KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, 2018'de çıkarmış olduğunuz imar barışına biz karşı çıkmıştık. Gerekçe olarak da bu barış kapsamına girecek olan, affa girecek olan yapıların depremle ilgili, dayanıklılıkla ilgili herhangi bir testten geçmemesi büyük bir felaket olur demiştik. Şimdi size soruyorum: Ondan sonra olan İzmir depreminde imar barışında affedilmiş kaç tane çürük yapı var, bu konuyla ilgili bir şey söyleyecek misiniz?

Bir de apar topar hiçbir rehberlik yapmadan vatandaşı bu işe sürdünüz, işte, paraları topladınız ama çok sayıda insan da mağdur oldu biliyorsunuz. Bu insanların başvuruları var ve talepleri var, "Bu işi, baştan yapılan yanlışları düzeltmek için bir fırsat verin." diye talepleri var insanların, bu taleplerle ilgili bizim araştırma önergemiz de var. Bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin konut politikalarıyla ilgili bir cümlem var, o da şu: Genel politikalarından hiç bağımsız değil, bu da neoliberal politikalar. Neoliberal politikaları her sefer açıklıyorum arkadaşlar; daha fazla olayı, daha fazla metayı, yaşamsal hadiseyi ticarileştirme anlamına geliyor. Siz konut meselesini insanların barınma hakkı olarak, bir temel insan hakkı olarak görmüyorsunuz; kâr amaçlı rant amaçlı bakıyorsunuz olaya. Böyle baktığınız için de şu anda işte, kentsel dönüşüm, şu kadar TOKİ, işte bir sürü rakamlar vermişsiniz Sayın Bakanım ama netice itibarıyla günün sonunda bakıyoruz, işte, yüz binlerce, milyonlarca insan kendi konutunda kalmıyor ama işte, ülkenin 1 milyon, 2 milyon konut fazlası var, böyle bir ülke. Konut fazlası var ama insanların kendi kalacakları konutları yok. Bu, açık, net gösteriyor ki bu işe ticari bakıyorsunuz, kâr nezdinde bakıyorsunuz.

"Kentsel dönüşüm" dediğimiz yani, 2012 yılında çıkarmış olduğunuz 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'u da böyle işlettiniz. Ne kadar doğru bilmiyorum ama sunumunuzda her ne kadar şöyle bir cümle kursanız da -bunun doğru olduğunu kabul ederek- önce cümleyi okuyayım: "Kentsel dönüşümle TOKİ konutlarımızla ve Yapı Denetim Sistemi'mizle ülkemizdeki binaların yüzde 65'ini güvenli hâle getirdik, 54 milyondan fazla vatandaşımız afetlere karşı güvenli." diyorsunuz. Bu cümle çok tartışılabilir cümle. Farz edelim böyledir, o hâlde 30 milyondan fazla insan risk altında. Bunların 7-7,5 milyonu İstanbul'da yaşıyor. Bu da gösteriyor ki 2012'de çıkardığınız, dokuz seneden beri devam eden bu kanunla kentsel dönüşümle ilgili yaptığınız işler gerçekten başarılı olmamıştır, her ne kadar başarı örneği... Siz, aslında, 2019'da bunu itiraf ettiniz. Bir kampanya başlattınız Sayın Bakan, hatırlayın: "Üç senede 300 bin konut yapacağız, yirmi senede bu işi tamamlayacağız." dediniz. Ne zaman? Kanunu çıkardıktan yedi sene sonra bunu söylediniz ama bugün gelinen yer neresi, bilemiyorum. Çok kötü örnekler de var. İşte: Tarlabaşı, Sulukule, Fikirtepe... Diyarbakır'daki Sur Projesi var ki içler acısı yani bir medeniyeti orada toprağa gömdünüz, ucube binalar çıkardınız; bu, size yeter yani gelecekte "Bu hükûmet konut, şehircilik açısından ne yaptı?" dedikleri zaman Diyarbakır Sur sizi anlatması için yeter.

