| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/283) ve 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/282) ile Sayıştay tezkereleri a)Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı b)Mesleki Yeterlilik Kurumu c)Sosyal Güvenlik Kurumu ç)Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü d)Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 05 .11.2021 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Sayın Bakan Yardımcıları, değerli bürokratlar, basının emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, ben eğer yetiştirebilirsem beş dakika içinde iki konu üzerinden sizlere bazı düşüncelerimi aktarmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi asgari ücretle ilgili, ikincisi de bu "kod 29" adı verilen konuyla ilgili. Bilmiyorum, birinci konu uzun olursa ikinci konu üzerinde çok konuşamayacağım, belki bir başka arkadaş konuşur.
Efendim, asgari ücretin azlığı genel olarak kabul ediliyor ve yükseltilmesiyle ilgili olarak bir tartışma var ülkemizde. Sanıyorum Hükûmet de bu konuda bir hazırlık çalışması içerisinde, Sayın Bakan zaten benzer bir şey söylemişti. Fakat, tabii, bu rakamın nereye denk düşeceğiyle ilgili olarak bir tartışma var. Biz 5 bin lira olsun istiyoruz, 5 bin liranın makul olduğunu düşünüyoruz. Tabii, 5 bin liranın makul olmadığını düşünen ve dolayısıyla da özellikle sermaye kesimleri maliyetleri artacağından dolayı rahatsızlar. İktidar da maliyetleri artan iş dünyasının üretiminin azalacağından rahatsız olduğundan dolayı... Dolayısıyla da asgari ücretin yükseltilmesiyle ilgili olarak bir tereddüt var, öyle söyleyeyim.
Değerli arkadaşlar, ben size birkaç şey hatırlatacağım ve bir öneride bulunacağım. 1960 ile 1980 yılları arasında, Türkiye'de yerli bir sermayenin oluşması için "ithal ikamesi politikaları" denilen politikaları uyguladılar. Yani o dönemleri hatırlayalım, ne yaptık? Yaptığımız şey şuydu: Yüksek gümrük duvarları koyduk bazı üretim alanlarına yani ithalatı kısıtladık ve devletin her türlü imkânını kullanarak bu ithalat konusu olan malların içeride üretilmesi için gerekli olan teşvikleri verdik. Fakat değerli arkadaşlar, hatırlayın, 1980'de geldiğimiz nokta neydi? Rahmetli Süleyman Demirel'in bir lafı vardı, geldiğimiz noktayı iyi özetliyordu: 70 sente muhtaç bir ülke hâline geldik. Yani yirmi yıl süren ithal ikamesi politikalarıyla yerli sermayemiz vatan ve millet için değil, kendisi için çalışmış. Gerçekten de bakarsanız Türkiye'nin sanayileşme serüvenine, bu tarihlerler içinde Türkiye'nin en büyük firmaları yaratılmıştır. Büyük firmaların yaratılmasından bir rahatsızlığım yok, yanlış anlaşılmasın fakat bu büyük firmalar, gerçekten, Türkiye'de aralarında fiyat anlaşmaları yaparak -vesaire, vesaire- yüksek kârlılıkla çalışan bir yapıyı devam ettirmek istemişlerdir. Bunlardan bir tanesi bankalardır. Daha doğrusu, bu sermayenin örgütlenme biçimi içinde banka sahipliği de vardı ve bu banka sahipliğinden dolayı da öyle bir sanayileşme süreci yaşandı ki -80 sonrasında da bu böyle oldu- özellikle tasarrufları toplayan büyük bankalar -ki grup bankalarıydı- kendi şirketlerine plase ederek, kredi vererek büyümeyi sağlayabiliyorlardı. Ama öte yandan adına "KOBİ" dediğimiz daha küçük sanayicimiz böyle bir imkândan yararlanamıyordu ve KOBİ'lerin finansmana erişimi meselesi Türkiye'de siyasetin önemli bir meselesi hâline geldi o dönemde. Rahmetli Erbakan, hatırlayacaksınız, buna itiraz ediyordu. "KOBİ'ler yatırılabilir fonlar içinden yüzde 3-4 civarında pay alıyor." diyerek onları savunuyordu, vesaire, vesaire.
Şimdi, değerli arkadaşlar, geldiğimiz nokta itibarıyla baktığımızda benzer bir durumla karşı karşıyayız. Bakınız, bugün, sermaye cephesinden baktığımız zaman, sermaye cephesi... Mesela geçen yıl bankalar yüzde 22 reel kâr elde ettiler, borsadaki şirketlerimizin elde ettiği kârlar reel olarak yüzde 29. Şimdi, Sayın Varank iki gün önce buradaydı. "Teknoloji, teknoloji" diye tutturuyor, haklı olarak tutturuyor çünkü çağımız teknoloji çağı fakat değerli arkadaşlar ihracatımızda ileri teknoloji ürünlerinin payı sadece 3,3. Dolayısıyla da Türkiye sermayesi gerçekten yeni teknolojiler yaratmak üzere davranmıyor. Dolayısıyla da onları davranmaya zorlayacak bir bakış açısı gerekiyor. Bizim önerimiz şudur: Asgari ücret yükseltilsin, 5 bin liraya çıksın. Evet, sanayinin ve sermayenin genel olarak baktığımızda maliyetleri artsın, artsın ki yeni teknolojilere yatırım yapmak zorunda kalsınlar.
Değerli arkadaşlar, bakın teknoloji tarihine, teknoloji tarihi -süre bitti tabii- bu söylediğimi söylüyor.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Hocam konuyu tamamlayın, bütünlüğünü bozmayalım.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Lütfen, evet, teşekkür ederim.
Dolayısıyla da asgari ücretin artırılmasından korkmamamız lazım; aksine, vatanını, milletini seven her kişi, asgari ücretin artırılması gerektiğini savunmalıdır ve bu düzeyin de en az 5 bin lira olması gerektiğini tartışmalıdır. Çünkü ancak böylelikle Türkiye sanayisi, sermayesi gerçekten vatanı, milleti için gerekli olan teknolojiyi üretme noktasına gelebilir. Yoksa bırakırsanız bu işi olacak olan şeyi ben size söyleyeyim: Gerçekten son derece düşük bir büyüme oranıyla devam eden bir Türkiye imalat sanayisi göreceksiniz.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Son bir cümle daha söyleyebilir miyim.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Buyurun.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Efendim, bu kod 29 meselesiyle ilgili olarak biliyorsunuz, SGK'nin rakamlarından benim gördüğüm kadarıyla, aşağı yukarı son rakam 177 bindi sanıyorum ama toplamda baktığımızda 200 bin işçi kod 29'dan dolayı işini terk etmek zorunda kalmış, işten atılmış. Şimdi, bu insanların herhangi bir savunma imkânları da yok değerli arkadaşlar, herhangi bir tazminat imkânları da yok. Covid-19'un getirdiği sonuçlardan bir tanesidir bu ama lütfen bu kod 29'un gerekçe gösterilerek bu söylemeye çalıştığım sermayenin vatanı, milleti düşünmeyerek yaptığı davranışlardan biri olarak, bence sermayenin bu tavrına da karşı çıkmamız lazım gelir diye düşünüyorum. Yani gerçekten de kod 29 meselesini zorlaştırmamız lazım, gerçekten ahlaki suçlar çerçevesinde düşünmemiz lazım ve bunların da tanımlanması lazım diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.