| Komisyon Adı | : | KADIN ERKEK FIRSAT EŞİTLİĞİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4290)(Tali Komisyon) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 22 .03.2022 |
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli üyeler; şimdi, bildiğiniz gibi -birazcık baştan söylemek istiyorum- bu kadına yönelik şiddeti araştırma komisyonu raporu yine, bize doğru dürüst bir inceleme fırsatı verilmeden, hani 8 Martta görüşelim diye hakikaten getirildi, Genel Kurulda görüşüldü.
Şimdi, bu kanun teklifinin de Meclise sunulması, aynı şekilde İstanbul Sözleşmesi'ne bir alternatif...
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - On beş gün geçti, okuma fırsatınız olabilirdi ama.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Yok, öyle bir fırsat değil, zaten benim söyleyeceğim daha da başka bir şey.
Bunu hakikaten defalarca duyacaksınız çünkü İstanbul Sözleşmesi "Ya, artık bunu konu etmeyin." denilebilecek bir şey değildi ve değil. Umuyorum, bu sözleşmeyi tekrar kazanacağız yani Danıştay savcılarının mütalaası gerçekten önemli ve bu sözleşme yerli yerine oturacak. Çünkü elimizdeki kanun teklifi, sadece kadına yönelik şiddetle ilgili, Ceza Kanunu'nda değişiklik teklifi. Ama İstanbul Sözleşmesi bütün kurumlara yükümlülük getiren, aynı zamanda bütün kurumların denetimini zorunlu kılan ve önlemeyi aslında hedefleyen bir sözleşmeydi; bu yüzden ısrarla söylüyoruz.
Şimdi, ikinci nokta, bu Komisyon asli komisyon olmalıydı ya da karma komisyon kurulabilirdi yani Sağlık ve Adaletle birlikte bir karma komisyon olabilirdi. Ama neden biz tali kaldık? Bu da aslında ayrımcılığın bir türü diye düşünmekte fayda var diyorum ben. Yani bunu hakikaten herkesin bir tekrardan değerlendirmesi lazım.
Bunun dışında, şimdi, sadece birkaç gün içinde alınan yargı kararlarına ve yaşanan olaylara baktığımız zaman... Mesela, Pınar Gültekin vahşice katledilirken aslında orada olan katil Metin Avcı'nın kardeşi Mertcan Avcı'nın da hakkında ağırlaştırılmış müebbet cezası isteniyor ama adam serbest. "Tweet" atanlar, düşünce açıklayanlar içeride ama ağırlaştırılmış müebbet istenen biri dışarıda; ne âlâ memleket. Gülistan Doku, 5 Ocak 2020'den beri kayıp ve "Nerede?" diye sorarak her yerde sorumlular göreve çağırılıyor, ondan sonra, iki yılın ardından başşüpheli Abarakov gözaltına alınıyor, ifade verdikten sonra da serbest bırakılıyor; oh ne âlâ memleket yine. Erkek cenneti yani baktığınız zaman hakikaten Türkiye bu anlamda. 18 Martta yani bize bu kanun teklifini mail attığınız gün Beyzanur Özel evinde şüpheli olarak ölü bulunmuştu, evli olduğu Ömer Fidan'ın yargılandığı kasten öldürme davasında bilirkişi yüzde 51 ihtimalle "intihar" dedi, sanık tahliye edildi; yine, evet, ne âlâ memleket. Yani son iki yılda en az 30 kadın düşerek hayatını kaybetti; bunu Genel Kurulda da söylemiştim "Yüksekten düşen kadınlar ülkesi olduk." diye ve bunlar, kayıtlara "şüpheli ölüm" diye geçiyor, yeterli inceleme yapılmıyor.
Şimdi, 18 Martta, mesela, İstanbul Ümraniye'de balkondan düşerek hayatını kaybettiği iddia edilen Ece Kılıçaslan Acar'ın şüpheli ölümüne ilişkin gözaltına alınan eşi E. Acar adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Ama Ece Kılıçaslan Acar'ın, eşi hakkında şiddet nedeniyle şikâyette bulunduğu, 2 ayrı mahkemede dava açıldığı ve şüpheli eş hakkında iki ay süreyle uzaklaştırma kararı verildiği de biliniyor.
