KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi, öncelikle denetçi arkadaşın söyledikleriyle ilgili birkaç kelime... Aslında usulü de tartışmamız gerekiyor. Şimdi, kanunun 6'ncı maddesinin (3)'üncü fıkrası "Şirket, Şirket tarafından kurulacak diğer şirketler, Türkiye Varlık Fonu ve Türkiye Varlık Fonu bünyesinde kurulacak alt fonların bir önceki yıla ait mali tabloları ile faaliyetleri, her yıl ekim ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından, birinci ve ikinci fıkralar kapsamında hazırlanan ve Cumhurbaşkanlığı tarafından gönderilen denetim raporları üzerinden görüşülerek denetlenir." diyor. Bu kanun çıkarken de burada bulunan arkadaşların çoğu vardı. Bu kanun "Bu, Plan ve Bütçe Komisyonunda sadece görüşülür, ibra edilmez, bunlara gerek yoktur." falan diye bir şey demiyor, bu, bu şekilde anlaşılmıştır.

Sayın Başkan, Genel Müdür sunuşta dedi ki: "Bizim bütün bu kuruluşların yüzde 88'i Sayıştay denetiminden geçiyor." Önümüzdeki günlerde, aylarda, yıllarda "Varlık Fonu içinde bulunan şirketlerin Sayıştay denetimine gerek yoktur." diye bir kanun da çıkarılır diye korkarım çünkü kamu kaynaklarının yüzde 12'si Sayıştay denetiminin dışına çıkarılabiliyor, çıkarabilirsiniz.

Şimdi, sayın denetçi -biz buradan şöyle bir şey anlıyoruz- dedi ki: "'Söz konusu şirketlerin bağımsız denetim kuruluşu tarafından yapılmış olan denetiminin KGK tarafından düzenlenen bağımsız denetim standartlarına uygunluğu, inceleme ve tespiti...' Biz bunu anladık." Bunu da nereden anlıyorlar, geçen sene de bunu tartıştık. Niye bunu anladınız siz bu çerçevede? Yani "Denetleyin." deniyor size, demiyor ki "Sadece bağımsız denetim standartlarına uygun olup olmadığına bakın." Bize de öyle demiyor "2 rapor üzerinden denetleyin." diyor, demek ki eksik yapıyoruz bunu. Söz konusu denetimin neden Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu denetçileri tarafından domine edildiği ve onların manşetiyle buraya geldiğini anlamış değilim, kanunda böyle bir şey demiyor. Üstelik de denetimin bağımsızlığı ve etik açısından da çok sorunlu bir durumla karşı karşıyayız. Cumhurbaşkanı bütün bu kurulu atıyor, Cumhurbaşkanını bu kurul denetliyor; burada bir tuhaflık var. Ayrıca, Devlet Denetleme Kurulunda başka tuhaflıklar da var. Bu Devlet Denetleme Kurulunun Başkanı Yunus Arıncı aynı zamanda Türkiye Varlık Fonu portföyünde bulunan Borsa İstanbulun da Yönetim Kurulunda Başkan Vekili. Nasıl oluyor bu? Kendi şirketini kendisi denetleyecek. Bunlar etik değil değerli arkadaşlar, bunlar doğru şeyler değil. Türkiye sizin döneminizde böyle şeyler yaşıyor maalesef, üzülerek ifade ediyorum.

Bakın, değerli arkadaşlar, siz de ifade ettiniz ve itiraf ettiniz: Milyarlarca dolarlık kamu kaynağı üzerinde oyun oynayan, yöneten bu kadar geniş, büyük bir fonda ocak ayında başlayıp ağustos ayında bitecek bir denetleme burada konsolide edilecek ve buraya rapor gelecek. Mümkün olmuyor, hiçbir zaman mümkün olmadı; geçen sene de olmadı, bu sene de olmadı. Bu yanlış, teknik olarak da yanlış bir iş yapıyorsunuz. Dolayısıyla oyun bu şekilde kuruluyor, özellikle de kuruluyor. Nasıl bizim burada on dakika söz hakkımız var, on dakikada neyi denetleyeceğiz, ne söyleyeceğiz? Bunun gibi bir şeyle karşı karşıyayız değerli arkadaşlarım.

