KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

8'inci maddeyle ilgili olarak aslında bu madde mali kontrole ilişkin maddeydi, yanlış hatırlamıyorsam; evet, mali kontrole ilişkin hükümlüler.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, burada özellikle orta vadeli programla ilgili bana göre yanlış giden bir uygulama var; onunla ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum: Şimdi, 5018 sayılı Kanun'un 16'ncı maddesi "Orta vadeli program merkezi yönetim bütçesinin hazırlama sürecini aslında başlatan dokümandı." diyor. Özetle, teferruatı var onu söylemiyorum. Ve şu andaki mevcut mevzuata göre de eylül ayının ilk haftasında orta vadeli programın çıkması ifade ediliyor. Hatırlarsınız, orta vadeli programın ilki 2006-2008 dönemi için 2005 yılında çıkmıştı, ilk uygulaması. İlk bir iki yıl -yanlış hatırlamıyorsam- bu, vaktinde çıktı, ki bunun orijinal vakti, orijinali, mayıs ayı sonuna kadar orta vadeli programın çıkması, haziran ortasına kadar da orta vadeli mali planın çıkması şeklindeydi. Bunun bir mantığı vardı yani dünyada gelişmiş ülkelere de baktığımızda aslında bütçe süreçleri nisan ayında başlar. Yani nisan ayında bu birtakım politikalar ortaya konulur, hükûmet bu politikaları vazeder, ondan sonra kurumlar bu politikaları dikkate alarak bütçe tekliflerini hazırlar ve ondan sonra da orta vadeli programlar çıkar ve bütçe süreçleri bu şekilde başlar. Bu, bütün dünyada üç-dört aylık bir dönemdir esasında, bütçenin hazırlanma süreci.

Şimdi, dolayısıyla orta vadeli programın temel amacı, yani hükûmet diyecek ki: Kardeşim ben önümüzdeki üç yıl için şu şu şu politikalara önem vereceğim, benim önceliklerim bunlar ve benim bu önceliklerim çerçevesinde size bir de ödenek teklif tavanı veriyorum, bana fazla ödenekle gelmeyin. Benim bütçe imkânlarım; İçişleri Bakanlığına şu kadar bütçe, Ulaştırma Bakanlığına bu kadar imkân verebilirim. Bu çerçevede, kendi önceliğinizi kendiniz yapın bu ödeneklere sığacak şekilde ve bana bütçe tekliflerinizi gönderin, buna göre harcama tekliflerinizi gönderin. Bütün mantık bunun üzerine oturuyor. Şimdi, geçmişte nasıldı? Geçmişte, mesela, bir kurum 100 isterdi ona bütçe imkânlarında 5 verilirdi. O önceliklendirmeyi kim yapardı? Kurum yapmazdı. Kurum 100'e göre bir teklif gönderir ama 5'e göre merkezi idare; bugün Bütçe ve Strateji Başkanlığı, işte geçmişte Planlama, Hazine ve Maliye birlikte oturur, bu ödenekleri kısardı çünkü bir toplam içerisine sığmak durumundaydı. İşte, bütün bunlar olmasın, kurumlar kendi önceliğini yapsın diye politikalar da vazedilerek böyle bir orta vadeli program dokümanı çıkartılıyor. Şimdi, bu, eylül ayına alınmakla aslında bütün kurgu bozuldu yani eylül ayında... Aslında normalde bütçe süreci yine pratik uygulaması olarak işte, haziranda filan başlıyor. Bütün yaz süreci bütçe uygulamalarıyla geçer; kurumların bütçe birimleri çalışır ama önlerinde doğru düzgün yani resmî olarak vazedilmiş bir politika seti yok. Bu politika setini bilmeden kurumlar kendi önceliklerine göre bir bütçe hazırlıyorlar. Bu yanlış bir şey dolayısıyla bu orta vadeli programın eylül ayına alınması son derece yanlış olmuştur. Bu 2008-2009'da küresel krizin etkileriyle, işte "Ya, aman, -ne derler- tahminlerimizde çok yanılmayalım." deyip bunu 17 Ekime hep yaklaştırma şeklinde bir gayret gösterildi. Bu da yanlıştı. Ben bunu bürokratken yıllarca söyledim. Ya orta vadeli program bir ekonomi programı değildir, öyle bir program değil; bu, bütçe sürecini başlatan bir dokümandır. Hatta bana göre orta vadeli programın, bütçe 17 Ekimde Meclise verildikten sonra aslında hükmü kalmaz çünkü görevini ifa etmiştir orta vadeli program. Ama bunu işte diğer bakanlar da böyle yaptı, Berat Albayrak döneminde de böyle yapıldı hatta ismine "Yeni Ekonomi Programı" filan denildi. Şimdi, bir de şöyle bir sıkıntı oluyor: Diyelim ki eylülde, ekimde orta vadeli program çıkıyor. Burada bütçe büyüklükleri değil sadece makro büyüklükler de yer alıyor; işte, büyüme ne olacak, enflasyon ne olacak, cari açık ne olacak... Ondan sonra gelecek sene orta vadeli program çıkıncaya kadar hiçbir resmî güncelleme yapılmıyor bu tekliflerde. Hâlbuki bütün dünyada mali kısmı için "fiscal update" dedikleri yıl içerisinde bir güncelleme yapılır. Bizim güncelleme yapacak bir mekanizmamız da yok. Bunun doğrusu ne? Mayıs ayında hem makro hedefleri hem de bütçe ödenek teklif tavanlarını vereceğiz kurumlara, kurumlar bizim politikalarımızı, hükûmetin politikalarını da dikkate alarak bütçelerini hazırlayacak, 17 Ekime geldiğimizde bütçe Meclise teslim edilecek. Ha, mayıs ile 17 Ekim arasında yani mayıstan ekime kadar elbette, dünyada birçok şey değiştiği gibi bizde de değişecek. Büyümeye 5 demişsinizdir ondan sonra büyümenin -diyelim ki 2022'yi yapıyoruz- 6 olacağını görmüşsünüzdür, bir güncellemeyi de... İşte, mayısta yaptınız orta vadeli programı -bütçe sürecini başlatan doküman olduğu için- ekimde verdiğinizde hem o "update"leri de, güncellemeleri de yapabilirsiniz. Dolayısıyla bakın, güncelleme ihtiyacını da çözmüş oluyoruz. Yoksa diğer türlü dokümanlar tamamen bir anlamda geçersiz oluyor rakamları itibarıyla fakat hiçbir güncelleme yapılmıyor.

