| Komisyon Adı | : | ÇEVRE KOMİSYONU |
| Konu | : | Çorum Milletvekili Oğuzhan Kaya ve 87 Milletvekilinin, Nükleer Düzenleme Kanunu Teklifi (2/4222) (Tali Komisyon) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 28 .02.2022 |
ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Çok şeyler söylendi, çok da kıymetli şeyler söylendi. Dolayısıyla mümkün olduğunca tekrara kaçmadan ama onlar üzerinde de fikirlerimizi belirterek konuşmak istiyorum.
Öncelikle kanun yapma şeklimizle ilgili çok ciddi sıkıntılar yaşadığımız çok aşikâr. Ben Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesiyim. Orada çok basit raporlar yazıyoruz mesela sporda şeffaflık gibi. Aşağı yukarı bir sene, bir buçuk sene konuşuyoruz, tartışıyoruz, insanlardan görüş alıyoruz, hepi topu bir tavsiye raporu ama bir -bir buçuk sene üzerinde konuştuktan sonra, kelime kelime, harf harf konuştuktan sonra yayınladığımız raporlar da gerçekten anlamlı oluyor. Fakat, şimdi, bizim durumumuza baktığımızda cuma mı, cumartesi mi artık hatırlamadığım bir akşam apar topar sizin davetinizle -sağ olun- çünkü Paris Anlaşması'ndan sonra ilk defa toplanıyoruz, çok da sık toplanmıyoruz. Hem birbirimizi görmemize vesile oldunuz ama maalesef sağlıklı bir kanun yapmaya vesile olamıyor bu sistem. O açıdan bu, hep acele etmek, gerçekten tekrar tekrar aynı kanunları, aynı şeyleri, aynı şeyleri, aynı şeyleri konuşmak zorunda bırakıyor hepimizi. Bakın, şimdi, hem sayın milletvekilimiz hem de Bakan Yardımcımız hem de kurumun sorumlusu beyefendi bir saate zor sığdırdı neler yapacaklarını, hatta siz kesmek zorunda kaldınız. Biz de bir buçuk iki saat içerisinde bu kanunun maddelerini konuşacağız, anlaşacağız, uzlaşacağız, katkı yapacağız; ondan sonra da verimli bir sonuç elde edeceğiz. Olmuyor yani aynı kanunları tekrar tekrar gündeme getirmek zorunda kalıyoruz. Bence bunu hep beraber düzeltmeliyiz; bu, sadece muhalefetin veya sadece iktidarın ayıbı değil; bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sağlıklı çalışmadığının bir göstergesi ve bunu düzeltmek zorundayız. Bence bu çok hassas ve çok önemli, bütün konuştuklarımızdan bile belki daha önemli bir şey çünkü geleceğimizi biz burada yaptığımız kanunlar üzerine belirliyoruz.
Şimdi, bu kanuna gelirsek de yine orada da defolu bir KHK kararı görüyoruz. Dört sene boyunca yani bir şekilde kanuna uygun veya kanun dışında çalışarak buraya gelmiş, geçen sene 9 Mart itibarıyla Anayasa Mahkemesi bu KHK'nin uygun olmadığını söylemiş, bununla ilgili bir kanun çıkartmamızı söylemiş, aslında bizim bu kanunu hazırlamak için bir sene de vaktimiz varmış, bu vakti vermişler bize ama biz 28 Şubat sabahı toplanıyoruz, 1 Martta apar topar gelecek; muhtemelen bu hafta veya gelecek hafta konuşmak zorundayız yoksa beyefendinin kurumu açığa düşüyor yani bu, uygun bir şey değil; bu, hiçbirimize yakışan bir şey değil.
