KOMİSYON KONUŞMASI

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, Sayın Bakan Yardımcıları, değerli bürokratlar, basının değerli mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet bir özlem ve giderek aslında geçmişten bugüne ve tarihin en büyük özlemlerinden biri. Fakat bu özlem bugün bir talebe dönüşmüş artık, insanlar adalet istiyor. Niçin adalet istiyor? Genelde felsefeciler adalet kavramına bakmak yerine adaletsizliğe bakmayı öneriyorlar ve insanlar diyor ki "Bir şeyleri benim yaşamamam lazımdı, olmaması lazımdı ve bunun gözetilmesi lazımdı." Neden adaletsizlik? Daha çok kişiler, gruplar, bölgeler, ülkeler, dil grupları, etnik gruplar, ırklar hep adaletsizlikten yakınıyorlar ve insanlar günümüze kadar bunun çaresini bulmaya çalışıyorlar.

Sayın Bakan ve değerli arkadaşlar, günübirlik yaşamımızda insanlar başlarına gelen haksızlıklarda bir öfkeyi şiddete dönüştürmediklerinde en çok kullandıkları kavram vicdan ve adalet ve adaletin hukuk sistemi dışında bir meşruiyeti var; kamuda yer bulması. Adalet kavramına son dönemde Türkiye'de yoksun bırakılanlar dışında bir de adalet isteyip "Yoksun, görmüyorum, duymuyorum." diyen, işitilmeyen bir süreçle karşı karşıyayız ve onlardan bir örnek vereceğim Sayın Bakan, az önce de kendisiyle konuştum, Emine Şenyaşar "adalet, adalet, adalet" yazmış. Bu kavramla ilgili az önce konuştuğumda... Oğluyla da konuştum. Dudakları kurumuş susuzluktan, dokuz aydır orada, iki yüz yetmiş güne yakındır orada, dokuz aydır. 6 kez gözaltına alınmış Emine Şenyaşar ve oğlu. Ne yapıyor bu anne? Bu anne adalet istiyor, kimi zaman size de mesaj gönderdiğini söylüyor ve Emine anne, oğlu Ferit adaletle beraber... Şöyle bir şey Sayın Bakan, Kürtçe biliyor musunuz, bilmiyor musunuz? Yaşadıkları... Ben hekimim, doktorum. Bir anne bana şunu söylemişti Kürtçe. Ben demiştim ki senin yaşadıklarını ben bir yerde anlatsam derler ki "Hikâyedir." Bana demişti: "..."(x) "Sen de söyle bu bir hikâye değil, bir tarihtir."

Şu anda yaşadığımız süreç tarih ve tarihe tanıklık ediyoruz. Bakın, aynı sizle beraber o dönem bu olay yaşandığında, Tarım Bakanı Fakıbaba -Bir haftadır medyada tartışılıyor- diyor ki: "Ben en tepedekilere dedim ki bunu çarpıtan belli bakanlar var. Böyle konuşmayalım. Sayın Cumhurbaşkanı, bir telefon açalım." Tarım Bakanı ve şu anda da milletvekili bunu söylüyor. Aynı kentte başka bir milletvekilinin yaşadığı olay. Bizim görevimiz adaleti bulmak, adil olmak. Emine anne şu anda evde bizi izliyor. Sizden, bizden, Meclisten adil olmamızı istiyor.

Nedir? 14 Haziran'da olay oldu. Çarşıda oldu, görüntüler var ama görüntüler kayıp, kimse bilmiyor ne olduğunu 2 yaralı getiriliyor, 2 yaralı hastaneye ve baba geliyor yaralılarla ilgili, çocuklarıyla ilgili. Yaralılar Antep'e sevk edildikleri aynı gün yaşamını yitiriyor, baba ayağıyla geldiği hastanede ağır bir şekilde yaralanıyor, Antep'te ertesi gün yaşamını yitiriyor. Gizlilik kararı var. Peki, bu mahkeme nerede görülüyor? Bu mahkeme Malatya'da görülüyor ve Emine anne adalet istiyor, 2 çocuğunu, eşini kaybetmiş Emine anne gerçekten adalet istiyor. Peki, biz buna ne yapacağız? Bu ülkenin Tarım Bakanlığını yapmış, o dönem Tarım Bakanı olan sizin mevkidaşınız Fakıbaba, -aynı zamanda hekim- kendisi de olay gecesi gidiyor oraya, Emniyet Müdürü de orada, Vali de orada. Ya, bu devlet demez mi ki: "Bu olay ne oldu?" Bu iktidar demez mi: "Bu görüntüler nereye gitti?" Üç buçuk yıl geçmiş, anne adalet istiyor, gizlilik kararı var.

