KOMİSYON KONUŞMASI

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli bürokratlar, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, ben geçen sene de sizin Bakanlığınızı konuşurken -bilmiyorum hatırlar mısınız- şöyle dediğimi hatırlıyorum: Sizin Bakanlığınız ikiye bölünmeli yani spor bakanlığı ve gençlik bakanlığı diye ikiye bölünmeli. Siz spor bakanı olmalısınız ama gençlik meselesi bence sizin Bakanlığınız içinde pek yer almıyor. Niçin yer almadığını söyleyeceğim.

Şimdi, zaten bu söylediğimi daha somutlaştırabilirim, deminden beri yapılan konuşmalar dikkat ederseniz hep spor üzerine gidiyor. Sizin açıklamalarınızın da çoğu spor üzerineydi. Başarılısınız anlaşılan yani bir sürü şey yapmışsınız, amenna, bunlar güzel şeyler fakat dikkat ettim, hem sunuşunuza hem metinlerinize baktım, şöyle bir rasyoneliniz var: Siz gençliğe neyin iyi olduğunu düşünerek bir şeyler yapıyorsunuz. Yani gençliğin ne yapması lazım? "Şunu yapması lazım, şunu yapsın." İşte, terör meselesi, yok, yurt meselesiydi falan, hep gençlerin neye ihtiyacı olduğu konusunda "Neyi yaparsak gençler mutlu olur?" diye bakarak yapıyorsunuz. Bunda bir sıkıntı yok ama eksik çünkü asıl soru şu: Gençler ne istiyor acaba? Şimdi, gençlerin ne istediğine dair hiçbir şey görmüyorum burada ve size açıkça söyleyeyim: Sizin Bakanlığınızı da aşan bir durumla karşı karşıyayız. Biz Türkiye'de yaşlılar, büyükler esasında gençlerin ne istediğini de bilmiyoruz zaten, bilmiyoruz. Yani bu kamuoyu yoklamalarıyla, yapılan birtakım araştırmalarla anlaşılabilecek bir şey değil. Şimdi, böyle baktığım zaman ben şöyle bir tablo görüyorum: "Gençlere ne vadediyoruz sistem olarak, Türkiye olarak?" gibi bir soru soruyorum, birkaç tane alternatif sayacağım size. "Eğer okuyamıyorsan işçi ol." diyoruz. Tamam, peki. Bu ne demek aslında? "Asgari ücrete talim et." demek. Ya da "Üniversiteyi bitir, bir şekilde bitir." "Peki, ne yapacağız üniversiteyi bitirince?" "Memur ol." diyoruz mesela. Aslında "Memur ol." ne demek? Personel Kanunu'nun o basamaklarından ağır aksak bir bütün hayatınızın geçtiğini düşünün, bunu öneriyoruz esas olarak. Ya da özel sektör öneriyoruz, "Git özel sektörde çalış." diyoruz. "Özel sektör ne öneriyor?" diye baktığımızda ya da ne vadediyor bu gençlere diye baktığımızda yine şöyle söyleyebiliriz: "İşin ve geleceğin bir insanın kararına bağlı hâlde bir hayat sür." Ya da değerli arkadaşlar, bir şey daha söylüyoruz, diyoruz ki: "Yurt dışına git; Amerika'ya git, oku; İngiltere'ye git, oku; Almanya'ya git; oku." Evet ama değerli arkadaşlar, bu da pek kolay bir şey değil. Yani gideceksiniz ve bir yabancı duygusunu- özellikle son zamanlarda bunun daha da böyle olduğunu biliyoruz- yaşayarak orada öğrencilik yapacaksınız veya bir iş bulup çalışacaksınız.

Şimdi, arkadaşlar, bütün bu söylemeye çalıştığım şeyler gençlere bizim büyükler olarak vadettiklerimizden başka bir şey değil ama bunlar çıkmaz sokak esasında gençler açısından baktığımızda çünkü gençler başka bir şey istiyorlar, en azından ben onların öyle başka bir şeyler istediğini düşünüyorum. Yani var olana itiraz etmek istiyorlar, yanlış gördüklerine itiraz etmek istiyorlar ve giderek siyasallaşıyorlar ve siyasallaştıkça, biz büyükler elimize sopayı alıyoruz, oturun oturduğunuz yerde diyoruz ya da sizin Bakanlığınızın daha çok yapmaya çalıştığı gibi spora teşvik edip onların siyasetten biraz uzaklaşmasını istiyorsunuz.

Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; bakın, bu ülkede bir "jön Türk geleneği" dediğimiz bir gelenek vardır, bunu muhtemelen geçen sene de söylemiş olabilirim. "Jön Türk geleneği" diye ifade edilen terim esasında sanıyorum Türklerin dünya literatürüne kattıkları bir terim. Herhangi bir ülkede bir genç hareketi görüldüğü zaman mesela "jön Fransız" "jön Amerikan" denmez, "jön Türk" denir. Nedir bu diye baktığımızda bu şöyle bir terslikten kaynaklanır: Türkiye'nin sosyolojisi ve tarihinden kaynaklanan bir şey. Gençler adalet istiyorlar, eşitlik istiyorlar ve maalesef Osmanlı'da da dâhil olmak üzere söylüyorum, bunu görmüyorlar, onun için de tepkililer. Namık Kemal'i düşünün, efendime söyleyeyim, Ali Suavi'yi düşünün, Ziya Paşa'yı düşünün, Abdullah Cevdet'i düşünün, Tevfik Fikret'i düşünün.

Bakın, ben size bir anekdot anlatayım, iki dakikam var: Bir gün Osmanlı, herhâlde Abdülhamit zamanı, öğrenciler bir yerde gösteri yapıyorlar, polis, zaptiyeler basıyorlar, çocuklar da Galatasaray Lisesi'ne gidiyorlar. Bildiğimiz Taksim'deki Galatasaray Lisesi'ne giriyorlar, kaçıyorlar yani ve zaptiyeler içeri girmek isteyince kapıdakiler durduruyorlar "Hayır giremezsiniz, Müdürümüzden izin almanız lazım." diyorlar. Müdür de Tevfik Fikret ve çağırıyorlar Müdürü, Tevfik Fikret o zaptiyelere "Benim cesedimi çiğnemeden buraya giremezsiniz." diyor. Ne zaman söylüyor? Abdülhamit'in en güçlü olduğu bir zamanda söylüyor bunu.

Değeli arkadaşlar, bu ülkenin tarihi yani bir dakikada anlatılabilecek gibi değil tabii ki ama en azından buradaki hazırunun 80'leri yaşadığını varsayıyorum, bilmiyorum öyle midir ama. 80'lerde bu ülkede, adı "ülkücü" olsun "devrimci" olsun ama birtakım gençler itiraz ettiler, isyan ettiler. Yanlış yaptılar belki ama eğer bir tarihsel perspektif içinde bakarsak onlar üzerlerine düşeni yaptılar çünkü adaletsizlik vardı, çünkü eşitsizlik vardı, çünkü yoksulluk vardı.

Dolayısıyla da söylemek istediğim şey şu: Gençleri anlamaya çalışalım biraz ve Bakanlığınızın bu spor çalışmalarına amenna, ben hiçbir itirazda bulunmuyorum. Çok da bilmiyorum ama dinlediklerimden anlıyorum, iyi şeyler yapmışsınız ama değerli arkadaşlar, Türkiye'nin bir gençlik sorunu vardır ve gençlik sorunu hâlâ devam ediyor. Sanmayın ki Boğaziçi Üniversitesindeki öğrencileri oradaki birtakım öğretim üyeleri ayarladı da onlar oraya çıktılar, sanmayın.

Şu anda bile Türkiye gençliği, esasında, siyasi görüşleri ne olursa olsun var olandan rahatsız. Ben bir genç kızla konuşurken bana "Norveç'te çöp olsam." dedi. Çok şaşırdım, Norveç'te çöp olmak ne demek ya? Sonra, Google'a baktım "Norveç'te çöp olmak" lafı bu Z kuşağının çok kullandığı bir lafmış meğerse.

Şimdi, değerli arkadaşlar, dolayısıyla da bu tabii ki tepkimizin sebebi.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Katırcıoğlu...

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Evet, biliyorum, farkındayım ama bir dakika verin hiç olmazsa Sayın Başkan.

Yani, demek istediğim, bizim bir gençlik sorunumuz var ve gençlik sorununu anlamak diye bir derdimiz olması lazım. Bunun bütün partilerin derdi olması lazım çünkü bu sadece siyasetle anlaşılabilecek bir şey değil ama gençlerin arzu ettiklerini, gençlerin kendileri için neyin daha doğru olduğunu öğrenmemiz lazım. Bu da ancak onlara sorularak olur, onlarla iç içe geçmekle olur diye düşünüyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum dinlediğiniz için.