KOMİSYON KONUŞMASI

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sayın hazırun; ben de birkaç husustan bahsetmek istiyorum, özellikle son zamanlarda federe Kürdistan bölgesinde kimyasal silah ve göz yaşartıcı gazların kullanıldığına dair iddialar var. Bu iddiada bulunanlar Avrupalı, Iraklı gazeteciler, aydınlar, yazarlar ve kimi sivil insanların bazı beyanları söz konusu. Bu konuyla ilgili özellikle şunu hatırlatmak istiyorum: Türkiye, 1997 yılında Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü tarafından yönetilen Kimyasal Silahlar Sözleşmesi'ne imza atmış bir ülkedir, dolayısıyla bu konuyla ilgili hassasiyeti yüksek olması gereken bir ülkedir. Bu konuyla ilgili daha önce yine Dışişleri Bakanlığında yaptığım konuşmada da ifade etmiştim, Genel Kurulda da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konunun araştırılmasıyla ilgili ve kamuoyuna raporlu bir şekilde bir beyanda bulunulmasıyla ilgili bir çağrıda bulunmuştum, aynı çağrıyı buradan yenilemek istiyorum. Aynı şekilde, Birleşmiş Milletlerin ve Lahey Adalet Divanının, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü Yürütme Komitesinin de görev başına gelmesi gerekiyor. Zira, bunların somut bir şekilde açığa çıkarılmaması durumunda, varsa öyle bir şey bundan zaten hızla vazgeçilmesi ve telafisine bakılması; aksi takdirde de bunun üzerine gidilmemesi hâlinde Türkiye'nin imza attığı sözleşme dolayısıyla uluslararası mahkemelerce yargılanmasına ön açılmış olur bu konuda gerekli duyarlılık sağlanmazsa.

Benim değinmek istediğim diğer konulardan birisi, özellikle Türkiye'nin dış siyasetinin askeriyede belirleyici bir pozisyon alması. Özellikle, ABD ve Rusya arasında sıkışan bir siyaset söz konusu. Buna dair tabii çok konuşmalar yapıldı, çok değerlendirmeler yapıldı bugüne kadar fakat mevcut olan iktidarın sürekli AB ve ABD arasında, hatta daha da genel ifade edecek olursak, NATO ile "Avrasya Paktı" arasında bir git gel yaşamasından kaynaklı Türkiye dış siyasette çok büyük kayıplar yaşıyor. "Sahada var olmak" diye bir kavramdan sizler özellikle bahsediyorsunuz ama görünen o ki sahada da ciddi anlamda kayıplar verilmeye başlanmış durumdadır. Burada belirleyici olan şey -ısrarla üzerinde durduğumuz noktalardan biri- Neoosmanlıcı yayılmacı politika, ikincisi ise Kürt nefreti üzerine kurulmuş bir dış siyaset. Bunlar Türkiye'yi başta Suriye olmak üzere sahada ciddi bir biçimde zayıflatan meselelerdir. Biz her zaman şunu ifade ettik: Kürt sorununu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözmüş olan bir ülkenin bölgesel güç bağlamında, bölgeye barış taşıyacak bir güç bağlamında elinin daha fazla güçlü olabileceği kanaatindeyiz, bu vurguyu burada bir kere daha yapmak isteriz.

S-400 ve F-35'le ilgili, grubumuz adına konuşma yapan Sayın Garo Paylan ifade etti, ben bir kez daha buradan sormak istiyorum: Siz sunumunuzda da ifade ettiniz "Öncelikli harcamalar ve acil harcamalar, bütçeyi buna göre planlıyoruz." dediniz, oysa Türkiye'nin, gerçekten bütçesinin iyice delik deşik edildiği bir dönemde, hangarda bekletileceği gayet net ve belli olan S-400 alımı az önce bahsettiğimiz bu dış siyasetin bir parçasıydı. Bir silah ihtiyacıydıysa şayet neden kullanılmıyor? Bütün bunlar önümüzde duran soru işaretleri. Yine bu alışveriş bağlamında biz hep ifade ettik -ne S-400 ne de F-35- bunu basitçe bir silah ya da bir hava savunma sistemi edinme olarak ele alamayız; bu, mevcut olan iktidarın siyasi tercihlerinin yansımasıdır, bunun da bedelini Türkiye'nin bütün halkları hep beraber ödüyor.

Ben buradan CAATSA yaptırımlarını da hatırlatmak istiyorum. Bu konuyla ilgili nasıl bir yol alınmıştır? Hangi seviyededir bu yaptırımlar ve bunun akabinde, yeni yaptırımlar bekleniyor mu? Bunları da sormak isterim.

