KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Arkadaşlar, tekrar hoş geldiniz.

Tabii, siz uluslararası bir şirketin Türkiye masasını oluşturuyorsunuz. Hukuk ofisi zaten bağımsız bir hukuk ofisi ama sizinle ilgili davalara bakıyor. Zeynep Hanım profesyonel bir çalışan, şirket çalışanı. Erkan Bey de şirketin Türkiye'deki profesyonel çalışanlarından biri. Kaç kişisiniz bilmiyorum. Sayınız artsın inşallah.

GOOGLE REKLAMCILIK VE PAZARLAMA LİMİTET ŞİRKETİ HÜKÛMET İLİŞKİLERİ VE KAMU POLİTİKALARI MÜDÜRÜ ZEYNEP GÜVEN - 100'ü aşkın kişiyiz.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - İnşallah binden daha fazla olursunuz.

GOOGLE REKLAMCILIK VE PAZARLAMA LİMİTET ŞİRKETİ HÜKÜMET İLİŞKİLERİ VE KAMU POLİTİKALARI MÜDÜRÜ ZEYNEP GÜVEN - İnşallah.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Bunu bir talep olarak söylüyorsunuz, değil mi?

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Binden fazla olsun tabii çünkü zaten bunu hak edecek çok daha yüksek bir geliriniz var. Sunumunuzda geliriniz yok. Bize katkılarınızı anlatmışsınız ama ne kadar Türkiye'den gelir elde ettiğinizi söylememişsiniz. Çok önemli bir şey.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Evet, çok önemli.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Ayrıca, güven noktası bizim için sizin şeffaflığımızla ilgili yani biz size ancak siz şeffaf olursanız güven duyabiliriz.

Biz sizi çok seviyoruz, sizler bizim çocuklarımızsınız, sizin orada bulunmanızdan gurur duyuyoruz ama şirket ayrı. Bu şirket çok uluslu, sınıraşan bir şirket, dünyanın önümüzdeki yüz yılında tekel olarak asla kalmaması gereken bir şirket. Türkiye'de tekelsiniz hatta korkunç bir durumdasınız. Dünyada da bu özelliğiniz nedeniyle korku uyandırıyorsunuz. Bu korkuyu aşabilecek şeffaflık içinde olmalısınız ve mutlaka sizin yapınızın sizin gibi başka ticari yapılara, kamusal yapılara izin verecek bir rahatlık içinde bulunması gerekir yoksa demokratikleşmeyi sağlayamayız. Yani sizin şirket politikalarınızın ne kadar güzel olduğu, bizim sizin şirket politikalarınızdan ne kadar kötü etkilendiğimiz gerçeğini değiştirmez. Demokrasi hepimiz için olmalı, siz demokratik olmalısınız, sizin üzerinizde yani teknolojinin üzerinde yasaklar ve yasaklamalar olmamalı ama sizin sağlıklı, hukuk önünde herkese eşit davranan ve çok güzel işleyen bir sistematik içinde olmanız lazım çünkü dünya size bunun 10 katı kadar, 100 katı kadar bir karşılık veriyor. Sizin bunu iyi değerlendirmemiz lazım.

Veri güvenliği tartışmasından başlamak istiyorum. İnternete yönelik en önemli şey -yani bu siz de olabilirsiniz, diğer şirketler de olabilir- kişinin veri güvenliği. Şimdi "Biz bunu engellemek için onu yaptık, bunu yaptık, şunu yaptık." falan filan... Bir insanın hayatı sizin şirketinizin toplam bütünlüğünden daha değerli ama eğer siz o hayatla ilgili önlemleri almıyorsanız o zaman tartışma odağında yer alırsınız ve gördüğümüz kadarıyla önlem almıyorsunuz, insanları bir kümülatif topluluk olarak değerlendiriyorsunuz, o topluluğa şablonlar içinde bakıyorsunuz ve o şablonlar içerisinde insanların kimisinin hayatının eriyip gitmesi ya da o insanın size ulaşıp ulaşamaması sizin çok umurunuzda değil. Siz kamusal politika olarak "Ben Hakkâri'deki adama da bu hizmeti götürdüm bak Tuncay Özkan, ne kadar güzel bir şey yaptım, orada eğitim çalışması başlattım." derken o Hakkâri'deki mağdurun ya da sizden şikâyetçi olan kişinin sesini dinlemek ya da size ulaşım noktası korkunç bir şey. Siz ucuz bir şey değilsiniz, bedava değilsiniz. Siz, kendi yarattığınız, "ekosistem" diye adlandırdığınız ve yeşile boyadığınız o çevre duyarlılığını da içine kattığınız sosun altında korkunç bir ekonomik pazar yarattınız. Bir makinemiz yoksa size ulaşamıyoruz, hemen yakında bir internet kafeye gitmem lazım, internet erişimi bedava bir şey değil. Bütün bu paraların karşılığında şirket olarak benim Google şeyime ulaştın mı, yazdın mı oraya bir şey; bedava, oraya gelene kadarki para... Bütün bunlar sizin erişiminizin ne kadar zor olduğunu gösteriyor.