Şimdi, tabii, bir fon var, Cumhurbaşkanı atıyor bunun Yönetim Kurulu üyelerini ve kendisini atıyor; bu çok tuhaf bir şey değerli arkadaşlarım.

Şimdi, başka bir önemli konu da bu denetçilerin kendi görev alanlarını sınırlamaları. Böyle bir hakları yoktur, bunu bir daha, tekrar tekrar ifade ediyorum. Geçen sene de bu konuyu konuştuk, tartıştık. Eksik bir denetim yapıyorsunuz, hatta denetimi yapmadan, size verilen görevi yapmadan buraya geliyorsunuz.

Sonra, raporda baştan sona -geçen sene de öyleydi, ezberledik biz bunları- bir sürü kanun maddeleri, yönetmelikler, tebliğler, denetçilerin kimlikleri, neredeyse çok özel durumları bile anlatılacak; bunların hiçbir şeyi yok.

Değerli arkadaşlarım, Fona bağlı alt fonlar var, Fona bağlı şirketler var. Bu Fona bağlı şirketler çok enteresan arkadaşlarım. Elektrik üretim, sanayi ve ticaret, maden sanayisi ve ticareti, rafineri ve petrokimya sanayisi ve ticareti, enerji sanayisi ve ticareti, gayrimenkul inşaatı ve yönetimi, bilgi teknolojileri, iletişim, yönetim, yatırım ve finansal yatırımlar; bunlarla ilgili Türkiye'de KİT olan bir sürü kurum var. KİT'leri satıyorsunuz. Şimdi, elektrik üretimiyle ilgili şirketi böldüler ve sattılar, şimdi de diğer kalanları da satma hazırlığı içinde yapıyorlarsa... Açık bir şekilde söylüyorlar. Bunlar yapıldıktan sonra niye ayrı KİT'ler kuruluyor? Yani bunları anlatacak ve bizi ikna edecek bir şey söylemeniz gerekiyor.

Afşin'de zaten linyit kömürüne dayalı santraller var, niye Varlık Fonu tekrar bunları kuruyor? Peki, bunların bize anlatmış olduğu: "Küresel rekabete uygun ülkelerden biri ve en iyi durumda olan ülkelerden biri yapacağız bu fon vasıtasıyla. Efendim, büyümeye şu kadar katkıda bulunacağız. Yatırım, üretim, ihracat ve istihdama... Ülke kaynaklarının en iyi şekilde kullanılmasını..." falan. Yani bunu anlamıyorum, tekrar KİT'lere mi dönüyoruz, yeni KİT'ler mi kuracaksınız? Niye? Mevcut KİT'lere ne oldu? Bu soruların hiçbirisinin hiçbir şekilde cevabı yok maalesef değerli arkadaşlarım.

Sayın Durmuş Yılmaz üzerinde durdu değerli arkadaşlarım, bağımsız denetçilerin raporları neredeyse bizim çok eleştirdiğimiz Sayıştay raporlarına döndü. Sayıştay raporlarında öyle bulgular var ki "Denetimin Görüşünü Etkilemeyen Bulgular" diye. Kardeşim, -deve dişi gibi- önemli kamu kaynaklarının en azından israf edildiğine, yanlış kullanıldığına, görevin kötüye kullanıldığına dair işaretleri olan, deve dişi gibi bulgular görüşümüzü etkilemedi diye. Aynı şekilde, şimdi, bağımsız denetçiler bize yazmışlar, diyorlar ki -Sayın Durmuş Yılmaz bir kısmını okudu, söyledi- "Bu konuda ulaşamadık belgeye, gizli olduğunu söylediler ve ulaşamadık." deniliyor yani. "BOTAŞ'la ilgili bir şeye ulaşamadık." deniliyor. Nedir bunlar yani?

