KOMİSYON KONUŞMASI

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Çok Kıymetli Başkanım, Bakanlığımızın seçkin bürokratları, Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri; ben de sözlerime başlarken hepinizi en kalbî muhabbetlerimle selamlıyorum.

Şimdi, efendim, biz eksiğiyle fazlasıyla bir kanun çıkarmak üzere buradayız. Niye özellikle bu "eksiğiyle fazlasıyla" kelimelerini seçtim? Çünkü bugüne kadar, her bağlamda, yapılan her şeyin mutlaka iyisi vardır yani iyinin iyisi vardır, daha iyisi vardır; güzelin daha güzeli vardır. Yeter ki iyi niyetli olup bunun üzerine koyarak zamanla daha geliştirmek, katkı sağlamaktır aslolan; bu, evrensel bir gerçektir aynı zamanda.

Şimdi, burada, tabii, dilimize pelesenk olan bir kavram var -siyasette kürsüde de çok kullanıyoruz ama gerçekten bunu uygulama noktasında ne kadar bağımlıyız, o da tartışılır- "ehliyet ve liyakat" diyoruz. Şimdi, bir taraftan, "ehliyet ve liyakat" diyeceğiz... Nedir bu "ehliyet ve liyakat?" Yani olabildiğince adil davranmak, hak edene hak ettiğini vermektir. Zaten "adalet ile eşitlik" kavramını ayrıştıran da budur. Eğitim bağlamında konuştuğumuz için ben eğitimden somut bir örnek vererek açıklamaya çalışayım. Eğitimin girdilerinde eşitlikçi olmalıyız, doğru. Her evladımıza, her okulumuza aynı imkânları tanımalıyız ama çıktıları noktasında bir öğrencinin başarısını değerlendirirken hak edene hak ettiğini vermek adaletli olmayı gerektirir yani herkese aynı notu veremeyiz, dolayısıyla burada adaletli davranmış oluruz. Şimdi, buradan, bu somut örnekten hareketle yani eğitim camiasının otuz yıllık bir mensubu olarak ve eğitici öğretici yetiştiren bir akademisyen olarak Allah nasip etti, milleti temsilen yasamaya geldik. Şimdi, hepimiz yasama temsilcileriyiz. Bir milletvekili kanunu çıkmadan önce hayalim olan bir Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun çıkması beni ziyadesiyle mutlu etmiştir, bundan büyük bir kıvanç duyduğumu ifade etmek istiyorum. "Niye?" derseniz... Allah aşkına, birçok bakanlığın buna benzer hani şikâyet ettiğimiz ehliyet ve liyakat noktasında... Bakın, uygulamaları tartışma konusu yapmıyoruz. Uygulamalardaki eksiklikler konuşulur, tartışılır ama hak edene hak ettiğini vermenin, liyakat noktasında önünü açmanın ne sakıncası var?

Şimdi, gerçekten, sanki, Türkiye'yi kavramsal olarak kaosa götüren öyle bir iş yapıyormuşuz gibi geldi. Efendim, şimdi, aynı mantıkla, öğretmenler odasını böldük, okulları böldük, veliler arasında kavgayı çıkardık! Ya, Allah aşkına, şimdi, ben düşünüyorum, bütün mülki idare amirleri o zaman bu mantığa göre vali olmalı. "Kaymakam olmaz, beni kaymakam idare etmesin, beni vali idare etsin." "Benim oğlum üniversiteyi kazandı. Akademide ben araştırma görevlisini, yardımcı doçenti, doçenti -ya da şimdiki ifadeyle- doktor öğretim üyesini, doçent öğretim üyesini kabul etmiyorum. Benim çocuğuma profesör öğretim üyesi dersini versin." Mesela, fakültelerde böyle bir kargaşa, böyle bir kavga var, bir sınıf ayrımı var falan filan diye düşünüyorum; yok böyle bir şey. Bütün hukukçuların, adalet veren makamların hepsinin başsavcı olması gerekir bu mantığa göre. Yok arkadaşlar, öyle bir şey yok ama kendi içerisinde gerçekten, hak edene hak ettiğini vermenin gayreti içerisinde, Millî Eğitimde de aynı şeyi yapmaya çalışıyoruz. Niye bunu söyledim? Bakın, herkese bazı şikâyetler geliyor ama ben de reel bir şikâyetten bahsedeyim. Millî Eğitimde çalışan o kadar master ve doktora yapmış arkadaşlarımız var ki yani gecesini gündüzüne katmış, aşırı efor sarf etmiş, öğreticilik mesleğinin yanı sıra ekstradan bir gayret içerisinde olmuş ama bir karşılığı yok. "Hocam bir karşılığı yok." diyor. Bir dereceyle, efendim, bir kademeyle geçiştirilecek mevzu değil ve ne vardı, yüzde 20'lik bir kontenjanla ancak değerlendirme gibi Bakanlığımızın bir durumu vardı ve bu çocukların tek umudu neydi biliyor musunuz? Acaba bir üniversiteye bir kanal açıp da orada öğretim üyesi olabilir miyim? Ufku geniş, hedefi büyük. Şimdi, bu çocukların artık, master ve doktora yapmış, bir ekstra emeği var. Artık çıktısında, bunun liyakati orada diğer öğretmenlerle tekdüze, aynı isim altında toplamak buna haksızlık olur, adaletsizlik olur. İşte, bu çocukların -basit bir şekilde ifade ediyorum- önünü açmaktır bunun adı. Yoksa, efendim, sanki bir ayrıştırma, kaos olacakmış gibi ifade etmektense tam tersine evet, böyle bir yola çıkıldı, gerçekten, hak edene hak ettiğini verme noktasında da bir şeyler yapmamız gerekiyor.

