ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, iktidarın hukuk dışı ve usul dışı KHK düzenlemelerinin AYM'de iptal edilmesi hukukun olağan bir sonucudur ancak bariz hukuk dışılıkların aylarca, yıllarca sürmesinin bir sonucunu bugün konuşuyoruz. Bu düzenlemeyle, bugüne kadar Nükleer Düzenleme Kanunu Teklifi'nin tüm bütçeleri, personelleri ve uygulamalarının yasal dayanaktan yoksun olduğu ifade ediliyor. Yaklaşık üç dört yıldır faaliyet gösteren bir Kurumun kanununu yeniden görüşmek durumunda kalıyoruz. Öncelikle bu çarpıklığın bu politikaların bir sonucu olduğunu ifade etmemiz gerekiyor yani "Siz yıkın, mahkeme kararı arkadan gelir." yaklaşımının bir kural hâline geldiğini görüyoruz.

Öte yandan, nükleer enerji dünya genelinde terk edilmeye çalışılırken Türkiye'de cinnet düzeyinde bir ısrarın olduğunu ve bu nükleer cinnetin ekonomik gerekçelere dayanmadığı ifade edilmelidir. Akkuyu başta olmak üzere, kurulması planlanan ve çalışmaları devam eden nükleer santrallerden kamuoyuna yansıyan enerji alım bedelleri ve alım garantilerinin çok pahalı olduğu ve döviz kurlarına endeksli olduğu ifade edilmektedir. Bu kanundaki parasal cezaların ve parasal rakamların da TL üzerinden değil, avro üzerinden değerlendirilmesini kamuoyunun takdirine sunuyoruz.

2010 yılında Rusya'yla yapılan anlaşmaya göre, Akkuyu Nükleer Enerji Santrali kamu mülkiyetinde olan atom enerjisi kuruluşu Rosatom tarafından yapılacak ve işletilecektir. Türkiye inşa alanını ve gerekli izinleri bedelsiz temin edecek fakat santralin nasıl yapılacağına ve işletileceğine dair tasarım ve radyoaktif atıkların imhası dâhil olmak üzere hemen hiçbir yetkiye sahip olmayacaktır. Santral, devreden çıkarma işleminin sonuna kadar Rosatom'un mülkiyetinde kalacak ve Rosatom'un hissesi asla yüzde 51'in altına düşmeyecek. Dolayısıyla, Akkuyu Nükleer Enerji Santrali egemen bir devletin sınırları içerisinde olup bir başka devlete ait olan ve o devlet tarafından işletilen ilk ve tek NES olacaktır. Ayrıca, yakıt sadece Rus TVEL firması tarafından temin edilecek, tüm vasıflı eleman kadrosu Rusya'dan gelecektir, geçen on iki yıl bu durumun aynı bu şekilde geliştiğini göstermiştir. Türkiye, Ukrayna krizinde Rusya'nın Avrupa Konseyi üyeliği oylaması sırasında çekimser kalmış; S-400 vakasından 36 askerin Rusya tarafından öldürülmesine, Rusya'ya karşı bir tutum geliştirmemesinde bu nükleer bağımlılık ilişkisinin etkisi vardır. Türkiye ve Rusya'nın ulusal çıkarları iki tek adamın ferasetine, iktidarların bekasına ve çıkarlarına mahkûm kalmış durumdadır ancak nükleer risk bir kişiye, bir iktidara ve hatta bir ülkeye göre değil, genel olarak dünyayı etkileyen bir faktördür. Tüm bu gerekçelerle maddenin teklif metninden çıkarılmasını öneriyoruz.