| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4031) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 20 .12.2021 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, tabii, bu konu aslında burada bizim kanun teklifini de yakından ilgilendiren hususlardan bir tanesi. Bir defa bir genel ekonomiyi konuşmamız lazım. Yani mesela buradaki "BOTAŞ" kısmı niye bizim gündemimize geliyor? Önemli ölçüde aslında şu anda yaşadığımız kur şokundan dolayı geliyor. Yani Türkiye geçmişte de krizler yaşadı fakat bu sefer farklı bir durum var. Yani geçmişte yaşanan krizler karşısında hükûmetler bir program uyguladı, o program konusunda da hemen hemen toplumun her kesimi mutabık kaldı, belki bazı kesimler tam olmayabilir ama ekseriyeti mutabık kaldı ve o çerçevede program uygulandı ve krizden aslında Türkiye her defasında hızlı bir şekilde çıkış yaptı; 94 krizi de böyledir, 2001 krizi de böyledir. Fakat bu sefer bir program uygulanıyor mu? Ortada bir program yok. Ortada sadece Sayın Cumhurbaşkanının ortaya koyduğu bir iddia var. Yani bu iddianın akademik bir geçerliliği yok, teorik olarak hiçbir yerde kanıtlanmış, uygulanmış değil ve toplumda hiç kimse de bu konuda mutabık değil kendisiyle. Dolayısıyla bir şey uygulanmıyor, bir program uygulanmıyor. Durum böyle olduğu için de şu andaki kur şoku devam ediyor. Yani nerede duracağını bilmiyoruz. Bakın, her gün, her yeni günde, her yeni haftada dolar ve diğer para birimleri, bütün para birimleri -esasında sadece dolar değil- yani Bulgaristan parası da, Romanya parası da, Gürcistan parası da, Türk lirası karşısında değer kazanıyor, bizim paramız değer kaybediyor, bunun nerede biteceğini de bilmiyoruz. Dolayısıyla böyle sıkıntılı bir durum var. Bir defa yapılması gereken şey, buraya, istikrar kazandırmamız lazım; yoksa bu olmadıktan sonra...
Şu anda asgari ücreti konuşuyoruz değil mi? 4.250 güzel bir rakam. Bakın, biz 5 Kasımda ilk kez açıkladığımızda İYİ Parti olarak "4 bin lira" demiştik asgari ücreti. Bir muhalefet partisinin rakamının üzerinde bir rakam verdi Hükûmet ama bu rakamın ne kadar anlamsızlaştığını gösteriyor 5 Kasımdan bu vakte kadar geçen zaman. Bir buçuk ay içerisinde rakamların hiçbir anlamı kalmadı. 5 Kasım tarihinde, o gün için 4 bin lira iyi bir rakamdı ama bugün geldiğimiz noktada... Çünkü kur çok hızlı artıyor, kurla enflasyon arasında birebir geçişkenlik var ve bunu yaşıyoruz, Türkiye yaşayacak. Yani buna TÜİK'in mani olması filan mümkün değil. Bu rakamları bakın, bu ay göreceğiz, belki yüzde 10'a yakın bir aylık enflasyon göreceğiz ama önümüzdeki aylarda çok hızlı bir enflasyon yaşayacak Türkiye. Dolayısıyla yani asgari ücreti 4.250 yapmışız, 5.250 yapmışız; biz enflasyonu durduramadığımız sürece emin olun arkadaşlar -yani birazcık itimat edin ya, hakikaten ömrümüzü verdik biz bu işlere, birçok arkadaş verdi ama- bunun, konuşacağımız rakamların hiçbir anlamı yok biliyor musunuz. Dolayısıyla önce yani tabii bu kanun teklifinin konusu olmamakla birlikte bundan bağımsız konuşamayacağımız için bunları gündeme getiriyorum.
