| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Ankara Milletvekili Lütfiye Selva Çam ve 109 Milletvekilinin, Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4290) (Tali komisyon) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 22 .03.2022 |
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Komisyonumuz uzunca bir süreden sonra, Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'ni tali Komisyon olarak görüşmek üzere toplandı. Oysa, bütün dünyayı etkisi altına alan, ülkemizi de derinden etkileyen Covid-19 pandemi sürecinin yaşandığı ve bu sebeple de sağlık sorunlarının zirve yaptığı son iki yılda Komisyonumuz çok daha fazla toplanmalıydı ve sağlık sorunlarının çözümüne yönelik görüş ve önerilerimizi toplumla paylaşmalıydık. Covid-19 sürecinde maalesef Meclisimiz baypas edilmiş ve toplumun en önemli sorunları bu süreçte Komisyonumuzda konuşulmamış ve çözüm önerileri üretilememiştir. Yürütme organı da Covid-19 sürecini iyi yönetememiş ve vatandaşlarımız birçok sağlık sorunu yaşamak zorunda kalmışlardır ve bu sağlık sorunlarını da yaşamaya devam etmektedirler.
Sizin "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" dediğiniz, bizim ise "tek adam rejimi" dediğimiz sistemde hani Meclisimiz güçlü olacaktı? Maalesef geldiğimiz nokta itibarıyla tek adam rejimiyle Parlamentonun gücünün zayıflatıldığı, Meclisin baypas edildiği, Komisyonumuzun uzun zamandır toplanmamasıyla bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bu sebeple, tek adam sisteminin acil olarak değiştirilmesi, güçlendirilmiş parlamenter rejime dönülmesi ve Meclisimizin yani millet iradesinin kayıtsız şartsız egemenliğinin sağlanması gerekmektedir. Buna göre Meclisimizi güçlendireceksek, Komisyonumuzun kapsamı içerisinde olan konularla ilgili çok daha fazla ve çok daha sık bir şekilde toplanmamız gerektiğini düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, yürürlük maddesiyle 17 madde olan bu kanun teklifinde hem sağlık çalışanlarına yönelik şiddetle ilgili hem de kadına yönelik şiddetle ilgili düzenlemeler vardır. Her iki konu da uzun yıllardır maalesef hemen hemen her gün ülkemiz gündemine olumsuz olarak yansıyan, basın manşetlerinde yer bulan, toplumda travmatik etkiler yaratan sosyal bir yara hâline gelmiş ve yıllardır çözülmeyi bekleyen, çözülemeyen konulardır. Bu sebeple, her iki konu açısından da her ne kadar bu düzenlemelerin çıkarılmasında gecikilmiş ve her ne kadar eksiklikler olsa da ve hatta kanun teklifinin bazı maddelerinin hukuk tekniği açısından hatalı yönleri olmuş olsa da konunun Meclis gündemine alınmasını olumlu bir adım olarak görüyoruz. Ancak kanun teklifinde eleştirdiğimiz ve eksik gördüğümüz önemli noktalar da vardır. Bu eleştirileri ve eksiklikleri de hem tali komisyonda hem de asli komisyonda gündeme getireceğiz.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifinde genel olarak sağlık çalışanlarına şiddet ve kadına şiddet suçunu işleyenlerin tutuklanmasının kolaylaştırılması ve cezaların artırılarak caydırıcılığın artırılması amaçlanmıştır. Oysa sadece tutuklama yapılarak ve sadece cezalar artırılarak caydırıcılığın sağlanması, şiddetin engellenmesi ve sorunların çözülmesi mümkün değildir. Ceza kanunlarındaki değişikliklerin yanında, her iki sorun açısından da şiddet sorununa yol açan kurumsal, toplumsal ve psikolojik faktörleri ortadan kaldıracak geniş kapsamlı düzenlemeler yapılmadan hem sağlık çalışanlarına yönelik hem de kadına yönelik şiddetin tamamen önlenmesi ve bu sorunun çözülmesi veya minimize edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla bu yasa teklifinin sorunu bütün yönleriyle ele alıp şiddet sorununa yol açan kurumsal, toplumsal ve psikolojik faktörlerin ortadan kaldırılmasını ve sorunun bütün yönleriyle çözülmesini amaçlayan daha geniş kapsamlı, bütüncül bir yargı paketi olması gerekirdi. Maalesef, teklif bu yönleriyle eksiktir ve sorunu kökten çözecek veya minimize edecek bir anlayıştan uzaktır.
