KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, kurumlarımızın değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; ben de hepinizi saygıyla selamlarım.

Tabii, konu geniş. Aslında Sayın Bakanla neyi konuşacağımı çok da iyi kestiremiyorum çünkü Hazine ve Maliye Bakanlığının görevi nedir şu anda yani ekonominin koordinasyonundan sorumlu bir Bakanlık mı; ben işin o kısmını bilmiyorum. Yasal mevzuata baktığımızda, aslında ekonominin genel olarak koordinasyonda sorumluluğu yok. Ekonomik birimlerin en güçlü birimi ama genel koordinasyondan sorumluluğuna ilişkin bir şeyi ben bilmiyorum. Kurumsal altyapı da çoğu zaman buna müsait olmayabilir. Daha çok bütçe uygulaması, bağlı ve ilgili kuruluşlarıyla ilgili işleri yönetmek.

Şimdi, bu anlamda baktığımızda, aslında Sayın Bakan, benim düşünceme göre -ben bunu Cumhurbaşkanlığı bütçesinde falan da veya genelinde de hep söylüyorum, uzun süredir de söylüyorum- bu yeni sisteme geçtikten sonra bir koordinasyonu, ekonominin genel bir koordinasyonunu yapacak bir görevlendirme olmalıydı bence; bu yok. Yani bu kim olabilir? İşte, bir tane Cumhurbaşkanı Yardımcısı, altında, strateji ve bütçe ofisi, ondan sonra Hazine ve Maliye Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, diğer birimleri, Sanayi Bakanlığı, koordine etmeliydi. Bu koordinasyon eksikliğinin son derece yüksek olduğunu ve bu koordinasyonsuzluktan kaynaklanan da ciddi sıkıntılar olduğunu düşünüyorum. Sayın Albayrak döneminde, bir miktar o yapmaya çalıştı bunu ancak tabii, bu olmadı. Şimdi, mesela, Merkez Bankası politikaları ile sizin, bize, bugün, burada sunduğunuz politikalar arasında temel farklılıklar var. Aslında, bu da bir koordinasyonsuzluğu işaret ediyor bir anlamda. Dolayısıyla, bir defa, bence en temel de yapılması gereken şey bu koordinasyonun sağlanması. Bunu sizin Bakanlığınız da yapabilir; bu görev net olarak verilsin, kamuoyu da bunu bilsin. Kamuoyunda buna ilişkin de herhangi bir bilgi yok diye düşünüyorum. Tabii, bu koordinasyonda böyle sıkıntı olunca... Bir de şunu söyleyeyim: Tabii, Merkez Bankası, farklı bir modelle, bu en son enflasyon raporu açıklamasından sonra, özellikle soru-cevap kısmında biraz da irticalen konuşma esnasında yeni fonksiyonlarla, yeni bir oyuncu olarak girdi ekonomiye. Enflasyon hedefini, doğrudan enflasyonla mücadele hedefini bir kenara bırakmış ama ekonomide üretim, teşvik sistemi, ihracat -efendim, başka nelerden bahsetti- istihdam, ödemeler dengesi konularına eğilen, buralarla ilgili makroekonomik çerçeve çizen, hatta politikalar ortaya koyan -bankacılık da var, işte kredi genişlemesinden bahsetti, birtakım şeylerden bahsetti- bir Merkez Bankası var ama dünyada merkez bankalarının böyle bir fonksiyonu yok. Onların temel hedefi, ilk olarak fiyat istikrarı, ikinci olarak da -özellikle 2008 krizinden sonra, biliyorsunuz- finansal istikrar. Yani bunları öncelemesi gereken, bunları söylemesi gereken Merkez Bankası Başkanı, bunların hepsini bir kenara bıraktı, kur nereye giderse gitsin -tabii, kur Merkez Bankası'nın hedefi değil ama enflasyon açısından önemli- enflasyonla ilgili hiçbir kaygısı olmayan, çok dolaylı yollardan enflasyonu düşürmeyi hedefleyen bir çerçeve ortaya koydu fakat orta vadeli programın çerçevesi de böyle değil. Sizin burada bize söylediğiniz kadarıyla, sizin ortaya koyduğunuz çerçeve de bu değil, bunun netleşmesi lazım. Yani ne olacaksa bunun da kamuoyuna iyi anlatılması lazım. Bakın, bu netlik olmadığı zaman bu güven ortamını sağlama imkânı yok. Tabii, güvensizliğin bir sürü siyasi nedeni var; işte, hukuk sistemimiz iyi çalışmıyor, dış politikadan kaynaklanan nedenleri var. Oralara belki ekonomi birimlerinin yapacağı çok fazla bir şey olmayabilir ama kendi içerisindeki bu birimlerin, bu koordinasyon eksikliğinden kaynaklanan ciddi bir güven problemi var, bunun aşılması lazım.

