KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, bürokrasimizin değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlarım.

Tabii, şimdi, AK PARTİ'li bazı arkadaşların devletle ilgili kaygılarının ve hassasiyetlerinin olması beni gerçekten çok duygulandırıyor, bunlar bizim özlediğimiz şeylerdi ancak -bazıları için söylüyorum- şöyle temel bir hataya düşüyorlar: Sanki Türkiye Cumhuriyeti devleti Kasım 2002'de kurulmuş gibi: Böyle bir hataya düşmemek lazım. Türkiye Cumhuriyeti devleti 1923 yılında kurulmuştur, aynı hassasiyeti, o günden bugüne kadar göstermek gerekir diye düşünüyorum.

Bir de burada yapılan bir kısım eleştirileri, Hükûmete yönelik eleştirileri sanki devlete yönelik eleştirilermiş gibi anlayıp onun üzerinden bir savunma refleksi geliştirmenin çok fazla bir anlamı yok, nihayetinde, ikisi ayrı şeydir. Tabii, şimdi, Türkiye biraz parti devletine doğru gittiği için belki o karmaşa oradan çıkıyor.

Şimdi, Sayın Bakan, Bakanlığınızın yapısı... Bugün, sizin Bakanlığınız... Aslında geçmişte, baktığımızda, parlamenter sistemde zaman zaman 3 Bakan tarafından yürütülen işleri, şu anda, siz tek bir Bakan olarak yürütüyorsunuz. Kimi zaman kültür ve turizm bakanlığı ayrıydı, bunun yanı sıra bir de her zaman, hemen hemen kültür ve dile ilişkin kurumlarımızın bağlı olduğu veya Türk dünyasına ilişkin kurumların bağlı olduğu bir Başbakan Yardımcısı olurdu. Dolayısıyla bu büyük bir Bakanlık oldu, bu Bakanlığın bütün birimleriyle ne kadar ilgileniyorsunuz, doğrusu, onu tam bilemiyorum ancak burası çok büyük bir yapı, bunun tekrar gözden geçirilmesi gerekir. Çok fazla vaktim olmadığı için sadece bu düşüncemi ifade edeceğim, detaylarına girmeyeceğim. Belki de böyle olması iyi çünkü bana göre kültür tarafı çok ihmal ediliyor sizin Bakanlığınızın bünyesinde yani yanlış adım atılmaktansa belki de hiç adım atılmaması bu anlamda iyi, hiç olmazsa bazı şeyler bozulmamış olur diye düşünüyorum. Ama ilk yapılması gereken şey de -geçen haftaki grup toplantısında Sayın Genel Başkanımızın da ifade ettiği- bir Türk dünyası bakanlığı artık Türkiye'de kurulmalıdır. Buna son derece ihtiyaç var.

Şimdi, tabii, turizm, bizim açımızdan -Sayın Durmuş Yılmaz da ifade etti- ödemeler dengesi açısından veya Türkiye ekonomisi açısından önemlidir, ciddi bir ödemeler dengesi açığını oradan kapatıyoruz, son yıllarda bir kısım sıkıntılar olmakla birlikte ama onun dışında... Fakat bunu yaparken de tabii, turizm ticari bir meseledir ancak maddi ve manevi kültür cevherlerimizin de doğrudan turizme malzeme edilmemesi gerekir yani manevi zenginliklerimizi ileriye, evlatlarımıza, çocuklarımıza taşırken bunların değersizleşmesine neden olmamak lazım, bu hassasiyetin gösterilmesi lazım. Ne demek istediğimi bir örnekle söyleyeyim: Ramazan ayında Sultanahmet Meydanı'nda dönen ücretli semazenler bu söylediğime bir örnektir, bu işin içini boşaltmamak lazım, manevi değerlerimizin de değersizleştirilmemesi gerekir. Bu konuda hassas olmak gerekir.