Şimdi, mesela, bir sunum var, keşke o sunumu bizimle paylaşsaydınız, üzerinde çalışsaydık, katkı yapardık yani gerçekten katkı yapardık. Sonuçta, bu, çevreyle alakalı bir şey; bu, hepimizle alakalı bir şey. Yani benim çocuklarım, benim torunlarım, sizin çocuklarınız, kendiniz, geleceğiniz, hatta biraz evvel duyduğuma göre Merkel işte, üç dönemde yapılanın otuz kuşak gittiğini söylüyor, otuz kuşak için bir şey yapıyoruz aslında biz burada. Onu konuşuyoruz ama bence çok da ciddi konuşmuyoruz. Neyse, bence bu kadar eleştiri hepimize yeter diye düşünüyorum.
Şimdi, çok kısa, hızla geçmek istiyorum. Muhtemelen bir kısmında da tekrara düşeceğim. Bir yetkisizlik durumu söz konusu. Ben Mersin Milletvekiliyim, Mersin'de Akkuyu Santrali'nde ne olup bittiğini biz bilmiyoruz. Bir sürü dedikodu var, bir sürü şeyin olduğunu duyuyoruz, güya reaktörün tabanı 2 kere çatladı, 1 kere çatladığını zaten basından okuduk ama hiç kimse hiçbir şey bilmiyor. Yani düşünsenize, ilinizde bir tane nükleer santral yapılıyor ve siz hiçbir şey bilmiyorsunuz. Bence bu da çok anormal.
Akkuyu, yüzde 100 yabancı kontrolünde. Evet, bu, çok önemli bir sorun çünkü Sayın Bakan da söyledi, egemenlik hakkı ve yerli, millî olması gerekiyor bunun. Yani bu yerli, millî çünkü kontrol etmezseniz, bu nükleer santral, bırakamazsınız. Hani maliyet tarafını falan bir kenara bırakıyorum, işte, Japonlar "20 milyar" dedi -işte, ona geleceğim- ama biz 71 milyar ödeyeceğiz; bu, doğrudur, yanlıştır... Burada dile getirmek istemiyorum ama ya patlarsa da demek istemiyorum ya bir problem olursa ya orada bir sızıntı olursa ve bunlarla ilgili bizim ne kadar kontrolümüz var; bunu hiçbirimiz bilmiyoruz. Kime teslim ediyoruz bunu? Sıcak denizlerde ilk nükleer denemesini yani bu tarz santrali ilk defa yapan Ruslara teslim ediyoruz. Yani aslında deneme tahtası ve hatta, muhtemelen bugünün şartlarındaki bir şeyi çalışmışsınızdır; herhâlde gelecekte mesela beş sene sonra, on sene sonra Mersin'in iklim değişikliği sebebiyle çok ciddi bir şekilde ısınacağını, Akdeniz'in de ısınacağını hepimiz biliyoruz. O şartlara uygun mudur, onun ekosisteme ne tarz faydası, zararı olacak; onu da herhâlde Sayın Bakan Yardımcımız çalışmıştır, anlatacaktır diye düşünüyorum.
Çernobil'den çok bahsedildi, 26 Nisan 1986. Daha bir sene evvel, genç bir arkadaşıma Çernobil'e bağlı olarak kanser teşhisi konuldu yani çok uzun zaman devam ediyor bu tarz hataların bedelleri, hepimiz de bunu yaşıyoruz, gözüken o ki yaşamaya da devam edeceğiz. Bunu Akkuyu'dan bağımsız söylüyorum ama çok ciddiye almamız lazım; çok da güvenilir, güvenilebilir birilerine teslim etmemiz lazım; bu ortaklığı da çok güvenilebilir birileriyle yapmamız lazım. Ukrayna'da ne yaptığı belli olmayan, dün gece itibarıyla nükleer tehditleri, tüm roketlerini Avrupa'ya çevirmiş olan, bize çevirmiş olan birine, biz ülkemizin içerisinde bir tane nükleer santral teslim ediyoruz; bunun bambaşka riskleri var. Bu, aynı zamanda -hepimiz için söylüyorum- Türkiye Cumhuriyeti için bir güvenlik tehdidi de içeriyor, bence bunu da düşünmemiz gerekiyor.
