KOMİSYON KONUŞMASI

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Değerli Bakan Yardımcıları, değerli bürokratlar, sevgili milletvekili arkadaşlarım, basının değerli mensupları, Mecliste çalışan emekçiler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

15 Ekimde Cumhurbaşkanlığı tarafından önümüzdeki yılın bütçesi Meclise sunuldu. Geçmişle ilgili muhasebe ve önümüzdeki yılı nasıl bir bütçeyle yöneteceğimiz konusunda, her zamanki klasik şekilde koskoca kitaplar Meclise getirilip verildi ve biz de Plan ve Bütçe Komisyonu olarak her gün bir bakanlıkla buluşmaya çalışıyoruz.

Sağlık çok önemli. Kendiniz emek harcıyorsunuz, uzun yıllar sağlıkta çaba harcamışsınız ve kadronuzla da... Dönem dönem eleştirilerimiz oluyor ve her eleştirimiz aslında Türkiye'nin daha sağlıklı olması için. Bir hekim olduğunuz için ve -kadronuz da biliyor ki- Türkiye'nin daha sağlıklı olması için Sağlık Bakanlığı yetmiyor; organizasyon lazım, koordinasyon lazım, hep beraber yola çıkmak lazım. Nitekim, sağlık emekçileri, sağlık alanında çalışanlar sağlığın tanımını çok iyi özümsediklerinde, sağlığın ne olduğunu bildiklerinde... Sağlık sadece Sağlık Bakanlığıyla, hekimlerle, sağlık çalışanlarıyla olmuyor.

Nasıl ki Nasrettin Hoca "Paranı ver, düdüğünü çal." demiş, dünya öyle bir aşamaya gelmiş ki... Keşke sağlık bütün dünyada eşit olsa, ücretsiz olsa. Bir eşitsizlik, dünyaya pandemiyle beraber nelerle karşı karşıya olduğumuzu gösterdi ve parası olmayan ülkelerde hâlâ aşı olamayan çocuklar var, hâlâ su içemediği için, temiz su içemediği için yaşamını yitirenler var. Böyle bir dünya ve dünya kendi kendini yok ediyor parasıyla. Bir kısım insanlar çok çok zengin olurken bir kısım insanlar sürünmekte. Niçin bunları anlatıyorum? Bizim ülkemizde eşitsizlik giderek artıyor, eşitsizlik arttıkça sağlıkla ilgili problemleri Sağlık Bakanlığı çözemeyecektir. Bakanlık kadrosu her ne kadar birçok şeyle uğraşsa bile ekonomideki gidişat sağlığı etkileyecektir.

Sevgili arkadaşlar, 15 Ekimde Cumhurbaşkanlığı tarafından verilen bütçedeki dolara baksanız, bugünkü dolara baksanız 50 milyar dolara yakın bir kayıp var, 50 milyar dolar. Bu ne demektir? Bizim sağlığımızdan bir şeyler alınacaktır. Nasıl alınacaktır? Bu, yoksulluk olacaktır, işsizlik olacaktır, açlık olacaktır ve beraberinde hayat standartlarımız düşeceği için sağlığımız bozulacaktır. Türkiye'de zaten bir adaletsizlik vardı -dün Adalet Bakanlığında da söyledik- ekonomik alanda da bir adaletsizlik var. Türkiye'de en çok çalışanlar en yoksul olanlar; asgari ücretle geçinen nüfus, emekli maaşıyla geçinen nüfus verginin en fazlasını veriyor. Çok kazanan az vergi veriyor, az kazanan daha fazla vergi veriyor; bu bile sağlığı bozan etkenlerden biridir. Sağlığın olmazsa olmazları var, bunu dünya literatüründe bütün kitaplar söylüyor. Olmazsa olmazlardan biri barınma, iyi konutta yaşama; biri, ısınma -şimdi, kış başlayacak, insanlar doğal gaz kullanacak, kömür kullanacak, odun kullanacak, ısınması lazım- bir diğeri beslenmesi lazım ki nitekim "açlık sınırı" denilen -konut kirası, ulaşım, eğitim, sağlık yok- temel besin ihtiyaçlarına ulaşamıyoruz ama insanlar temel besin ihtiyaçlarına ulaşamıyorsa bir problem var. O yüzden Sayın Bakan, biz ilk günden beri, bu tabloyu, geldiklerinde birçok bakana gösterdik. Biz diyoruz ki: Türkiye'de hazırlanan bütçenin bir kısmı tümüyle güvenliğe gidiyor ama keşke sağlığa gitse. "Güvenlik" denip sağlık öteleniyorsa bir problem var hele "güvenlik" denip sağlık, açlık, yoksulluk, işsizlik konuşulmuyorsa canımızdan olacağız yani "güven, güven" diye canımızın güvenliğini neredeyse açlıkla karşı karşıya bırakacağız. Bir diğeri, faize gidiyor; Türkiye'nin kamu ve özeldeki döviz borçlarına baksanız bu dövizle beraber faize gidiyor. Bir diğeri şatafata gidiyor, tasarruf olmadığı için.

