KOMİSYON KONUŞMASI

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, teklifin 5'inci maddesiyle ülkemizin taraf olduğu Nükleer Güvenlik Sözleşmesi esas alınarak yetkilendirilen gerçek ve tüzel kişilerin sorumlulukları ve bu sorumluluklarının nasıl sona ereceğine ilişkin hususlar düzenlenmektedir.

Nükleer Güvenlik Sözleşmesi, karada kurulmuş olan nükleer güç santrallerinde yüksek bir güvenlik seviyesinin sağlanması ve sürdürülmesine yönelik temel güvenlik ilkelerini belirtmek üzere oluşturulmuş bir sözleşmedir. Her akit taraf, sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmek için kendi ulusal yasaları çerçevesinde yasal düzenleyici, idari ve diğer gerekli tedbirleri alacağını taahhüt eder. Sözleşme, 20 Eylül 1994 tarihinde ülkelerin imzasına açılmış olup Türkiye tarafından 24 Eylül 1994 tarihinde imzalanmış, 14 Ocak 1995 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanmış ve 1996 yılında Meclis tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir.

Taraf ülkelerin nükleer güvenliğinin geliştirilmesine ilişkin olarak yürüttüğü faaliyetler her üç senede bir yapılan NGS Gözden Geçirme Toplantılarında ele alınır. Ülkeler Gözden Geçirme Toplantıları için ulusal raporlarını hazırlar ve sözleşmenin sekretaryasını yürüten UAEA'ya iletir. Ulusal raporun hazırlanış amacı taraf ülkelerin sözleşme hükümlerine uyumlu olup olmadıklarına ilişkin öz değerlendirme çalışmalarının gerçekleştirilmesidir. Ülke raporları, UAEA tarafından sözleşmeye üye ülkelerin görüşüne açılmaktadır. Gözden Geçirme Toplantısı öncesinde ulusal raporlar üye ülkeler tarafından incelenir, sorular sorulur ve ulusal rapora gelen sorular yanıtlanır. Toplantı sırasında ise ülkeler sunumlarını yaparak katılımcı ülkelere ulusal durumun açıklamasını yapar, soruları yanıtlar. Gözden Geçirme Toplantıları kapsamında 1999 yılından başlayarak her üç yılda bir olmak kaydıyla bugüne kadar 7 adet olağan, 2 adet olağanüstü toplantı gerçekleştirmiş olup 2020 yılında yapılacak olan toplantı Covid salgını nedeniyle yapılamamıştır.

Nükleer Güvenlik Sözleşmesi'nin işe yaramayacağını anlamak için Hiroşima ve Nagazaki'ye tekrar bakmamız ve güncel siyasi konjonktürü de katmamız yeterlidir.

6 Ağustos 1945 yılında Hiroşima'da insanlık kâr ve güç uğruna yok etme hırsının varacağı son noktayı atılan atom bombasıyla görmüş. Hiroşima'da 140 bin kişi, üç gün sonra Nagazaki'ye atılan bombada ise 80 bin kişi yaşamını yitirmiştir. Milyonlarca canlı maruz kaldığı radyasyon nedeniyle çeşitli sağlık sorunlarıyla mücadele etmek zorunda kalırken kanser vakalarında inanılmaz artışın önüne geçilememiştir. Amerika Birleşik Devletleri emperyalizmi vahşi saldırısıyla amacının savaşı bitirmek değil, sürdüreceği sömürü savaşlarına bir adım önde başlamak olduğunu göstermiş, tüm dünyaya vermek istediği gözdağını attığı atom bombasıyla fazlasıyla vermiştir.

Aradan geçen üç çeyrek asrı aşan zamanda uluslararası ilişkiler boyut değiştirirken üstünlük kurma ve güvenlik stratejisinin bir aracı olan nükleer santraller ve silah endüstrisi daha da yayılmıştır. Nükleer teknolojiye yönelik endişeler artmış, savaşsız bir dünyada barış içinde yaşama arzusu ne yazık ki karşılıksız kalmıştır.

