| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/283) ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/282) ve Sayıştay tezkereleri a) Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı b) Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 10 .11.2021 |
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli vekiller, Sayın Bakan, değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, bütçe yapım süreçlerinde keşke demokratik kitle örgütlerinin, sivil toplum örgütlerinin de görüşleri alınsa ve buradaki bir kısım tartışmalar onların ışığında dile getirilmiş olsa.
Bakanlığın ismi on sekiz, on dokuz yıllık iktidar boyunca sürekli değişti ve bugün arkadaşlarımızın çoğunluğu "kadın" diye söz etti. Bir ara "Kadın Bakanlığı" bile vardı Türkiye'de, şimdi "Aileye" dönüştü, daha önce Çalışma Bakanlığı gibi devasa bir yapıyla beraber ele alınıyordu. Bu gelgitler, aslında iktidarın ne zaman, nerede, nasıl bakacağı konusunda da bir kararlılığı olmadığını gösteriyor.
Türkiye'de belki de en önemli ihtiyaçlardan birisi bir kadın bakanlığı ve bir çocuk bakanlığının da oluşturulması. Niçin? Çünkü bir taraftan çocuklarla ilgili, kadınlarla ilgili hem dünyada hem de Türkiye'de sorunlar artmakta ve bununla beraber mücadeleleri artmakta. Buna uygun bütçeler geliştirilmesi lazım. Çünkü Türkiye'de bir bakanlık bürokrasisinden ve yapısından, bütçesinden olmayınca bir müdürlük düzeyinde kalıyor, kimi zaman sadece yönetmeliklerle yetiniliyor. Yönetmelikler de bir problem çıktığında konuşuluyor, problem bitince sanki sorun ortadan kalkmış oluyor.
Aslında, "sosyal hizmetler" de büyük bir tanımlama. Dünya hâlâ bunu tartışıyor "'Sosyal' kelimesi nedir?" "Sosyal hizmetler nedir, yardım nedir, dayanışma nedir?" ve asıl mesele aslında kalkınma ve asıl olması gereken önlemeye yönelik, korumaya yönelik çalışmaların olması. Önlemeye dönük bir çalışma olmadığı zaman bu sosyal yardımlar bir siyasi ranta dönüşebiliyor ve ne kadar devasa bir yapı olursa olsun amacı dışında kullanılabiliyor ve giderek bu yapı sadaka kültürünü geliştiriyor, sorunları çözmemiş oluyor. Hele hele krizlerin yaşandığı dönemde, bu Türk lirasının değer kaybettiği, ekonomik krizin arttığı dönemlerde sosyal desteğe en çok ihtiyaç duyanlar, en çok korunması gereken kesimler, ihtiyacı olanlar giderek artıyor zaten. Ya, bir tarafta ihtiyacı olanlar var ve bu ihtiyacı olanlar daha da artıyor, bununla ilgili reel düzenleme yapmak lazım. Yani burada rakamlar açıklanıyor "Şu kadar yardım ettik, şu kadar haneye ulaştık." Peki, gerçekten bunlar sorunları çözebiliyor mu, eve ekmek alabiliyorlar mı, çocuklarına yardım edebiliyorlar mı? Bunlarla ilgili sorunlar çözülmediği sürece siyasi rant ortaya çıkabiliyor. Niçin bunu söylüyorum? Pandemi ilk başladığında Sayın Bakan, sizden önceki Bakana da biz söyledik ve ulaşmaya da çalıştık. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası var ve bunun Batman'daki şubesinde, arkadaşlarımız o dönem, pandeminin ilk başladığı dönemlerde evlere gitmede bize dediler ki: "Kişisel korunmayla ilgili bize eldiven, maske, koruyucu dağıtılsa daha iyi olur." 5 kişi sürgün edildi, bu arkadaşlar farklı farklı illere sürgün edildi. O dönem Bakanlığa biz döndük; çalışanlarınız bu kadar, kendi kişisel korunmalarıyla ilgili bir şeyi teklif ettiklerinde siz onları korumazsanız, bir amaç doğrultusunda gönderirseniz bunlar devre dışı kalır. Bununla ilgili, sendika ve diğer demokratik kitle örgütleri bir basın açıklaması yaptı Batman'da. Biz gittik onları ziyarete, destek olmaya; biz gittiğimiz için onlardan ek ifade istendi. Niye? "HDP'den milletvekilleri gelip size sahip çıktılar." Ya, biz bunlara sahip çıkmayıp kime sahip çıkacağız? Sosyal devlet anlayışı bu mudur? İşte, o nedenle siyasi rant oluyor. Niçin bunu söylüyorum? Birçok ilde yöneticileriniz vekâletle yürütüyorlar. Her giden yöneticinin yerine yenisini atadığınızda... Diyarbakır'da yeni gelen müdür eski müdürünün yaptığı yolsuzlukları araştırıyor, ikide bir sizin bürokratlara bilgi veriyorlar "Şu şöyle oldu, bu böyle oldu." Bu sefer sosyal devletten, yardımdan uzaklaşıp, personele mobbing tarzına dönüştürüp geçmişte ne olmuş, ne bitmiş, kimi almış, kimi almamış, hangi ihaleyi kimle yapmış bunlarla uğraşıyorlar. O zaman bu, gerçek amacından çıkmış oluyor. Tepeye baktığında tepedeki anlayış böyleyse kendisindeki anlayış da böyle olmuş oluyor. Bunu çözmediğiniz sürece yardım ulaşamıyor.