Sağlık Bakanlığı ilk başta görülüyor birazdan konuşacağız, siz de söylediniz, Sağlık Bakanlığının bütçesinin de çoğu tedavi edici hizmetlere gidiyor. Maalesef, maalesef, maalesef siz de söylediniz Plan Bütçede "Şehir hastanelerini biz yapacağız." Dediniz. Şehir hastanelerini daha önce şirketler yaptığı için, döviz bazlı anlaşmalar olduğu için, bir dahaki yıl sizin bütçeniz sağlık çalışanlarından daha da az olacak, koruyucu sağlıktan daha az olacak. Sizin elinizde değil, anlaşmayı sizden önce öyle bir düzenlemişler ki bütçeniz giderek, birazdan rakamları söyleyeceğim... Ne yaparsanız yapın bürokratları toplayacaksınız, diyeceksiniz ki: "Ya, buna bir çözüm bulalım." Evet, kamu yapmalı. Bizim Halkların Demokratik Partisi diyor ki: "Erişilebilir, eşit, ulaşılabilir, ana dilinde ücretsiz sağlık hizmeti." Keşke böyle bir şeyi oturtabilsek. Şimdi arkadaşlar diyecek ki: Bu imkânsız, neoliberal politikalar... İnanın, neoliberal politikalar bitti. Neden bitti? Dünya şu anda, pandemiyle beraber şunu tartışıyor, tartıştığı şu: Kamu, olmalı; kamu, öncelikli bu işi yapmalı; kamucu anlayış olması lazım.

Sayın Bakan, Türkiye'de ne oldu? Siz "bütün şehir hastaneleri" diyorsunuz, ona şöyle demek lazım, şehir değil, bütün pandemi mücadelesini kamuda yürüttüler. Peki, bunu yapanlar kimdi? Belki de en başta söylemem lazımdı; bir kere, biz yaşamını yitiren bütün sağlık çalışanlarının anılarının kıymetini bileceğiz, onları saygıyla anacağız. Önceki gün İstanbul'dan başlayıp yürüyen, başta sağlık emekçileri olmak üzere hepsini selamlamanız lazım çünkü onlar sadece kendileriyle ilgili değil, bütün hepimizin sağlığıyla ilgili bir mücadele yürütüyorlar ve söylem geliştiriyorlar ve diyorlar ki: "Şeffaflık, verileri paylaşma, buluşma ve toplumu geliştirme." Ben bunları anlatırken sizin niyetiniz dışında, bu eşit, ulaşılabilir olmamanın getirdiği boyutları aktarmaya çalışacağım. Yürüyorlar, eleştiriyorlar ve aslında buraya geldiklerinde onlarla en kısa sürede buluşmanızı öneriyoruz. Buluşursanız, birbirimizi eleştirirsek, birbirimizi dinlersek daha iyiye gideriz, belki de bunları gidermiş oluruz.

