KOMİSYON KONUŞMASI

HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, kıymetli hazırun; herkesi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle sunum için teşekkürler, emeğinize sağlık.

Tabii, geçen gün yine Göç ve Uyum Alt Komisyonumuzun toplantısında da hani bu konuyu biraz daha geniş çerçevede de konuşabilmiştik. Özellikle bu son dönemlerde gündemde olan Polonya-Belarus sınırında gerçekten hani yine insanlık dışı görüntüler ve gerçeklikler aslında ortaya çıkıyor. Sunumda da belirtildiği üzere ve hepimizin defaatle belirttiği üzere yani bu "düzensiz göç" dediğimiz mültecilik ya da sığınmacılar neden vatanlarını, topraklarını hani yurtlarını terk ediyor diye baktığımızda savaş, kötü yönetim, otoriter yönetimler ve benzeri hani ya da hani artık hayat şansının olmadığı bir noktada ki hepimiz bu dönemde, 21'inci yüzyılda uçakların tekerleklerine tutunarak ülkeyi terk etmek zorunda kalan Afgan mültecileri gördük. Yani nasıl bir çaresizlik, nasıl bir umutsuzluk hâliyse yani göz göre göre zaten hani orada kendini ölü olarak demek ki addediyor ki ülkesinde, kendi toprağında böyle bir şans olarak gördüğü bir tekerleğe yapışarak aslında hayatını kurtarmaya çalışıyor. Ve sonrasında, tabii, maalesef ki o insanlar da hayatını kaybetti.

Son dönemlerde, tabii, bu geri itilme olayları çok sık yaşandı. Evet, gerçekten darp olayları, işte, çıplak bir hâlde sınırın dışına itilme, telefonlarından, ziynet eşyalarına, paralarına kadar gasbedilmesi durumu Yunanistan'daki sınır güvenliği tarafından bu durumların yaşatıldığı hepimizin malumu. Bu insanlık dışı uygulamalar yaşanıyor.

Tabii, dediğimiz gibi, bunların bir gerekçesi de yine bu otoriterleşen yönetimlerle birlikte bu durumlar da ortaya çıkıyor ve maalesef ki geçen sene Türkiye'de de mültecilerin -yaşamaktan ya da hani- yaşam haklarına aslında halel getirebilecek bir uygulamayla da karşı karşıya kaldık. İdlib'de 36 askerin hayatını kaybetmesi sonrası maalesef ki "Sayın Ömer Çelik mültecileri daha fazla tutacak durumda değiliz." dedikten sonra Yunanistan ile Türkiye arasında Pazarkule Sınır Kapısı'nın açıldığı iddia edilerek binlerce mülteci oraya taşındı ve aslında orada yani sığınmacıların kapatılan sınır kapısına karşı hani böyle nehirden botla geçmeye teşvik edildiği bir görüntü aslında karşımıza çıktı. Bu, o dönemde de zaten mültecilerin birçok kolluk güçlerinin, Yunanistan kolluk güçlerinin, sınır muhafızlarının gaz bombalarıyla, coplarla aslında saldırılarına maruz kaldığı yeni bir trajedi durumu orada yaşanmıştı. Yani göç dalgasını bugün maalesef dünyada birçok ülke artık şantaj aracı olarak kullanıyor. Bu durum Belarus sınırında da, Polonya sınırında da yine karşımıza çıktı. Hani göç dalgasını şantaj siyasetiyle, yani Avrupa Birliği kapılarına sürme gayreti de aslında söz konusu bu geri itilme olaylarıyla eş değer bir insanlık dışı uygulama olarak nitelendiriyoruz. Çünkü bu tutum hiçbir şekilde kabul edilemez. Göçmenler, mülteciler savaştan, yoksulluktan, zulümden kaçan insanlar şantaj aracı olarak kullanılamaz. Hani bu durum hani hiçbir şekilde kabul edilemez. Bu durumda da yine eleştirilerimiz baki kalıyor.

Bununla birlikte, tabii, Akdeniz'de ya da Ege Denizi'nde genelde hani Yunanistan'ın bu geri atılma olaylarıyla birlikte aslında yine Suriye-Türkiye sınırında da birçok hak ihlali, birçok aslında kötü muamele, işkenceye varan durum, hatta hayatını kaybeden insanlar oluyor. Bu durumlara ilişkin de aslında biraz daha samimi bir şekilde bu durumların da üzerine gitmemiz gerekiyor. Şöyle söyleyeyim: 28 Kasımda Suriye-Türkiye sınırında Zirgan'ın Erada köyü yani bu Serekaniye kısmında Türkiye'ye geçmeye çalışan Rıdvan Id Numan El Ehmed isimli 40 yaşındaki bir Suriyeli vatandaş basına yansıdığı üzere ki birçok sitede aynı haberi gördüm, bu yurttaş, iddiaya göre, sınırdaki askerlerin kötü muamelesi sonrası yani "işkence" diye tabir edilen kötü muamelesi sonrası hayatını kaybetmiş, 28 Kasımda, daha yeni bir olay. Ancak buna ilişkin şu ana kadar herhangi bir açıklama duymadık hani TSK'nin sitesinde ya da İçişleri Bakanlığının sitesinde ki kaldı ki daha önce de birçok görüntü ortaya çıktı maalesef ki. Bir Suriyeli mültecinin, Türkiye'ye girmeye çalışan bir mültecinin üzerinde -maalesef ki yaklaşık 4 ya da 5 kolluk gücü tarafından üzerine, tırnak içerisinde, tırnak içerisinde değil- tamamıyla tepinildiği bir durum, bir görüntü ortaya çıkmıştı. Yine başka bir görüntüde ki onda aslında 2017'deki olayda TSK açıklama yapmıştı "Söz konusu personel hakkında işlem yapıldı." diye. Ancak bu son dediğim gibi, 28 Kasımdaki olay hakkında, tabii, Sahil Güvenlik Komutanlığından bu durumu sormuyorum, Sayın İçişleri Bakan Yardımcısı buradayken bu durumu kendisine sormak istiyorum.

Bir de Göç ve Uyum Komisyonu Sayın Başkanımızın da, Atay Bey'in de belirttiği üzere, gerçekten çok değişik bir durum söz konusu. Bu daha önce benim de dikkatimi çekmişti. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'nın göç vermesi, sonra Irak'ın göç vermesi, en çok göç alanın Suriye olması, şu an en çok göç verenin Suriye olması, en çok göç talep edilen yerin Avrupa olması gibi durumlara baktığımızda şu an hani yine en çok göç alan ülkeler olarak, mesela Türkiye olarak gerçekten bu kronolojik sıralamayı da göz önünde bulundurarak gerçekten hani söz konusu Komisyonumuzun da bu işi gerçekten ciddiyetle, gerek ulusal gerekse uluslararası gerekse de gerçekten bu coğrafyada hani Anadolu'da Mezopotamya'da hani karakterimize, hani bu toprağın rahmani duruşuna uygun olarak yaklaşmamız gerektiğini düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.