Tabii, şimdi, bunlar olmayınca -çok özür dilerim- hakikaten bir vizyon da göremiyoruz. İleriye dönük, çevrelenmiş, sınırları belli, hedefi belli bir vizyon ortada yok. Zaten şimdi makroekonomik göstergeler çok hızlı değişmeye başladı, orta vadeli programın bütün temel göstergeleri aslında oynadı. İşte, kur bunlardan bir tanesi, enflasyon bunlardan bir tanesi, kamu maliyesi olumlu yönde -sizlerin söylediklerinizden- bunlardan bir tanesi. Cari açıkla ilgili şeyler farklılaştı. O zaman yeni bir makroekonomik çerçeveye de ihtiyacımız var. Bunu resmî olarak ilan edersiniz, etmezsiniz ama bence edilmesinin faydası var. "Ekonomik şartlar değişti, böyle bir çerçeve öngörüyoruz." diye. Bunlar belirsizliğin azalmasına katkı yapacaktır diye düşünüyorum.

Sayın Bakan, tabii, pandemi döneminde bütün dünya küçülürken biz 1,8 oranında büyüdük. Onların detaylarına girmeyeceğim, süremiz çok az ama değişik mecralarda biz bunlara ilişkin değerlendirmeler yaptık, danışman arkadaşlarınız bakabilirler. Bu bize çok maliyetli ve çok yanlış bir büyümeydi. Büyümeden şikâyet etmiyoruz ama kuru arttıran, cari açığı arttıran, enflasyonu azdıran, rezervleri eriten politikaların, nelerin uygulandığını biliyoruz. Bunların sonrasında Türkiye ekonomisi 1,8 büyüdü. Bu anlamda olması, çok arzu edilen bir şey değildi. Şimdi, 2021 yılında ikinci çeyrekte yüzde 21,7'lik bir büyümemiz var yani çok yüksek bir büyüme ama büyümenin detayına bakıyoruz -lütfen arkadaşlar baksınlar, mutlaka siz de bakmışsınızdır- ücretlerin payı geçen yılın aynı dönemine göre, katma değer içerisindeki payı 4,1 oranında düşmüş. Geçen yılki oranı korumuş olsaydı bugün yıllık bazda ücretlerin geliri yani yıllık bazdaki geliri yaklaşık 270-300 milyar lira daha fazla olacaktı. İşte o yüzden toplumda çok ciddi sancı var. Yani hakikaten "Türkiye yoksullaşıyor, fakirleşiyor." filan dediğimizde bunların sadece siyasi söylemler olduğunu filan düşünmeyin, toplumda ciddi olarak böyle bir sıkıntı var. Bunları zaten millî gelir rakamları söylüyor.

Şimdi, makroekonomik çerçeve nasıl, neler görünüyor diye genel olarak bir görünüşe baktığımızda, enflasyon yüksek ve yükselme trendi devam ediyor; hatta, ne olacağı belli değil. Yani hani şunu söyleyebilsek tamam: "Şu politikalar uygulanıyor, enflasyon bir müddet daha hızlı gidebilir ama ondan sonra belli bir iniş trendine geçecek." diyebileceğimiz bir şey yok. Para politikası da enflasyonu dizginlemeye yönelik değil, hatta -hemen, çok hızlı söylemek istiyorum- riskler de var enflasyona yönelik. Bir defa, ÜFE ile TÜFE arasındaki makas mutlaka enflasyona yansıyacak; yüzde 46 ÜFE'miz var elimizde, yansıyacak bu. Kur hâlâ çok fazla yansımış değil, kur artışları devam ediyor. Buradan ciddi bir baskı gelecek tekrar. Şimdi, ihracat tamam yani Ticaret Bakanlığında epey detaylı konuşacağız ihracatı, ben bu ihracattan hiç mutlu değilim. Bu, Türkiye'yi fakirleştiren bir ihracat, Türkiye'yi ırgat ülke hâline getirecek bir ihracat. Bunun bütün detaylarını orada anlatacağız.