Evet, Hatice Kaçmaz, yani hepimizi gerçekten derin yaraladı bu Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı ve şöyle bir şey olabilir mi ya, yani, duygusal çöküntü yaşadığı gerekçesiyle... Evlenme teklifini reddettiği için duygusal çöküntü yaşamış adam, almış bir de bıçağını böyle koymuş eline, ondan sonra gitmiş oraya, kadının yanına ama bu, tasarlayarak olmamış. Teklifi kabul etseymiş kadın, öldürülmeyecekmiş. Ya, böyle bir şey, gerçekten, hepimizi yani bütün kadınları zıvanadan çıkaracak bir karar ve bu karar, maalesef, başka bir üst yolu olmayan bir karar, Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı.
Yani, şimdi, bunlara baktığınız zaman... Ben, okul arkadaşım -burada da dinlenmişti- emekli Ceza ve Aile Hâkimi Avukat Eray Karınca'nın bir tespitini aktarmak istiyorum: "Sorun, toplumsal cinsiyet eşitliğinin farkında olmayan yargı mensuplarının zihniyetinde. Toplumsal cinsiyet eşitliği fikrinin yargı mensuplarınca özümsenmediği bir koşulda, yargı pratiği değiştirilemez. İstediğiniz kanunu yapın, eril yargı önünde sonunda yine kaçacak bir delik bulur." Evet, bulacaklar o deliği. Yani, gerçekten, şu anda getirdiğiniz kanun o deliği kapatmayacak. Bunun maddelerine de geleceğim.
Mesela, Bakırköy'de, geçtiğimiz hafta, AVM otoparkında Yağmur Sönmez isimli hukuk fakültesi öğrencisi genç kadın Murat Bakırköylü tarafından öldürüldü. Bakırköylü'nün annesi hâkim, babası başsavcı vekili. Yani, bu örnek de bunu gösteriyor ki bizim, eğitimli-eğitimsiz filan diye ayırmadan -çünkü böyle rivayetler de var sanki eğitimlilerde olmuyor da eğitimsizlerde oluyor falan gibi- kamu çalışanlarına bu konuda eğitim vermeye çok çok özel önem atfetmemiz lazım, yargı mensupları başta olmak üzere. Hakikaten, onların... Ben bu Komisyonun adını da bir türlü benimseyemedim, "fırsat" nedir Allah aşkına? Yani, kadın-erkek eşitliğine inanmalarını sağlamamız lazım. Yani inanmalarını değil, daha doğrusu, uymalarını sağlamamız lazım. Uymadıkları takdirde yaptırım olacağını, bununla karşılaşacaklarını anlamaları lazım çünkü gerçekten başka türlü anlamayacaklar.
Şimdi, önergelerimiz var, bunları sunacağım ben. Son olarak, maddelere geçmeden şunu da söylemek istiyorum: Kadınlar diyor ki: "Bu düzenleme İstanbul Sözleşmesi'ne alternatif olabilir mi?" Bunun cevabı kesinlikle "Hayır." Bunu da, başta söylediğim gibi, sadece cezaları ağırlaştırarak sorunu çözemeyiz; onun içindir ki biz bu kanunları çıkaralım, daha iyilerini de çıkaralım. Uygulama aşamasında tıkanmanın önüne geçmek için kanundan fazlasına, İstanbul Sözleşmesi'nin öngördüğü maddeleri hayata geçirmeye ihtiyaç var hayatın her alanında.
