KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakan, değerli arkadaşlar sizleri saygıyla selamlıyorum. Sayın Bakanım, sizin biraz evvel sunumunu yaptığınız Tarım Bakanlığı bütçesiyle ilgili özet bir cümle söyleyeyim: Ben Rize Fındıklılıyım, orada bir genç var, Hasan Kuzuoğlu. Hasan orada somon balığı üretimi yapıyor ve senede Japonya'ya 30 milyon dolarlık balık ihraç ediyor, fakat Fındıklılı bir çocuk bu saate kadar o somon balığından hiç tatmadı. Tadamaz çünkü kilosu 150-160 lira, tatması mümkün değil. Nedir bu biliyor musunuz Sayın Bakanım? Bu Hasan çok iyi niyetle yapıyor, vatan kurtarma aşkıyla yapıyor, "Dolar getiriyorum, hiç kimse bana karışmasın." diyor. Denizi ve o Borçka barajlarını mahvediyorlar, bilmiyorlar bunu yaptıklarını, orada balık üretiyorlar ve uluslararası sermayeye -kendileri tam vermiyorlar- aracıya veriyorlar, o götürüyor, Japonlara satıyor. Sizin Türkiye'ye getirmiş olduğunuz ekonomik politikalar sonrasında tarımın geldiği yer budur değerli arkadaşlarım. Türkiye'deki insanlar yemiyor, balık almıyor, protein almıyor; dışarıya çalışıyoruz, üretiyoruz, iyi de para getiriyoruz, ihracat yapıyoruz. "Efendim, hamsi yesin." Hamsi de yemiyor. Geçen sene Sayın Bakan ocak ayında hamsi avlama yasağı uyguladı, hamsi yasak fakat tezgâhlarda sürekli hamsi var. Ne oldu? Gittik, araştırdık; depocular hamsiyi almış, depolamışlar. Gürcistan'a da adamlarını göndermişler, oradan balık getiriyorlar, satıyorlar. Bunu yaptınız Sayın Bakan geçen sene, biliyor musunuz? Bir araştırın bakın. Yani millete hamsi yedirmediniz. Bu yasaktan evvel kilosu 5 liraya, 10 liraya hamsi yiyordu millet; yasak boyunca 30 liraya, 50 liraya hamsi yedi. 5 tane depocuya çalıştınız, 5 tane depocuya.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de tarımla ilgili "neoliberal dönüşüm" diye bir şey yaşandı, dünyanın değişik yerlerinde yaşanıyor. Neoliberal dönüşüm, bir daha özetliyorum, defalarca burada konuştum: Kapitalizm dediğimiz sermaye egemenliği zaman zaman tıkanıyor. Yine tıkandı 1970'li yılların öncesinde ve yeni hedeflere, yeni menzillere, yeni yerlere, yeni olaylara uzanmak istedi. O zamana kadar ticarileştirilmeyen yerlere gidip ticarileştirmeye çalıştı. Bunu bütün dünyaya değişik şekillerde dayattılar, biraz sonra anlatayım. Türkiye'de de bu oldu. Türkiye'de 1970'lere kadar şöyle ya da böyle kalkınmacılık vardı, sanayiyle entegre vaziyette kendi kendine yeten, tarımsal sanayiye de uygun bir tarımsal ortam vardı; kendi kendine yetiyordu, gidiyordu. 1970'li yıllarda yani meşhur 24 Ocak kararlarıyla beraber bütünüyle neoliberal dönüşüm tarım alanına da geldi ve tarımsal destekler ciddi bir şekilde engellenmeye başlandı. Değişik uygulamalarla yapıldı bunlar ve ondan sonra Türkiye'de olan şey kırdan kente göç, tarımda dağıtım, pazarlama, araştırma, geliştirme etkinliklerinin yabancıların eline geçmesi, fiyatta, girdide ve kredi desteklerinin bir şekilde kaldırılması, kooperatiflerin ve birliklerin bir şekilde dağıtılması oldu. O zamana kadar devlet ile çiftçi, köylü ilişkisi vardı, ondan sonra sermaye ile köylü ilişkisi, çiftçi ilişkisi ortaya çıktı değerli arkadaşlarım. Tarımsal KİT'ler -biliyorsunuz- özelleştirildi, tarım satış kooperatifleri ve birlikleri işlevsizleştirildi. Tohum piyasasında ciddi problemler oldu ama esas değişim ve dönüşüm 2000'li yıllarda oldu Kemal Derviş'in meşhur on beş günde 15 yasasıyla.

