelik yapılan o siyasi hamleyi bugün kendileri bize dönük, muhalefete dönük olarak işletmeye çalışıyor ve partimizi kapatarak demokratik siyasete aslında yeni bir utancı, yeni bir kara sayfayı da eklemeye çalıştıklarını ifade edelim. Peki "AKP neden partimizi kapatmaya çalışıyor, neden 4 Kasım siyasi darbesini yaptı?" diye baktığımızda, az önce partimizden konuşan değerli milletvekilimiz Tulay Hatımoğulları'nın da ifade ettiği gibi, bunun arkasında bir travma olduğunu çok iyi bir şekilde görüyoruz. Özellikle 7 Haziran seçimlerinde partimizin kazandığı muazzam başarı ve aslında Orta Doğu'da giderek büyüyen halkların demokrasi mücadelesi ve bunun karşısında AKP'nin ve müesses nizamın aslında duyduğu rahatsızlığın kendisi. Evet, 8 Haziran sabahı bu ülkede halkların barışına dönük, demokrasiye dönük büyük bir ittifak kuruldu. Bu ittifakın temel faydasını da tabii ki Kürt düşmanlığı, Kürt karşıtlığı oluşturuyordu. Bu Kürt karşıtlığı politikanın sadece iç politikada ya da Türkiye içerisinde yansımaları olmadı, en nihayetinde tabii ki Dışişleri Bakanlığını ve diplomasiyi de bire bir etkiledi.

Sayın Bakan özellikle sunumunda yumuşak güçten bahsetti ama bugün aslında diplomaside yumuşak gücün yerini askerî gücün aldığını, diplomatik bakışın yerini askerî güvenlikçi önlemlerin aldığını ve deyim yerindeyse agresif bir dış politikayla bölgede yeni bir hâkimiyet çizgisi tesis edilmeye çalışıldığını açık ve net bir şekilde görüyoruz. Tabii, bunların en önemli hamlelerinden birini ya da en önemli adımlarından birini özellikle Rojava'da Suriye'nin kuzeyindeki Kürtlerin olası statüsünü engellemek üzerine kuran bir Dışişleri Bakanlığının ve bir AKP iktidarının olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Şimdi, yakın tarihte -biliyorsunuz- Afganistan'dan Taliban heyeti geldi, 31 kişilik bir heyetti, 18'i Birleşmiş Milletlerin terörden arananlar listesindeydi, buna rağmen VIP'te karşılandılar, en üst düzeyde ağırlandılar ama yanı başımızda IŞİD'e karşı savaşmış, özgürlük istemiş, orada yaşayan halklarla beraber demokratik bir toplumun inşasına giren Kürtlere karşı terörist muamelesi yapılıyor ve bugün hâlâ bir millî güvenlik sorunu olarak buralarda aktarımları, tartışmaları yapılıyor.

SALİH CORA (Trabzon) - Türkiye, sınır güvenliğini korumak için oradaydı, terörle mücadele için oradaydı; Akçakale'ye, Kilis'e atılan bombaların hesabını sormak için oradaydı.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Cora, size sıra geldiğinde fikirlerinizi ifade edersiniz; rica ediyorum.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Şimdi soruyoruz: Kadınları diri diri kesen, kadınları kırbaçlayan, kadınları recmeden, küçücük çocukları, 9 yaşındaki çocukları 55 yaşındaki adamlara satan, kadın-erkek ayrımını ayıran, İslami şeriata göre de değil, dinci saiklere göre aslında ülkeyi yöneten ve silah zoruyla yönetime gelmiş Taliban'ı siz ne ara meşru gördünüz, ne ara davet ettiniz, ne ara onlarla ilişkileri geliştirme kararı aldınız? Şimdi, Taliban'la olan ilişkileriniz millî menfaatlerinize; ama sınırınızın yanı başında sizin ülkenizde yaşayan 20 milyondan fazla Kürt'le soydaş olan, kandaş olan, akraba olan Kürtlerin oradaki varlığı, Kürtlerin oradaki özgürlüğü, Kürtlerin Suriye'deki statüsü de sizin millî güvenlik sorununuz oluyor. Öncelikle, Türkiye'nin dış politikasının ve en önemlisi de AKP'nin bu travmadan, bu paranoyadan kurtulması gerekiyor.

