| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4258) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 08 .03.2022 |
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Ama biz sizi dinledik, öyle yok. Şimdi siz de bizi dinleyin, öyle yok.
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Ama şu anda...
KAMİL AYDIN (Erzurum) - İşte, maalesef, ben onun için söz aldım yani ben usule geçmiş...
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Peki, Sayın Aydın, ben sizi dinleyeceğim.
BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Şenol Hanım, Kamil Hoca sizin kendisini dinlemenizi çok önemsedi.
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Evet, o zaman çok teşekkür ediyorum. Bana sataşma olmadığı müddetçe tabii ki dinlerim.
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Estağfurullah.
İşin latifesi bir tarafa ama gerçekten olayın usul noktasında kendimi özellikle tuttum, konuşmamaya çalıştım, konuşmamaya çalıştım. Yani kurallar, kanunlar, kaideler adına herkes bir şeyler söyledi ama Allah aşkına Millî Eğitim Komisyonunun veya diğer komisyonların da bir usulü var; bir gündem üzerinden gidilir, gündem üzerinden konuşulur. Yani buradan bir istatistiksel çalışma, bir akademik çalışma, bir doktora çalışması rahat çıkar. Bir komisyon toplantısında komisyona gelen, gündemle ilgili konuşulan, kayıtlara geçen metin ne kadar, gündem dışı konuşulan ve ağırlıklı olarak iddialar içeren konuşmanın yekûnu ne kadar diye yapılsa herhâlde birincisi ikincisine yenik düşer diye düşünüyoruz.
Şimdi, Sayın Başkanım, gerçekten -ben bunu bir defa daha söylemiştim- bizim etik bir sıkıntımız var. Gerçekten burada bulunup, sonuna kadar ilgi duyup tartışan, konuşan Komisyon üyesi veya dışarıdan arkadaşları tenzih ederek söylüyorum ama yani buranın, gündem dışından gelip burayı sanki korsan bir bildiri sunma, özellikle bunu bir de yayına dönüştürme, efendim, seçmen kitlesine bir mesaj verme şeklinde kullanılması beni rahatsız ediyor, beni üzüyor bir milletvekili olarak. Yani milletvekilliği böyle sığınılacak bir liman da değil, etik olmayan şeylere tevessül edilecek bir makam da değil. Tam tersine, herkesten daha çok özellikle Millî Eğitim Komisyonu gibi komisyonların buna daha fazla riayet etmesi lazım. Mesela, ben somutlaştırayım: 19 civarında komisyon var ama inanın, ben üyesi olduğum Dışişleri ve Millî Eğitim Komisyonu dışında şu ana kadar hiçbir komisyon toplantısına gitmedim. Gitsem de arkada böyle dinlerim çünkü yetkin olmadığım bir alan. Bu, benim hem bilimsel backgrounduma aykırı, geçmişime aykırı hem de o Komisyon gündemine gerçekten bir gaf yaparım da eksik bir şey söylerim de yani olur ya, acaba insicamını bozar mıyım... Çünkü Komisyonun bir mehabeti var, bir vahameti var yani insicamı var, buna da dikkat etmek lazım.
Şimdi, o kadar çelişkilere muhatap olduk ki bunları söyleme ihtiyacı hissettim. Allah aşkına yani bu Komisyondaki üyelere... Hocam, sizi örnek olsun diye söyledim, tenzih ediyorum, siz oturuyorsunuz ama geliyor, konuşuyor ve gidiyor yani sanki bir Komisyon toplantısına dışarıdan gelip bir amaca matuf bir şeyi söyleyip "Amaç hasıl olmuştur gerisi önemli değil." ya da bir kısmında gelip daha önce konuşulanları tekrar, buradaki yetkilileri tekrara düşürerek, bizleri tekrara düşürerek ya da tartışma ortamına çekerek "Ama bu konuda da bir şey söylenmedi, duymadım." E, gelmedin ki duyasın yani olayın başından beri burada olsan gerçekten akışını çok güzel göreceksin ve belki kendin de o tekrara düşmeyeceksin, böyle bir talebin de olmayacak.
Şimdi, tabii, bunları söyledikten sonra, Sayın Vekilime katılıyorum. Biz geçen senelerde OSTİM'in bir vakıf üniversitesinin kuruluş aşamasını yaşadık. Üye arkadaşlar hatırlar, gerçekten çok sistematik bir çalışma oldu, geldiler, güzel sunuş yaptılar, gerekçelerini koydular. Bakın, eleştiriyorum. Yani böyle bir oldubittiden ziyade gelseydiler, meramlarını anlatsaydılar. Yani OSTİM'i öyle açtık, hatırlayın ve hiç kimse de itiraz etmedi.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Yaptık Hocam, geçen dönem yaptık; biliyorum, hatırlıyorum.
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Tamam, zaman sıkışık ama ne olur yani... Bir temsilcisini, böyle bir şeyi bekletecekti, gelip burada bir şeyler söyleyecekti.