Değerli arkadaşlarım, bir ülke, hani "vatan" diyorsunuz ya, "mavi vatan" diyorsunuz, "Uzaya gidiyoruz." "Azerbaycan'da Karabağ işgal topraklarını kurtardık." Bu ülkede uluslararası sermayenin baskısıyla IMF'yle yapılan anlaşmalar sonrasında şeker ekim alanlarını sınırladınız, milletin şeker ekmesini yasakladınız. Nişasta bazlı şekeri kotayla, zorla millete sattınız; bunu yaptınız.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Türkiye'de artık şeker filan bu şekilde, Türkiye'nin ihtiyacını karşılayacak, dışarıya satılacak şekilde üretilmiyor. Aynı şeyi tütünde yaptınız. Şu anda Türkiye'de içilen sigaraların -hiç kimse sigara içmesin- yüzde 95'i dışarıdan geliyor. Bunu da Tütün Piyasası Kanunu çıkararak yaptınız. Milliyetçi Hareket Partisinden 1 arkadaş oturuyor, o zaman da Hükûmet ortağıydılar, şimdi de Hükûmet ortağıdırlar; hiç sesleri çıkmadı, el kaldırdılar bu kanunlara.

Değerli arkadaşlar, bu nedir? "Gıda egemenliği" diye bir şey var yani "gıda güvenliği" falan diyorlar ama egemenlik diye bir şey var yani. Gıda üzerinde, tarım üzerinde, topraklarımız üzerinde egemenlik ortadan kalktı değerli arkadaşlarım ve milliyetçi bir iktidar, milliyetçi bir parti bunlara el kaldırdı; siz de aynı şeyleri yapıyorsunuz. Vatan hamasetleriniz bitmiyor ama vatan toprakları, çoluk çocuğumuzun gıdası bir şekilde çok uluslu şirketlerin eline geçiyor, sesimizi çıkarmıyoruz; gübre lobisinin eline geçiyor, sesimizi çıkarmıyoruz.

Sayın Bakanım, şurada, sunumunuzda diyorsunuz ki: "Biz tarımda 2020'de yüzde 1,6 oranında destek verdik." Sayın Bakanım, Tarım Kanunu'nu Adalet ve Kalkınma Partisi çıkardı, "Gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 1'i kadar destekleyecek." diyor ama bu destek bütçeden verilecek destektir; dışarıdan, dış kaynaklardan gelen destekler değildir. 2020'de gayrisafi yurt içi hasıla 5 trilyon küsurdur. Buna göre, 50 küsur milyar TL destek verilmesi gerekir yüzde 1 olabilmesi için. Biz mi matematik bilmiyoruz yoksa siz mi bizle alay ediyorsunuz? O, yüzde yarım bile etmiyor 2020'de tarıma verilen destek. Siz ise şuraya "1,6" diye yazıyorsunuz. Gerçekten ne yapıyorsunuz?