Şimdi, maddelere baktığımız zaman, özellikle maddelerde şunu söylemek istiyorum: 1'inci maddede "Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı olarak kadına karşı işlenen suçlar ve çocuklara karşı işlenen suçlar bu madde kapsamı dışındadır." dememiz lazım. Bir daha söylüyorum: "Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı olarak kadına karşı işlenen suçlar ve çocuklara karşı işlenen suçlar bu madde kapsamı dışındadır." dememiz lazım. Yani, bunun, takdirî indirimin dışında kalması lazım. Pişmanlık aramak fayda etmez çünkü "Pişmanım." diyecek. Size az önce yargı kararlarını o yüzden söyledim. Yani koskoca Yargıtay Ceza Genel Kurulu kalkmış bu kararı vermiş ve "Tasarlamamış; reddetmiş evliliği, o yüzden öldürüldü." diyor. Yani bu bir utanç Türkiye için gerçekten. E, bu kararı vermiş olanlar, Allah aşkına, karşısına gelen adam "Ya, ben çok pişmanım Hâkim Bey." dediğinde pişmanlığı kabul etmeyecek mi? Evet, "Pişmandı." diyecek. Kravat mravat değil, gerçekten mesele kravat falan değil yani kararların gerekçeli yazılması... Evet, orada da bir kez daha vurgulama gereği duymuşsunuz ama zaten gerekçesiz karar olmaz ki.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Olmaz, evet.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Bu, kanun hükmüdür yani gerekçesiz karar olmaz. Yıllarca avukatlar olarak bunun mücadelesini verdik ve bu bir türlü hayata geçmiyor çünkü hâkimler gerçekten Ali kıran baş kesen yani "Ben iki satır yazarım, şu maddeye dayanarak reddine derim." işte, savcı "Mütalaayı böyle -hatta karnından konuşarak- veririm, kimse de duymasa olur." Yani birçok yargılamada biz bununla karşı karşıya kalıyoruz; duyurmuyorlar bile seslerini, böyle konuşuyorlar, içine içine konuşuyorlar, hiçbir gerekçe yok. E, biz burada gene yeni bir teklif getirirken "Gerekçe yazmanız lazım." diyoruz. Tamam, gerekçe yazmadığı zaman yaptırımı ne olacak? Ya da bir kadın öldürüldüğünde yaptırımı ne olacak ya? Yani hakikaten tedbir kararına rağmen... Mesela istedi kadın tedbir kararını, vermedi ve ondan sonra öldürüldü, yaptırımı ne olacak? O hâkime rücu edebilecek miyiz biz tazminatları, o polislere rücu edebilecek miyiz biz tazminatları? Herkes görevini yapmalı. Yani bu zihniyet değişmediği zaman istediğiniz kadar cezaları artırın. O yüzden, 1'inci maddede biz "pişmanlıktı" yok "oydu buydu" bilmem ne laflarına, süslemelere gerek olmadan diyoruz ki: Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı olarak kadına karşı işlenen suçlar ve çocuklara karşı işlenen suçlar bu madde kapsamı dışındadır. Lâmı cimi yok bence yani başka yerlerden dolanmayalım derim.
Eziyet suçu... Eziyet suçu yıllardır var Türk Ceza Kanunu'nda. Yani ben 2005 değişiklikleri için çok mücadele eden insanlardan birisiyim. Eziyet suçunu kaç tane hâkim uyguladı ya? Uygulamıyorlar, belki doğru dürüst bilmiyorlar, bakmıyorlar bile. Hâlbuki gerçekten aile içerisinde özellikle ya da güven duyduğunuz ortam içerisinde, o ilişki içerisinde çok fazla işlenen bir suç kadına karşı eziyet suçu ve bunu uygulama imkânları varken uygulamadılar. E, şimdi kalkılıyor, bununla ilgili birtakım... Altı ay mı?