Sayın Bakan, aşı ve pandemide konuştuk, o kadar anlatıyoruz; Türkiye'de, siz TRT Kurdî'de Kürtçe klipler yayınladınız, 112'yi çeviriyorsunuz, Kürtçe mesaj dinliyorlar; İstanbul'da aşı karşıtları miting yapıyor, İzmir'de aşı karşıtları miting yapıyor; Kızıltepe'de hekimler, sağlık çalışanları Kürtçe, Arapça, Türkçe broşür basıyor, İçişleri Bakanlığı toplatıyor. Siz sağlığı nasıl yöneteceksiniz? Batman'da Ticaret ve Sanayi Odası, Batman Tabip Odası, sağlık emekçileri sendikalarının hepsi stant kuruyorlar aşıyla ilgili Kürtçe, Türkçe çağrı yapıyorlar. Biz barışla ilgili bir miting düzenledik, Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan'ın açılışta ilk açıklaması Kürtçe "Aşı olmamız lazım, mesafeyi korumamız lazım." dı. Ama mitinge girmek için 10 tane bariyer geçmek lazım. Ama İstanbul'da aşı karşıtlığı mitingine, eyvallah, gelin... Bunu İçişleri Bakanı yaparken birçok şeye engel olduğunu bilmiyor mu Sayın Bakan? Şu anda pandemi yasaklarında tek İçişleri Bakanlığı kuralı geçerli, biliyorsunuz, saat on ikiden sonra müzik çalınmayacak. O gün burada konuşurken sağlıktan, eğitimden, hastanelerden... Sanki bu ülkenin bütün şeyi onda. İçişlerinden söz etmiyor, güvenlikten söz etmiyor "Her şeyi biliyorum." diyor. İşte böyle olunca olmaz. Millî Eğitim Bakanı geldi, YÖK orada, barış akademisyenlerini söyledik, erteledi. Siz diyorsunuz: "Turkovac çıkacak." Biz kendi bilim insanlarımıza sahip çıksaydık belki de aşıyı çok kısa sürede geliştirirdik. Sayın Bekaroğlu söyledi, aşı üreten ülke şu anda üretemiyor, çok geciktik. Bu, sadece sizin elinizde değil ki. "YÖK" denen statükocu bir yapı, bilimi ne hâle getirdi. Üniversite hastaneleri şu anda malzeme alamıyor. Üniversite hastaneleri, değil eğitim, malzeme alamıyor, üretemiyorlar. Giderek şuna dönüşüyor: Rektörler tutabilmek için gözlerini kapatıyorlar, dışarıda ameliyat yapıyorsa, bir şey yapıyorsa görmeyeyim de o elimde bulunan kadro da kaçmasın diye. Kadrolar nasıl belirleniyor? Ayakkabı numarası yazmaya varana kadar... "Şu numarada, şu işi yapmış kişi..." Böyle eğitim, böyle üniversiteler olmaz; biter. Para yok, eğitim yok. Bu şekilde bir sürece geliyoruz. O yüzden bir an önce eşit, ulaşılabilir, koordinasyonu olan, organizasyonu olan bütün bakanların sağlığı sizinle koordineli şekilde yürütmesi lazım. Şeffaf olması ve mutlaka sivil toplum örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin katılımı lazım.

