KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine bir anekdotla başlayacağım. Bir problemi, sorunu olan bir vatandaş ilçede kaymakama gider Karadeniz bölgesinde, bir fabrika sahibini şikâyet eder, "Yolumu kesti." diye. O da der ki: "Ya arkadaşım, bu adam hayırsever bir adam, böyle şeyler yapıyor ama herkese de yardım ediyor, burs veriyor, buna karışma." Bu adam gerçekten tarım arazisinde fabrikasını kurmuş, çevreyi kirletiyor ses ve gürültüyle, o kirlenen yerleri insanlardan yok pahasına satın alıyor, düşük ücretli işçi çalıştırıyor, Afgan ve Gürcü işçileri 1.500 liraya çalıştırıyor, vatandaştan 3,75 liralık yaş çayı 2,5 liradan alıyor. Bu böyle bir adam ama ne yapıyor? Yardım ediyor. Adalet ve Kalkınma Partisinin ekonomi anlayışı ve sosyal yardım anlayışı da bu. Yani zengine yönelik, büyüğe yönelik, şişmiş olana yönelik bir ekonomik politika uyguluyor; ondan sonra da garibanlara yardım ettiğini söylüyor, iddia ediyor. Onu da siyasi istismarla siyaseten kullanarak yapıyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, pandemi döneminde, biraz evvel arkadaşımız da övündü işte "Yaşlılara şöyle yardımlar yaptık." diye filan. Ya doğru değil, rakamlar burada. Bakın, siz pandemi döneminde yardımlar yaptınız ama iki şekilde yaptınız. Direkt yardım yüzde 1,9 ama kredi verdiniz, kredi. Piyasaya, bankalara falan bol miktarda para verdiniz, kredi verdiniz. O paraların garibana, yoksula falan bir etkisi yok. Bakın, sizin dağıttığınız paraların neredeyse tamamı da İşsizlik Sigortası Fonu'ndan, bütçeden hiçbir şey vermediniz, dünya verdi ama siz vermediniz.

Bakın, Sayın Bakanım, yoksulluk dediğimiz şey eşitsizlikten kaynaklanır, yani bir kısmı sınıfsal, ekonomik eşitsizlikten, diğeriyse cinsiyet eşitsizliği, etnik problemler, mezhep problemleri, engellilik gibi. Devletin görevi de bu eşitsizlikleri azaltmaktır. Siz böyle bir şey yapmadınız, pandemide de yapmadınız. Bu nedenle pandemide eşitsizlikler büyüdü.

Değerli arkadaşlarım, şimdi diyorsunuz ki: "Biz yardım ediyoruz." Bakın, size kendi rakamlarınızla cevap vereyim: 2020'de sizin Bakanlığınızdan yardım alan hane sayısı 6 milyon 630 bin. 21 milyon 882 bin insan var "muhtaç" kategorisinde, bu kadar muhtaç insan var. Övündüğünüz ekonomi bu değerli arkadaşlarım, sizin göklere çıkardığınız, övündüğünüz ekonomi budur yani insanları işsiz bırakıyor. Gerçekten siz, yoksuldan alıp zengine veren bir ekonomik model uyguluyorsunuz.

Bunu anlatayım bakın, biraz evvel övündü arkadaşımız dedi ki: "Biz bu sene 104 milyar TL sosyal yardım yapacağız." Peki bunu bir karşılaştıralım başka şeylerle. Bu sene 104 milyar TL yoksullar için ayırdınız, faize ne kadar ayırdınız Sayın Bakanım? 240,5 milyar TL. Peki, vergi harcamalarına ne kadar ayırdınız? 336 milyar TL. Değerli arkadaşlarım, AKP'li arkadaşlar, MHP'liler; vergi harcamaları nedir biliyor musunuz? Vergi almamak demektir, değişik sebeplerle vergi almamak demektir, Mehmet Cengiz'in vergilerini silmek demektir. Bakın, siz yoksula 104 milyar TL ayırdınız ama Mehmet Cengiz ve onun gibilerinin vergilerini silerek 336 milyar TL ayırdınız. Bir yerde bir arkadaşınız beni eleştirdi, "Ama biz ücretlilere de ayırıyoruz, asgari geçim indirimi veriyoruz." dedi. Doğru ama o 54 milyar TL. Bu sebepten dolayı, siz böyle bir ekonomik modele inanıyorsunuz, bunu uyguluyorsunuz değerli arkadaşlarım.