Bir diğer konu: Yardım kesilme tehdidine dönüştürülebiliyor. Kimi zaman kaymakamla, kimi zaman valiyle, kimi zaman müdürle, kimi zaman oradaki yöneticiyle yardım her an kesilebilir. Sosyal devlet bu mudur? Haktır bu. Siz hak temelli görmediğinizde biter. Sanki Adalet ve Kalkınma Partisi bittiğinde, iktidar gittiğinde bu yardımlar bitecek mi? Böyle bir anlayış olamaz. Sosyal devlet sürekliliğini sağlayabilmektir. Eğer siz sürekliliği sağlayamazsanız "Biz olmasak bunlar olmaz." derseniz, bu işe siz tümüyle siyasi bir hedef doğrultusunda bakıyorsunuz, Kamucu bir yaklaşımdan, eşitlikçi bir yaklaşımdan arınmış oluyorsunuz.
Bir diğeri: Yoksulluk. Evet, yoksulluk, siz de söylediniz, bir taraftan yoksullukla da mücadele etmek lazım, kalkınmayı geliştirmek lazım. Sorun sosyal yardımların giderek artması değil, özellikle yoksulluk temelli, onun azalabilmesidir. Ulaşabilen sayının istihdama yönelmesi lazım, topluma katılması lazım. Bunu arttırdığımız zaman daha anlamlı olur.
Peki, nedir şu anda yaptığımız yardımlar? Şu anda Türkiye'deki asgari ücret açlık sınırının altında yani yaptığımız yardımların çoğu gerçek hedefe ulaşamıyor. O zaman bizim temel ihtiyaçlar konusunda bazı düzenlemeler yapmamız lazım. Pandemide nitekim biz parti olarak da söyledik, elektrik yardımları konusunda bir kısım katkınız var, yetmiyor ama ısınma konusunda, beslenme konusunda, birçok kalem konusunda reel bir şey belirlemek lazım. İlk bu fiyatlar belirlenirken zeytinin kilosu, yağın kilosu farklı bir düzeydeydi, yağın litresi farklı düzeydeydi. Bugün insanlar artık 5 liralık peynir alıyor, kiloyla alamıyor, zeytin alamıyor. Onlarla ilgili bir düzenleme yapmak lazım, temel gelirlerle ilgili bir düzenleme yapmak lazım.
Önemli konulardan biri de... Şunu söyleyeceğim ben: Yoksulluk sınırı ve açlık sınırı konusunda rakamlar açıklanıyor ki bu işte, sendikalar makul fiyat belirliyorlar. Bir hanede asgari ücretin üçte 1'i kadar gelir varsa onlara yaşlılık maaşı bağlanmasında bir sıkıntı var ve bunlarda ağır engelli raporu olmasına rağmen o maaşı alamıyor. Yani bir hanede 1.705 liradan fazla bir gelir varsa para alamıyor ama şimdi, düşünün ki Batman'da, Siirt'te, Erzurum'da, Trabzon'da, Türkiye'nin birçok yerinde bazı aileler köylerde 6, 7 kişi çalışıyor ve hâlâ 3 asgari ücretli bir yoksulluk sınırının altında kalıyor, 3 kişi yoksulluk sınırı altında kalıyor. 1.705 lira bir para verilecek, o da maaşından kesilmiş oluyor. Neye özendirmiş oluyorsunuz? Hülle ve kaçak işlem yapmaya özendirmiş oluyor devlet. Yani "Ben çalışayım, beni sigortalı yapma. Ben şunu yapayım, beni gösterme. Ben bunu yaparsam bursum kesilir. Ben şunu yaparsam..." Tam tersine bizim gerçekçi olmamız lazım. Bununla ilgili bir düzenlemenin yapılması lazım. Sadece sizin Bakanlık değil, birçok bakanlıkla, Çalışma Bakanlığıyla oturup düzenleme yapmanız lazım. Ki 1.705 lira ne biçim bir ücrettir?