Şimdi, doğal gaz... Zam gelecek, vergi artırılacak. Siz diyorsunuz ki: "Ellerinizi yıkayın, maske takın." Arkadaşlarım biliyor, ilk günden söylemiştim: Batman'ın 7 köyünde yirmi gündür su yok. Şimdi, siz bu çağrıyı yapıyorsunuz, biz bu çağrıyı yapıyoruz. Sevgili Demirtaş, cezaevinden diyor ki: "Aşı olun." Sevgili Adnan Selçuk Mızraklı diyor ki: "Aşı olun." Birçok kişi Türkçe, Kürtçe "Aşı olun, kendinizi koruyun." diyor; su yok, içme suyu yok. Şimdi, bu nasıl olacak? Oradaki kayyum gidip orayı ziyaret edemiyor. Şu anda Batman'ın Bekirhan beldesinde beş gündür su yok. Sayın Bakan, neden yok? Elektrik firması özel şirkete verilmiş. İşte bu, tercihtir. Kamu yapması gerekeni yapmayınca siz gece gündüz "Aşı olun." deseniz de olmuyor. O nedenle biz bir haritaya baktığımızda, bu haritanın nedenlerini görmediğimizde... Bu haritanın her zaman bir bölgesi farklı görünüyor. Şimdi, arkadaşlarımız diyor ki: "Niçin böyle?" Yani inanın, ben bir HDP Batman Milletvekili olarak, bu haritayı başka bir yere götürsem bana diyecekler ki: "Kayyum haritası mı gösteriyorsun?" "Olağanüstü hâl haritası mı gösteriyorsun?" "Yasakların haritasını mı gösteriyorsunuz?" Ama değil. Hepimizin kendi kendimize dönüp şunu sorması lazım: Niçin? Yıllardır bu böyle. Arkadaşlar diyor ki: "Eskiden yol yoktu, hastane yoktu, şu yoktu." Eskiden Türkiye'nin her yerindeydi ama Türkiye'nin her yeri aynı şekilde gelişmiyor. Bölgesel farklılıklar giderilmedikçe, eşitsizlik giderilmedikçe siz her yere hastane yapsanız da çözemezsiniz. Evinizin yanında en mükemmel hastane olsun; siz açsanız, yoksulsanız, işsizseniz, temel besine ulaşamıyorsanız, korunamıyorsanız sürekli hastaneye gideceksiniz. O yüzden koruyucu sağlığa bütçe ayrılması lazım. Ne oluyor? Sizin bütçenizin büyük bir kısmı tedaviye gidiyor, koruyucu hizmetlere az gidiyor. Ne oluyor? Sizin bütçenizin bir kısmı giderek eriyor ve beşte 1'i çalışanlara, emekçilere ulaşıyor. Şimdi, onları da ben sizinle paylaşmaya çalışacağım.

Sayın Bakan, sağlık çalışanları yıllara göre ne aşamaya geldi? Yıllara göre, biz baktığımızda, aslında -siz söylüyorsunuz- 2018 yılından 2022 yılına 37 milyardan 116 milyara gelen bir bütçeden söz ediyoruz, yıllara göre artmış. Burada diyebilirsiniz ki: "Arttı, arttı." Ben de dolara vursam eridi diyeceğim yani ilk aya göre vursam eridi. Siz de biliyorsunuz -ki bir özel girişimcisiniz- sağlık çok pahalı bir şey, hatta silahla yarışıyor. Hepsi dövize endeksli. Şimdi, eridikçe peki ne oluyor? Personel gideri... 2020'de bütçenizin yüzde 51'i personele gidiyordu, şu anda yüzde 33'ü gidiyor, yüzde 33'ü. Bu çalışanlar... Siz dediniz ki: "Meslek hastalığını çıkaracağım." Bakın, yine organizasyon yok; Çalışma Bakanı çıkarmıyor. Hani alkışlıyorlardı? Bütün dünya bunu meslek hastalığı yaptı. Türk Tabipleri Birliği söylediğinde "Bölücüdür, yıkıcıdır." sendika söylediğinde "Bölücüdür, yıkıcıdır." çünkü doğru bir şey söylediğinizde onu "Bölücüdür, yıkıcıdır." diye tanımlamak en rahat şey ama inanın, bunu yapanlar aslında hepimizin sağlığıyla oynuyorlar; böyle olduğu sürece de biz gelişemeyiz.