GAMZE TAŞCIER (Ankara) - Altı ay.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Yani "iki yıl" denirken "iki yıl altı aydan başlayarak" deniyor. E, şimdi altı yılın altındaki cezalarda cezaevine girmiyorlar ki. Cezaevlerine biz giriyoruz vallaha. Hiç öyle şiddet uygulayanlar, kadınları öldürenler ya da şüpheli olanlar, ağırlaştırılmış müebbetle yargılananlar... Saydım işte hepsini. Girmiyorlar onlar, siyasi suçlular giriyorlar. Daha çok, ülkede adalet -tırnak içerisinde- bu yönde işliyor. Hemen bizlere karşı teyakkuz var ama onlara karşı yok. Onlara karşı, bakın, böyle, oradan buradan "Sokmamak için nasıl çabalarız?" diye bakılıyor ve empati kuruyor; erkek hâkimler özellikle, erkeklerle empati kuruyorlar. Ben, bir keresinde, hakikaten, 4320 sayılı Kanun varken -daha bu 6284'ün öncesi işte, öncülüdür o- bir karar aldığında, uzaklaştırma kararı, savcılığa gittiğim zaman savcı bana -yani söylemişimdir belki bunu da, kusura bakmayın tekrar ediyorsam ama- "Peki, Avukat Hanım, adam nereye gidecek?" demişti. Ya, kadına şiddet uygulamış, adamı uzaklaştırma kararı veriliyor "Adam nereye gidecek?" dedi. Yani "Alın, evinize götürün Savcı Bey." dememek için kendimi zor tuttum gerçekten. Adamın nereye gideceğini düşüneceğine sen kalk da "O kadın ne olacak?" Hani, uzaklaştırma verdik de -diyelim ki- iste yani bunu, mahkeme de verdi, ondan sonra "Kadın geçimini nasıl sağlayacak?" Mesela nafaka kararı... Kaç tane hâkim uyguladı? 6284'te var. Kaç tane hâkim uyguluyor? Ya da "başkaca tedbirler..." diyor mesela, kaç tane hâkim başkaca tedbir uygulamış acaba? Gerçekten bunların verilerini de biz görmek ve bilmek zorundayız. O yüzden uygulama çok önemli arkadaşlar. O yüzden böyle işte "İstanbul Sözleşmesi, İstanbul Sözleşmesi." diyoruz, o kurumları denetleme görevi getirdiği için ama şimdi, evet, tamam, eziyet suçunu iki yıl altı aya çıkarmışsınız, ne olacak? Gene hapse girmeyecek; erteleme olacak, hükmün açıklanmasının geri bırakılması olacak, şu olacak, bu olacak, gene aynı şekilde o suçu işlemeye devam edecek. O yüzden buradaki cezasızlığın da kalkması gerekiyor, bu doğru bir şey değil gerçekten.
Madde 8'de, evet, ısrarlı takip... Bu kanun teklifini getirdiğinizde -yani burada yapmadık bunu ama- benim, aynı zamanda hepimizin isteği oydu ki kadın örgütleri gelsinler, burada doğru dürüst anlatsınlar, biz bunu tartışalım. Yani "istişare" dediğim şey aynı zamanda buydu ama anladığım kadarıyla sizi de bir acele içerisine sokmuşlar, yani sizi bir yere yetiştirmeye çalışıyorlar -nereyse o yer- yani sanki bunca yıl bunlar önlenmiş de şimdi de hemen böyle önlenecekmiş gibi. Hayır, değil; bu, biz ne zaman uyum içerisinde hareket edersek olacak; biz ne zaman gerçekten o hâkimleri karşımıza alırsak "Bunu uygularsan sen, senin için yaptırımı da bu olacak. Biz, her partiden bütün kadınlar olarak bunun karşısındayız." dediğimiz zaman olacak. Bu, yargıya etki etme falan değil; bu, yargının var olan yasaları uygulamamasına karşı çıkmadır yoksa yargı kararlarını etkileme falan değil aslında. Bu ısrarlı takipte de... Ha, bir de pardon, madde 3'e de evet, bu "basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek kasten yaralama suçunun kadına karşı ya da kişinin cinsiyet kimliği nedeniyle işlenmesi hâlinde." diye öneriyoruz, "Cezanın alt sınırı dört aydan altı ay hapse çıkarılmaktadır." gibi bir şey olabilir. Failin eş ya da boşandığı eş olması mağdurun kendisini güvende hissetmeyi beklediği yer olarak kodlanıyorsa bu madde bu şekilde değiştirilmelidir, yani suçun mağduru kadının güven ilişkisi kurduğu kişi tarafından -baba, kardeş, akraba, partner gibi evine tedbir almaksızın girebilecek kişiler tarafından- işlenmesi hâlinde olması gerekir bu maddenin. Burada, tabii, alt soya karşı işlenen suçun o nitelikli hâli saklı kalmak üzere bunu söylüyorum ama kapsamın ve artırım alanının bu şekilde genişletilmesi lazım.
Evet, eziyeti söylemiştim.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - 86'yı mı söylediniz?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - 96. Ha, ısrarlı takip... Yok, şimdi geldim ona. Israrlı takipte şimdi...