Bir diğeri: Çok güzel; evde muhtaç olana, ihtiyacı olana, engelli olana bakım veriliyor Peki, o bakımı veren sabah başlıyor, akşam başlıyor, bir çalışma saati değil, yirmi dört saat veriyor. Bir güvenliği var mı sosyal güvenliği? Yok. Bunu Çalışma Bakanlığıyla konuşmanız lazım yani madem devlet diyor ki: "Sen birisine bakıyorsun -bir iş tanımlıyorsun- ve bir katkı veriyorsun." Onun bir sosyal güvenliğinin olması lazım. Siz sosyal güvenliğini yapmadığınızda bu iş kalıcı, sürdürülebilir olamaz. Giderek o iş... Yarın o kişi hastalandığında ne olacak? Bir taraftan devletten para alıyor, bir taraftan hastalandığında ne olacak? Bunu da düzenlemek lazım.
Çalışanlarla ilgili birçok düzenleme yapmanız lazım. Çalışanlarla ilgili yapacağınız düzenlemelerden biri neydi? Mesela, ağır engelli, yaşlılara bakım merkezlerinde 10 puanlık bir ek düzenleme yaptınız, 10 puanlık. Peki, kadın yatılı merkezlerinde çalışanlara niçin bu düzenlemeyi yapmıyorsunuz? Aynı ağır şartlarda çalışıyorlar, daha mağdur şartlarda çalışıyorlar. Onlara da yapmak lazım, 10 puanı yükseltmek lazım. Eğer "Sosyal" ismi olan bir bakanlıkta, çalışma ortamında çalışma barışını sağlayamıyorsa, A yerinde çalışan 10 puan alıyorsa, daha farklı kadın merkezinde yatılı gece gündüz kalan birisine 10 puan arttırmıyorsanız o zaman sürekli sizi arayacaklar "Beni de oraya verin." Eşit bir işi yapan, zor şartlarda çalışana çalışma ortamını da sağlamanız lazım.
Bir diğeri: Yükselme. Bakanlığınızda, biz her zaman eleştiriyoruz, mülakat yöntemini hâlâ kullanıyorsunuz. Kişi çalışıyor, koşuşturuyor, hâlâ mülakatı öncelikli alıyorsunuz. Bunu da düzeltmeniz lazım.
Birçok problem var. Bir diğeri de Sayın Bakan, burada oturuyorsunuz, aslında Bakanlık... Çok eleştireceğimiz konular var, önereceğimiz konular da var.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son cümlelerinizi alalım lütfen.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Teşekkürler.
2013 yılında Bakanlık bir çalışma başlattı. Neydi? 183'ü arayanlar, işitme engelliler dâhil kendilerini ifade edebilecek ortamlar bulmaya çalışıyorlardı ve o dönem siz Kürtçeyi başlattınız. Ben teşekkür ediyorum, hâlâ da devam ediyor, biraz önce de aradım, Kürtçe çıkıyor. Peki, İçişleri Bakanlığı geçen yıl... Yani sizin gece gündüz beraber çalışmanız gereken bakanlık, "uyuşturucuda" diyorsunuz "bağımlılıkta" diyorsunuz "çocuk şiddetinde" "kadın şiddetinde" diyorsunuz... KADES diye Emniyet Genel Müdürlüğü bir çalışma başlattı, telefon hattı kurdu; 6 dil var, Kürtçe yok. O zaman size demezler mi...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum Necdet Bey.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) -Başkan Bey, tam "Kürtçe" deyince siz de böyle... Teşekkür edeyim, bitirmeme izin verin.
Niçin buna izin vermiyorsunuz? Niçin bunu koordineli konuşmuyorsunuz? Yani sizin yaptığınıza ben teşekkür ediyorum ama bu, çifte standarttır. Bir taraftan kadın şiddete uğrarken İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü Kürtçeyi tanımayıp siz tanıyorsanız bunu nasıl açıklayacaksınız?