Sayın Bakan, 2017'de bir genelge çıktı. Soruşturma, kovuşturma ve hedef süre belirlediniz özellikle hâkim ve savcılar için. Hani cinayet olayı beş ay içerisinde bir aşamaya gelecekti, iddianame hazırlanacaktı? Beş ay, üç buçuk yıl... İnternet sitelerinde yok, UYAP'a düşmüş. O zaman biz nasıl "adalet" diyeceğiz? Nasıl "adil" diyeceğiz? İşte, bu "Duymuyorum, görmüyorum, işitmiyorum, yoksun." demektir. Ona derler ki: "..."(x) "Bu bir tarihtir" ve bu daha sonra da tarihe geçecek, yüzleşeceğiz. Nasıl ki üç buçuk yıl önceki Tarım Bakanı bunu söylüyorsa ve ben buradan kendisine teşekkür ediyorum böyle cesurca vicdanlara seslendiği için. Neden? Çünkü biz geçmişimizle yüzleşmezsek, kendimizle yüzleşmezsek hamasetle birçok şeyi de altüst edebiliriz.

UYAP'a girmeyelim ama şimdi bir diğer konuya geçeceğim Sayın Bakan bu adalet şeyinden... Arkadaşlarım birçok konuya değindiler. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu: Burada oturuyor Sayın Başkan ve Sayın Başkan da temmuz ayında geldi o koltuğa, daha öncesi de var. Öyküsü 2012'de başlamış, sonra 2016'da tekrar Başkan atanmış. İlk ismi de Türkiye İnsan Hakları Kurumuydu Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun. Biz çok eleştirdik. Ya, Sayın Başkan, Emine Şenyaşar ve ailesini ziyaret edelim. Madem, şu anda Adalet ve Kalkınma Partisinden bir Bakan da söylüyorsa biz de eşlik edelim, onlar da eşlik etsin. En başta, kurumunuzun adında eşitlik ve insan hakları kavramını kullanıyorsanız, yeni oturmuşsunuz bu koltuğa, gidin. İkincisi, Sayın Başkan, internet sayfanıza girdim; iki dilli, kutluyorum. "İki dilli" derken -şimdi herkes diyecek "Nedir?"- çok dilli; Türkçe ve İngilizce. Hani Kürtçe, hani Kürtçe yok mu? İnsan haklarıyla ilgili bir tane broşürünüz yok, eşitlikle ilgili bir tane Kürtçe afişiniz yok; varsa ben teşekkür ediyorum. Ha, yenisiniz, en kısa sürede bunları yapın, en kısa sürede. Yapmadığınız zaman insan haklarından, eşitlikten söz etmeyin.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına bakın, Anayasa Mahkemesine başvurulara bakın, insan haklarıyla ilgili en çok hangi bölgede yaşanmışlıklar var. Sizin Kurumunuz en çok yapması gerekenler nedir? Önlemek, korumak ve var olan soruşturma ve kovuşturmaların etkin şekilde yürütülmesini sağlamak. Peki, bu yapılıyor mu? Hayır.

Ben sizden başka bir şey rica edeceğim Başkan; Halkların Demokratik Partisine gelen başvuruları, bizim bakanlara verdiğimiz soru önergelerini ve yanıt verilmeyenleri ve araştırma önergelerimizi ve bizim günübirlik yaşadıklarımızı, basın açıklamaları, kovuşturmaları, diğerlerini teker teker inceleyin; inanın, İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun başını kaşıyacak zamanı olmaz, bu bütçe size yetmez, yetmez; birçok yerde şube açmanız lazım, hep beraber çalışmamız lazım ama onu yapmazsanız, oturursanız biz sizin bütçenizi artırsak... Size bir ev ödevi verilmiş, evinizde yapın... Avrupa'ya, dünyaya ev ödevlerini yerine getirmişsiniz ama sorun, evde huzuru sağlamaktır, barışı sağlamaktır. Sorun "Ödevini niye yapmadın?" sorusuna "Elektrikler kesildi." demek değildir, sorun, yurttaşın için ödevini yerine getirmektir. Bunu yapmadığınız zaman, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumundan söz edemeyiz.