1968'de imzalanan ve 1970'te yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması'yla ABD, Sovyetler Birliği, İngiltere, Fransa ve Çin'e nükleer silaha sahip olma hakkı tanınırken küresel sistem, nükleer silaha sahip olan ve olmayan ülkeler olarak ikiye ayrılmıştır. Türkiye ise nükleer silahsızlanmanın temel dayanağını oluşturan ve 1968'de imzaya açılan bu antlaşmayı 17 Nisan 1986 tarihinde onaylamıştır. Türkiye, antlaşmaya taraf olarak nükleer silaha sahip olmayacağı taahhüdünü vermiş, bunun karşılığında nükleer enerjiyi barışçıl amaçlarla kullanma açısından bazı avantajlar elde etmiştir ancak AKP Hükûmetinin iktidarda olduğu on dokuz yıllık süreçte nükleer santrale ve nükleer silaha olan ilgi artmış, Mersin Akkuyu nükleer santral temelleri atılmış, Sinop'ta kurulması planlanan nükleer santral için tüm itirazlara rağmen hazırlıklar başlamıştır. Nükleer teknolojinin enerji açığını kapatma bahanesiyle barışçıl amaçlar için kullanılacağı söylemine karşılık partili Cumhurbaşkanının nükleer silahların gerekliliği konusunda yaptığı açıklamalar asıl niyetin ne olduğunu da ortaya koymuştur. Küresel emperyalizmin Orta Doğu'da yarattığı çıkar savaşları tehlikesine aldırış etmeden dış politikada izlediği çatışmacı, şiddeti körükleyen söylemlerin yanı sıra nükleer santral kurma inadında da direten siyasi iktidar nükleer silahlara sahip olma hayallerini gün geçtikçe büyütürken uluslararası anlaşmaları da ihlal etmiş, ülkemiz ve bölge insanını tehdit eden ABD- NATO nükleer silahlarını bağımlılık ilişkileriyle ülkemizde barındırmaktan çekinmemiştir. Halkımızın ve aynı coğrafyada yaşayan tüm canlıların güvenliğini tehlikeye atarak siyasi tercih yapmıştır.

Hiroşima katliamının 76'ncı yıl dönümünde nükleer santraller ve nükleer silahların barındıracağı tehlikeyi görmezden gelmenin, bir kaza ya da saldırı anında yaşanacak kırımın insanlığa karşı işlenen en büyük suçlardan birini oluşturacağını sadece o bölge canlıları ve doğası için değil, tüm dünyada yıllarca geri dönülemez bir tahribata neden olacağını hatırlatıyoruz. Ülkemiz ve tüm dünya hükûmetlerini barış içerisinde, silahsız ve nükleersiz bir dünyada yaşamak için sorumluluğa davet ediyoruz. Ülkemizi ve komşularımızı açık hedef hâline getirecek nükleer santral ve silahların ulusal itibarımızı artıracak teknolojiler olarak sunulmasını ve halkın yanıltılmasını kabul etmiyoruz.

Küresel kapitalizm ve emperyalizme bağımlılık ilişkileri içerisinde ekonomik, sosyal, siyasal alanda yaşanan sıkıntıların arttığı, binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan küresel salgın, iklim değişikliği, seller, yangınlar, terör, savaş ve göç felaketlerinin büyük acılarını yaşarken kaynakların kitle imha silahları yerine acilen kamusal ihtiyaçlar doğrultusunda kullanılmasını talep ediyoruz.

Sayın Başkan, gerekçe bu ama anlamadılarsa biraz izah edebilirim, arkadaşlarım dinleyemedi galiba.

BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Teşekkür ederiz.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Bu nedenle teklif metninden çıkarılmasını öneriyoruz.

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - Hayır, gayet iyi anladık.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Eyvallah ağabey.

BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Ama gelecek sefer daha uzun gerekçeler bekliyoruz.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Var var, daha var.