Özetle ben şunu öneriyorum, bunun da mutlaka yapılmasının çok önemli olduğunu söyleyeyim: Bakın, orta vadeli program ve orta vadeli mali planının değiştirilmesi doğru olmuştur dedik ve biz buna Mecliste destek verdik, bu yaptığınız şeye. Bir eksiği kaldı, bunu tekrar mayıs, hatta mümkünse nisan ayına çekmek lazım ki sağlıklı bir bütçeleme yapalım. Bu çekilirse -dediğim gibi- 17 Ekimde de tekrar Meclise bütçe verilirken bir de güncelleme yapılır. Dolayısıyla "update" etme, güncelleme yapma mekanizması da bu şekilde oluşturulmuş olur. Bunun ben ülke açısından faydalı olduğunu düşünüyorum.

Bir de son olarak, 5018 sayılı Kanun "iç denetim" diye bir sistem getirdi. Şimdi iç denetimi burada anlatacak değilim, birçok arkadaş bunu biliyor zaten. Fakat maalesef -ben on yıl da İç Denetim Koordinasyon Kurulu üyeliği yaptım yani merkezi uyumlaştırma görevi yaptım- burada gerçekten iç denetimin bu ülkede gelişmemesi için bir kısım kurumlar çok ciddi direnç gösterdi ama artık bunu kırmak lazım. Şu anda iç denetçiler hâlâ beni arıyor. Yani hakikaten çok sıkıntılı olduğunu, iç denetim görevlerini yeteri kadar iyi... Bakın, bu siyasi bir şeyden değil, siyasi müdahaleler değil, bu bürokratik müdahaleler. Yani her şeyi de siyasetçi üzerine atmayalım. Tamam mı? Ama bunu geliştirmemiz lazım. İç denetim gerçekten kurumlara değer katacak bir denetim sistemi. Elbette teftişe de ihtiyacımız var, teftişle iç denetim arasında... Bakın, kaç yıl oldu 2005'ten beri on altı yıl oldu, hâlâ şu ülke teftiş ile iç denetim arasındaki görev ve sorumluluk ayrıştırmasını yapıp sağlıklı bir şekilde ortaya koyamadı. Dolayısıyla 2 birim arasında, 2 denetim birimi arasında birçok kurumda tepişme de var böyle, birbirleriyle tepişiyorlar. Kimi kurumda iç denetçiler müfettiş gibi kullanılıyor; bu, son derece yanlış. İç denetçi soruşturma yapmaz, iç denetçi müfettiş değildir, müfettişlik ayrı bir şeydir. Yani müfettişlik olmasın demiyoruz, olsun ama iç denetim ile müfettiş... Teftiş kurullarında görev, yetki ve sorumluluk ayrımını sağlıklı bir şekilde yapmak lazım. Bu, bizim kamu mali yönetimimiz ve kamu mali kontrolümüz açısından son derece önemlidir diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.