Şimdi, bunun enflasyon üzerinde şöyle de bir etkisi olacak: Bizim şu anda ihraç ettiğimiz ürünler, aynı zamanda yurt içerisinde yoğun olarak kullandığımız ürünler yani iç talebin üstüne yükselen bir dış talep geldiği zaman bu ürünlerde ilave bir enflasyon baskısıyla karşılaşacağız. Türkiye'de enflasyonu çözmeden de makroekonomik istikrar sağlamak çok zor. Yani o yüzden enflasyonla ilgili önümüzdeki bu riskleri görmek gerekir diye düşünüyorum.

Tabii, makroekonomik görünüme tekrar devam ediyorum. Faizlerimiz malum yüksek; politika faizinin düşürülmüş olmasının ekonominin genelindeki faiz oranlarının veya hazinenin borçlanma faiz oranlarının düştüğü anlamına gelmediğini en yakinen siz biliyorsunuz, ihaleler yapılıyor sürekli. Net rezervlerimiz hâlâ ciddi ölçüde negatif yani orada bile bir yüzleşme, bir şey yapılmadı "Ya, şöyle oldu, böyle oldu..." Hâlâ şimdi diyor ki Merkez Bankası Başkanı: "Efendim, 125 milyar dolar -en son kaç dedi bilmiyorum, 125'i de geçti biraz- brüt rezervimiz var. Ben nete bakmam, niye brüte bakmıyorsunuz? Eskiden nete mi bakılıyordu? Ya, eskiden nete bu kadar bakılmıyordu." İşte, zaten soru buradan kaynaklanıyor. Niye bakmıyorduk? Çünkü net ile brüt arasında bu kadar bir uçurum yoktu. İşte, 90 milyar dolar brüt rezervimiz olduğunda aynı metodolojiye göre netimiz 60 milyar dolar pozitifti. 90 milyar dolar brüt, 60 milyar... Şimdi "125 milyar dolar brütüm var." diyorsun, net rezervlerin eksi 37, eksi 40 milyar dolarlar civarında; farklı metodolojiler var. Şimdi, dolayısıyla, bu sorun devam ediyor.

Kur sürekli yükseliyor, oynaklık çok fazla. Ya, fiyat yok; en temel sorunlardan bir tanesi, fiyat kayboldu. Fiyatın olmadığı yerde düzgün bir ticaret olmaz, herkes risk primini yüksek koyar. Yani para olmadan zaten mal vermiyorlardı, şimdi parasını versen de mal vermiyor, "Ben önce bir bağlantısını yapayım." diyor. Çünkü "Ben bunun yerine yenisini koyabilecek miyim?" diye düşünülen bir ortamda nasıl ticareti geliştirebileceğiz, sağlıklı bir ticaret yapabileceğiz?

Cari denge, şimdi, bir kısım böyle aylık verilerle... 2019'da da gördük bunu, "Cari fazlaya geçtik." denildi. Ne oldu, 2020'ye geldik? Yapısal cari dengemizde bir düzelme yok, bunu görmemiz lazım. Dolayısıyla, politikalarımızı buna göre düzenlememiz lazım. Ciddi sorun var orada yani bu kur artışlarından kaynaklanan, çok kısa vadede ihracatın cazip gelmesi, ithalatın pahalılaşmasından kaynaklanan o kısa vadeli dış ticaret dengesindeki düzelmeyi eğer "Biz bu işleri düzeltiyoruz." filan şeklinde yorumlarsak -siyaseten söylenir söylenmez ayrı bir şey, ben olsam söylemem ama- bunu teknik olarak da böyle yorumlarsak çok ciddi hatalar yaparız ve çok ciddi hata yapınca da politika da hatalı olur.

