KOMİSYON KONUŞMASI

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Sayın Komisyon Başkanı, kıymetli hazırun; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Bakan, biliyorsunuz, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay'ın yargıya güvenin yüzde 30'lara düşüşüne yönelik açıklamasından sonra Bakanlığınız olarak iki önemli belge açıkladınız. Birisi Yargıda Reform Strateji Belgesi'ydi, bir diğeri de İnsan Hakları Eylem planı'ydı. Bunlara etraflıca baktığımızda büyük hedefler, amaçlar, stratejiler vesaireler öngörülmüş ve nihai amacın da yargıya güveni artırmak olduğu, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını artırmak olduğu açık. Ancak gelinen noktada bugün itibarıyla baktığımızda yargıya güven ve orada hedef strateji olarak gösterilen hiçbir şeyin gerçekleşmediğini, yargı paketi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine gelip kanunlaşan işlerin çok büyük bir çoğunluğunun oradaki iddialarla uzaktan yakından ilgisi olmadığını bir kez burada not düşelim. Şüphesiz, dört yılı aşkın bir süredir Adalet Bakanısınız, eminim ki iyi niyetle yargıya güveni de arttırmak istiyorsunuz, yargıya ilişkin sorunları azaltmak istiyorsunuz. Ancak bunun bugüne kadar gerçekleşmediğini, bundan sonra da gerçekleşme olasılığının olmadığını üzülerek ifade ediyorum. Çünkü bir defa ortada sistemsel bir bakış açısından kaynaklanan çok büyük problemler var. Bakın, bugün, cumhuriyet başsavcıları tarafından yazılan iddianamelerde 2016 yılında gerçekleşen 15 Temmuz FETÖ darbesiyle alakalı, darbeye giden yolun taşlarının 2011 Anayasa değişikliğiyle önemli aşamalarından birinin gerçekleştirildiğini ve önemli bir mihenk taşı olduğunu cumhuriyet savcıları tespit ediyor. Ve ne hikmettir ki, sizin Yargıda Reform Strateji Belgesi olarak sunduğunuz belgede daha önce yapılan iki reform olarak bahsettiğiniz unsurlardan biri de orada yapılan değişikliği sahiplenmektir. Şimdi ben konuşmamda size bazı sorular sorarak konuşmamı tamamlayacağım. Birincisi, siz bugün o tarihte yapılan referandum değişikliğine sahip çıkıyor musunuz? İkincisi, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Anayasa değişikliği sonrasında ortaya çıkan Hâkimler ve Savcılar Kurulunun, yargı düzeninin, yargı bağımsızlığını toptan zedelediğini ve bir siyasi parti genel başkanının bütünüyle yargıya hâkim olduğu bir süreç ortaya çıktığını görüyoruz. Siz o süreci yönetenlerden biri olarak, bugün geldiğimiz tabloda, bugünkü ekonomik veriler karşısında aynı değişikliğin olmasını "Ben bugün de olsa savunurum, çalışmayı yapardım." diyor musunuz? Üçüncüsü, yurt dışından bir sürü endeks açıklanıyor, veriler açıklanıyor, bunlardan rahatsızlık duyanlar olabilir. Peki, o hâlde Türkiye'de yapılan araştırmalar da başta TÜİK olmak üzere bunlarda da yargıya güvenin çok aşağılarda olduğunu görmenize rağmen bundan bir rahatsızlık duyuyor musunuz?

Ekonomi ile yargı arasında çok ciddi ilişki olduğunu görüyoruz. Bugün dolar 14'ler seviyesine yaklaştı, burada Bakanlığınızın bir sorumluluğu olduğunu düşünüyor musunuz?

Kabinede bir Bakan var, İçişleri Bakanı ve emrinde yüz binlerce kolluğun olduğu, bu kadar kritik ve bir devletteki en önemli Bakanlığı yöneten bir Bakan sizinle söz düellosuna giriyor, siz ona cevap veriyorsunuz. Biz hepimiz biliyoruz ki siz ona cevap veriyorsunuz, o size cevap veriyor; âdeta bir Türk filmi vardı ya Çiçek Abbas, orada Çiçek Abbas ile Şakir'in düellosu gibi biz bunu izliyoruz. Aynı Bakan, daha önce bir başka Bakana da herkesin gözü önünde omuz atmıştı, buna da şahit olmuştuk.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Emre, Sayın Bülent Kuşoğlu beş dakikasını size devretmiştir, beş dakika ilave ediyorum.

Buyurun lütfen.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Kendi memurlarına talimat veriyor "Gerekirse kol kırın." diyor, herkesin gözü önünde. "Hukuku dinlemeyin, hukuk arkadan gelsin." diyor, hakaret ediyor, suçlu ilan ediyor, hedef gösteriyor; bütün bunları tüm Türkiye'nin gözü önünde yapıyor. Siz bunlara şahit olan bir hukuk insanı olarak bu rahatsızlığınızdan gidip de kendi Genel Başkanınıza "Kardeşim, bir bakan böyle yapamaz, böyle devam edemeyiz. Ülkede biz bu şekilde adaleti sağlayamayız." diyor musunuz?

