KOMİSYON KONUŞMASI

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sivil toplum örgütlerinin yöneticileri, bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, sabahleyin açılışta da konuştuğumuzda genelde bu tür yasa tekliflerinin getirildiğinden ve sürecin iyi ilerlemediğinden de söz ettik ve her seferinde buna benzer şeyleri tekrarladığımızda... Ama vazgeçmiyoruz. Bir de genelde, arkadaşların bir kısmı yok burada, itiraz ettiğimizde, konuştuğumuzda "Siyaset yapmayın." diyorlar. Ya, Türkiye Parlamentosunda da siyaseti konuşmayacaksak nerede konuşacağız biz? Yani "Siyaset yapmayın." dediklerinde sanki...

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Kim diyor "Siyaset yapmayın?" diye? Diyen yanlış söylüyor.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Öyle denildiğinde aslında, en önemli şey zaten tercihleri belirtmek, toplumun nereye gittiğini görmek, iyilikleri istemek, mutluluğu istemek "siyaset" kavramının ilk çıktığından bugüne kadar budur ve siyaset, tercih nedenidir yani kimden yana olduğumuzu belirlemektir ve o çerçevede konuşmak lazım.

Bir diğeri: Geneli üzerinde konuştuğumuzda arkadaşlarla beraber yine böyle bir ortamda oturuyorduk, asgari ücretle ilgili konuşuyorduk ve akşamüstü birden bir heyet geldi, asgari ücretle ilgili bir düzenleme, peşinden haberler çıktı ama dolar da ikide bir yükseliyordu veya Türk lirası düşüyordu. Düştü, şimdi burada konuşuyoruz ve o gün hiçbirimizin veya hiçbirinizin bilgisi yoktu şu andaki yaptığımız düzenlemeyle ilgili, hiç kimsenin bilgisi yoktu. Hatta ben konuşmamda dedim ki: Dolar 19 lira olmuş. Herkes inandı da yani şey yok. Ve şimdi düzenlemeyi düzeltmeye çalışıyoruz. Yani bu da aslında bizim yeni hükûmet sisteminin nereden nereye geldiğini gösteriyor. Normalde belki bizlerin bunları tartışması lazımdı, konuşması lazımdı. Nitekim, gerek bizler Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse de Mecliste "Türkiye olağanüstü bir süreçten geçiyor, ekonomik kriz açısından çok ciddi bir problem var. Gerek Maliye Bakanlığının gerekse de bizlerin bir toplanıp 'Ne yapabiliriz, edebiliriz?' diye..." Hatta sabahleyin ilk açılışta Grup Sözcümüz Garo Paylan "Biz burada, daha çok bir ekonomik olağanüstü hâlle ilgili neler yapabiliriz, bunlarla ilgili konuşalım. Bütün memleket nerede?" diye konuşmuştu, bunlar da dikkate alınmamıştı o zaman. Ve şimdi geldiğimiz olayda, daha çok, mesela, Merkez Bankasıyla ilgili bir düzenlemeden söz ediliyor ve örnekler veriliyor "Olsun, olmasın." "Şöyle oldu, böyle oldu." diye ama biz biliyoruz ki yeni dönemle beraber bazı konular konuşuluyor ve bu konular konuşulduğunda bu ihtiyaca dönüştüğü için, şeffaf şekilde paylaşılmayıp bir yan yoldan bu düzenlemeye çalışılıyor ve güvenilirlik azalıyor. Nedir? Yani Merkez Bankasıyla ilgili, işte, haczedilmesiyle ilgili ve getirilen diğer örnekle beraber yani itibar çok konuşuldu bu konuda ama acaba bir kaos mu bekleniyor, bir güvensizlik mi var, olağanüstü bir süreç mi yaşanacak da birden bu çıktı? Ya da birileri... Mesela, şimdi konuşulan "Güney Kore'yle anlaşılmıştı, 2 milyar dolar para gelecekti ama Güney Kore bunu göndermedi. Normalde duyurusu da yapıldı." Böyle bir anlaşma yapıldığıyla ilgili... Gelmedi bu para ve sorulduğunda da "Çeşitli prosedürler yerine getirilecek." diye konuşuluyor. "Acaba prosedür gelse, paramı ben alamasam, batsa, bir şey olsa, bir kaos çıksa, haciz olsa ne olacak?" gibi... Bu, güvensizliği getiriyor. Normaldeki en büyük şeyimiz bizim -biz hep söylüyoruz- Türkiye'de: Güvenlik meselesinden önce güven meselesini yerleştirmek lazım bu ülkeye. Güven meselesi yerleşirse gerek ulusal düzeyde gerek uluslararası düzeyde birçok konuda biz ilerlemeyi sağlayabiliriz.