Şimdi iş dünyası feryat... Bakın, yani bu kadar uzun kriz... Kriz devam ediyor. Evvelsi gün, cuma günü tümü üzerindeki konuşmamda 94, 2001 kriziyle rakamlarla mukayese ederek verdim. Yani onlardan çok daha büyük bir kur şoku yedik ve kur şoku devam ediyor. Yani ne zaman duracak, nasıl olacak onu bilmiyoruz. Dolayısıyla buna finansal istikrarın tahammül etmesi mümkün değil Sayın Başkan. Yani, bakın yakında... Şimdi, mesela, İstanbul'da birtakım seferlerin, Turyolu'n sefer iptalleri geldi. Yani hizmet sektöründe ve üretim sektöründe "Durduruyorum." diyecek çünkü ortada fiyat yok, enflasyon çok hızlı, fiyat olmadığı zaman üretici malını satmak istemeyecek çünkü maliyetleri sürekli artıyor. Malı üretip satmadığın zaman devlet ona "stokçu" diyecek, ceza kesecek. Ne yapacak? Üretimden vazgeçecek. Bakın, her yanlış yapılan şey... Bu "stokçu" meselesi son derece önemlidir. Böyle olur olmaz herkese stokçu... Stokçu olabilir ama şimdi herkese bir stokçu muamelesinin yapılması yakında üretimle ilgili ciddi sıkıntılara yol açacak. Şimdi hani buralar teferruat oluyor ama bunları konuşmadan da şu anda konuşacağımız kanun teklifinin de bir anlamı yok.
Asgari ücretin vergi dışı bırakılması gayet güzel, tamam, iyi; aksaklıklarını söyleyeceğiz ama yani vergi dışı bıraksak ne olacak bırakmasak ne olacak? Nihayetinde konuştuğumuz asgari ücret 5 bin lira brütü olan bir asgari ücret arkadaşlar. Dolayısıyla iş dünyası feryat ediyor, şimdi, Cumhurbaşkanı... Yani bakın, şu TÜSİAD neredeyse belki yirmi yıldır ağzını açmadı ya. Yani o kadar yanlış gitti... Ben iş dünyasının hepsini bu anlamda suçluyorum. Yani bu kadar büyük yanlışlara ağızlarını açıp hiçbir şey söylemediler, Türkiye buraya kadar geldi. Yanlış derken siyasi konuları demiyorum, hep söylediğim, işte şimdi Cumhurbaşkanı söylüyor ya. Niye bunu TÜSİAD söylemedi? Bunu niye milletvekilleri olarak sizler söylemediniz? Cumhurbaşkanı söyledi yine, o itirafı Cumhurbaşkanı yaptı "On dokuz yıldır biz bu politikadan sonuç alamadık." dedi. Bizim yıllarca dediğimiz, Planlamanın, Onuncu Kalkınma Planı'nı yaparken kurguladığı şey. Yani biz, yurt dışından getirdiğimiz kaynakları taşa toprağa gömdük, bu kaynaklar üretken alanlarda kullanılmadı, bundan herkes de kâr etti. İşte, iktidarda olanlar yereliyle, merkeziyle bu işten avantajını aldı. Efendim, işte inşaat sektörüne girenler bu işten kâr etti fakat olan vatandaşa ve en sonunda da ekonomiye oldu. Buna bugüne kadar ses çıkartılmadı.
Şimdi, TÜSİAD nihayetinde diyor ki: "Ya bak, bitiyoruz, hep beraber tükeniyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor? "Yeni bir yolla Hükümete saldırıyorlar." Ya lütfen bunu Hükümete saldırma olarak görmeyelim. Biz bu ülkenin faydasını istiyoruz, bu ülke daha fazla fakirleşmesin istiyoruz. Şimdi, o kadar meşhur yanlışlar olmaya başladı ki artık. Herkes iddia ediyor, burada bazı arkadaşlar da iddia ediyor: "Ya faiz ile enflasyon arasında farkı olan tek ülke biz değiliz." Doğru yani negatif faizli politika faizi açısından baktığımızda negatif faiz olan birçok ülke var. Ama arkadaşlar, onların paralarına bir bakın bakalım ya değer kaybediyor mu? Şimdi, demek ki o zaman arada bir fark var. Orada enflasyonla bir mücadele var yani bir negatif faiz var, geçici unsur dayalı bir enflasyon artışı var. Bütün piyasa şuna inanıyor, deniliyor ki: "Bu enflasyon bu ülkede düşecek." Ona inanmamış olsa aynı bizdeki tepki gösterilir. Ama bizde enflasyonun düşeceğine -çünkü enflasyonla mücadele olmadığı için- ilişkin bir inanç yok. Siz bu ortamda politika faizi ile enflasyon arasındaki makası açtığınızda ve negatif faiz uygulamaya başladığınızda işte paranız değer kaybediyor, bu kadar basit. Ama örnek, mukayese hep yanlış yerlerden yapılıyor, böyle yanlış mukayese yapınca yanlış sonuçlara ulaşılıyor. Yani matematik ilminin sınırları zorlanıyor ya bunu Binali Bey zorlamıştı, şimdi Sayın Cumhurbaşkanı demiş, "Enflasyonu ile faizi arasında 10 kat fark olan ülkeler var." diye. Binali Bey de işte 7 kat demişti, 0 ile 7 yani 0 ile 7 olunca biliyorsunuz sonsuz kat oluyor, aslında öyle demeleri lazım. Sonsuz kat fark var, hani biraz daha abartmak açısından. Ya elbette 0,1 faiz olan bir ülkede yüzde 3-4 enflasyon oldu diye buna 7 kat falan filan veya 10 kat bilmem ne denilmez, burada: "Faizin üzerinde 2-3 puan bir enflasyon var." denilir.