Şimdi, Türk diliyle ilgili olarak bugün en büyük eksiğimiz... Bütün Türk dünyası coğrafyasındaki lehçe ve ağızların yine kendi lehçesini muhafaza etmek şartıyla bütün Türk coğrafyasında öğrenilmesi zarurettir ve bu Bakanlığın planına da alınmalıdır. Türk devletleri teşkilatı çatısı altında derhâl bir Türk kültür heyeti teşkil edilmelidir. Bakanlık çatısı altında Türk kültür çalışmalarının koordinasyonunu sağlayacak bir merkez kurulmalıdır. Bu merkez, sahada yapılması gereken akademik çalışmaları kısa ve uzun vadede belirlemeli, yine, sahasında ehil olan, liyakat sahibi olan kişi ve ekiplerce de bu çalışmaların tamamlanmasına da maddi katkı sağlanmalıdır. Maalesef, bugün, Yurt Dışı Türkler Başkanının faaliyetleri sadece mali ve maddi bir faaliyetle sınırlı kalmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığıyla müşterek çalışma heyetleri tertip edilmeli ve gelecek nesillerin millî bir zihinle yetiştirilmesine katkı sağlayacak müşterek faaliyetler düzenlenmelidir. Mesela, çocuklar için yazılan hikâye kitaplarında, bugüne kadar, daha çok tarihimize yön vermiş mühim şahsiyetler ve tarihî vakalar yer almıştır. Bundan sonra bu kitaplarda millî motiflerin izahı, yaşanmış asırlık tecrübelerin dilimizdeki özet ifadeleri olan deyim ve atasözlerinin izahı, adabımuaşeret kaidelerinin izahı gibi önemli mevzulara da yer verilmelidir. İlkokuldan başlayarak Türk cumhuriyetleriyle koordineli Türk lehçe, şive ve ağızları ortak müfredata konulmalıdır, lise sonuna kadar bu; millîlik vasıf ve heyecanını kuvvetlendirir. Türk ve İslam dünyasıyla ortak tarih müfredatı hazırlanıp seyir, sebep, netice, tahlil, geleceği planlama üzerine kurulu bir tarih okutulmalıdır. Tarih ve İslami anlayışı içeren filmler çok önemlidir. Yıllarca Amerikan filmlerinin bizi ne hâle getirdiğini hepimiz biliyoruz. Genç nesilleri, organize ve planlı bir şekilde seyahat ve ziyaretlerle soydaş ve dindaş coğrafyayla tanıştırmak gerekmektedir. Ortak dil, tarih, dinî tedris ve terbiye açısından bu son derece önemlidir. Televizyon programlarında ve her türlü neşriyatta millî hassasiyetlerin dert edilmesi yönünde çalışmalar yapılmalıdır. Bu konuda maalesef sınıfta kalıyoruz. Ayrıca, Türk devletlerinin ilgili bakanlıklarıyla istişare edilerek senaryolarının müşterek yazıldığı, oyuncularının her bölgeden seçildiği sinema filmleri ve dizi filmler çekilmelidir, bu çalışmalarla müşterek Türk kültürünün zengin misallerinin tekrar hatırlatılmasına katkı sağlanmalıdır. Türk dünyası müzik ödülleri, Türk dünyası sinema ödülleri, edebiyat ödülleri, moda ödülleri, bilim ödülleri, Kur'an okuma ödülleri gibi müşterek faaliyetler Türk dünyasında düzenlenmelidir. Oğuz Kağan, Bilge Kağan, Kül Tigin, Dede Korkut, Mevlâna, Yunus Emre, Hacı Bayram Veli, Hacı Bektaş Veli, Ahmet Yesevi, Abılay Han, Çolpan Ata ve diğer birçok şahsiyetlerimizin ilkokul ve ortaokul öğrencileri için çizgi romanları hazırlanmalıdır.

Şimdi, tabii, bugüne kadar da AK Parti hükûmetleri döneminde bir kısım ciddi hataların yapıldığını biliyoruz, bunu da söylemeden edemeyeceğim. Her sokağa cami yaptırdık ama içini boşalttık, değerlerini yıktık. Herkesi namazda omuz omuza saf tutmaya davet ettik ama çıkışta başka partiye oy verenlerin sırtına çıkmanın veya onlara iftira atmanın günah olduğunu anlatmadık, söylemedik. Din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinde çocuklara sabah namazını nasıl kılacağını ezberlettik belki, kılmanın sevap olduğunu da söyledik ama yere tükürmenin günah olduğunu anlatamadık. Kutlu Doğum Haftası'nı neredeyse millî bayram olarak ilan ettik ama Hazreti Peygamber'imizin işi ehline vermek için gerekince gayrimüslimlere bile hakkını teslim ettiğini görmezden geldik. Hâlbuki Kutlu Doğum Haftası'nın, Rumi takvime göre, nisan ayında kutlanması da bir FETÖ eseriydi, aslına uygun bir şekilde hicri takvime göre kutlanması gerekiyor zaten. Geleneğimizin en mühim misali olan yardımlaşmayı bir nevi oy devşirmeye döndürdük. Bunlar da yapılan temel hatalar.