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - 86'yı söylediniz.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Evet, şu an kafam çok yorgun, 86'yı mı söyledim, neyi söyledim bilmiyorum gerçekten ama.
Şimdi, ısrarlı takip suçunda yani biz bu 123'üncü maddenin 1'inci fıkrasındaki işte "altı aydan iki yıla kadar" ibaresinin "iki yıldan dört yıla kadar" olması gerektiğini düşünüyoruz. İkinci fıkranın (c) bendindeki "bir yıldan üç yıla kadar" ibaresinin "üç yıldan beş yıla kadar" olması, "Şikâyete bağlıdır." ibaresinin de "Resen yapılır." şeklinde değiştirilmesi ve "fail tarafından işlenmesi" ibaresinden sonra da aşağıda şu bentlerin olması gerektiğini düşünüyoruz: "Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı, kadına karşı" (e) bendi olarak da "dil, ırk, milliyet, cinsel yönelim, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle" diye değiştirilmesini öneriyoruz. Israrlı takip aslında çok kere yine var olan yasalarda da uygulanabilirdi yani 6284'te vardı mesela, gerçekten hani bir ceza yoktu ama sonuçta tedbir olarak gerçekten verilebilecek şey vardı, onu da yapmadı gene yargı mensupları. Yani bu suçun oluştuğu durumlarda özellikle 123'üncü maddenin ruhundan değil, gerçekten TCK madde 96'nın, eziyet suçunun ruhundan hareket edilmesi gerekiyor.
Burada madde gerekçesi de önemli. Mesela "huzur, sükûn bozmayı aşan kasti hareketler" deniyor, başka şeyler de sıralanıyor. Mesela biz özellikle kadın örgütlerinin -onu söylüyordum yani- hepsinden görüş alarak gelmeye çalıştık. Biraz o yüzden de avukatların ve kadın örgütlerinin görüşlerinden de elimden geldiğince yansıtmaya çalışıyorum. Onlar diyorlar ki: "Çok fazla şart aranıyor burada bir fiilin ısrarlı takip sayılabilmesi için." Gerçekten bu kadar fazla şart aranmaması gerekiyor ve bu, ciddi bir şiddet biçimi. Dediğim gibi, altı aydan iki yıla kadar olan suçta fail cezaevine girmiyor, cezası erteleniyor. Bu yüzden, basit hâlinde bile bu suçun alt sınırı "iki sene olmalı" diyorlar.
Madde 10'da vekil bulunmaması hâlinde, cinsel saldırı suçuyla alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezası gerektiren suçlarda baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme... Şimdi, kadına yönelik şiddet sadece bu suçlarla sınırlı değil. Nefret ve ayrımcılık suçu, intihara sürükleme suçu yani TCK 122, TCK 84; mal varlığına işlenen suçlar da pekâlâ kadına yönelik şiddetin bir aracı olabilmekte. Bu durumda eğer amaç, kadına yönelik şiddeti önlemek ve bu yolda kadının hukuka doğru erişmesini sağlamaksa bu kapsamda değerlendirilecek bütün suçlarda kadınların avukata erişimi zorunlu müdafilik kapsamında olmalıdır. Yani -barolarda kadın hakları uygulama merkezlerinin kurucularından birisi olarak söylüyorum aynı zamanda- bu, çok büyük bir nimettir kadınlar için. Gerçekten kadınlar bilgiye erişmek istiyorlar, kendilerini güvende hissetmek istiyorlar ve bu anlamda, zorunlu müdafiliğin bu şekilde genişletilmesi önemlidir.