Sayın Bakan, öyle bir ayrımcı dil geliştirildi ki, öyle bir kutuplaştırıcı dil geliştirildi ki... Televizyonları izlediğinizde artık insanlar ürküyor. Keşke Bakanlık bürokratları bir çalışma ve araştırma yapsalar. Türkiye'de son on dokuz yılda anksiyeteyle yani bu stres, sıkılma, boğulma hissi ve depresyona, bunalıma eğilim hissiyle beraber polikliniklerde sayı ne olmuştur? İnanın, şöyle fırlamıştır. Diyorlar ya: "Büyüyoruz, büyüyoruz." Büyümüşüz, uçuyoruz. İşte, bu beraberinde şiddeti getirmiştir. İnsanlar birbirlerine tahammül edememiştir ve bu özelleştirmenin, neoliberal politikaların en rahat öfkesini çıkaracağı yer hekim ve sağlık çalışanlardır. Gittiğinde, çünkü televizyonlarda "Kuyruk yok, şu yok." deniyor. Diyorsunuz: "İlaç?" "İlacın şubat ayında fiyatı belirleniyor, yok." "Niye yazıyorsun? Alamıyorum." ya da sıra istiyorum bu Merkezi Hekim Randevu Sistemi'nden, diyor ki: "Ben senin ameliyatını üç ay sonra yapabilirim." "Ya, ama ameliyat olmam lazım." "Üç ay sonra." Ne oluyor? Öfkesini oradan çıkarıyor.

"Özel, özel, özel" diyor arkadaşlar. Özel ihya oldu Sayın Bakan. Kamucu hizmet, hizmet verdi. Kamuda çalışan sağlık çalışanları -zaten izni yasak, emekliliği yasak, tayini yasak- bir nevi tecrit gibi orada tutuldu. Herkes özele koştu, özel batıyordu, herkes özele koştu ve Sağlık Bakanına dediler ki -zaten bir tek ücret sistemi yoktu, performans vardı- "14 lira, 1 dolara yakın döner sermaye alanlar oldu." 1 dolar... Böylece işletmeye dönüştürülen bu performans sistemiyle, bütünüyle hem sağlık çalışanları arasında barış bozuldu hem de kamuda bozuldu ve özele bir ayrıcalık tanındı. Bununla beraber vatandaş giderek perişan oldu. Hani SGK denetliyordu, yüzde 200'den fazla almayacaktı? Arkadaşlarımızın hepsi biliyor ve de kendileri de iktidardakilere telefon açıyordu. "A yerinde benden 50 bin fark isteniyor, 70 bin fark isteniyor." Geçmişi arar hâle geldi. Peki, bunu arayanlar kim? En diptekiler. Peki, en çok hastalanan kim? En diptekiler.

Bir ülkede hastane sayısının artması, cezaevi sayısının artması doğru değil. Artsın, baş edelim ama koruyalım, koruyalım. Korursak onlar az olur. Biz demokrasiyi geliştirirsek nasıl cezaevi sayısı azalırsa, korursak hastane sayısı da azalır. Korumak nedir? Önce sevk sistemi olacak ve birinci basamak sağlık sistemi olacak. Birinci basamak sağlık sistemi olmazsa olmaz. Peki, birinci basamak sağlık sistemi ne oldu? Sayın Bakan, siz de ben de aynı dönemler başladık; sağlık ocakları vardı, problem vardı. Nusret Fişek'ten söz ettiler, rahmetli Yusuf Azizoğlu'nu anmak lazım. Muş'tan başlamıştı, bölgeden başlamıştı, "trahom savaş" demişti, "verem savaş" demişti; birçok problemi çözmüşlerdi. Şu anda biz aşının ne olduğunu hâlâ tartışıyoruz. Ve öyle bir hâle geldi ki şimdi "birinci basamak" denilen bir şey yok. Aile Sağlığı Merkezinde çalışan arkadaşlarla konuştum diyorlar ki: "Biz A'dan B'ye, B'den C'ye gideceğiz." C nedir dedim. Dedi ki: "C demek sadece hekim çalışıyor, yanında sağlık çalışanı olmuyor." "Niçin?" dedim. Dedi ki: "Asgari ücret buysa, bu şekilde olacaksa, biz cariden, giderden vergi vereceksek, artı binanın da kirasını vereceksek; kapatamayacağımız için de aç kalmayacağımız için de bunu düzenleyelim."