Özetle "deprem hattı" dediniz. İşte, Mersin -benim şehrim- Adana, Antalya, Kuzey Kıbrıs, Karaman, bunlar zaten birinci dereceden tehdit altında. Biraz evvel sunumunuzda -Akkuyu'ydu sanırım- gösterdiniz, ne kadar güzel bir koya yaptığınızı gördünüz mü Sayın Bakan Yardımcım? Yani cennet gibidir; bir gün gelirseniz -belki de gelmişsinizdir, muhtemelen gelmişsinizdir- bir öncesindeki, bir sonrasındaki koya da bakın, oralar da cennet gibidir. Yani Türkiye'nin en güzel koylarından birkaç tanesi Mersin'de sizin Akkuyu'yu kurduğunuz yerdedir ve orası bambaşka potansiyellere sahiptir. Mesele, enerji, iklim krizi; bunlar tamam, bunların hepsini konuşuruz ama neyi nerede yaptığımız ve niye yaptığımız bence çok çok önemli. Özellikle, birinde Avrupa'da 1'inci, diğerinde Avrupa'da 2'nci yani rüzgârda ve güneşte inanılmaz potansiyeli olan bir ülkenin... Hani konuşuruz belki birazdan niye 12,35 centten almak zorunda olduğunu ve niye böyle bir nükleer santrale sahip olmak zorunda olduğunu konuşmamız lazım. Ama diyorum ya, işte, mesela "kontrolsüzlük" diye yazmışım bunu, reaktörde çatlak; kendi notumu okuyayım size, bence yeter, 2 defa: "Şaka değil, nükleer bu." "Şaka değil, nükleer bu."
Şimdi, mesela, Rus şirketine güvenip geçiyoruz. Ya, içinde olmalıyız biz bunun, bizim olmalı. Bizim yüzde 50'ymiş, ben yüzde 50'yi de bilmiyordum, yüzde 51'den daha azına razı olmuyormuş Ruslar. Ben sormak istiyorum; yani, o santralin içine girip herhangi bir problem olduğunda siz ne kadar yetkinsiniz buna müdahale etmeye? Çünkü olduğunuza dair endişelerim var, çünkü hepimiz biliyoruz Mersin'de kontrol etmeye gidenlere çay, kahve, kahvaltı, yemek ısmarlayıp geri gönderildiğini, içeride de herhangi bir kontrolünüzün olmadığını duyuyoruz. Gerçekse korkunç bir şey, umarım doğru değildir.
Bir de yine çok konuştuğumuz, belki de burada çok az dillendirdiğimiz bir liman meselesi var. Biliyorsunuz, biz orada Ruslara liman veriyoruz, içerisindeki her türlü hakkı da onlara veriyoruz. Muhtemelen askerî gemilerini yanaştırıp çıkaramayacaklar ama ne yanaştırıp ne çıkardıklarıyla ilgili bildiğim kadarıyla hiçbir yetkimiz, yaptırımımız yok. Bu da doğru mudur yoksa biz mi yanlış bilgilendiriliyoruz? Bunu da açıkçası öğrenmek isterim, belki de o madde 9'daki burada en baştan beri sorulan endişenin de giderilmesine fayda sağlayacaktır. Çünkü enteresan bir madde bu, diğer nükleer içeren yatırımların deposu, aktarma yeri veya nükleer bulaşmış ürünlerin merkezi olmanın önünü açıyor. Yani, belki siz bu niyetle yapmıyorsunuz, umarım yapmıyorsunuzdur yani Türkiye Cumhuriyeti'nin hiçbir sorumlu yetkilisinin yapmaması gereken bir şey ama kanununuz yarın başka birinin bunu yapmasına müsaade ediyor. Bu açıklık var kanunda; düzeltmek, değişiklik maddesi vermek isterdik ama bu benim dördüncü senem Türkiye Büyük Millet Meclisinde, ne yazık ki bu konularda muhalefet olarak verdiğimiz herhangi bir şey kabul edilmedi. Kanunlar çıktı, bazılarında haklı çıktık, sonrasında tekrar tekrar aynı kanunlar önümüze geldi ama bu İzmir Gaziemir sadece küçücük bir örnek olarak kalır. Gerçekten çok büyük bir risk alıyorsunuz bu kanunla beraber, sizden sonraki hükûmetlere de bence çok büyük bir sorumluluk veriyorsunuz. Umarım, Sayın Komisyon Başkanının söylediği gibi Cumhurbaşkanlığı en kısa zamanda değişir de bizler en azından bu sorumluluğu sizden daha iyi taşımaya çalışırız.