Eşitlikçi değilsiniz, bir ulusun... Kendinizi on beş yıldır "Google Türkiye'nin yarınını..." falan, Türkiye'nin yarınını falan umursadığınız yok çünkü siz zaten bir şirketsiniz, niye Türkiye'nin yarınını size bırakalım? "Google" dediğiniz şey bir şirket yani, o şirketin ilkeleri kapsamında biz Türkiye'nin yarınını zaten düşünürüz; siz şirket olarak Türkiye'yle ilgili ne düşündüğünüzü bize anlatın. "Ben onu yaptım, bunu yaptım..." Öyle değil, -şeffaflığınız- ne kazanıyorsunuz? Önce oradan başlayacağız. Bu topluma ne kadar vergi veriyorsunuz, kaç kişi çalıştırıyorsunuz, ne kazanıyorsunuz? "Ben senin sanayi sistemine şunu yaptım." Tekelsin zaten, senden başka yapacak ne var ki, bir ulaşım, başka bir şey mi var yani? Yok ki tekel olarak sorumluluklarınızı yerine getirmeniz ya da "Ben hukuken on beş yıl önce bak, geldim, yaptım ettim; hepsine öncelik..." Hukuka uyacaksınız zaten yani, her şirket gibi sizin de uymak zorunda olduğunuz hukuk sistemimiz var yani. Bunlar bir ayrıcalık değil.

Veri güvenliği konusu ve tartışmaları da bizim için çok önemli. Bir kişinin dahi, o sizin kümülatif bakışınızın dışında, bir kişinin dahi hakkının zayi olmaması lazım, sesinin kısılmaması lazım. Demokratik olarak sizin sağladığınız teknolojik altyapının sınırlandırılmasına dönük değiliz biz, biz onun sınırsızlaştırılmasına dönüğüz ama kişi hak ve güvenliğinin de sağlanmasından yanayız. Bu, reklamcı mantığıyla ya da başka mantıklarla çözümlenecek bir şey değil. Bu, şeffaflıkla ve güvenliğin sizin tabir ettiğiniz kelimelerle değil, bu ülkenin ihtiyaçları, insanların ihtiyaçlarıyla örtüşmesi gerekiyor. Ben arama motoruna girdiğimde Tuncay Özkan'ın bin tane kötü görüntüsü ya da başka bir şeye yönlendirebilirsiniz, sorun yok, hayatın gerçeği yani benim bir tane fotoğrafım var, ben Mecliste masayı yumrukluyorum, çok kızgınım böyle, onu biraz da bozuyor çeken arkadaşlar, koyuyorlar; benimle ilgili bir algı operasyonu yapıyorlar. Google benim orada ne bağırdığımı yazmıyor ki ya da bu Google'ı ilgilendirmez ki, benim bunu her seferinde anlatmam gerekiyor. Ne diye bağırıyorum? "Adalet" diye bağırıyorum, Meclisin içinde "adalet" diye vuruyorum ama bakarsan çok kızgın, öfkeli, saldırgan bir adam. Bütün bunların dışında, son dönemde platformun, kişisel veriler konusunda bu söylediğiniz hassasiyeti taşımadığını gösteriyor. Benimle ilgili yazdığınız zaman bütün kişisel verilerim çıkıyor, eksik hiçbir şey yok. Ben zaten politikacıyım, bir kamu seçilmiş kişisi olarak verilerimin bir kısmını zaten açıyorum, telefon numaramı falan filan ama öyle sınırsız şeyler giriyor ki zaten benim bu kişisel verilerimin ya da bir başka insanın kişisel verilerinin veri güvenliği noktasında bir şey yaratabilmesi imkânsız. İşte, Yemek Sepeti dâhil olmak üzere, Sağlık Bakanlığı dâhil olmak üzere, nüfus hizmetleri de dâhil olmak üzere yaşadığımız sorunlar. Veri güvenliği politikanızla ilgili burada söylediklerinizin bizim kafamızdaki soru işaretlerini giderebilecek herhangi bir unsur taşımadığını üzülerek söylemek isterim. Bu sunumda, veri güvenliğine dair sizin bize anlatmak istedikleriniz dışında hakikatle ilgili bir şey görmedim yani karşılıklı konuşacağız zaten. Bir: Veri güvenliği konusundaki çalışmalarınız ne? "Biz sizi çok seviyoruz, hepinizin verisini koruyoruz; bak, maviye boyadım, kırmızıya boyadım, sarıya boyadım..." Ne? Zorluklarınız ne, neyi aşmak istiyorsunuz? Biz sizleri boşa dinlemiyoruz, burada, bazı yasal düzenlemelere gideceğiz, biz ne yapmalıyız ki siz burada bizden yardım isteyin? Buraya geldiğinizde bize bunlarla ilgili bilgi vermelisiniz ki biz sizden aldıklarımızla sizinle ilgili bir yasa çıkaralım... Uymak zorundasınız, sizin çok uluslu şirket olmanız, tekel olmanız bu yasalara uymayacağınız anlamına asla gelmez. Veri güvenliği konusundaki çalışmalarınızda son dönemde yaşanan gelişmeler ışığında bir değişiklik düşünüyor musunuz, ne yapacaksınız, bunlar nelerden oluşuyor? Bunlarla ilgili hiç bilgi vermediniz. "Biz sizi koruyacağız..."