Dolayısıyla, ekonomi borçluluğu her geçen gün yükseliyor, kamu maliyesinin kalite problemi devam ediyor -vaktim olursa birazdan onun detayına gireceğim- borç stokunu düşürecek faiz dışı fazla artık üretemiyoruz. Bence keşke "Pandemide bütün dünyanın bütçe açıkları artarkenbBiz bütçe açığımızı düşürdük." demek durumunda olmasaydık. Bakın, ben sıkı kamu maliyeci birisiyimdir, beni tanıyan herkes bilir yani sıkı maliye politikasından yanayım ama burada öyle olmamalıydı. Bu bir defalık bozulmalar... Yani buna şimdi biz bütçeden bir şey vermedik, çok fazla kaynak vermedik; işte IMF'nin tabloları ortada, hepimiz biliyoruz bunu. Kredi yoluyla verdik, kredi yoluyla vermemizin makroekonomide yarattığı tahribatı biliyoruz ama öbür taraftan, şimdi geldiğimizde keşke bir defalık bu yardımlar, bu destekler yapılsaydı. Şimdi, sıkıntıya giren esnaf, işini kaybeden esnaf, firmalar, şunlar bunlar, gücenen iş gücü... İş gücü piyasasından çıkanların iş gücü piyasasına tekrar döndürülmesi çok daha maliyetli olacak bize. "Keşke zamanında milletimize bir miktar para verseydik, bu kadar sıkıntı yaşamasaydık." diyeceğiz. O yüzden, bence hiç övünecek bir şey değil. Ha, bozmayalım yani yapısal bütçe dengelerini de bozmayalım, bozmaktan yana değilim çünkü öteden beri, 2000 sonrası Türkiye ekonomisinin en güçlü çıpası kamu maliyesindeki başarıları olmuştur. Ama faiz dışı denge açısından yine baktığımızda da 2015'ten sonra, 2016'dan itibaren eksiler olduğunu biliyoruz ve bunlar yüksek eksiler; kimi zaman yüzde 2,5-3'lere kadar çıkan eksiler. Buraya da bakmak gerekiyor, vaktim olursa detayına gireceğim. Yani şimdi, bu çerçevede bakınca ekonominin bir borç-faiz kısır döngüsüne girdiğini görüyoruz.

Sayın Bakanım, tecrübelerimize binaen söylüyorum yani ta 1989'dan beri bu işin içerisinde olan birisi olarak: Emin olun, bu faiz çok hızlı bozuluyor, çok hızlı bozuluyor. Vade düşüyor, şimdi bir miktar siz toparladınız. Yani sizin -dışsal faktörleri bir kenara bırakırsak- başarılı bir Bakan olduğunuzu teslim etmek durumundayız ve bundan biz mutlu oluyoruz, ondan emin olun. Ama makroekonomik çerçevede çok dağınıklık olunca sizin yapacağınız şey hakikaten çok sınırlı. Bakın, borçlanmanın vade yapısını bir miktar toparladınız, 2020 Hazirandaki şeyleri biliyoruz. Ya, altınla, şununla bununla borçlanmak. Kardeşim, bakıyorsun borç stokuna, şu anda sadece yüzde 19,7'si herhangi bir şeye endeksli değil, sabit; yani ya faize ya değişken faize ya kura ya altına ya da başka şeye endekslenmiş durumda. Dolayısıyla oradaki çığ gibi büyüme bundan oluyor. Son iki üç yılda cumhuriyet tarihinde biriktirdiğimizin borcun yüzde 150'si kadar borç biriktirdik. Niye oldu? İşte, bu, 2018 yılındaki özellikle yanlış borçlanma politikası. Burada biraz daha sizin dikkatli olduğunuzu biliyorum ama daha da yapılacak işlerin olduğu da söylemek gerekir. Dolayısıyla ekonomiyi bu faiz ile kur arasına da sıkıştırmamak gerekiyor.

Hızlı kredi genişlemesine ilişkin -artık haberleri oradan alıyoruz- Merkez Bankası Başkanının bir beyanatı oldu. Yani geçen seferki gibi yapılırsa çok zararlı olur, çok tahrip edici olur. Bu konuda, istirham ediyorum, çok dikkatli olun.

Şimdi, OVP'nin -yine de her şeye rağmen, tabii, orta vadeli programa bakmak durumundayız- makroekonomi çerçevesine baktığımızda kamu yatırım tasarruf farkı eksi de kamu tasarrufları da eksi yani buralarda bir miktar düzelme... Bunun anlamı şu: "Özel sektör sen tasarruf et, ben kamu olarak kullanacağım." demek. İleriye doğru... Yani bu 2020 için olsa hiçbir şey demem. "Pandemi nedeniyle biz aldık, evet, devlet olarak kullandık." Ama hâlâ "2022'ye, 2023'e, 2024'e çok yüksek, yaklaşık 300 milyar liranın üzerinde kamu tasarrufu yatırım farkı olacak, özel sektörün tasarrufunu ben devlet olarak kullanacağım." dersek bence hatalı bir şey yapmış oluruz. Bütçede yokluk bütçesine ilişkin detayları söylemeyeceğim, yapısal bütçe dengesini söyledik.