Bakın, Suriye halkları ve Suriye'deki Kürtler, bilahare, defaatle açıklama yaptılar ki "Biz Türkiye'ye asla düşmanı değiliz. Türkiye'de yaşayan halklar kardeşimizdir ve biz Türkiye'yle ilişkiler geliştirmek istiyoruz..." Ama buna karşılık AKP Hükûmeti ve onun Dışişleri Bakanlığı ne yaptı? IŞİD Kobani'ye girdiğinde, sınır kapısını elinde tuttuğunda sınır ticareti yaptı. Ama ne zaman ki Kürtler kahramanca direndiler ve IŞİD'i yendiler, o zaman Kürtleri millî bir sorun olarak bütün dünyaya anlatmaya başladı. Öncelikle, bu tutarsız ve bu Kürt düşmanı dış politikayı kabul etmediğimizi ve bunun Türkiye'de yaşayan 85 milyon yurttaşın yararına olmadığını ifade etmek istiyoruz. Bugün, soframızdaki ekmek bu savaş nedeniyle küçülüyor. Bugün, Türkiye'deki emekçinin ekmeği, işi bu savaş nedeniyle elinden alınıyor ve siz de bunu çok iyi biliyorsunuz. Onun için de dönüp "Bir mermi kaç para?" diyebiliyorsunuz. Oysaki bu halkın çocuklarının okullara, eğitime, iyi bir ülkeye, nitelikli ve demokrasisi gelişmiş, her türlü endekste üst sıralara sıçramış bir demokratik tahammüle ve kültüre ihtiyacı var. Ama ne yazık ki sizin güvenlikçi politikalarınız nedeniyle bundan çok uzak olduğumuzu ifade etmemiz gerekiyor.

Bu anlamıyla Sayın Bakanın ifade ettiği "Tarihsel bağlarımız var Afganistan'la. Afganistan'da uyuşturucu ve göçü yerinde sınırlandırmak istiyoruz." meselelerinin de hiç de inandırıcı olmadığını ifade etmemiz gerekiyor. Siz, gidip yirmi yıl boyunca NATO'yla beraber Taliban'a karşı var olan hükûmeti savunacaksınız, askerî güç bulunduracaksınız sonra Taliban gelince de apar topar diyeceksiniz ki: "Ya, bizim Taliban'la bir sorunumuz yok." O zaman "Yirmi yıl boyunca NATO bünyesinde, niye orada asker bulundurdunuz? Taliban'a karşı niye savaşın bir parçası oldunuz?" diye sormak sanırım hepimizin hakkı.

Diğer bir mesele, yine, Kürt karşıtlığı nedeniyle ABD ve Rusya arasında sürekli pinpon topuna dönen dış politikamız. Bakın, siz, Afrin'e girme karşılığında Rusya'ya rüşvet verdiniz, çok açık ve net, bunun siyasi tabiri budur. S-400'ü Afrin'i işgal karşılığında aldığınız ve bugün Afrin, Birleşmiş Milletler raporlarından tutalım, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi raporlarına ve birçok uluslararası kurumun raporunda insanlık suçlarıyla anılan bir yere dönmüş. Bütün bir Suriye Savaşı boyunca barışın adası olan, nüfusu 2-3 katına çıkan, göçmenlerin iç göçünün mekânı olan Afrin'i, siz gittiniz, işgal ettiniz. Ve şu anda, sizin denetiminizdeki ÖSO'cular, Suriye Milli Ordusu orada her gün insanlığa karşı suç işliyor. (Gürültüler)

SALİH CORA (Trabzon) - Ne işgali ya, terörle mücadele.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Kadın kaçırmalarından tecavüze kadar, yağmadan mala el koymaya kadar her türlü suçu işliyor ve bu suçlar da BM'nin de raporlarına girdiği gibi, Türkiye orada birinci dereceden sorumlu pozisyonda. (Gürültüler)

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Başkanım, müdahale etmeyecek misin?

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Sayın Başkan, susturacak mısınız?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, hatibi dinleyelim, bitince bu konuda, ben daha önce bir...

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Şimdi, tabii, siyasi literatürü bilmeyince bu hamasi tartışmalar çok normal. Şimdi, bakın, geçen günkü...