Algoritmanızla ilgili olarak bir sürü sorun var ama algoritmanızı burada savunuyorsunuz "Müthiş, dehşet, korkunç." Evet; korkunç, müthiş ve dehşet algoritmanız. Algoritmanızın üzerinden para kazanan ajanslar var, algoritmanızın üzerinde "Tuncay Özkan, parayı basarsan seni 1'inci çıkartırım." Ne yapacaksınız? Sizin sıralamanız ya da algoritmanız çok değişik şeylere yol açıyor. Facebook ve Google gibi teknoloji devleri yanlış bilgi verdiler, siz yanlış bilgi vermekten uzak mısınız? Bizi yanılttılar, bizim bütün bilgilerimizi politik olarak sattılar, bizim bütün bilgilerimizi politikanın ana konularından biri hâline getirdiler, bizi demokratik olarak etkilediler. Facebook'a girdiğimizde ya da orada durduğumuzda -Analytica'dan bahsediyorum- bütün bu sorunları bize yaşattılar, demokrasiye müdahale ettiler. Şimdi, bütün bu süreçler Facebook'un ortadan kaldırılmasını gerektirmiyor ama ne güvenlikle geleceksiniz? Biz bu sorunları, algoritmaları nasıl aşacağız? Belirlenen içerikleri neyle saklayacaksınız? O belirlenen içeriklerle ilgili olarak hangi incelemeyle bunu Türkiye'de yapacaksınız? "Ben Amerika'da çalıştım, seni de Orta Doğu grubuna attım; oradakiler şu hassasiyette, sana da böyle bakarım." mı diyorsunuz?

Technology Review'de çıkan bir incelemeye göre bize karşı bir algoritmanız var. Amerika'daki ağabeyler söylüyorlar, sadece biz söylesek bir şey değil ama bize karşı bir algoritmanız var. Siz bu algoritmaları falan oluştururken, olgunlaştırırken, düşünürken ne yapacaksınız?

Covid-19 konusunda en bilgi sahibi sizin patron -o da galiba biraz şirketiniz de biraz dövüldü ama - Covid-19 olacağını 2015 yılında TED'deki konuşmasında "pandemi salgını" diye anlatıyor. Şimdi, sorunlarımızdan bir tanesi de şu: Covid-19 bir vaka, iyisi de var, kötüsü de var; demokratik açıklık var yani "Ben aşıya karşıyım." da diyebilir başlangıcından itibaren "Ben aşıya karşıt değilim, herkes aşı olmalı." da diyebilir ama toplum sağlığını ilgilendiren bir konuda şirket politikanız neden oluşuyor? Şirket politikanızın nasıl bir şekillenmesi söz konusu? Şirket politikanızla ilgili bize bu konularda yani toplum sağlığı, toplum güvenliği, toplumsal bakış açınız ne? Bize o konuda bir şey söylemediniz "Biz sizi çok seviyoruz ve koruyacağız..."

