| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/283) ve 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/282) ile Sayıştay tezkereleri a) Dışişleri Bakanlığı b)Avrupa Birliği Başkanlığı c)Türk Akreditasyon Kurumu ç)Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı (Türkiye Ulusal Ajansı) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 04 .11.2021 |
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Sayın Bakan, Dışişleri Bakanlığımızın çok kıymetli mensupları, değerli basın mensupları; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Akılla yapılan, güven üzerine kurulu, hassas dengeleri gözeten dış siyaset onurlu bir vatan görevidir. Siz ve heyetinize bu şerefli görevde başarılar dilerim.
Sayın Bakan, her zamanki alıştığımız kapsamlı bir dış politika tahlilini bugün sizden duyamadık maalesef. Bunun sebebini muhtemelen kendinizi ve Değerli Bakanlığınızı kamuoyundan uzak ve gizli saray bürokrasisinin günahlarına ortak etmek istememiş olmanıza bağlıyorum fakat lütfen unutmayınız ki sorumluluk sizlerindir. Ülkemizin yüzyıllardır güven veren, güvene dayalı dış politikası son on beş senede sorgulanır hâle gelmiştir maalesef. Gerek Batı'da gerekse Doğu'da tartışılır bir ülke hâline gelmemizi "değerli yalnızlık" kandırmacasından öte bir basiretsizlik olarak görürüm.
Dünyada yeni bir hibrit soğuk savaş dönemine girildi, bir taraf Amerika iken diğer taraf Rusya ve Çin'dir. Bu hibrit soğuk savaşta önceki soğuk savaş döneminden farklı olarak tarafların sabit destekçileri bulunmamakta, bölgelere göre destekçilerin değişebildiği siyasi atmosferde akıllı ve güven veren politikalar üretmeliyiz. Bugün Rusya ve Amerika arasında bocalayan ve mevzi kaybeden bir ülke hâline geldik. Bu duruma gelmemizin en büyük sebebi, iç politikaya malzeme üretmek için dış politika yapılması ve kurumsal diplomasiyi hiçe sayan, devlet tutanaklarına girmeyen liderler diplomasisi garabetidir. Büyük bir hatayla başlayan Suriye maceramızda Suriye'nin dağılmasına sebep olmakla kalmadık, Rusya ve Amerika'yla güneyimizde komşu olduk, mücadele eder hâle geldik. Tarihî fırsatı, 2014'te Kobani'ye girmeyerek kaçırdığımızı düşünürüm. Bugün, Suriye üç parçaya ayrıldı. Sınırımız boyunda ise "Fırat'ın doğusu" diye tabir ettiğiniz, Amerikalıların kontrolüne bırakılmış bölge. Batısında ise Rusya'yla mücadele eder hâle gelmiş durumdayız. Bir 4'üncü Suriye halkı ise Türkiye içinde yaşıyor, acilen ülkelerine insani bir şekilde geri dönmeliler. Suriye yönetimi ile AK PARTİ yönetimi köprüleri atmış iken şahit oluyoruz ki gerek Arap ülkeleri gerekse de Batı başkentleri Esad yönetimine kapı aralıyorlar. Son gelişme ise, Suriye'nin güya yanlışlıkla INTERPOL'e kabul edilmesi.
Yeni yönetimiyle kurumsal diplomasiyi açıkça ön plana çıkaracağını belli eden Amerika'ya mesleki tecrübesi üst düzey olan bir meslek memuru büyükelçi atamak yerine 2 liderin arasını bulmakla görevli, emekli AK PARTİ'li atamak vahim bir hataydı. Türkiye-Amerika ilişkilerinde yeni ABD yönetiminin dış siyaset yapış tarzını hesap ederek tavır geliştirmemiz gerekiyor. Dış politikayı liderlerin bire bir görüşmesinden ibaret sanan AK PARTİ'nin bu yanlış öngörüsü hem dış politikaya hem de Türk-Amerikan ilişkilerine ne kadar kör baktıklarının bariz kanıtı. Türkiye-ABD ilişkilerindeki büyük sorunları; ABD'nin Suriye'de PKK/PYD'ye desteği, S-400, 1.015 parçasını ürettiğimiz F-35 projesinden çıkarılmamız, sözde Ermeni soykırımı kabulü, içinden çıkılamaz FETÖ problemi, temelde savunma iş birliğine dayalı olan Türk-Amerikan ilişkileri yerine bölgede Yunan-Amerikan savunma iş birliğinin tercih edilir olması olarak sıralayabiliriz. Burada, bütün ilişkileri tıkayan, önümüzde bir teknik ve duygusal duvar gibi çıkan konu, maalesef, iktidarın S-400 tasarrufudur. S-400 girişimi, ülkemize gerek maddi gerek stratejik olarak çok pahalıya mal olmuştur. Türk-Amerikan ilişkilerinden bağımsız düşünemeyeceğimiz Türkiye-İsrail ilişkilerini de akılcı, soğukkanlı, Türkiye'nin yararına politikalarla kurumsal iletişim içinde sağlıklı yürütmektir aslolan.