Şimdi, bölgeler arası eşitsizlikten söz ediliyor Sayın Bakan "3 bin, 3 bin, 3 bin" diye hekimlere verildi. "1.500, 1.500, 1.500" diğer çalışanlara verilemedi. Şimdi, Hakkâri'deki hekim bunu nasıl alacak? Size haritayı gösterdim. İstanbul'da Gaziosmanpaşa ile Bebek arasında bile fark var. Bebek'teki kişi aşı için telefonu açıp gidiyor ama Gaziosmanpaşa'da gitmiyor. Bizim, burada hekimi özendirmemiz lazım, sağlık çalışanları arasındaki bu farkı gözetmemiz lazım. Hemşire, ebe, onların sorunlarına arkadaşlarım değinecek. Ciddi bir bölünme var, ciddi bir kriz var; onları çözmemiz lazım.

Bir de Sayın Bakan, eminim, bu iktidardaki vekillerin veya iktidara yakın kişilerin getirdiği talepler sizi de bıktırmıştır. Her gün size gelenler, sağlıktan daha çok "Şu müdürü değiştirelim, şu başhekimi değiştirelim." Ya, bırakın, sağlık hizmetini bu koşullarda zor yürütenler beraber karar versinler. Sil baştan olmuyor, her bir değişim kutuplaşmayı artırıyor. Yani bu pandemi sürecinde yer değişikliğinden insanların utanması lazım. Daha iyisini nasıl yapabiliriz? Siz diyorsunuz ki: "Mecburi hizmetle hekim atanacak." İktidar milletvekilleri şunu yapıyor: "Ben Sason'a doktor atadım." Ya, bunu mecburi hizmet, planlama yapıyor, Allah'tan kork. Ben de bunu diyebilirim: "Ben de gittim, Sayın Koca'yla konuştum, bunu yaptım." Bu bir hamasettir ve sisteme yönelememektir, gidememektir. Siz Sason'a kadın doğum doktorunu on beş günde bir götürüp ona göz yumuyorsanız olmaz. Siz Batman'daki hastanenin tabelasını değiştirdiğinizde hastane aynı şartlarda kalıyorsa olmaz. Bir hastanenin önüne "şehir hastanesi" yazmakla olmuyor. Birçok problemi beraberinde ve katılımcılıkla çözmek lazım, çözmediğiniz zaman ilerleyemezsiniz.

Çok sorunlar var Sayın Bakanım, böyle sizi görünce bunları anlatmaya çalıştım fakat inanın, biz katılımcı, şeffaf olmazsak, birbirimizi dinleyerek sağlığın olmazsa olmazlarını yerine getiremezsek bütün ülkeyi sağlık çalışanlarıyla da donatsanız, bütün ülkeyi hekimlerle de donatsanız, bütün ülkede çağrı da yapsanız sağlık ilerlemez. Siz ısıtacaksınız, temiz içme suyu vereceksiniz, yoksulluğu önleyeceksiniz, işsizliği önleyeceksiniz.

Sayın Bakan, bürokratlar da biliyorlar, Dünya Sağlık Örgütü yoksulluğu hastalık kod sıralamasında tanımlamış. Biz, şimdi, Türkiye'de özgür ortamda olsak her hekim ve sağlık çalışanının yanına gelindiğinde, bizim şimdi kodlama sistemimiz var ya ona göre, birinci olarak "yoksuldur" yazacak çünkü yoksulluktan dolayı korunamıyor, gelişemiyor. Bizim bunlarla mücadele etmemiz lazım.

Bir diğeri de insanların mutlaka huzur ve barış ortamına ihtiyacı var. Huzur ve barış ortamı olmadığında -o da olmazsa olmazların en başındadır- biz hiçbir şeyi geliştiremeyiz. Okullardaki sağlık, cezaevlerindeki sağlık, sağlık çalışanları ile halk arasındaki problemlere hiç gelemiyorum çünkü ciddi bir problem var.

Ve siz, şimdi ne yaptınız Sayın Bakan? Bütçemizin hepsi şehir hastanelerine, oraya gidiyor; bütçemizin diyorum, hepimizin, oraya gidiyor.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Necdet Bey, normal süreniz dolmuştur. İki dakika ek süre veriyorum, lütfen toparlayınız.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Teşekkür ediyorum.