O Bakanla ilgili somut çıkan iddialar var. "10 bin dolar alan siyasetçiyi ben biliyorum." diyor. Ben de bir hukukçu olarak şunu biliyorum: Bir suç örgütünden bir şekilde faydalanan bir siyasetçi varsa suç işliyordur, en hafif tabirle o örgütün üyesi olmamakla birlikte o örgüte yardım işini yapıyordur, örgüt içerisinde bir konumu vardır. Suçu bildirmemek de ayrıyeten bir suçtur, Ceza Kanunu'nda karşılığı var. Siz bunları bilen biri olarak ne gibi bir işlem yapıyorsunuz? Burada yaptığı geçen günkü açıklamada SBK konusunu yani Sezgin Baran Korkmaz konusunu dile getirirken şu minvalde bir cümle kullandı, dedi ki: "Biz devlet erkanı olarak karar verdik ve bu kişiyi serbest bıraktık." "Bu kararı biz verdik, uyguladık." diyor. Bu durum Anayasa'mızın, hukukun, Ceza Kanunu'nun hangi maddelerinde var; bana gösterebilir misiniz? Bütün bunlara karşı nasıl bir yaptırımda bulunmayı düşünüyorsunuz? Nasıl bir işlem yapmayı düşünüyorsunuz?

Bakın "Türkiye'deki en büyük problemlerden biri ne?" dersek -yargı reformu diyorsunuz ya- kişiye özel hukuk uygulaması var Türkiye'de, herkese eşit hukuk uygulaması yok; adamına göre, partisine göre, kişiye göre değişiyor.

Şimdi, Sayın Bakanım, Sayın Erdoğan'ın konvoyunun geçtiği bir esnada sizin de telefon açıp geçmiş olsun dediğiniz bir avukat "Ya, bir insan için bu kadar araç olur mu? Bir düğün için bu kadar kalabalık olur mu?" diyor. Hakaret yok, kamera görüntüleri var; fiilî saldırı yok, hiçbir şey yok. Bu adamı 6-7 koruma alıyor, darbediyor; ağzı, burnu, yüzü dağılacak şekilde darbediyor, ifade etmediği bir hususta imzasını istiyorlar "Gel, bu suçu kabul et." diye ve bu adam tutuklamaya sevk ediliyor, adli kontrol istemiyle serbest bırakıyorlar. İYİ Parti Genel Başkanı, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı, Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanı arıyor ve siz de arıyorsunuz -adamın beyanı var- "Takipçisi olacağım." diyorsunuz. Adamın suç duyurusuyla alakalı bütün hepsinden, soruşturmalardan ya takipsizlik çıkıyor, ya bir işlem olmuyor; aylar yıllar geçmiş, adama ilişkin, bir hukukçu, bir meslektaşımız, bir avukat arkadaşımızın yaşadığı bu garabete karşın Adalet Bakanı olarak sizin içinde bulunduğumuz düzende yapabileceğiniz bir şey yok. Bakın, siz de bunu görüyorsunuz, ben de görüyorum. Dolayısıyla, bu sizi rahatsız etmiyor mu?

Bunun karşılığında çarpıcı başka bir şey koyacağım. İşte "kişiye özel hukuk uygulaması" diyoruz ya, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanımıza Çubuk'ta fiilî saldırı, linç girişimi düzenlendi; 37 şüpheli var, tek bir kişi hakkında gözaltı kararı dahi verilmedi ya da tutuklama işlemi yapılmadı. Siz burada eşit hukuk olduğunu düşünüyor musunuz?

Soma davasında Yargıtay 12. Hukuk Dairesi bir karar veriyor, mahkûmiyet kararı veriyor, olası kasttan ceza veriyor. Hemen dairenin üyeleri değişiyor, 3 yeni üye gidiyor; 3 yeni üye gittikten sonra aynı daire bu sefer 3'e 2 başka bir karar veriyor ve âdeta orada mahkûmiyet kararı kaldırılıyor. Sizi bu rahatsız etmiyor mu gerçekten?

Çorlu tren faciası... Canı yanmış bir anne -benim yanıma da geldi- düşünün -burada söyleyeceğim işin çarpıcı olduğu noktaya dikkat çekmek açısından- evladı ortadan ikiye bölünmüş, 10 yaşında çocuğu. Bu anne sadece size değil, kime tepki gösterse maruz görmek lazım, hoş görmek lazım. Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuru sonrasında önünde protesto ediyor, oturma eylemi yapıyor, oturuyor ve buna, bu kişiye ve oradaki Çorlu tren faciasının mağdurlarına karşı hem müdahale ediyor polis hem de yetmiyor asliye ceza mahkemesinde sanık sıfatıyla kendini sanık olarak görüyorlar. Gerçekten bunlar sizi rahatsız etmiyor mu?

Eski bir bakan çıktı, dedi ki: "17 Aralık konuşmalarının hepsi doğruydu." Ben de döndüm, 17 Aralık konuşmalarına bir baktım "Ya, burada ne vardı, tekrardan bir görelim." diye. Bakın, o sürece ilişkin işte FETÖ'nün ilişkisi, nihai hedef vesaire uzun uzun bunlarla konuşabiliriz, birçoğunda çok farklı değerlendirmeler yapabilirim ama içinizden bir bakan çıkıyor, gözümüzün içine baka baka "Bütün bunlar doğru." diyor.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son cümlelerinizi alalım.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Doğruysa bu bir yeni durum değil midir? Ben oradaki konuşmaları bir daha dinlediğimde hayrete düştüm yani "Şu işin olması imkânsız." "Boğaza hançer." diyor, "500 milyon dolar verilmesi lazım." diyor, o iş oluyor. Ya, hukuk devletini biz arayacaksak...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Emre, süreniz dolmuştur.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Son cümlemi söyleyeyim, son temennim olsun.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bir cümle lütfen.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Türkiye'de bu düzen içerisinde verilen mahkeme kararlarının, Anayasa Mahkemesi kararlarının, uluslararası yükümlülüklerin yerine getirilmesi için en azından bu konuda elinizden geleni yapın diyorum.

Teşekkür ederim.