Ben siz ilk seçildiğinizde bir oturuma da katıldım, sizi dinledim, Ioanna Kuçuradi'yle yaptığınız söyleşiyi.

Yani umuyorum, bu söylediklerimi dikkate alırsınız ama bir diğeri de; Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun (TİHEK) kuruluşunda hep eleştiriler vardı. Türkiye'de insan hakları alanında kim ne yapıyorsa onlarla sık sık görüşün, sık sık görüşün, onların verilerini takip edin, onları inceleyin çünkü bu ülkede bugün bir olumsuzluktan kim söz ediyorsa, kim bugün bir veri paylaşıyorsa onlar ileride tarihin onurlu insanları olacaktır, onurlu kurumları olacaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın, geçmişte de buna benzer süreçler yaşandı ve bu dönem cesurca davrananlar bizim ak yüzümüzdür. Hep "ak"tan söz ediliyor ya, onlar da Türkiye tarihinin ak yüzleridir.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Necdet Bey, süreniz tamamlanmıştır.

Son bir cümle...

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Tamamlıyorum, son cümledeyim.

Sayın Erol Hocam veriyor süresini.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - İki dakika.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Erol Hoca'nın süresinden ilave edelim, tamam.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Bakan, bir diğeri, en önemli konulardan biri "cezasızlık" meselesi. Bakın, burada yargı kurumları da var. Gerçekten arkadaşlarımız da söyledi, biz adaletten girdik, bunu istiyoruz. "Cezasızlık" kavramı çok çok önemli. Bakın, Mehmet Eymür, bir kurumun başındaki kişi, "İşkence yapmayacaktık da ne yapacaktık?" diyor, "İyi ki de yapmışız." diyor ve televizyonda bunu canlı canlı paylaşıyor. Ya, İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, sayın yargı; biz "İşkence yapılıyor." Dediğimizde, biz "Yapılıyor." dediğimizde hani önleme, hani koruma, hani insan haklarını savunma? Ve bu kişi o kurumun başında. O zaman demezler mi o gün yaşanan faili meçhul cinayetlerin yakınları, sakat kalanlar, yaşamını yitirenlerin yakınları "Bugüne bizim gelişimize, kutuplaşmaya, nefrete neden olanlardan niye hesap sorulmuyor? "Bu memleket hepimizindi, niçin onlardan hesap sorulmuyor?" İşte, hesap sorulmadığında, siz sadece kendinize bakmış oluyorsunuz, "ev ödevi" dediğinizde birileri için oluyor. Ev ödevi değil, bütün yurttaşlar için bu bizim ödevimizdir.

Nedir? Sayın Bakan, siz uğraşıyorsunuz, başka bakanlar yıkmak için uğraşıyor, diyor ki: "Ben yasayı tanımıyorum, ben hiçbir şeyi takmıyorum; kesin gidin, vurun kırın, kemiklerini kırın, konuşturun." O zaman biz "İşkence var." dediğimizde ne olacak? Ülkede her gün fotoğraflar... Ayrışmak için... İnsanlar hak talebinde bulunmduğunda, insanlar bir problemi dile getirdiğinde ne deniliyor? "Güvenlik, güvenlik." Artık Türkiye'de en büyük güvenlik problemi hamaset olmuş, nutuk çekmek olmuş; insanlar artık bu konuda ısrarla bağırıyorlar: "Güven istiyoruz, güven istiyoruz, güven istiyoruz."

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son cümlelerinizi alalım.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Özgürlüğün olmadığı yerde, korkunun olduğu yerde adalet olamaz. Bunun için hepimizin kendimize dönmesi lazım, adalet için çaba harcamamız lazım.

Teşekkür ediyorum.