Şimdi, öğretmenlere karşı duyarlıyız, elbette ki duyarlı olacağız çünkü öğretmenlik gerçekten Peygamber mesleği, öğreticilik kutsi bir meslektir ama bunu lafta kalarak söylememek lazım. Bunu sadece böyle popülist, efendim, seçmene yönelik bir ifade şeklinde değil de yani bilsem ki ben siyaseten yerle bir olacağım, bu doğruları söylemek zorundayım. Ne yapmak lazım o zaman? Reel politik dediğimiz, gerçekten, somut, milletimize, eğitim camiamıza faydalı olacak noktalar üzerinden bakmak gerekir. Ben öyle bakıyorum ve öğretmeni en fazla düşünmemiz gereken nokta ne biliyor musunuz? Bugüne kadar öğretmenimizin, diğer insanlığın en temel hakkı olan yaşama hakkını elinden almaya çalışan yapıları bir kere protesto ederek başlayacağız önce. Zehra Hanım isimlerini saydı, o kadar çok evladımız var ki hiç unutamıyoruz. İşte, geçen çoğunu andık. Yani düne kadar bunların yaşama hakkı yoktu, gittikleri yerde güvenceleri, güvenlikleri söz konusu değildi. Hâlâ şimdi okullarda tacize, saldırıya uğrayan öğretmenlerimiz var; biz de gittik, onları ziyaret ettik. "Biz sizinleyiz, sizinle ilgili kanun çıkaracağız." dedik. Artık bunu da Meclis safahatında ya da Bakanlığımızın ilerleyen dönemlerinde gerçekten öncelikle öğretmenimizin temel hakları noktasında saygımızı somut bir şekilde ortaya koymak zorundayız. Öğretmenimizin siyasi tercihinden dolayı öğretmeni hakir görmek, efendim, ikinci sınıf bir vatandaş gibi "Ben ona öğretmen değil derim." "Öğretmen demem." gibi ifadelerle öğretmenleri asıl böyle rencide ediyoruz. Dolayısıyla, bu kanun gerçekten, ana hatlarıyla baktığımızda elbette ki açılacaktır, bu bir başlangıçtır. İnşallah, bundan sonraki safahatları da daha genişleyerek öğretmenlerimizin daha fazla iyiliğine yönelik birtakım gelişimlere mazhar olacaktır.