Avrupa Birliği ülkelerini değerlendirirken, Avrupa Birliğine tam üyelik hedefimizi temel politikalarımızdan taviz vermeden unutmamalıyız. Avrupa Birliğini, Avrupa Birliği içindeki dengeleri de Almanya Başbakanı Merkel ve Brexit sonrasını görerek iyi okumamız lazım. Avrupa Birliğinin siyasi gücünü sorgulama hakkını kendimizde bulurken ülkemiz açısından ekonomik vazgeçilmezliği de bir kenara bırakmamalıyız.
Çin'i değerlendirirken, Çin'in askerî gücünü caydırıcılık manasında kullandığını fakat ekonomik gücünü ise daha da istilacı şekilde kullandığını, bu nedenle Batı'nın Çin'i stratejik rakip olmaktan çıkarıp stratejik tehdit olarak gördüğünü göz ardı etmeyelim. Çin, istilayı silahtan ziyade para ve yatırım gücüyle yapmaktadır. Çin meselesi gündeme gelmişken, en büyük hassasiyetimiz olan Müslüman Uygur Türkü kardeşlerimizin durumlarını her şartta dile getirmeliyiz. Son Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yapılan çıkıştan da büyük memnuniyet duyduğumuzu ifade etmeliyim. Keşke Türkiye bu haklı davaya bugün liderlik edebilse diğer ülkeler de takip etselerdi. Ayrıca, Çin'le ilgili daha önce yaptığım bir teklifi tekrar dikkatinize sunmak isterim. Bugün, ABD ve Çin arasında yoğun şekilde yaşanan ticaret savaşında Türkiye'ye büyük bir fırsat doğdu. Batılı ülkelerin Çin'de yoğunlaşan teknolojik ürün üretimine alternatif yeni bir ülke aranırken Türkiye altyapısıyla, yetişmiş genç insan gücüyle, pazara yakınlığıyla en ideal ülkedir. Bu yatırımları Türkiye'ye çekme imkânını aramalıyız.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; NATO, Birleşmiş Milletler gibi Afganistan'da hiçbir iyi sınav verememiş olsa da NATO'nun bir askerî savunma iş birliği organizasyonu olmasıyla birlikte yeni süreçte demokrasi ve insan haklarını da savunan siyasi bir örgüt olma vasfıyla daha çok anılacağını belirtmek isterim. Hepimizin gurur duyduğu askerî gücümüzü ön plana çıkararak NATO'da sözü geçerli ülkeler içinde artık bulunamayacağımızı, aynı zamanda siyasi, demokratik değerlerimizle NATO içinde çok daha aktif ve sözü dinlenir yönlendirici ülke olabileceğimizi ifade etmek isterim. Demokrasi, bireysel özgürlükler, hukukun üstünlüğü artık, NATO'nun çok daha fazla ilgi alanında. Yani NATO'yu yalnızca bir savaş makinesi olarak görmek doğru olmaz, demokratik ortak değerler ittifakı olarak da görmeliyiz. Eğer NATO'yu savaş makinesi olarak değerlendirirsek o makinenin ancak iş gören veya iş gördürülen bir parçası oluruz. Ortak değerlerine sahip çıkarsak, o makineye yön veren akla da ortak olur inisiyatif alırız. Türkiye'nin 1952 yılında bu ittifakta yer alma nedenlerinin en mühimi; otokratik ülkeler blokunun karşısında, demokrat ülkeler yanında saf tutmak olmasıydı. Türkiye tercihini çoğulcu demokrasi ve hürriyetlerden yana yapmıştır. Bugün, NATO'da demokratik ortak değerler daha fazla vurgulanır hâle geldi. NATO'nun ve diğer uluslararası kuruluşların dikkat çektiği bir diğer konu da ülkelerdeki yolsuzlukla aynı ülkelerin bağımsızlığının birebir ilgili olduğudur. Yolsuzluğa bulaşmış ülkelerin liderlerinin bağımsız kalamayacağı, o hükûmetlerdeki idarecilerin içine düştükleri esaretin, o ülkelerin yönetimlerine de sirayet edeceği belirtiliyor.