Arkadaşlar, her şeyi; riski, afeti, depremi, seli, ne bileyim pandemiyi, her şeyi rant üretip yandaşa dağıtma aracı olarak görmeyin, bundan vazgeçin; bu şekilde ülke yönetilmez, bu şekilde afetlerle mücadele edilmez; bu, yanlış bir şeydir, bu sevdadan lütfen vazgeçin.

Kentsel dönüşümle ilgili bir sürü problemler var. Mesela, çok basit, hiç dile geldi mi bilmiyorum, bu binalarla ilgili araştırmalar var, siz yaptınız mı bu araştırmaları? Binalar yıkılarken burada asbestle ilgili ciddi sorunlar var çünkü siz, artık, şehir içinde binalar yıkıyorsunuz, kentsel dönüşüm filan değil. Bir araya gelebilen, anlaşabilen, en çok kentsel dönüşümü de Bağdat Caddesi'nde yapıyorsunuz ve oradaki insanlar "Bu tozlar asbestli" diye şikâyet ediyor.

Şunu bir daha tekrarlayayım: Konut sayısı artıyor ama kendi konutuna sahip olmayan insanların sayısı da artıyor. Bununla ilgili rakamlar var, vakit darlığı nedeniyle bunları vermiyorum.

Sayın Bakanım, şimdi, en son çıkarmış olduğunuz Marmara Denizi ve Adalar Özel Çevre Koruma Bölgesi... Bunlarla bağlantılı olarak sizin, meşhur işte, dikey mimari, yatay mimari ve millet bahçelerinde çok eleştirildiniz. Nasıl çok eleştirildiniz? "Mahvettiler, İstanbul'u mahvettiler, Türkiye'yi mahvettiler." "Bu binalar ne?" İnsanlar gidiyor, bakıyor Esenyurt'a, Beylikdüzü'ne kocaman binalar "Bunlar nasıl bir şey ya?" "Buradan ne çıkıyor?" çok eleştiri aldınız. Ondan sonra "Yatay mimariye geçtik." filan diyorsunuz ama ortada yatay mimari falan yok. Şu Ankara'yı bir dolaşın, sizin döneminizde bunlar böyle oldu. Yani artık belki elli senede değiştirilemeyecek bir tahribat yaptınız şehircilik açısından değerli arkadaşlarım. Bunlar yetmemiş gibi şimdi Özel Çevre Koruma Bölgesi çıkarıyorsunuz, Adalar, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde diye yetkilerini ellerinden alıyorsunuz. Ya, denize de mi binalar dikeceksiniz? İstanbul'da bırakmadınız, yatay mimariyi nerede yapacaksınız Sayın Bakanım? Deniz de mi?

Bir de bir şey soruyorum ya: Bu İstanbul Büyükşehir Belediyesi sizin elinizden alındı diye işgal mi edildi arkadaşlar? İstanbul'da işgal kuvvetleri komutanı mı var, bu ne biçim davranış ya? Bu anlaşılır gibi değil. Nereye götürüyorsunuz ülkeyi Sayın Bakanım ya? Ya, İstanbul Büyükşehir Belediyesi... İstanbul'da yerel belediyelerde, millet parkları yaparak mahvettiniz, eski millet bahçelerine "millet parkı" adını vererek yeşil alanları yeniden kazandıracaksınız(!) Bir de soruyorum: Ankara'da millet parkı falan açıyorsunuz; Sayın Bakanım, ya bu olacak bir şey mi? Ankara'nın Belediye Başkanı nerede? Kime emanet edeceksiniz? Ya, park yapan merkezî hükûmet nerede görülmüş, böyle bir şey var mı? Ya, metro adını "U" diye değiştiren merkezî hükûmet nerede görülmüş kardeşim? Bütün metroları dünyada "M" ve belediyeler yönetiyor. Nedir bu ya? "Biz yaptık." Tamam. Sizinle İstanbul'un ya da Ankara Büyükşehir Belediyesinin ne farkı var? Değerli arkadaşlarım, bunlar anlaşılır gibi şeyler değil.

