KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN TURAN (İstanbul) - Şimdi, ben de şöyle ifade edeyim, en son Ünal Bey'in ifade ettiğinden: Her milletvekilimiz, burada, hem kendi şahsi görüşlerini hem de mensubu bulunduğu siyasi anlayışın duygularını, düşüncelerini hem Komisyonumuzla hem de Komisyonumuz vesilesiyle ülkemizle, milletimizle paylaşıyor. Bu da bir görüş, benimki de bir görüş. Mesela, yaptığımız anlaşmanın doğru olmadığını, hem Türkiye'ye hem milletimize fayda vermediğini iddia etmek nasıl bir tez, bir görüşse "Bu düşünceye sahip olmak yakışmamaktadır, doğru bir düşünce değildir." demek de benim görüşümdür. Bunu takdir edecek olan kamuoyudur, milletimizdir, takdir etmektedir. Dolayısıyla ben de bir ana fikir koyuyorum, diyorum ki: Ülkemizin savunma sanayisinde gelişmesi, yerlilik oranını yüzde 10'lardan, 15'lerden yüzde 80'lere çıkarması, artık hafif savunma silahları değil, ağır silahlar üretecek hâle gelmesi, "GÖKBEY" isminde helikopter yapması, uçak denemesi yapması, tank çalışması yapması, insansız hava aracı üretmesinin ülkemizin bütün fertlerini sevindirmesi gerekir. Bunları da dışarıdan, böyle, âdeta yalvararak hatta verdiği paralar geri ödenmeden, silahları da kendilerine verilmeden uğraştırılan bir ülke olmaktan çıkıp tam tersine, kendi ürettikleri, artık dünyanın her bir tarafına hatta Avrupa Birliği ülkelerine, NATO ülkelerine satılıyor olmasının hepimizi, herkesi gururlandırması gerekir diye düşünüyorum. Bunun zıddını düşünen birisi varsa -bunu ortaya söylüyorum, kimsenin ismini de zikretmiyorum- kimseye yakışmayacağını, bu millet adına siyaset yapan hiç kimseye yakışmayacağını söylüyorum; bu konuda da iddialıyım. Bu bir.

İkincisi: Şimdi, bazı kavramlar üretilmiş veya birileri üretmiş veya bazıları tekrar ediyor: "Savaş araçları, savaş yöntemleri, savaş aygıtlarından uzaklaşmak..." böyle, insancıl, demokratik, özgürlükçü kavramlar, hepimizin istediği şeyler. Savunma sanayisinde gösterdiğiniz başarı esasında barışın teminatıdır. Ecdat bunu yıllar önce söylemiş, demiş ki: "İstiyorsan sulhusalah -eski dille, kadim dilimizle- hazır ol cenge." Yani siz kuvvetliyseniz, güçlüyseniz barışın teminatı yani savunma sanayisindeki gücünüz barışın teminatıdır, güçlü olacaksınız.

Şimdi bunu, böyle, çok romantik cümlelerle -tırnak içerisinde- gereksiz bir uğraş alanı gibi takdim ederseniz her türlü etkiye, saldırıya açık bir ülke olmayı arzu ediyorsunuz anlamı çıkar buradan. Ne yapmamız lazım yani? Şimdi mesela Özbekistan'a silah satıyoruz, Rusya tedirgin olabilir bundan, Çin olabilir, başkaları olabilir. Peki, benim de güneyimde bir sürü Rus üssü var. Kaç tane olduğunun farkında mısınız, haberiniz var mı? Amerikalılar gelmiş konuşlanmış, Amerika bizim komşumuz şu anda yani Amerika Atlantik Okyanusu'nun öbür tarafında değil şu anda, güney komşumuz. Mesela Yunan adalarına şu anda üsler kuruyor Amerika. Yani bunun karşılığında bize ne öneriyorsunuz? Şiir mi yazalım, çiçek mi sunalım, ne edelim yani? Silah üretmeyelim mi, satmayalım mı kimseye? Aman Amerikalılar, Batılılar tedirgin olur, bu alanlara fazla girmeyelim mi diyelim? Ne yapmamız lazım? Bunu söylüyorum, ben de bu soruyu soruyorum. Ben de bu duygu ve düşüncelerimi...

Şimdi, her cümlenin anlamının nereye geldiğiyle, nereye gittiğiyle ilgili hepimizin bir zekâsı var ortalama; tahmin edilebiliyor, içinden bir fikir çıkarabiliyorum. Yani direkt bir cümleyi söylemeye gerek yok ki. Yani sattınız Özbekistan'a. Özbekistan... "Acaba kimi tehdit ettiniz? Oradaki barışı dinamitliyor musunuz? Dinamitleyen bir adım mı atıyorsunuz?" falan gibi sorularla "En iyisi satmayalım, en iyisi böyle askerî anlaşmalar yapmayalım." sonucuna ve fikrine varır bu.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Niye ısrarla silah satıyorsunuz?

HASAN TURAN (İstanbul) - Silah satmıyorum, domates de satıyorum.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - O da genelde geri dönüyor.

BAŞKAN AKİF ÇAĞATAY KILIÇ - Karşılıklı konuşmayalım.

HASAN TURAN (İstanbul) - Domates de satıyorum, portakal da satıyorum, narenciye de satıyorum. Silah da satıyorum yani.

BAŞKAN AKİF ÇAĞATAY KILIÇ - Hasan Bey, biraz toparlayabilirsek sevinirim.

HASAN TURAN (İstanbul) - Yani dolayısıyla, arkadaşlar, bu konuda sizin fikriniz oysa benim de fikrim bu.

Ve ben savunma sanayimizin gün geçtikçe, roketatarından tut, savunma silahlarına kadar... Hatta şimdi uçak gemisi deniyoruz, uçak gemisi; SİHA'larla, İHA'larla.

Bir de şunu söyleyeyim: 1986 yılında başlamış, otuz beş yıllık geçmişi olan ve çok sonraları aile ilişkisine dönüşmüş bir firmayı savunma sanayisi pastasının bütün payını alıyormuş gibi anlatarak bu konudaki bütün çabaları itibarsızlaştırmak hangi amaca hizmet eder, bunu düşünmek gerekir yani.