"Gübre destekleri" filan diyorsunuz, bir tane örnek vereyim gübre destekleriyle ilgili. 2021'deyiz ve çok ciddi problemler var; arkadaşlar, girdilerle ilgili, gübre fiyatlarıyla ilgili sözler söyledi, ciddi sıkıntılar var. Siz 2022'de vereceğiniz tarım desteklerini daha açıklamadınız, Cumhurbaşkanı böyle bir listeyi henüz açıklamadı. 2023'te vereceğiniz paralardan söz ediyorsunuz. Sayın Bakan, çaya ne kadar gübre desteği verdiğinizi biliyor musunuz? 8 TL. Doğu Karedeniz Bölgesi'nde, Cumhurbaşkanının memleketi Rize'de 5 dekardır ortalama çay. Ne yapıyor? 40 lira veriyorsunuz, 40 lira; alay etmektir bu, alay etmek! Bir de diyorsunuz ki çay fiyatlarını göstererek: "Efendim, biz çayı müdahale alımlarıyla destekliyoruz." Bu müdahale alımları var ya değerli arkadaşlarım, 5 tane özel çay firması için yapılıyor çünkü siz yirmi seneden beri iktidarsınız, çayda 1 kilogram kapasite artışı yapmadınız. Tam da çayda izdiham oluyor. "Çay" dediğimiz yapraktır değerli arkadaşlarım, gününde koparılması gerekiyor, o gün işletmeye, fabrikaya verilmesi gerekiyor, verilemiyor. ÇAYKUR çıkıyor "Ben kota uyguluyorum dekar başına, kontenjan uyguluyorum dekar başına." diyor, çayı almıyor; millet kalıyor, fırsatçı gidiyor -sen veriyorsun destekleme fiyatı 3,87 TL- 2,5 TL'den alıyor. Bunu yapıyorsunuz, senin "Alim" soyadlı Genel Müdürün bunu yapıyor. Yetmedi, ne yaptı biliyor musun bu şirketlere? Git, bir araştırma yap -soru önergesi verdim, henüz cevap vermediniz- gidin, bir araştırma yapın, 2018-2019 çay ürünlerini 2021'de o dönemin maliyet fiyatlarıyla bu 5 tane firmaya sattı. Ya, buna gidin, bir sorun "Niye 2018'deki çay elinde duruyor?" diye. Türkiye'deki çay tüketimi yılda 300 bin tondur, yılda 260 bin ton çay üretiliyor Türkiye'de. Peki, sen nereye götürdün bu çayı, niye? Ya, bir tane depo yapmadı, depo. Çay fabrikalarının bahçelerinde çayları çürütüyor. Niye? Çünkü şekerde yapılan, tütünde yapılan bir süre sonra çayda da yapılacak görünen o maalesef değerli arkadaşlarım.

Daha başka önemli problemler var, diyorsunuz ki: "Biz bitkisel üretimi artırdık." İhracattan söz ettiniz hep, baştan sona ihracattan söz ettiniz; bir tane ithalat yok oysa Türkiye tarımda net ithalatçıdır arkadaşlar; kimseyi aldatmanıza gerek yok, algı operasyonuyla işi götürüyorsunuz; net ithalatçıdır; bu, açık, net.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Bekaroğlu, tamamlar mısınız.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum.

Hayvancılıkta ciddi problemler var. Bakın, nerelerden neler alıyoruz arkadaşlar? Etiyopya'dan kuru fasulye alıyoruz, Kanada'dan mercimek, Ukrayna'dan bezelye, Çin'den sakatat alıyoruz değerli arkadaşlarım. On dokuz yılda milyarlarca TL ithalata para verdik.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son cümlelerinizi alalım.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum, son cümlelerim.

Değerli arkadaşlarım, bir daha dönüyorum yani "vatan toprağı"nı bir benzetme olsun diye söylemiyorum, şaka bir şey söylemiyorum, gerçek söylüyorum; 84 milyon insanın üzerinde geçineceği... Gıda güvenliğinin olabilmesi için öncelikle gıda egemenliğinin bizim olması gerekiyor, bizim; çok uluslu şirketlerin, tröstlerin olmaması gerekiyor değerli arkadaşlar.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Maalesef böyledir yani bunu, gidin, araştırın lütfen. Cemal Bey bunu çok iyi biliyor, bana bir cevap versin, çok iyi biliyor. FİSKOBİRLİK'in nasıl dağıtıldığını, fındığın nasıl mahvedildiğini Cemal Bey size anlatacaktır.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Mehmet Bey, teşekkür ediyorum, süreniz aşmıştır.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.