Son zamanlardaki bir diğer stratejik tehdit unsuru ise enerji olarak gözüküyor. Rusya'nın enerji kaynaklarını âdeta bir tehdit olarak kullanmasından ve Türkiye'yi de içine alacak Avrupa krizine sürüklendiğimizden endişe ediyoruz. Buna karşı kömür, hidrojen, yenilenebilir enerji üretimi ve maalesef nükleer enerjinin öneminin çok daha hissedilir hâle geleceği bir dönem yaklaşıyor. Rusya'nın doğal gaz sınırlaması Türkiye'de elektrik kesintilerine de sebebiyet verebilir.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, Dışişleri Bakanlığımızın değerli mensupları; Türk-Yunan ilişkilerinde, Yunanistan'ın küstahlığı ve diğer ülkelerin bu davranıştan yararlanmaya çalışmalarıyla, Yunanistan'ın en son Dedeağaç girişiminin sebeplerini sorgulamamız gerekiyor. Fransa ve Amerika'nın Türkiye ile Yunanistan arasında olabilecek bir sorundan mı şüphesi vardır? NATO'nun 5'inci maddesine göre: "NATO'ya üye herhangi bir ülkeye saldırı olduğu takdirde bu saldırı tüm NATO üyesi ülkelere yapılmış sayılır." Yine, Avrupa Birliği Anlaşması'nın Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası ile ilgili 42/7'nci maddesi "Bir üye devletin silahlı saldırıya uğraması hâlinde diğer üye devletlerin yardım ve destekte bulunacaklarını kaydediyor." Bütün bunlara rağmen Amerika ve Fransa neden bu desteği veriyor? Bu soruyu soralım. Brexit sonrası İngiltere'nin emperyalist bir ruhla dünya siyasetinde tekrar kendi egemenliğini hissettirme çabalarına, Asya-Pasifik'te dokuz yıldır süren Fransa, Avustralya pazarlığı neticesinde oluşmuş anlaşmayı Amerika'yla birlikte bozdurulmuş olmasına şahitlik ediyoruz. Bunu, daha da farklı hamlelerle gerek Asya-Pasifik'te gerekse NATO, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası platformlarda çeşitli örneklerle hissettireceklerdir.
Dünya siyasetinde ayaklarımızın üstünde durmamız için ekonomik olarak da güçlü olmamız gerekiyor. AK PARTİ'nin Türkiye'ye getirdiği "Bu da mı hata?" diye sormaya başladığımız, göz göre göre gelen yanlışlarla Türk ekonomisi hesap edilemez duruma gelmiştir. AK PARTİ'nin dar ufuklu dış politikasında Suriye'yi sadece Suriye'den ibaret görmüş olması, İsrail'i yalnızca İsrail'den ibaret görmüş olması, Mısır'ı yalnızca Mısır'dan ibaret görmüş olması, arka planlarını ve sahnenin arkasındaki tarihi kulisten bihaber olmasının sıkıntılarını Doğu Akdeniz'de, Orta Doğu'da, Türk-Amerikan ilişkilerinde ve Türkiye-Rusya ilişkilerinde fazlasıyla çekiyoruz.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; Türkiye Cumhuriyeti'nin bir parti değil bir devlet olduğunu lütfen unutmayalım. Devlet başkanlarının ikili görüşmeleri ve devletimizin arşivine girmesi gereken tutanakların tutulmaması, devlet ciddiyetimize yakışmıyor, bizleri de fazlasıyla rahatsız ediyor. Sayın Bakan, sizin de bu toplantılarda muhakkak yer almanızı ve tutanak tutulmasını rica ediyorum. Devlet devamlıdır, iktidarımızda bu tutanaklara ihtiyacımız olacaktır. Türkiye'nin haklarının uluslararası camiada savunulacağı, sözünün masada da geçerli olacağı, bölgesinde güven duyulan, sıcak kuvvete başvurmaya devamlı mecbur kalmayan, orta ve uzun vadeli planlar yaparken sözüyle kapıları açacak olan bir bağımsız iktidara...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Affedersiniz, ben konuşmaya daldığım için siz süreyi epey aşmışsınız doğrusu.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Benim kabahatim, lütfen son cümlenizi alayım.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Bitiriyorum.
Böyle bir bağımsız iktidara ülkemizin ihtiyacı vardır. Türkiye'nin yirmi yıldır içine düşürüldüğü girdaptan çıkmasının birinci şartı, gerçek demokrasi tesis etmektir.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son cümleniz lütfen, çok aştınız.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Özür dilerim.