Son olarak, madde 12'de uzlaşma kurumu... Yani gerçekten böyle bir şey olmamalı, kadına yönelik şiddette uzlaşma olmaz. Kadınlara yönelik hiçbir şeyde uzlaşma olmaz. Bunu aklımıza sokmamız gerekiyor çünkü kadınlar daha dava yoluna başvururken her aşamada vazgeçirilmeye ve yıldırılmaya çalışılıyor. Tüm toplumsal mekanizmalarda, bu kadına yönelik şiddette âdeta bir uzlaştırmacı olarak görev alıyorlar. Üstelik de uzlaştırmacılar sadece hukukçulardan seçilmediği için maalesef hukuka sığmayan, kadınları şikâyetten vazgeçirmeye yönelik beyanlarda bulunuyorlar. Bir de üstelik bunlar dosya başına daha fazla ücrete hak kazanmaya, öyle bir uygulama olduğu için de aynı zamanda "Daha fazla uzlaştıralım, daha fazla ücrete hak kazanalım." diyorlar. Yani -hangi suç türünde olursa olsun- kadına yönelik şiddette uzlaşma olmaz diyoruz.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Filiz Hanım, tam da sizin söylediğiniz "Uzlaşma yok." diyor zaten. Diyor ki: "5271 sayılı Kanunun 253 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında değişiklik yapılarak, ısrarlı takip suçunda uzlaştırma hükümlerinin uygulanmayacağı düzenlenmektedir."
AYSU BANKOĞLU (Bartın) - O diğer...
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Ama, hayır, şimdi burayı konuşuyor, 12'nci maddeyi konuşuyor. Israrlı takibi konuşurken söylediği cümle: "Uzlaştırma olmamalı." diyor. Yasa teklifi de bunu getiriyor zaten.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - İşte benim söylediğim şey, yani burada belirttiğiniz şey, yukarıda da saydım ya, başka suç türleri de var özellikle kadına yönelik şiddet konusunda ve o aranan şartların ısrarlı takip sayılması için çok fazla, buna itiraz ediyorlar.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Ben orada da size katılmıyorum yani ısrarlı bir şekilde fiziken takip etmek yani her konu ayrı ayrı tarif edilmiş bence. Aleni bir şekilde, açık bir şekilde yazılmış olmasını da ben çok isabetli gördüm ısrarlı takip açısından.
LÜTFİYE SELVA ÇAM (Ankara) - Bir de "ya da" ifadeleri olduğu için hepsi bir bütün değil aslında yani birinden biri olduğu zaman da ısrarlı takip oluyor.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Hepsi olunca değil...
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Ya aslında, bakarsanız yani mesela, böyle, hani tek tek evet, bazı maddelerin düzenlenmesi gerekiyor ama şu anda var olan yasalar ve uluslararası sözleşmeler bağlamında ben kadına yönelik şiddetin önlenebileceğini ve zaten eğer bu uygulama sorunları olmasa ve bu zihniyet değişikliği gerçekleşse, üstüne üstlük o cezayı artır, bu cezayı ver... Hani hemen çıkarlar ya, bir katliam olur ya da başka bir şey olur, "Bunları hemen idam etmeli." diye. Ya ceza artırmakla sorunun çözülmeyeceğini hakikaten düşünen insanlardan biriyim ama teknik olarak konuşuyorsak gene de ben özellikle kadınların ilettiği bazı şeyleri size iletmek istiyorum. Onlar "Bu kadar fazla şartın aranması doğru değil." diyorlar. Yani çünkü "ya da" deseniz de haklısınız, "ya da" diyerek belki onu başka bir kategoriye sokmuş oluyorsunuz ama yine de ben hâkimlerin gerçekten bunu tam olarak öyle değerlendirebilecek zihniyette olmadığını düşündüğüm için bence çok da fazla detaylandırmamak gerekiyor diye düşünüyorum.
Bir de son olarak haksız tahrik yok gerçekten hani başka şeylere değiniliyor ama haksız tahrik özellikle "erkeklik indirimi" olarak kullanılan şeyler. Orada ne bileyim işte "Yataktan itti, cilveli güldü, şunu yaptı, bunu yaptı." gibi birçok indirimin burada uygulanmamasına ilişkin de bir düzenleme yapılabilirdi yani madem bu kadar düzenleme yapılıyor, aynı zamanda haksız tahrik indiriminin de hiçbir şekilde olmayacağını kadına yönelik şiddet konusunda belirtmek mümkün olabilirdi diye düşünüyorum.
Yani genel olarak biraz uzun oldu belki ama bence daha da çok söyleyecek şey var ama söyleyebileceklerim şimdilik bundan ibaret.
Teşekkür ediyorum.