Şimdi, bütçenizle ilgili olarak çok kısa... Sayın Bakan, bu bütçelerle... Bilmiyorum ne kadar kaygınız var kültürle ilgili bir şeyler yapma konusunda ama şimdi, kültürle ilgili iki tane program var; bir tanesi Millî Kültür Programı, diğeri de Sanat ve Kültür Ekonomisi, ikisinin toplamı 6,1 TL yani bu kadar zengin bir coğrafyaya hitap eden Türkiye'nin kültürle ilgili programlarının toplamı... Zaten bunların önemli bir kısmı da personel gideri yani bakanlıklardaki personeller buraya programın bir unsuru olarak yazılıyor. Dille ilgili ayrıca bir müstakil program yok. Türk dünyasıyla ilgili bir program yok. Olan programlarda da -hemen şu performans programlarına bakıyorum- hiçbir iddia yok. Mesela, Atatürk Kültür Merkezinin programında bakıyorsunuz, Türk kültürüne ilişkin bilimsel araştırma, geliştirme faaliyetleri, işte, 2021 yılında 12 tane yapılmış, daha sonraki yıllarda bunun 10'a düşürülmesi öngörülüyor. Performans olarak bu konulmuş. Diğer bütün performans kriterlerinde, eğer dikkat ederseniz şimdi Türk Dil Kurumu ile Atatürk Kültür Merkezinde dikkatimi çekti bütün performanslarda hep aşağı doğru bir performans hedefi konulmuş. Bunlar olacak işler değil.

Bir de seçim bölgem Samsun'la ilgili... Sayın Bakan, Samsun, geçmişte ilk 5'lerin kenti olan Samsun, şu anda, işte kişi başı gelir açısından Türkiye'de 46'ncı sıraya kadar gerilemiş. Tabii, Samsun'un ciddi bir turizm potansiyeli var, bir kültür potansiyeli var, bunun harekete geçirilmesi gerekiyor. Tabii, burada Bakanlığın doğrudan belki çok fazla bir şey yapma imkânı var/yok o ayrı bir konu, burada yerel idarenin de çok gayretli olması gerekiyor elbette ancak Bakanlığın da bu turizm potansiyelini ülkenin dört bir yanına yayması gerekir. Yani mesela Vezirköprü'de bir kanyonumuz var, orada bir kişinin hiçbir şekilde iki saatten fazla kalma imkânı yok yani orada bir -çok affedersiniz- tuvalet yok. Dolayısıyla işte, Ladik Gölü var, Kuş Cenneti var, Ayvacık'ta Saklı Cennet'imiz var, Kunduz Dağı'mız var ki bir doğa harikası, Havza'da, Ladik'te sağlık turizmine son derece yatkın kaplıcalarımız var, kayak merkezi var. İşte, 19 Mayıs ve 25 Mayıs kenti, kurtuluş kenti olan Samsun'un turizm potansiyelini harekete geçirecek bir kısım faaliyetlerin de Bakanlık tarafından organize edilmesi gerekir, yerel idareyle ortak bir şekilde buranın harekete geçirilmesi gerekir. Samsun'un turist sayısı olarak turizmden aldığı pay binde 1,3; bu çok düşük bir oran. Dolayısıyla hem genel olarak memleketteki fakirleşmenin, yoksulluğun azaltılması hem de bölgesel gelişmişlik farklarının azaltılması ve bölgesel gelişmenin sağlanması açısından ben bunun son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Buralarda Bakanlığın yerel yönetimlerle birlikte bir kısım programlar uygulayarak...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Erhan Bey, toparlayabilirseniz sevinirim.

ERHAN USTA (Samsun) - Bitireceğim Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.

...Samsun'un turizm potansiyelinin harekete geçirilmesi hususu çok zaruri bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır. Ben konuşmamı bitirmek istiyorum. Bütçenizin de hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.

Sağ olun.