Sosyal medya platformlarının bir ticari kuruluş olarak tıklarla ve sizin yönlendirdiğiniz kurallar içerisinde bir reklam mecrasından aldıkları paylar var. Çok güzel anlatmışsınız, Türkiye reklam bütçesine, dijital bütçeye büyük katkınız olmuş, geliştirmişsiniz, çeşitli pazarlar oluşturmuşsunuz; kazançlarınızı öğrenmek istiyorum ama onun yanı sıra toplumsal faydaya bakış açınız ne, toplumsal fayda politikalarınız ne, tüketiciyi nasıl koruyorsunuz, tüketici hakları konusundaki çalışmalarınız nelerdir? Onları da öğrenmek istiyorum.

Algoritmanızda yalan haberi neyle engelliyorsunuz? Şeffaf olmayan hangi şeyleriniz var? Algoritmanızın içindeki bizim bilmediğimiz veri değerlendirme süzgeçleri neleri eliyor, neleri tutuyor? Biz bunları öğrenmek isteriz çünkü bunları bilemezsek burada oluşturacağımız yasal düzenlemelerden hem siz hem de özgürlük ortamı zarar görebilir. Algoritmalar hakkında gelen eleştirilere yanıtlarınız neler? Siz çok güzel anlattınız, zevkle dinledim ama hiçbir şey öğrenemedim. Bu konuşma tekniğine "policies" diyorlar, her şeyi söylüyorsunuz ama hiçbir şey söylemiyorsunuz. Bunu, girdiğim zaman Google'ın her yerinden alabilirim yani Google zaten bunu bana dünyanın her yerinde anlatıyor ama burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, bana detay bilgi lazım yani ben sizden Google olarak nasıl algıladığınızı, nasıl yönettiğinizi falan öğrenmek istiyorum. Örneğin sizin kadar, belki sizden daha saygın bir uluslararası basın enstitüsü var. Türkiye Dijital Medya Raporu'nda -biliyorsunuz değil mi o raporu, edindiniz mi? Var mı sizde o rapor? Yok. O raporu edinin. Sizin tekel olarak Türkiye'de yarattığınız pazarın nasıl çalıştığına dair bir rapor- algoritmalarınıza ilişkin şu tespitlere yer veriyor; bunlar Uluslararası Basın Enstitüsünün yani dünyadaki en saygın gazeteci kuruluşlarından birinin raporu, aynen okumak istiyorum: "Türkiye'de milyonlarca insan belirli bir bilgiyi araştırırken Google üstünde haberlere her gün tesadüfen maruz kalıyor çünkü Google'ın algoritması haber yayıncılarının içeriklerini birçok arama türünde en üst sıralarda ön plana çıkartıyor." Yani bizim neyi okuyup neyi okumayacağımız konusunda bilirkişi sizsiniz, takdir makamı sizsiniz, sizin o algoritmanız yapıyor bunu ve ona ulaşmak için de binlerce veriyi değerlendiriyorsunuz herhâlde. Bu nedenle, organik arama sonuçlarında ve Google haberler uygulamasının derlemesinde kullanılan algoritmalar bir eşik bekçisine dönüşüyor. Türkiye'deki medya kuruluşlarının ürettiği içeriklerin görünürlüğü ve keşfedilebilirliği bu algoritma nedeniyle sizi birinci konuma getiriyor. Aslında siz haberleri değerlendirme makamı olarak da birinci durumdasınız. Bize neyi okuyup neyi okumamamız gerektiğini söylüyorsunuz. Buna nasıl karar veriyorsunuz? Türkiye'deki algoritmanız nasıl çalışıyor? Hangi önceliklerle bunu değerlendiriyorsunuz? Rapordan devam ediyorum. "En yüksek arama hacmine sahip olan haberlerle ilgili aramalarda Google, kullanıcılarının yüzde 90,6'sını 3 adet iktidar yanlısı haber kuruluşuna yönlendiriyor. Arama motorundan farklı bir algoritmaya sahip olan Google haberler, iktidar medyasına yüzde 73,8, bağımsız medyaya ise yüzde 26,2 oranında yer veriyor." Uluslararası Basın Enstitüsünün raporundan söylüyorum size. Özetle, Google, yayının dijital erişimleri, yoğun sosyal medya etkileşimleri ve kullanıcı tarafında artan talebe rağmen bağımsız medyaya, iktidar medyasına kıyasla çok daha az dijital trafik ve reklam geliri sağlıyor. İktidarın adının bugün "A" olmasının, yarın "B" olmasının sizin için bir anlam taşıdığını zannetmiyorum. Siz iktidara yakın olarak bazı avantajlar elde etmek istiyorsunuz. Yarın iktidar değişir onunla da aynı olursunuz ama tüketici bundan olumsuz etkileniyor, özgürlük bundan olumsuz etkileniyor, demokrasi bundan olumsuz etkileniyor. Sizin kamu iletişim politikanızı tarafsız, bağımsız bir noktaya taşımanız lazım; en azından içerik belirlerken.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Başkanım, toplayalım mı? Tam yirmi dakika...