Bunları hep konuşuyoruz, gelişmekte olan ülkelerdeki 2020'ye göre, 2021 yılında tahmin edilen enflasyon artışı 1,4 puan, dünya genelinde de 2,7 puan arkadaşlar. Ama bir de bizdeki duruma bakın biz 14,6'yla geçen yılı kapatmışız, bu yıl 30'la bitecek. Gelecek yıl enflasyon 100'e varır, varmaz onu bilemiyorum, bu yiyeceğimiz kurs şokuna ve Hükûmetin bu yaptığı politikalardan dönüp dönmemesine bağlı. Yani eğer bu politikalardan dönülmezse bakın gelecek yıl biz bu ülkede üç haneli enflasyon göreceğiz; ne dediğimin farkındayım ben, bu şey devam ederse yani bu yanlış politikayı sürdürürlerse.
Şimdi, dolayısıyla bir defa buraları bir düzeltmek gerekiyor. Bu kanun teklifi özeline biraz daha gelecek olursak biraz hızlı ve aceleye gelmiş, yeteri kadar hazırlık yapılmadığını görüyoruz. Bugün kabinede de -zannediyorum- Hükûmet içerisinde de tam bir mutabakat da yok. Çünkü Sayın Çalışma Bakanı -asgari ücret kısmı için söylüyorum- dedi ki: "Bütün çalışanlar kapsanacak." ama önümüze gelen kanun teklifinde bütün çalışanların kapsanmayacağı, sadece asgari ücretlilerin kapsanacağı görülüyor. Sayın Çalışma Bakanı onu derken Sayın Cumhurbaşkanı da yanındaydı, hani belki doğrudan kendisi telaffuz etmedi ama bir anlamda kabul etti anlamına gelebilir, onu bilemiyorum ben. Dolayısıyla, böyle bir durum var, bu anlamda çok aceleye getirilmiş.
Şimdi, tabii, diğer maddelerle birlikte baktığımızda, arkadaşlar kamuda, devlette, kimin eli kimin cebinde belli değil, bir defa böyle bir sıkıntı var. Yani oraya bir para veriliyor, buraya bir para veriliyor "İşlere sen devam et." Deniliyor; kanun olmadan, mevzuat olmadan işler yapılıyor. Bu BOTAŞ ilişkisinde böyle. Sadece BOTAŞ falan değil yani zaten bu Varlık Fonu'na alınan her yerde aynı şey var. Kamu bankaları aynı değil mi? Kamu bankalarına şu anda 60-70 milyar liralık -belki daha fazla arttı, en son rakama bakmadım- bir nakit dışı tahvil verildi yani para verildi aslında, bir sermaye enjeksiyonu yapıldı. Fakat, bu, sermaye de görünmüyor.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Beş dakikada toparlarsanız.
ERHAN USTA (Samsun) - Toparlayacağım.