Bu şartlarda gittiğinde de "şehir hastaneleri" dediğiniz şey yutan bir şeye dönüşmüş; doymuyor, doymuyor, birbirlerine devrediyorlar. Orada çalışanlar resmen mobbing sistemine uğruyorlar ve sadece orada değil, ağırlıklı kamuda çalışanlar.

Sayın Bakan, beş dakikada muayene ne demek? Ya, Dünya Sağlık Örgütü "Yirmi dakika." diyor. Siz hekimsiniz, çok iyi biliyorsunuz, beş dakikada bu şartlarda muayene ne demek? "Siz muayene olmayın." demek, "Siz tetkik yapın, gelin." demek, "Siz o zaman hastaya dokunmadan, hastayı dinlemeden -5 tane temel tanı muayene sistemi var, onlara girmeyeyim burada- bunu yapın." demek. Siz böyle yaptığınız sürece insanlara "Özele gidin." diyorsunuz. "Kamuda bu iş böyle, paran kadar. Paran yoksa gel kamuya beş dakika, varsa git orada yirmi dakika muayene ol."

Ve ne oldu? Pandemideki bu emeklilik, izin açılınca herkes istifa etmeye başladı Sayın Bakan, herkes istifa etmeye başladı, herkes ayrılmaya çalışıyor. Ve mobbing demişken artık TUS'da insanlar cerrahi branşları seçmiyor, insanlar kaçınıyor. Ve ne oldu? Uzun nöbet sürelerine dayanamayan bir arkadaşımız trafik kazasında yaşamını yitirdi. "Otuz altı saat nöbet." dendi. Siz dediniz ki: "Nöbet değil, nöbetten az çıkmış." Sorun bir arkadaşımızın ölümü üzerinden değil ama gerçekten nöbetten çıkan arkadaşlar işe gitmekte, eve gitmekte, gelmekte sömürülüyorlar, eziliyorlar, her türlü şey...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son cümlelerinizi alalım, lütfen.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Ve ne oldu biliyor musunuz? Bütün Türkiye de kınadı, şehir hastanesi Başhekimi de kınadı, siz de o acıyı paylaştınız. Van Tabip Odası Başkanı bunu kınadığı için yerde sürüklenerek gözaltına alındı. Bu ülke böyle yönetilmez, bu ülkede böyle yaptığınızda haritanın bir kısmını kendi arasında bölünmeye...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Necdet Bey, ek süreniz de dolmuştur. İsterseniz Garo Bey'den size iki dakika ekleyelim.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bir dakika...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bir dakika, buyurun.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Tamamlıyorum.

Şimdi, Sayın Bakanım bunları bizim yapmamız lazım; şeffaf, katılımcı, eğitim ve ben, kanun hükmünde kararnameyle atananlar... Bakın, Sayın Bakan, burada hep beraber, iktidarıyla muhalefetiyle beraber "Güvenlik ve arşiv soruşturması olmasın." dedik. Sizinle konuştuk, Bakan Yardımcılarıyla konuştuk, çok da destek oldunuz, siz dediniz ki: "Olmaması lazım." Hâlâ ataması yapılıp başlamayanlar var. Normalde bir ayda, üç ayda, otuz günde cevap verilmesi lazım; altı aydır size cevap gelmiyor, altı aydır size bilgi göndermiyorlar. Bu "Ben yaparım, kimseyi takmam, Anayasa'yı da takmam, hukuku da takmam, istediğimi de yaparım. Ben yönetiyorum, ben bu ülkenin tekçi kişisiyim." O zaman böyle sağlık olmaz. O nedenle biz...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Konuşmaya devam edebilirsiniz, Garo Bey'in süresinden düşüyoruz siz konuştukça.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - O zaman şunu demek lazım, biz hep söylüyoruz bölgede: Sağlıktan ve özgürlükten tasarruf edilemez. Sağlıktan tasarruf hastalık, ölüm getirir; özgürlükten tasarruf esaret getirir.

Saygılar.