ÇAYKUR'la ilgili... Bak, ÇAYKUR'da geçen senelerde -yani zarar eden bir şirkete dönüştü ve Varlık Fonuna geçtikten sonra katlanarak zarar ediyor- en çok tartışılan konulardan bir tanesi de stokunda bulunan önceki yılların çaylarını önceki yılların fiyatlarıyla satması filan. Şimdi, o konuyla ilgili bir bulgu tespit etmişler bunlar, bu stoklarla ilgili bir bulgu tespit etmişler ama bu, görüşlerini etkilememiş yani. Bu bağımsız denetçiler de acaba yani böyle bir şey mi? Siz bunları bağımsız denetim standartlarına nasıl uygun buldunuz? Bu konuyla ilgili bir şey söylediniz mi? Burada başka bir şey daha var, Türkiye'nin uluslararası ilişkilerini ilgilendiren bir şey daha var, diyor ki: "Amerika Birleşik Devletleri New York Bölge Mahkemesi nezdinde İran yaptırımlarının ihlal edilmesiyle ilgili Türkiye Varlık Fonuna bağlı ortaklığı Halk Bankasına açılan ceza ve hukuk davalarıyla ilgili karşılık ayırmamışsınız." Yani "Bu davayı kaybedebilirsiniz ve buna bir karşılık ayırmamışsınız." deniliyor, bağımsız denetçiler diyor ve "Bu da bizim görüşümüzü etkilemedi." diyor. Nasıl bir şeyse, bunu da anlamakta gerçekten zorlanıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu Varlık Fonu, kurulduğu günden bugüne tartışma konusu, ciddi bir şekilde tartışılıyor. İşte, kamuya ait birtakım kurumların değerini arttırmak amacıyla... Şimdi, biz beklerdik ki bu faaliyet raporlarında ve bu denetim raporlarında, hangi kamu varlığının değerini öncekine göre arttırdılar? BOTAŞ'ın arttırmamışsınız, efendim, ÇAYKUR'un arttırmamışsınız. "Büyük şirketlere, stratejik şirketlere ortak olun." diyorsunuz. Nedir bu stratejik şirketler? Rize'de bir grup iş adamı bir HES kurmuş, küçük bir HES, yüzlerine gözlerine bulaştırmışlar. Ziraat Bankası gitmiş, bunu satın almış. Nerede burada? Strateji nedir? Çevreyi mevreyi koruruz. O HES'i de ben çok iyi biliyorum, o HES, çevreyi perişan eden bir HES. Gitmişsiniz, bunları da sahiplenmişsiniz, bunu satın almışsınız. Başka bir sürü satın almalarınız da var.

Gene arkadaşlar değindiler, Sayın Girgin değindiler. Bu TÜRK TELEKOM'la ilgili iştahınız nedir? Bunu bize bir anlatmanız gerekiyor. TÜRK TELEKOM zaten anlaşma gereği batmış, Türkiye'nin milyar dolarlarını almış götürmüş.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Mehmet Bey, süreniz doldu. Son bir cümleniz varsa alalım.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum, son birkaç cümle...

Burada bir defa bu ihaleyi verenler buna seslerini çıkarmayanlar, devamında parayı tahsil etmeyenler bunların hesabını zaten ileride verecek ama anlaşma gereği 2027'de bize zaten geçecek. Şimdi niye o kadar? Kaç milyar? Ne? Niye bu şeyi almaya çalışıyorsunuz? Demin bir şey söylediniz: İşte, devlet bankalarına şu kadar para şey yaptık. Yani bu mudur göreviniz? Bunları yaparak mı siz Türkiye'nin stratejik varlıklarını, mevcut varlıklarını geliştireceksiniz?

Böyle denetim de olmuyor Sayın Başkanım, böyle denetim olmuyor.