Çin ile Katar dışında, biz biliyoruz ki Birleşik Arap Emirlikleri'yle ve Azerbaycan'la da ilgili görüşmeler sürmekte. Bunlarla ilgili midir, başka şey midir, bunların paylaşılması lazım. Merkez Bankasının sürecine baktığımızda, yeni sistemle beraber 4 kez yöneticisi değişti. 4 kez yöneticisi değişmiş ve prosedürü değiştirdiniz, zaten güvensizlik oradan da geliyor. Daha önceki süreçlerde belli periyotlarda değişirken -Sayın Durmuş Yılmaz da burada- Merkez Bankası tarihinde -cumhuriyetin 100'üncü yılından söz ediliyor- cumhuriyetin yüz yılında herhâlde bu kadar sık değişim daha olmamıştır. Ve neden olmuş bu? Yani Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde olmuş. Peki, yansıması nasıl olmuş? Enflasyon yükselmiş, faizler yurttaşı perişan etmiş, işsizlik artmış, yoksulluk artmış ve en çok da etkilenen, daha çok, vergi ödeyenler olmuş. Niçin bunu söylüyorum? Şimdi tekrar burada bir düzenleme var; işte, ihracat yapanlar, sanayiciler ve girişimciler için vergide bir dilim daha düşürme. İyi de bunu düşünürken, bunu yaparken niye büyük çoğunluk olan çalışan emekçilerle ilgili bir düzenleme düşünülmüyor ve niçin değişik değişik yan yollara giriliyor? Neydi örneğin? Yani yılın ilk günü yapılan zamlar sırf temmuz ayındaki artışa endekslendi ama 31 Aralıkta yapsa belki de enflasyona katılıp memurlar hiç olmazsa alım gücünde bir şey hissedeceklerdi, emekliler bir şey hissedecekti; buradan vazgeçirdi.

Nitekim, bir diğer şey eşitsizlik. Mesela, şimdi temmuz-aralık arasında müteahhitlerle ilgili bir düzenleme düşünülüyor, fiyat artışından söz ediliyor. Tüm eşitlikse o zaman tüm yurttaşlar için düşünülmesi lazım, tüm oranların tüm yurttaşlar için düşünülmesi lazım; bunlar da dikkate alınmıyor. Türk lirası giderek değer kaybederken, döviz endeksli olurken, kendi çalışanlarına, büyük çoğunluğuna bu garantileri düşünmediğinizde siz eşitlikten daha çok uzaklaşmış oluyorsunuz. Az önce arkadaşımız -yok burada- hep sosyal devletten söz ediyordu, sosyal devlet anlayışı kalmamış oluyor. Sosyal devlet anlayışında aslında herkesin eşit, herkesin yaşayabileceği şekilde, temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde olması lazım; sağlıktır, eğitimdir, enerjidir, birçok yerde olması lazım ama bunların çoğu yapılmıyor.

Emeklilerle ilgili 2.500 liralık bir düzenleme düşünülüyor. Ya, hepimiz de biliyoruz ki 2.500 lirayla bugünkü Türkiye koşullarında insanların yaşaması bir mucize. Yani gerçek bir düzenleme yapılacaksa veriyle konuşmak lazım, taraflarla konuşmak lazım ve emekli dediğimiz insanları temel besin ihtiyaçlarıyla beraber yaşayabilecek düzeye getirmemiz lazım. Bunca yıl çalışmış, herkese hizmet etmiş insanları açlığa mahkûm etmenin, en dibe mahkûm etmenin hiçbirimizin tercihi olmaması lazım.