Bakın, "acele kamulaştırma" diye bir sistem, resmen el koyma sistemi getirdiniz, müsadere etmek, el koyma. Ya, böyle bir şey görülmemiş, sizden önce yapılanların bin katı, bin katı ya, yirmi senede, elli senede bin katı acele kamulaştırma... Ya, bu nedir?

Bir tanesini sorayım size: İkizdere'de taş ocağı açmak için acele kamulaştırma yaptınız Sayın Bakanım, bu nedir ya? Taş ocağı açılacak İkizdere'de, nedir bunun aciliyeti? Kanun ortada, ne var, olağanüstü durum mu var, savunmayla ilgili bir şey mi var, acil durum nedir? Acil durum İkizdere'de yapılan bu müdahalenin bir an evvel durdurulmasıdır çünkü orada değiştirilmesi, düzeltilmesi mümkün olmayan tahribat yapıyor bir şirket. Ya, Jandarmayı adamın emrine verdiniz, Mehmet Cengiz'in emrine. Türkiye Cumhuriyeti devleti, jandarmasına, nöbet tutan jandarmasına yemek paketi veremeyecek de Cengiz ona yemek dağıtıyor ya! Siz ne biçim... "Milliyetçi, mukaddesatçı, dindar insanlarız." filan diye geçiniyorsunuz ondan sonra ya. Jandarmayı adamın emrine verdiniz, Jandarmayı! Bu yapılacak bir şey mi? Size söylüyorum.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Başkanım...

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Bu nasıl bir şey?

Sayın Başkanım....

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Size söylüyorum, ben oradaydım, orada!

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Ya, bir dakika ya.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Bekaroğlu, aynı fikirleri daha farklı bir üslupla da dile getirebilirsiniz, rica ediyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bunlar yapılacak bir şey mi? Acele kamulaştırmayı kullanıyorsunuz.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ayıp ya!

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bakın, bu HES'ler ve bu taş ocakları Karadeniz'deki felaketlerin en temel sebebi, en temel sebebi bu HES'ler. Yani Türkiye'nin elektrik ihtiyacının, enerji ihtiyacının yüzde 1,5'ini bile karşılamayacak olan HES'ler, bu HES'ler bütün bu sel felaketlerinin en temel sebeplerinden bir tanesi ve hiçbir şey yapmıyorsunuz. Niye? Çünkü işiniz, gücünüz yağma.

Değerli arkadaşlarım, Kanal İstanbul'la bitireyim. Şimdi Kanal İstanbul'u yapıyorsunuz, çok büyük ihtiyaç, mega proje falan diye şeyler yapıyorsunuz. Dün de tartışıldı, işte "Bizi şeye şikâyet etti, yabancı ülkelerin büyükelçilerine mektup yazdı, ispiyon etti." falan diye, öyle bir şey yok değerli arkadaşlarım. Bakın, Kanal İstanbul'u yapmayı düşündüğünüzü zaten KÖİ'de yani kamu-özel iş birliği projelerinde kullanıyorsunuz. Bugüne kadar 70 milyar dolar civarında yatırım aldınız, bunlara 156 milyar dolar geleceğimiz için ödeyeceksiniz. Kanal İstanbul'un maliyeti pek belli değil; çevre, ÇED raporunun da çok uydurma olduğunu ayrıca konuşuruz, ne kadar olacak belli değil ama tahmini 20 milyar ile 60 milyar dolar arasında maliyet yazılıyor.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son cümlelerinizi alalım.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Gruplar dışında ek süre vermiyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Gelecek kuşakları en az 100 milyar lira borçlandırdınız.

Sayın Bakan, bu borçlara uluslararası literatürde "tiksindirici borçlar" deniliyor, tiksindirici çünkü burada kamu yararı yoktur.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum efendim, son cümlelerim.

Burada kamu yararı yoktur; burada yapılanların, edilenlerin ne olduğunu kredi verenler de biliyor. Sayın Genel Başkanımız bu kredi verenlere diyor ki: "Bu tiksindirici borçları, bu gayrimeşru borçları ödemeyeceğiz." Burada milletin menfaati var; nerede var, ülkeyi, milleti yabancılara şikâyet etmek? Ayıptır ya yaptığınız!

Teşekkür ederim.