Yani, işin özeti: Santrali geçtik, nükleer çöplük riskiyle karşı karşıyayız veya karşı karşıya mıyız? Valla, baş sallayarak olmasını ben de temenni ederdim Kıymetli Başkanım ama sizinle tanışamadık, siz de atanmışsınız, ziyaretlerde bulunuyorsunuz ama kanun daha bugün çıkacak, dolayısıyla bence o da çok, en azından basına fotoğraf verme kısmının çok şık olduğunu düşünmüyorum; onu da belirtmek isterim.
Şimdi, biraz fiyata gelelim. Çok pahalıya alıyoruz, 20 milyar dolardan bahsettik, 71 milyar ödüyoruz, buna "yerli, millî" diyoruz. Yani biz zaten kazığı belli bir miktarda yedikten sonra evet, Türkiye'de üreteceğiz yerli ve millî olacak ama diğer 51 milyar dolar da yerli ve millî, bizim hepimizin alın teri, hepimizin emeği hani. Bunları yaparız biz, yapmalıyız, yapabilmeliyiz; yapamayacaksak da bu işlere girmemeliyiz. Çok söylendi, çok rahat GES'ler veyahut da rüzgâr ES'lerle ilgili alternatif üretebiliriz, çok daha fazla istihdam yaratırız. Gerçekten, özellikle yenilenebilir enerji tarafına nükleer, yenilenebilir enerji bile değil ama bir tarafından sıkıştırmaya çalışıyorlar ama diğer tarafta gerçek yenilenebilir enerjide inanılmaz iş potansiyeli, istihdam var. Bu, bugünün konusu değil Başkanım ama bir gün toplarsanız en azından resmî olmasa bile biz Çevre Komisyonu olarak ülkenin geleceği için hep beraber neler yapacağız, onu konuşsak inanılmaz faydalı olur.
Evet, bana sorarsanız risk var, menfaat yok, aktif deprem bölgesinde... Yani, artık siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeşil kalkınmadan anladığım, benim anladığım rüzgâr, güneş; Avrupa lideri Türkiye'nin bu konuda inanılmaz potansiyelini değerlendirmesi gerekir.
Ben bu kanunun çok detaylı hazırlanmış bir kanun olduğunu düşünmüyorum, çok eksiği olduğunu düşünüyorum, çok daha fazla tartışılması gereken bir kanun olduğunu düşünüyorum. 9 Mart gibi bir sıkıntınız var, onu çözdükten sonra yeniden geleceğini düşünüyorum. Dolayısıyla, bence hepimiz geleceğimiz için bir sorumluluk almalıyız, en azından bu tali komisyonda ve bence bu kanuna hepimiz beraber "hayır" demeliyiz diyeceğim ama biliyorum boşa söyleyeceğim. Ama bizim oyumuz, kanunun hazırlıksızlığı anlamında ve Akkuyu'yla ilgili yeterli kontrolümüzün olmamasından başlayarak diğer saydığım tüm sebeplerden dolayı "hayır" olacak.
Teşekkür ediyorum Başkanım.