Şimdi, kıymetli arkadaşlar, bakınız, vakıf üniversiteleri ile devlet üniversitelerini ne olur çatıştırmayalım; birbirlerine rakip, birbirlerinin hasmı değiller. Şimdi, gerçekten, aynı gruba mensup çok değerli üç beş milletvekili arkadaşımızın yarısı vakıf karşıtı, diğer yarısı kısmen "Vakfın iyi olanları da var, kötü olanları da var.", bir kısmı "Bursa'mız için hayırlı olsun, güzel bir şey." Yani bu tür çelişkileri yaşamama adına böyle bir toptancı duruştan ziyade... Ben mesela Erzurum Milletvekili olarak, bir akademisyen olarak Erzurum'a bir vakıf üniversitesi açacak bir iş adamını çok desteklerim, isterim, "Ama efendim, geçmişte şunlar oldu, hizmetti, şuydu buydu falan filan." Ya, bakın, kurarsınız, şüpheyi esas kılmadan kurarsınız. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devleti kurumlarıyla. Bunu denetleyecek yetkili kurumları Millî Eğitim Bakanlığıdır, YÖK'tür, efendim, savcılarımızdır hukuki yapımızdır, Anayasa'mızdır, bağlayıcıdır, artık bunların kontrolüne geçmiştir. Ben şimdi buradan "evet" diyeceğim, efendim vebale giriyormuşum. On yıl sonra bu adam -çok af buyurun- eroin tüccarı çıkarsa "Vay Hocam siz el kaldırmıştınız, siz böyle bir öngörü yanlışlığı yaptınız, dolayısıyla vebali sizin omzunuzda." gibi böyle ucuz çıkarımlara da tevessül etmeyelim. Burada Türkiye Cumhuriyeti devletinin yetkili organları, sorumluları gereken tetkiki yapar, korumayı yapar, kontrolü yapar; eksiklik varsa efendim, onu adli yargının önüne bırakır, o da gerekli hesabı vermek zorunda kalır.
Şimdi, vakıf üniversiteleri... Tabii, biz bazı eksiklikleri, burada bahsedilenleri zaten gördük ve sizin huzurunuzda kısmi bir düzenleme yapıldı. Özellikle "Vakıf mı özel mi; kâr amaçlı mı gerçekten amaca matuf, vakıf faaliyeti anlamında bir üniversite eğitimi mi?" Şüphelerimizi arz ettik ve mesela burslu öğrenci oranını yüzde 15'lere çıkardık. Öyle hatırlıyorum değil mi Hocam?
LALE KARABIYIK (Bursa) - Evet, evet.
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Hepimiz birlikte çıkardık bunu. Daha büyük kanayan bir yaramız vardı, öğretim üyeleri mağdur ediliyordu. Bakın, vakıf üniversiteleri ilk kurulduğunda çok cazip okullardı ve inanın, korkunç bir beyin göçü yaşadık devlet üniversitelerinden. Öyle değil mi?
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Tabii, tabii.
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Müthiş tekliflerle... Aslında özel okullarda da böyleydi başlangıçta ama sonradan tabii, böyle bir dejenerasyon sonucu vakıf üniversiteleri neredeyse asgari ücretle çalıştırmaya yönelik birtakım hamlelerde bulununca biz dedik ki: Olmaz böyle bir şey; orada da bilim insanı emek veriyor, dolayısıyla ücretlendirme konusunda devlet üniversitelerinin öngördüğü şartlar neyse aynısının hâkim kılınması gerekir. Ve bu kanunlaştı. Şimdi, belki bazıları ağlaya ağlaya vermek zorunda kalıyorlar. Vermese denetlemeye tabi değil mi hocam? Şimdi, buradan hareketle ne olur vakıf üniversiteleri... Yani Hocam Avrupa'yı örnek verdi ama Amerika'daki vakıf üniversiteleri çok çok ileride, işte, Bilkent onun bir prototipi oldu Türkiye'de. Yani bunun önünü açalım, zeki çocuklarımıza, Allah korusun... Bakın, yine, bu noktadan hareketle söyleyelim: Bir şehirde zeki bir çocuk ille de bir okula mahkûm edilmesin, alternatifsiz bir okula gönderilmesin diye birçok mesele de bundan doğdu. İnanın, birçok şehirde alternatif dershane olmadığı için; dershane, lise olmadığı için, ortaokul olmadığı için, efendim, hatta bazı üniversiteleri beğenmediği için... "Baba ben tıp okuyacağım." Bana gelen, ağlayan bir velinin serzenişi şuydu: "Çocuğumu kıramadım çünkü puanları yetmedi ama doktor olmak istiyor, birkaç puan altta o okul vardı, oraya gitmek zorunda kaldı." Bu şeyleri yaşamama adına bunların önünü açalım, vakıf üniversitelerini kendi aralarında bir yarışa tabi tutalım ama sanki devlet üniversitesinin bir rakibiymiş gibi... Burada hoca arkadaşlarımız daha iyi bilir, birçok ildeki üniversitelerde kadro sıkışıklığı var, kadro alamayan arkadaşlarımız var. Şimdi, ben, yine, aynı örneği vereceğim, inanın bu yaş sınırlamasını gündeme getirdim geçen hafta bölge temsilcisi olarak. Ya, çok yerinde, gerçekten ilminin, irfanının zirvesinde bir Hoca 67'de, diyorsunuz ki "Hadi, sen emekli ol, git evinde otur." Şimdi, Mehmet Haberal Hoca dünyaca ünlü transplantasyonlarda imza atıyor, yaşını biz biliyoruz; vakıf üniversitesi olmasaydı... Talât Sait Halman Hoca'yla ben birlikte çalıştım, Bilkent Üniversitesi olmasaydı... Halil İnalcık Hoca'yı gerçekten bir vakıf üniversitesi olmasaydı nerede istihdam edecektik? Yani bunların şöyle topyekûn... Bunu siyasi mülahazaların kısmen dışında bırakalım ama isimle ilgili tartışmalar eyvallah, burada var çünkü gündemde var. "Efendim, niye öyleydi, böyle oldu?" Tamam, bunu tartışalım ama buradan hareketle soğanın, sarımsağın fiyatını, elektriğin fiyatını... "Yok pahalılığa ne yapacağız?" "Şunu yapacağız." Yani bu bizim Komisyonumuzun insicamını da gerçekten olumsuz yönde etkiliyor diyorum.
Sürçülisan ettiysek affola.