Değerli milletvekilleri, bu çerçevede, görüş ve önerilerimi iki ayrı başlık altında ifade etmek istiyorum. Öncelikli olarak, yasa teklifinin sağlık çalışanlarına şiddeti önlemeye yönelik düzenlemeleri hakkındaki görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Tabii, ülkemizde sağlık sisteminin kronikleşmiş, çözülmeyi bekleyen birçok sorunu vardır. Sağlık sistemindeki sorunlar, maalesef, AK PARTİ iktidarlarında çözüleceğine artarak büyümektedir. Bugün geldiğimiz noktada vatandaşlarımız hem sağlık hizmetlerine yeterli düzeyde ve hızda erişememekten hem de kaliteli bir sağlık hizmeti alamamaktan hem de pahalı sağlık hizmeti almaktan; sağlık çalışanları da çok ağır çalışma koşullarından, otuz altı saate kadar uzayan nöbetlerden, düşük ücretlerden, mesleklerinin, itibarlarının yerle bir edilmesinden şikâyetçidirler. Bu sebeple, hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarımız ülkemizi terk ederek yurt dışına gitmek istiyorlar ve bazı branşları tercih etmiyorlar ve bazı dallardaki ameliyatları dahi yapmak istememektedirler. Bugün sağlık çalışanlarının karşılaştığı en önemli ve çözülemeyen sorunlarından biri de bugünkü toplantımızın gündemi olan sağlık çalışanlarına yönelik şiddettir. Aslında sağlık çalışanlarının şiddetin önlenmesiyle ilgili konular daha önce de birçok defa Meclisimizin gündemine gelmiştir. Örneğin, Komisyon Başkanı Sayın Recep Akdağ'ın Sağlık Bakanı olduğu 2012 yılında da Türkiye Büyük Millet Meclisinde Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Araştırma Komisyonu Raporu 2013 yılı Ocak ayında açıklanmıştır. Raporda son derece önemli tespitler ve çözüm önerileri vardır. 28 Mayıs 2014'te de bu rapor Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmüştür. Komisyon sağlıkta şiddetin engellenmesi için tam 66 öneri sunmuştur. Bu önerilerin hepsi de birbirinden değerli önerilerdir. Acaba bugüne kadar bu önerilerden kaçı yerine getirildi, kaç tanesiyle ilgili somut bir adım atıldı? İşte, bugünü anlayabilmek için bunları iyi değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Örneğin, rapordan bir öneride "Sağlık personelinin dengesiz dağılımı ve sayılarının yetersizliği giderilmeli, hastalara ayrılan süre artırılmalıdır." denilmiş. Dengesiz dağılım engellendi mi? Maalesef, hayır. Sağlık personeli sayısı arttırıldı mı? Artırıldı ama yeteri kadar değil. Peki, hastalara ayrılan süre artırıldı mı? Maalesef yine hayır. Türk Tabipleri Birliğinin verilerine göre nüfusundan fazla acil servis başvurusu olan dünyadaki tek ülke Türkiye. 84 milyonluk ülkemizde acile yılda 570 milyondan daha fazla acile başvuru yapılmaktadır. Yine, personel yetersiz. Atama bekleyen mesela hemşireler vardır ama yeteri kadar hemşire ataması yapılmamıştır.
Komisyon başka neler önermiş? "Sağlık çalışanlarının mesai ve nöbet saatleri yeniden düzenlenmeli, uzun çalışma sürelerinden vazgeçilmelidir." demiş. Peki, uzun çalışma sürelerinden vazgeçildi mi? Maalesef hayır. Hatırlayalım, daha altı ay önce Asistan Hekim Rümeysa Berin Şen Ankara'da otuz altı saatlik nöbet sonrasında evine giderken geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetti.