Biraz da vergi konusunda birkaç şey söyleyeceğim. Sayın Bakanım, bu kayıt dışılık meselesi önemli. Bir defa şu kayıt dışılık meselesini -lütfen, istirham ediyorum, bir çalışma yaptırın- bir ölçelim, Türkiye'de kayıt dışılık ne kadar? Türkiye'de kayıt dışılık ölçülmüyor. Devletin ölçeği yok, buna ilişkin düzgün bir çalışması yok. Kazanç vergileri üzerine biraz daha giderek vergi tabanını genişletmemiz lazım. Yani bu menkul sermaye iradı dediğimiz türden vergileri, o alanları Türkiye daha fazla vergilendirmek durumunda, bunu yapmak lazım. Kentsel rantlarla ilgili Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İmar Kanunu'nda bir değişiklik yaptı, sanki o defter kapandı gibi; değil. Bizim söylediğimiz, sizin iktidarınızın 2010 yılında çalıştığı konu o değil. Toplanan para -sordum ben evvelsi gün geldiğinde, dün geldiğinde- 160 milyon lira. Hâlbuki bizim bu dediğimiz alandan toplanacak para milyarlarca dolar ve burada bir rant var. Hakikaten yani normal vatandaş bu ranttan faydalansa dersin ki: "Ya, toplumun refahı artıyor." Değil; çok sınırlı bir kesimin kullandığı bir rant var.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Erhan Bey, az bir süreniz kaldı. Son konunuzu işlerseniz memnun olurum.

ERHAN USTA (Samsun) - Tamam, biraz öneride de bulunmak istiyorum. Bu harcama, kamu maliyesi...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Özel ziyaret edersiniz Sayın Bakanı.

ERHAN USTA (Samsun) - Faizle ilgili isteği var.

Bakın, kur artışının bütçenin harcamalarını artırıcı -özetle söylüyorum, detayına girmeyeceğim, detaylar notlarımda var ama- gelirlerini azaltıcı... Gelir azaltıcı dediğimde, özellikle kurdaki hızlı artış ithalatı belirli ölçüde sınırlandıracak, şu anda olan o.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Erhan Bey, son cümleleri alalım.

ERHAN USTA (Samsun) - Tamam.

Dolayısıyla, ithalde KDV'den, kambiyo zararlarından, kurumlar vergisinden ciddi sıkıntı gelecek ama birçok harcama kalemimizde ciddi artış olacak. İstirham ediyorum, şu yılık programdaki şeyleri inceleyin; kamu işletmelerinin zararları çok artmış durumda ve hızlı bozulma da devam ediyor.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.

ERHAN USTA (Samsun) - Buranının mutlaka düzenlenmesi lazım. Özellikle burada TMO politikaları, EÜAŞ, BOTAŞ ve kamu bankalarıyla ilgili hususlar...

Sayın Başkanım, bir öneride daha bulunacağım, çok kısa.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Çok kısa lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) - Çok kısa.

Yani yeniden değerleme oranı var sistemde, biliyorsunuz, bunu maliyeci arkadaşlarla böyle dışarıda otururken filan da konuştuk, ettik.

Sayın Bakanım, şimdi, biliyorsunuz, ekim ayı on iki aylık Üretici Fiyat Endeksi, bu çok istikrarsız. Bakın, 2005'ten itibaren baktığımızda, yüzde 2 ile yüzde 36 arasında değişmiş yani birçok vergiyi, dilimleri, birçok unsuru buna göre yapıyoruz. Burada benim önerim -yani çok basit bir grafik bu- ÜFE ile TÜFE'nin hiç olmazsa ortalamasını alarak, yine ekim ayı ortalamalarını aldığımız zaman daha stabil bir şey olur. Yani ona ilişkin yasa değişikliği, tabii, Vergi Usul Kanunu'nun 298'inci maddesinde değişiklik yapalım.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum Erhan Bey.

Bu önerinizle bitirmiş olalım.

Sağ olun.

ERHAN USTA (Samsun) - Peki, teşekkür ediyorum, sağ olun.