AK PARTİ yetkilileri veya Hükümet yetkilileri ne diyor? "Efendim, işte bütçe açıkları öngördüğümüzün altında geliyor." Değil arkadaşlar, bütçeden kaçırılıyor, bütçede gösterilmiyor. Şimdi yaptığımızda da yine "Bütçe gelir, giderleriyle ilişkilendirilmeksizin..." diye BOTAŞ'a bu parayı vereceğiz. Yaptığımız aslında ya bir görev zararı ya bir sermaye desteği. Kamu bankaları da aynı şeyi yapıyor, ilaç harcamaları, sarf harcamaları bekliyor, kamu-özel iş birliğinden yapılacak işler var, fiyat farkı kararnamesinde gelecek işler var. Bakın, onların her birinde "Bütçeyle ilişkisi kurulmaksızın..." denilecek. E, şimdi, bütçeyle ilişki kurmazsanız bütçe açığı düşüyor. Ama bakın, bunlar bu ülkede denendi, bunlar 2000 yılı öncesinin alışkanlıklarıydı, 2000 yıl öncesinde Türkiye'yi krizden krize sokan alışkanlıklar bunlardı arkadaşlar. Yani bunlar sanki hiç denenmemiş, buraların zararları hiç görülmemiş gibi şimdi bir hareket var. Yani yapmayın bunları, bütçemiz şeffaf olsun. Bakın, uluslararası arenada bütçeden rakam kaçırmanın, bütçeyi şeffaf yapmamanın -yani kamu hesaplarının tamamı için söylüyorum- çok ciddi sıkıntısını çekeriz, dünyada bunun örneği olan ülkeler var, o çerçevede meseleyi değerlendirmek lazım.
Şimdi, asgari ücretle ilgili olarak, elbette asgari ücretin vergi dışı bırakılmasına hiçbir şekilde itirazımız yok ancak sadece asgari ücret olmamalı, bunun sadece asgari ücretle sınırlı kalması bir defa, çok... Yani anayasal bir sorun bana göre de var ama onun da ötesinde ücret sistemini bozacak, asgari ücretin küçücük üzerinde bir rakam alanların maaşı, ücreti asgari ücretliden düşük hâle gelecek. E, o olmasın diye AGİ devreye sokulacak. Bir defa, uygulama zorlukları var, adil bir şey değil; vasıflı eleman ile vasıfsız eleman arasında bir fark kalmayacak, tecrübeli ile tecrübesiyiz arasında bir fark kalmayacak. Ve hemen hemen zaten şu anda en son rakamlara göre yüzde 43 deniliyordu, muhtemelen arttı o. Ücretlilerin yüzde 43'ü asgari ücretliydi. O, belki şimdi, yüzde 60'a, 70'e, 80'e çıkacak. Arkadaşlar, bunun bir anlamı filan yok yani herkesin ücretini aynı yapmanın, asgari ücreti... Lütfen diğer ülkeleri bir inceleyin, asgari ücret hakikaten asgari ücret olarak uygulanıyor. Birçok ülkede çalışanların yüzde 1'i, 2'si asgari ücretten maaş alır ve Avrupa Birliği ortalaması da yüzde 7-8 civarında diye hatırlıyorum ben, Avrupa ortalaması. Ama bizde şimdi, çalışanların yüzde 80'inin asgari ücretli olmasının bir mantığı yok, buraya böyle bakmamız lazım.
Şimdi, bu vergi dilimleriyle ilgili hususlar da... Bakın, vergi dilimleri hep küçük küçük artırıldı, aslında efektif vergi yükü, hem çalışanlarda hem de gelir vergisine tabi olan diğer mükelleflerde hep artırıldı. Şimdi, TÜRK-İŞ'in çalışmasından baktım, 2002 yılında ilk dilim var ya şu vergi dilimi, yüzde 15'lik olan dilim -şu anda yüzde 15, daha önceden daha farklıydı- ilk dilim asgari ücretin 17,1 katıymış 2002 yılında, şu anda 6,7 katına geldi dolayısıyla efektif vergi yükünde de aslında hissettirmeden, oranları değiştirmeden bütün çalışanları daha fazla vergilendiriyoruz, zaten bu belli, asgari ücretliler yüzde 20'lik vergi dilimine bu yıl girdiler yani şu anda asgari ücretliler yüzde 20 üzerinden vergi veriyorlar. Dolayısıyla bu vergi dilimi konusu da bu anlamda önemli.