Başka ne önerilmiş? "Sağlık yöneticileri ve özellikle sağlık politikalarını belirleyen siyasetçiler, şiddeti kınayan ve sağlık çalışanlarının verdiği hizmetin önemini ve vazgeçilmezliğini vurgulayan söylemler geliştirilmelidir." deniliyor. "Yetkililer sağlık çalışanlarıyla ilgili söylemlerini dikkatle seçmelidir." deniliyor. Peki, buna dikkat edildi mi? Tam tersine, maalesef iktidar temsilcileri sağlık çalışanlarını hedef gösteren açıklamalar yaptılar. Mesela son örnek "Giderlerse gitsinler." "Hekimler iğne yapmaktan âciz." gibi hem sağlık çalışanlarının tamamını hedef gösteren hem de sağlık çalışanlarını kendi içlerinde birbirlerine karşı hedef gösteren o kadar çok sözler söylendi ki. Bu şekliyle araştırma komisyonu çalışmalarının önemli bir bölümü aslında boşa gitmiş oluyor.
Değerli milletvekilleri, aradan yaklaşık dokuz yıl geçti ve aradan geçen dokuz yılda belki bazı düzenlemeler yapıldı ama sorun çözüldü mü? Maalesef çözülmedi ve bugün hâlâ yine sağlıkta şiddet konusunu konuşuyoruz. Her gün gazetelerde, televizyonlarda sağlık çalışanlarına yönelik şiddet haberlerini artarak görmeye devam ediyoruz. Sağlık çalışanları sözlü şiddetten yaralamaya, ölüme kadar varan fiziki şiddete maruz kalmaya devam etmektedirler. Çünkü bugüne kadar maalesef sorun geniş kapsamlı ve bütüncül bir yaklaşımla ele alınmamış, sağlık çalışanlarına şiddeti önlemeye yönelik temel politikalar oluşturulmamış ve sorunu çözecek veya minimize edecek öneriler yaşama tam anlamıyla geçirilememiştir.
Değerli milletvekilleri, sağlık çalışanlarına yönelik şiddetle ilgili olarak maddelere ilişkin değerlendirme yapmadan önce ülkemizdeki sağlık sistemi ve sağlık çalışanlarının durumlarına ilişkin genel bir değerlendirme de yapmak gerekmektedir. Çünkü sağlıkta şiddeti ülkemizdeki sağlık sisteminden ayırarak konuşmak bizi doğru bir çözüme ulaştırmayacaktır. Ülkemizde sağlık sistemi diğer kamu hizmetlerinin çoğunda olduğu gibi hizmetin kalitesi, hizmeti verenlerin mali ve özlük hakları, koruyucu sağlık hizmetleri ve tedavi hizmetlerinin yeterli olup olmadığından daha çok bu hizmetlerin fiilî olarak gerçekleştirildiği yerlerle yani binalarla tanımlanmaktadır maalesef. Yani "Doktorlar hastaları yeterli sürede muayene edebiliyor mu?" diye sorunca iktidar tarafından cevap "Şehir hastaneleri yaptık." oluyor. "Sağlık çalışanlarının maaşları, özlük hakları yeterli mi?" diye sorunca da yine "Şehir hastanelerini yaptık." oluyor. "Koruyucu sağlık hizmetleri mi daha ön planda yoksa tedavi hizmetleri mi?" diye sorulunca yine "Şehir hastaneleri yaptık." oluyor. Sağlık sisteminin her sorununu yapılan devasa, evlerden uzak, hastanenin içinde bir yerden bir yere gidilemez büyüklükteki şehir hastaneleri yapmakla çözemediniz ve netice itibarıyla da çözülmedi.