Sayın Bakan, ben Suriye tezkeresinden de biraz bahsetmek istiyorum. Suriye tezkeresi, bütün kamuoyunun bildiği üzere iki sene uzatıldı, normal şartlarda bir yıl uzatılan bir tezkereydi ve bu tezkere uzatılmadan önce, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, sizlerin ve Dışişleri Bakanının çeşitli beyanları vardı. Neydi bu beyanlar? İşte, özetle ifade edecek olursak, Suriye'den ülkemize dönük terör saldırılarının kaynağının kurutulmasına dönük genel mesajlar verdiniz ve bu, özellikle yasama yılının yeni açıldığı dönemde bu mesajlar özel olarak verildi ve Suriye tezkeresinden hemen önce verildi. Bunlar tabii bize şunları düşündürüyor: Gerekçe neydi mesela bu konuda? İşte, özellikle son zamanlarda, 11 Eylülden itibaren Türkiye'nin Suriye'de bulunan askerî unsurlarına dönük yapılmış saldırılar. Şimdi, bu saldırıları Seriyyet Ensar Ebu Bekir es-Sıddık Vakfı üstlendi, bu saldırıların özellikle birini çok açık üstlendi ve Suriye topraklarında olan müdahaleydi bu müdahaleler; biri Azez'de gerçekleşmişti. Bize bu yaklaşım şunu hatırlatmaktadır: MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın daha önce basına sızan telefon görüşmeleri vardı; "Gerekirse Suriye'ye 4 adam gönderirim, 8 füze attırırım ve bu bir savaş gerekçesidir." Şimdi, bütün bunlar bu kadar açık ve ayyuka çıkmış durumdayken Suriye tezkeresinin üzerinden bir siyaset yürütmenin, yeni döneme dair bir siyaset yürütmenin bizlerde ve bütün toplumda büyük bir kaygı yarattığının altını çizmek istiyorum. Sınır ötesi operasyonlar zaten uzunca bir süredir sizler tarafından, TSK güçleri tarafından yapılıyor. Şimdi bunların da hiçbirinin doğru olmadığının, hiçbirinin bölge barışına hizmet etmediğinin de altını çizmek isterim. Fakat Suriye tezkeresinin uzatılmasıyla birlikte özellikle mevcut olan iktidarın içeride yaşamış olduğu sıkışmışlık, yaşanan ekonomik kriz, AKP iktidarının ortağıyla birlikte yaşadığı ciddi biçimdeki oy kaybının telafisi amacıyla bir savaş ve şiddet ortamının geliştirilmesi ve bunun, iç siyaseti dizayn etmek, hatta ve hatta muhalefeti dizayn etmek için bir araç olarak kullanılma ihtimali kanısı kamuoyunda güçlüdür, bundan dolayı da bizler bu tezkereye "hayır" dedik. Bu konuyla ilgili de sizden açıklama talebinde bulunuyorum "Kamuoyuna yansıyan bu haberlerle ilgili yorumlarınız nelerdir?" acaba diye.

Şimdi, siz sunumuzda yine ifade etmişsiniz, cumhuriyet tarihinin en yoğun hudut tedbirlerini aldığınızı ifade ettiniz. Şimdi, neden cumhuriyet tarihi boyunca bu kadar hudut tedbiri alınıyor? Suriye savaşı başladığı günden itibaren doğru bir siyaset izlenseydi -ve tekrar ediyorum- Kürt sorunu nefret, çatışma ve siyaset bağlamında değerlendirilmeseydi bugün 9-10 kilometrelik Suriye sınırımızda çok daha barışçıl bir şekilde yaşıyor olacaktık ve şu an ne Türkiye'nin içinde ne Türkiye'nin dışında IŞİD, ÖSO, HTŞ gibi örgütler yani ezcümle, IŞİD, El Nusra, El Kaide uzantısı örgütler ne Türkiye'de ne de sınırımızda olacaktı; onların ne kadar büyük bir tehlike olduğunun mevcut olan iktidar tarafından ne yazık ki hâlâ yeterince yorumlanamadığını belirtmek isterim.

Yine burada Libya Temsilciler Meclisinin yaptığı açıklamalar var. Siz sunumunuzda ifade etmişsiniz "Biz Libya'da yabancı bir güç değiliz." ama Libya Temsilciler Meclisi yapılan anlaşmaları da kabul etmediğini ve yabancı unsur olarak hem Rusya güçlerini hem de Türk, TSK güçlerini kabul etmediğini ve bir an önce oradan çıkmaları gerektiğini savunmaktadır.

Sürem çok azaldı ama biraz kadınlardan bahsetmek istiyorum, özellikle Birleşmiş Milletler ve Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütünün raporlarına göre, Türkiye'nin sınırına yakın olan ve az önce bahsettiğim örgütlerin bulunduğu bölgelerde ve aynı zamanda TSK güçlerinin bulunduğu bölgelerde kadınlara yönelik çok yoğun olarak -elimde rapor da var, sürem yetmediği için burada hepsini sunamayacağım ama- cinayetler, kadın kaçırmaları, kadınları neredeyse pazarlarda satan bir anlayışa karşı sert bir şekilde durulmalıyken, bununla ilgili, ne yazık ki mevcut olan iklimin bunun önünü fazlasıyla açtığını ifade etmek isterim. Kadınlar savaşın en mağdurlarıdır; tacize, tecavüze en çok uğrayan kesimdir.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son cümlelerinizi alalım, süreniz bitmek üzeredir.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Son olarak da şunu ifade etmek istiyorum: SADAT... SADAT, orduya neredeyse alternatif bir savaş şirketine dönüşmüş durumdadır. Ordu artık eski ordu olmaktan yavaş yavaş çıkıyor.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Süreniz dolmuştur, son cümlenizi alayım.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Tamam Başkan.

SADAT ve SADAT gibi örgütlenmeler ciddi bir biçimde bunun yerini alıyor. Bu konuda SADAT'la ilgili, SADAT'a dönük iddialar hakkında sizlerin değerlendirmesini de almak isteriz.

Teşekkür ederim.