Şimdi, sözleşmeli öğretmenlerimizle ilgili daha önce hatırlarsanız 4+2 olan bir kanun vardı. Biz buna bigâne kalmayıp hep birlikte dedik ki "Ya, bu süre çok uzun, bu ayrılıklara bir son verelim, bunu 3+1'e..." ve benim Bakanlıktan öğrendiğim, yürütmeden aldığım doneleri ben size ifade ediyorum. Üçüncü yılın sonunda zaten eş durumu tayin hakkı doğuyor, bunu istiyorlar. Şimdi, arkadaşlar, lütfen gerçekten eğri oturup doğru konuşalım. Bu bölgelerde, ihtiyaç olan bölgelerde yani bir dört yıllık eğitim 4+4+4 diye bir sistem var. Hepimizin de evladı... Bu çıkardığımız kanun, inanın, hepimizi dolaylı ya da doğrudan ilgilendirdiği için hassasiyetimizi siyasetüstü düşünmekte yarar var. Apolitik bir mevzuda konuşuyoruz. Hele hele içinde bir de millîlik söz konusu olduğunda hassasiyetimiz daha da artıyor. Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili bir mevzuatı konuşuyoruz, burada politik mülahazalardan ari, gerçekten somut, ayakları yere basan birtakım teklifleri, önerileri gündeme getirmek zorundayız. Şimdi, üçüncü yılın sonunda tayin hakkı var mı? Var. Bu üçüncü yılın sonundaki tayin hakkından dolayı bu ailelerin birleşmesi mümkün olacaktır ama bunu daha birinci yılda, bunu başından böyle... Efendim, o iki maddeye bir madde daha ilave ettiğimiz zaman inanın, şimdi orada bu ihtiyaç hasıl olan bölgelerde, temini zor bölgelerde kamu görevi yapan diğer sektörel temsilciliklerimiz de var. Yani burada, hassasiyetimizi birazcık, gerçekten imkânlar dâhilinde kullanmakta yarar var. Ha, şuna "evet" deriz tabii ki, orada, çalışanların diğer sektörlerde olduğu gibi ekstra birtakım kazanımları olmalı. Yani her emeğin gerçekten hak ettiği şekilde, sözümün başında ifade ettiğim gibi adalet duygusuyla hareketle karşılığı verilmeli diye düşünüyorum.

Dolayısıyla biz bu anlamda diyoruz ki arkadaşlar, bu eğitim olmazsa olmaz bir bizim etkinliğimizdir. Allah korusun yani eğitim konusunda en ufak bir eksiklik, en ufak bir tavsama gelecek kuşakların kaybına neden olur ve bu nedenle birazcık bu konuları siyasetten ari düşünerek birtakım hamleleri yapmakta yarar var diye düşünüyorum. Yoksa yani geldiğimiz nokta itibarıyla, Allah korusun, birilerine yaranmak için, efendim, siyasi bir cephe kapma adına bir şeyler yapmak için yaparsak sonuç elde edemeyiz.

Ben inşallah, inanıyorum ki bu kanunun eğitim camiasında çok gayretli olan ile az gayretli olan arasındaki "ödüllendirme" deyin adına ya da efendim "hak edene hak ettiğini verme" deyin adına, ne dersek diyelim, ben inanıyorum ki bunun çok yararlı olacağı kanaatindeyim. Eksiğe eksik ve aksayan yönlerini de bu şekliyle, çok rahat bir şekilde deruhte edeceğimizin kanaatini sıklıkla paylaşıyorum. Bu kanunun bana göre elbette ki eksiği gediği olacaktır; bunları da iyi niyetle, hesaplayarak, dikkate alarak inşallah daha da güzel hâle getireceğiz.

Mesela 3600 şeyi oldu. Bunu sorduk, konuştuk, şimdi 3600 ek gösterge yani hiç yoktan iyidir Allah'ın izniyle. Yani herkesin imkânlar dâhilinde bu konuda bir şeyler yapacağı kanaatindeyim. Ben emekliye de bunun faydası olacağı kanaatindeyim. Anladığım kadarıyla Çalışma Bakanlığının bu konuda...

ŞENOL SUNAT (Ankara) - Bekliyorlar.

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Emekliliğe de olacak.

ŞENOL SUNAT (Ankara) - Hayır, zaten emeklilikte faydalanılan bir şey.

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Tabii, tabii.

ŞENOL SUNAT (Ankara) - Normalde maaşa bir şey getirmiyor.

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Hayır, getirmiyor olur mu? Yani doktorası, masterı olanlara ya da eğitim...

ŞENOL SUNAT (Ankara) - Çok az, hatta bazen kesintiye uğruyor.

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Vallahi, o konuda da ben bir şey diyemiyorum. Burada Bakanlığın yetkili temsilcileri var, onlar söylesinler. Bana söyledikleri rakamlar çok da hafife alınacak rakamlar değil maddi kazanım açısından. Bilmiyorum, katılıyor musunuz? Yani ben bir şeyi söylerken öyle temellendirmeye de imtina ediyorum ama eğer yanlışsa lütfen müdahale etsinler diye düşünüyorum.

ŞENOL SUNAT (Ankara) - İyi olur, öğrenmiş oluruz, herkes öğrenmiş olur.

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Evet, evet.

Ben bu dilek ve temennilerle, inşallah, bu kanuna olmayan bir şeyin olması noktasından bakıyorum yani ben dolu taraftan bakıyorum. Bu, bugüne kadar elbette ki bizim için -ben eğitimci olarak- bir hayaldi ve gerçek oldu, inşallah daha iyisini de yaparız, daha iyisini yapmak için de inşallah fırsatımız olacaktır diyorum.

Ben teşekkür ediyorum.