Muayene süreleri beş dakikaysa, sağlık çalışanları "Tükendik, çalışamıyoruz." diyorsa, koruyucu sağlık hizmetlerine yeterli önem verilmiyorsa, tedavi hizmetlerinde önemli aksamalar oluyorsa, yeterli ve dengeli sağlık personeli ataması yapılamıyorsa, doktorlar, hemşireler artık bu ağır çalışma koşulları karşısında dayanamayıp yurt dışına gittiklerinde "Giderlerse gitsinler." deniyorsa sağlık sisteminde de sağlıkçılara bu yönde yorum yapanlarda da çok ciddi sorunlar olduğunu düşünmekteyim. Bu nedenle önce sorunu net bir şekilde ortaya koymak gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ iktidarları döneminde doktorundan hemşiresine sağlık memurundan teknisyenine tüm sağlık çalışanlarının meslekleri maalesef değersizleştirilmiştir. İktidar bizzat sağlık çalışanlarını halkın karşısında itibarsızlaştırmıştır. Bu bazen Sayın Cumhurbaşkanının yaptığı gibi yapılan yanlış, sağlık çalışanlarını hedef gösteren açıklamaları yapıldı, bazen de sağlık çalışanlarının mali ve özlük hakları iyileştirilmeyerek yapıldı. Bakın, Aralık 2021 tarihinde sağlık çalışanlarının özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin düzenleme Meclise gelir gibi oldu, sonra bir anda geri çekildi. Belki bazı noktalar eksik bırakılmıştı, bu gerekçe gösterildi ama öte yandan "Tamamlayıp yeniden Meclise sunacağız." denildi ama bakın, aradan üç ay geçti, hâlâ Meclise sunulmuş bir teklif yok. Dolayısıyla sağlık hizmetini veren sağlık çalışanıyla sağlık hizmeti alan halk karşı karşıya getirildi ve kutuplaştırıldı, hatta sağlık çalışanları maalesef hedef tahtasına oturtuldu.
2019 yılında dünyayı ve ülkemizi sarsan bir pandemi Covid-19 süreci başladı. Pandeminin kahramanı sağlık çalışanlarına hepimiz minnet duyduk, evlerimizin camından onları alkışladık, hatta iktidar partisi yetkililerimiz "Hakları ödenmez." diye açıklamalar yaptılar ama gerçekten de bu süreçte hakları ödenmedi; maaşlarında ve özlük haklarında iyileştirme hâlâ olmadı. Covid-19'a mesleklerini yaparken yakalanan sağlık çalışanları için Covid-19 meslek hastalığı hâlâ sayılmadı. Sağlık çalışanları üçer beşer ölürken maalesef Çalışma Bakanlığı "Covid-19'a görevi nedeniyle yakalandığı ispat edilmeli." şeklinde bir gerekçe sunarak talepleri reddetti. Sağlık, halk sağlığı için gecesini gündüzüne katan sağlık çalışanları, maalesef, bu süreçte ortada bırakıldı. Bu durumda getirilen bu yasa teklifi aslında önemli bir adımdır, iktidarın da sağlık çalışanlarının önemini ve değerini bir nebze olsun anladığını gösteren bir şeydir; gecikmiş ve eksik bir adımdır ama netice itibarıyla, dediğim gibi, bu geneli itibarıyla baktığımızda bu düzenlemeleri de olumlu bir adım olarak görüyoruz ve bazı eleştirdiğimiz noktaların dışında genel anlamda destekliyoruz.
Sözlerimi bitireceğim Sayın Başkanım. Kısaca da kadına şiddetle ilgili bir iki cümlem olacak, onları ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, günümüzde maalesef yine her gün bir kadın cinayeti veya bazen birden fazla kadın cinayetini ya da kadına yönelik başka şiddet olaylarının yaşandığı bir ülke hâline geldik. Kadına yönelik şiddet de maalesef ülkemizin çok fazla kanayan yaralarından birisi oldu. Kadına yönelik şiddetin önlenmesiyle ilgili getirilen düzenlemeler de gecikmiş, eksik ama genel olarak da yerinde olan düzenlemelerdir. Yani kadına yönelik şiddet sorunu bütünlükçü bir bakış açısıyla çözülecek bir sorun olmasına rağmen sadece Ceza Kanunu'nda yapılan düzenlemelerle bu düzeltilmeye çalışılmıştır. Oysa bütünlükçü bir bakış açısıyla, konuyu bütün yönleriyle ele alan bir paket getirilmiş olsaydı daha doğru olurdu diye düşünüyoruz.
Bu sebeple ben geneli üzerindeki görüşlerimi ifade ederken tekrar hazıruna saygılarımı sunuyorum.