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Mevlâna "Sen çok güzel söyledin, kısa." demiş ama Mevlâna'nın Fihi Ma Fih mesnevisi cilt cilt.

Toparlayarak devam edeyim Başkanım, bitireyim.

"Google aynı zamanda iktidar medyasının -tekrar söylüyorum, bugün "A" olması önemli değil, yarın "B" gelse aynı ilişkiyi gene kuracaksınız- demokratik toplumu hedefleyen nefret söylemi, dezenformasyon içeriklerini sesini arttırmayı sürdürürken -Uluslararası Basın Enstitüsü size söylüyor- şirketin Türkiye'deki algoritmik tercihleri diğer ülkelerdeki standartlardan farklı işliyor." Bir Türkiye algoritmanız var. İktidarı tavlamak için yapıyorsunuz, yarın bizi tavlamak için yapacaksınız. "Google, örneğin ABD'de, Türkiye'ye kıyasla kullanıcılara haber kaynakları konusunda çok daha geniş ve güvenilir bir menü sunarken, yüksek hacimli aramalarda Google, Türkiye'deki yerel medyada ABD'dekine kıyasla daha az örneğe yer veriyorsunuz. YouTube'un öneri algoritması -gene rapordan söylüyorum- iktidar yanlısı medyanın videolarını izleyenleri büyük ölçüde bir yankı odasında tutarken oysa aynı algoritma bağımsız yayıncıları izleyenleri -avukata vereceksin sözü, şeytanın savunmasını o yapacak- sık sık iktidar medyasının videolarına yönlendiriyor."

Soru üç: Bu rapordaki eleştiriler hakkında Türkiye'ye hiçbir açıklama yapmadınız. Sizi eleştiriyorlar, duymazdan nasıl gelirsiniz? Görmezden nasıl gelirsiniz? Bununla ilgili şeyiniz nedir? Türkiye pazarından kaç lira kazandınız? Kaç kişi çalıştırıyorsunuz. Kaç lira vergi verdiniz? Kaç davanız var, bu yargılamaların dağılımı nasıl oluyor? Bunlarla ilgili sizden bilgi rica ediyorum.

Cinsiyet eşitliğini dünyanın genelinde ve Türkiye'de açıkça ihlal ettiğiniz davalarla, sizin içinizdeki itiraflarla, ifşalarla dünya kamuoyunun gündeminde. Bunu gidermek için ne yapıyorsunuz?

Şirketiniz çok büyük paralarla çalışırken ücret adaletsizliği konusunda kendi içinizdeki tartışmalar dışarıya yansıyor. Bu konuda ne yapılıyor? Yani Türkiye'deki çalışma koşullarınızda bu ücret eşitsizliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok ağır etik eleştiriler var size dair. Etik Komisyonunuz var, Etik Komisyonunuzun raporlarını Timnit Gebru açık etti, ifşa etti; oraya gelen şikâyetleri gidermek yerine adamı işten attınız. Neden? Etik Komisyonunuzun raporlarını düzeltmek yerine, çalışanın işine son verme politikası dünya genelindeki bir politikanız mı? Size karşı bu tür önlemlerde biz ne yapalım? Siz bize bilgi verin ki sizi tanıyalım, o tanıma üzerine yapalım.

Çocukların korunması konusunda en çok eleştiri alan, bu konuda en ağır eleştirilerin muhatabısınız. "Bak, bu yeşil, mavi bölge var ya çocuk istismarı ya da çocukların korunmasına dair." Ben bunları kaldırdım, hayır, bir anlamı yok bana. Bana detay... Çünkü biz burada bir yasa çıkarırsak olumsuz etkileneceksiniz. Ne yaptığınızı detay olarak anlatın ki şirketinizin sağladığı özgürlük ortamını koruyabilelim, yoksa koruyamayız.