O nedenle, sizin yoksullukla mücadele etmeniz filan gibi bir şey söz konusu değil. Sunmuş olduğunuz bilgilerde Bakanlık bütçesinde gelecekte yapacağınızı anlattınız, 2022 bütçesinde böyle bir şey sunuyorsunuz. Yoksulluğu azaltacak... Yani bakın, genç işsizliğin yüzde 25'lerde olduğu bir ülkede "Biz yoksullukla mücadele ediyoruz..." Böyle bir şey yok ki. Siz yoksulluğu yönetiyorsunuz, eşitsizliklerle de mücadele etmiyorsunuz; o öyle değil, yaptığınız şey o değil; eşitsizlikleri büyütüp yoksullukları artırıyorsunuz. Ne demek 26 milyon, 30 milyon, devlet kapısına muhtaç? Belediyeler ne aldı? "Bilmiyorum." Sayın Bakanım, yardım dağıtırken herkese bu hakkı tanıyacaksınız ya, yardımda bile ayrımcılık yapıyorsunuz ya. Ya, siz millete IBAN dağıttınız, nasıl bir sosyal devlet ya? Pandemide bütün dünya bunu yaptı; sosyal devlet, bütçeden yani gerçekten mali disiplinden vazgeçerek dağıttılar. Bakın, siz, günübirlik iş yapanlara, yevmiyecilik yapanlara, işportacılık yapanlara bin lira, bin lira, iki senede bin lira yardım etmediniz. İnsanlar gerçekten perişan oldu, açlıkla imtihan oldu insanlar, böyle bir şey yönettiniz. Niye? Yani Sayın Erdoğan'ın, Sayın Cumhurbaşkanının psikolojisini anlamakta zorlanıyorum ben ya. Belediyeler yardım ediyor, devletin işini kolaylaştırıyor, para topluyor, yardım yapacak; topladığı paralara el koydunuz. Hâlâ o paralar bankalarda bloke edildi değerli arkadaşlarım ya; gerçekten nasıl insanlarsınız siz, nasıl siyaset yapıyorsunuz? Ya, vatandaş vatandaşa yardım edecek; size ne oluyor, böyle bir şey olur mu ya? Ya, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Ankara Büyükşehir Belediyesi bu ülkenin belediyeleri kardeşim ya, bunlar sizin düşmanlarınız değil ki. Böyle düşmanlaştırarak nereye gideceksiniz ya?

Ya -bunu söyleyeceğim, dayanamadım arkadaşlar ya- bugün Sayın Cumhurbaşkanı Atatürk'ü anmak için -rahmet diliyorum- yapılan toplantıda bile CHP eleştirisi yapıyor, "Atatürk gelse kapıdan kovalardı." Ya, böyle bir Türkiye olur mu ya; Atatürk'ü anıyoruz, ortak değerimiz ya; burada da siyaset yapılır mı? Yardım dağıtıyoruz, yardım arkadaşlar ya; Allah rızası için garibana yardım dağıtıyoruz, burada siyaset yapılır mı? Anlaşılır gibi değil.

Değerli arkadaşlarım, bakın, siz gerçekten zengine veriyorsunuz. Bu söylediğim rakamlar zengin... Ya, sizin vergi politikanız, yüzde 66 dolaylı vergi yapıyorsunuz. Sadece bu bile eşitsizliği ortaya çıkarıyor, bu bile yoksulluk üretiyor. Ya arkadaşlar, kâğıt topluyor kâğıt toplayıcılar, oraya el koydunuz, artık orayı ticarileştirdiniz. Büyük şirketlere oraları ihale edeceksiniz. Vali oraları bastı; o garibanlara, o çocuklara, o 20-30 lira kazanan insanlara dayaklar attı, karakollara götürdü. Ya bu ne biçim insaf ya, nasıl bir anlayış? Terörist, bunlar da terörist size göre. Ülkeyi böyle yönetemezsiniz, böyle bir şey olmaz.

Sayın Başkanım, bana çok uzun süre verdiniz, ben burada keseyim çünkü ben beş dakikayı Sibel Hanım...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Aa, doğru, doğru, tamam.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Biliyorsunuz.

Ben burada bırakayım.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum, sağ olun.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sizin bu şey, yol değil de az bir zaman kaldı. Erken seçim yapmasalar bile bir, bir buçuk senenin altında bir zaman var, gideceksiniz Allah'ın izniyle kazasız belasız.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - O zaman sürenizden vermeyeceğiz, son cümlenizi söyleyin lütfen.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum efendim.