Şimdi, yani bu BOTAŞ meselesinde -tabii bunları maddelerde daha detaylarını filan konuşacağız ama- BOTAŞ niye zarar ediyor? Yani tek zararı bu mu? Şimdi tabii, spot piyasada doğal gaz 1.300-1.500 dolara filan geldi, ben içeride arkadaşlara da söyledim, bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Bakanın huzurunda da söyledik. Yani Türkiye olarak, bakın, bizim kontratlarımız, doğal gaz kontratlarımız, büyük ölçüde, ham petrole endeksli, ham petrolde de böyle radikal birtakım artışlar filan yok yani 2008'de 150 dolarları bulduğunu düşünürsek bu yılın başında 56 dolar olan ham petrol, şu anda 72 dolar civarında, brent petrol için söylüyorum. Şimdi, olup bitenin tamamını buraya getirirsek, efendim, uluslararası fiyat artışları oluyor, bundan kaynaklanıyor dersek yanlış bir analiz yapmış oluruz. Enerji ve akaryakıt özelinde -ben bunu Maliye Bakanına da sormuştum- bizim hesaplamamıza göre şu andaki artışların kabaca -bu her enerji grubunda değişir- 1/4'ü uluslararası fiyat artışlarından geliyor, kalan 3/4'ü kurdan ve kendi başarısızlıklarımızdan geliyor. Şimdi, bunun tamamını "Uluslararası fiyatlar arttı, bizim bunları artırmamız lazım, artırmazsak da zararımız oluyor, zararı da Hazine versin." anlayışı bu anlamda yanlış. Elbette vatandaşa daha pahalı kullandıralım demiyoruz. Orada, İbrahim Bey'in yaptığı mukayeseyi başka zaman başkaları da yaptı. Şimdi gelir farkları 10 kat, 15 kat olan ülkelerle yani on beşte 1'i olan ülke ile 15 kat fazla olan ülkede fiyat bazında mukayese yapılmaz. Bir ürün, hangi ürün olursa olsun, efendim, işte bizde 70 cent orada 1 dolar, 1 euro. Böyle bir şey yok. Ya, 10 kat, 15 kat gelir farkı var bahsettiğiniz ülkelerle, nasıl böyle fiyat bazında mukayese yapabiliriz?
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Süre doldu da...
ERHAN USTA (Samsun) - Efendim, bitiriyorum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Kısaca toparlarsanız.
ERHAN USTA (Samsun) - Tamam, toparlayacağım.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Maddelere gelince o detayları...
ERHAN USTA (Samsun) - Olur, olur yani bu genelle ilgili olduğu için...
Şimdi, Enerji Bakanlığı vahim bir hata yaptı, arkadaşlar, bir ihmal yaptı. Nedir o ihmal? 2021 yılında Azerbaycan, Nijerya ve Rusya'yla bizim bir kısım kontratlarımız bitti. Bu kontratları, zamanında -daha bu doğal gaz fiyatları böyle artmadan artmamıştı o zaman- 170 dolarlardan bunu yenileme imkânı varken hatta Rusların Türkiye'ye baskı yapıp "Şu kontratları yenileyelim." demelerine rağmen, BOTAŞ ve Hükûmet, Enerji Bakanlığı, her kimse bunun faili, bu kontratlar yenilenmedi, sonra da bir enerji krizi girdi. Bunu biten kontratlar için söylüyorum, bitmeyenler ham petrole bağlı, brente bağlı, bitenler için de böyle bir durum vardı, onların tek tek rakamları var elimde, onların şimdi detayına girmeyeceğim. Ancak keşke bunlar, zamanında, öngörülü davranılıp yenilenseydi o zaman, bugün konuştuğumuz şu zararların hiçbirisini konuşmayacaktır.
Bakın, bir kurumu, bir tane kurumu, BOTAŞ'ı iyi yönetememenin bedelini bu millet ne kadar ağır ödüyor. Bu, sadece BOTAŞ'ın sorumluluğu olmayabilir, Enerji Bakanlığı da sorumlu olabilir. Belki Enerji Bakanı götürdü -bilemiyorum onu- Sayın Cumhurbaşkanı kabul etmedi, Dışişleri Bakanı kabul etmedi. Ama yanlış yönetimin ve ihmallerin getirildiği sıkıntıları yaşıyoruz; özetle onu söylemeye çalışacağım.
Ben ilginiz ve sabrınız için teşekkür ederim. Daha detaylı olarak inşallah maddelerde konuşacağız.
Sağ olun.