Bağımsız basını yok ediyorsunuz. Algoritmalarınız sadece size ve iktidarlara dönük oluyor. Bağımsız basınla ilgili çok ciddi sıkıntılar içerisindeyiz. Tekel olduğunuzu unutmayın, aslında bu kabul edilemez bir şey ama tekel olduğunuzu unutmadan medyayı tarafsız ve yansız olarak değerlendirecek bir algoritmayı nasıl yaratacağınızı anlatmanız lazım. Bu durum demokratik değil. Siz demokratik buluyor musunuz algoritmanızı?

Google ülkemizden edindiği istihdam konusunda nasıl çalışma koşulları sağlıyor size? Siz bizim çocuklarımızsınız, sizin çalışma koşullarınızın güvencesi biziz. Eğer bu çok uluslu şirket, ulus aşan şirket sizleri kadrolu, iş güvencesi ve diğer konularda yeterli donanımla çalıştırmıyorsa ya da sizin altınızdaki arkadaşları... Nasıl çalışıldığına dair, ücret skalasının nasıl aralıklardan oluştuğuna dair bize bilgi verin. Biz insanların nasıl çalıştığına, çok para kazanan bu şirkette çocukların, insanların nasıl çalıştığına dair bilgi edinmek istiyoruz. Google'ın bu konuda bize yansıyan bir bilgisi yok. Taşeronlara veriyorsanız, hangi dağılımlarla, kimleri tercih ediyorsunuz onu da bilmek istiyoruz.

Hanımefendi, Ravza Hanım bahsetti, o konulara tekrar değinmeyeceğim. Rekabet koşulları noktasında... Ya, "Ben daha iyi bir hizmet almak istiyorum, kapattım orayı." Bu bir şirket politikası olamaz, sizin şirketinizin politikası bu olamaz. "Türkiye'de bu konuda bana eleştiriler geliyor, yap; yapmıyorum." Böyle bir şey yok, tekelsiniz, yapacaksınız ama tüketiciyi koruyarak yapacaksınız diye düşünüyorum. Bu konudaki düşünceleriniz nedir?

Büyüme modelleriniz değişmiyor. Verilen cezalar şirket içinde nasıl değerlendiriliyor onu anlamaya çalışıyorum. "Yani o kadar çok para kazanıyoruz ve o kadar az ceza geliyor ki ben bunu tolere edebilirim." "O kadar çok para kazanıyorum ki cezaları da onun bir ayrılmaz parçası olarak görüyorum." Şirket politikanız nedir bu konuda? Bu cezalar sizi yıldırmıyor mu? Bu cezalara dönük olarak bir şey yapmıyor musunuz? Ne yapmak istiyorsunuz?

Başkanım, bitiyorum.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Yirmi dört dakika oldu.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Çok güzel.

Dijital hizmet vergisini yerel girişimcilere, şirketlere yansıtıyorsunuz -Hanımefendi sordu- neden? Niye siz vermiyorsunuz? Niye maliyet yükünü yani vergi yükünü bizim vatandaşlarımızın sırtına bırakıyorsunuz, şirketlerimizin sırtına bırakıyorsunuz? Çok para kazanıyorsunuz, neden vergiden imtina ediyorsunuz? Vergi politikanız nedir, öğrenmek istiyoruz.

Mahkeme kararlarının uygulanması noktasında sıkıntılar var. Mahkeme kararları, iç politikalarınız... Nasıl bir düzenlemeye gideceksiniz ve bu noktalardaki çalışmalarınız hakkında çok detaylı, ayrıntılı... Şimdi burada değil, Sayın Başkanımıza yazılı olarak da iletseniz o bize ulaştırır, istiyoruz.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Evet.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Son sözlerim: Teknolojiyi ve şirketinizin temsil ettiği teknolojik değerleri çok önemsiyorum. Demokratik ortamın geliştirilmesinde bunları vazgeçilmez olarak görüyorum ama sizin tek hâkim olduğunuz bu pazarda demokrasiye, insan haklarına ve kişilerin özgül ağırlıklarına önem vererek bu işi yapmanız gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada, bilgilendirirseniz çok mutlu olacağım.

Çok teşekkür ederim.

Sizleri tanımaktan ayrıca mutlu oldum.

Sağ olun.