Müteahhitlerle ilgili düzenlemede şöyle bir sıkıntı da var: Müteahhitlerin bir kısmı itiraz ediyor "Niye yılın başından son gününe kadar alınmıyor? Biz iflas edeceğiz, kapatacağız." diye. Bir kısmı da bunun fiyatlara yansıdığından söz ediyor. Bütün ülkeyle ilgili bir düzenleme düşünüldüğünde belki makas açılmaz ve eşit bir anlayış gelebilir ama bir kısım müteahhit iflas ederse müteahhitlikte de giderek bir tekelleşme doğacak ve gerçek anlamıyla bu işleri yapanlar giderek bu "tekelleşmiş 5" diye tanımlanan müteahhitlerin taşeronlarına dönüşecek. Öyle bir süreç de bize bildirildi ve öyle bir bilgi de var.

Memurlarla ilgili düzenleme de dün akşam -Sayın Maliye Bakan Yardımcısı da burada- yayınlandı. Neydi? Denmişti ki: İşte "Refah payı verilecek." Ama o refah payı aslında enflasyon oranında açıklandığı için bu yüzde 2,5 kısmı... Burada sivil toplum örgütünün yöneticileri de var, KESK'ten de temsilciler var, onlar belki maddeye geldiğinde daha net konuşacak. Aslında ciddi bir artış olmamış oluyor. Ciddi bir artış olmamasının nedeni ne? Nasıl ki herkesin kutladığı, herkesin bayram gibi karşıladığı ve sonradan da yılın ilk günlerinde eriyen, tekrar açlık sınırının altına düşen asgari ücretteki artış oranı yüzde 50 küsur yani bütün memur sendikaları "Madem 'eşitlik' diyorsunuz aynı oranda olsun..." Ama Türkiye'de önümüzdeki süreçte giderek makasın kapanmasıyla beraber bütün herkes asgari ücretle maaş alacak düzeye gelecek yani geçmişte, kamuda çalışanlar bir asgari ücretin 2 katı kadar bir ücret alırken şimdi bu oran daha da düşmekte ve dezavantaja dönüşmekte. Şimdi, denilebilir ki "Yasaldır, yönetmelikler el veriyor, bunlar düzenleniyor." Her yasal olan, her yönetmeliğe uygun olan meşru değildir, hayatla bağdaşmıyordur. Sizin her yasaya, yönetmeliğe uygun attığınız adımlar toplum vicdanında karşılığını bulmuyordur. Bununla ilgili düzenlemelerin yapılması lazım.

BES'le ilgili düzenlemeler maddeler geldiğinde konuşulabilir ama BES'le ilgili en önemli şey şu: Türkiye'de bizim gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda ve son dönemde, üç yılda Mecliste gördüğümüz şey, giderek daha esnek çalışmaya, daha güvencesiz çalışmaya özendirmeleri geliştirilmesi. Tekrar bu salonda -sonra geriye alındı- gençlerle ilgili bir düzenlemede gençlerin kendi sosyal güvenlik harcamalarını karşılaması için maddeler konuşuldu. Normalde yapılması gereken, aslında herkesin kamuda gerçek emeklilik yaşına yansıyacak düzenlemelerin yapılması. BES'le ilgili düzenlemelerin zorunluluğa dönüştürülüp bu artışların düzelmemesi, sonra da ipoteğe dönüştürülmesi, krediye dönüştürülmesi borçlanma garantisine dönüştürülmesi insanların geleceğini daha da kâbusa dönüştürecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Buyurun.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Toparlıyorum.

Az önce arkadaşlarla, KESK yöneticileriyle konuştuğumuzda belki de ileride neredeyse "SGK paralarınızı da alın çekin, şimdiden kullanın, borçlanın." öyle bir sürece bile evrilebilecek. Ya umarım böyle bir şey de akıllarına gelmemiştir. Para gelsin de nasıl yapsın? Böyle değil.

Sonuçta, toparlarsak, burada yapılan düzenlemelerin hiçbiri gerçek Türkiye'de büyük çoğunluğun, vergi verenlerin ve yaşamını daha dengeli, mutlu yürütmek için çaba harcayan insanların hiçbirisine yansımamış oluyor.

Bir diğeri de bir kısım düzenlemeler başka yerden kararlar alınıp, getirilip burada parmakla onaylatılıyor, bu da adil değildir.

Teşekkür ediyorum.