KOMİSYON KONUŞMASI

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli Komisyon üyeleri, Sağlık Bakanlığının değerli bürokratları; şimdi, önce sağlıkta şiddetle ilgili konuşmak istiyorum. Az önce de geneli itibarıyla usulde birazcık bahsettim. Bu gelen kanunla da planlanan şekliyle istediğimiz kadar uygulayalım -ben yine aynı şeyi söylüyorum- iktidar ve iktidar mensupları başta Cumhurbaşkanı olmak üzere ve iktidarın bütün mensupları kendi yörelerinde kendi imkânları dâhilinde "Benim sağlık çalışanlarıma el uzatanın elini kırarım." demediği sürece, bu gücü kullananlara, bu hatayı yapanlara karşı kolluk kuvvetlerini müdahale imkânına, hissiyatına kavuşturmadığı sürece bu kanunların bence bir şekilde başarılı olmayacağına inanıyorum, öncelikle fikrimi söyleyeyim. Bizim verdiğimiz kanun teklifinde de defalarca söyledik; doktorlar veya sağlık çalışanları da ülkemizde bir hâkim gibi, bir savcı gibi, bir askerî mensup gibi korunmalıdır değerli arkadaşlar. Yani şu anda bir hâkime, bir savcıya, bir subaya, bir polise halkımızdan herhangi birinin "Sen kim oluyorsun lan." "Beni niye bekletiyorsun lan." işte "Ben kaç saattir burada duruyorum." işte, "Beni daha burada ne kadar bekletiyorsun?" gibi söylemler söyleyememesinin sebebi, mevcut kanunlar çerçevesinde onları bu zamana kadar koruyor olmamız ve mesleklerine olan saygınlığı devam ettiriyor olmamızdandır arkadaşlar. Tabii, ileride bunlar da ne hâle gelir bilmiyorum sizin iktidarınızda. İnşallah, iktidar biterse o saygınlığı hekimlere de kazandıracağız. Şimdi, biz bu saygınlığı vermediğimiz sürece, halkın da doktorlara ve sağlık çalışanlarına bakışını düzeltmediğimiz sürece -en üst unsurdan en alta kadar- bu kanunlar, evet, bir şekilde caydırıcı olacak ama tamamıyla çözüm olacağına ben şahsen inanmadığımı bir kere belirteyim. Ha, maddelerde de ceza hükmü birazcık artmış, inşallah bu kanun -grubumuzca da bazı maddelerini olumlu karşılamakla birlikte- sağlıkta şiddetin önüne geçer diye düşünüyorum ama geçmeyecek diye bir ön yargım da var.

Şimdi, bu kanundaki ikinci önemli nokta ise malpraktis. Aslında, bu bile tek başına çok önemli bir konu değerli arkadaşlar. Bakın, 6 Mart 2022 tarihinde Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ Anadolu Ajansına bir beyanatta bulunuyor: "Hekimler de bizim sağlığımız, yaşam hakkımız, hayatımızın her anının daha iyi geçmesi için hâkimler gibi gerçekten önemli bir görevi ifa ediyorlar. O yüzden hekimlerimizin de hâkimler gibi korunmaya ihtiyacı var. Bugün pek çok vatandaşımız hastaneye gidiyor, muayene oluyor, teşhis kararı veriliyor, tedaviler için kararlar veriliyor, ilaçlar kullanılıyor. Eğer hekimler, bu kararları verirken, bu tedavileri uygularken tazminat davalarını düşünürse karar vermekte cesur davranamaz, tedavilerde çekingen davranırlar ve dolayısıyla da pek çok vatandaşımızın sağlığı bu çekingenlikten dolayı riske edilebilir. Riskli branşları da TUS'ta tercih edenlerin oranı oldukça azaldı. Özellikle cerrahi gerektiren bölümlerde, cerrahide, kalp ve damar cerrahisi gibi pek çok önemli branşta tercihlerin azaldığını görüyoruz."

Yine, Sayın Sağlık Bakanının bütçe konuşmasında bir notu var, onu da söyleyeyim. Sayın Bakan demiş ki: "Öyle ki tazminat davaları fırsatçı bir iş kolu hâline gelmeye başladı. Malpraktisten bahsediyorum, biliyorsunuz. Bu kelime bir meslekte beceri noksanlığından veya hatadan doğan zarar anlamına geliyor. Ülkemizde bu alanda ihtisas mahkemesinin olmaması davaların seyrini yanlış yönlere sürüklüyor ve hekimler, astronomik tazminat rakamlarının korkusuyla hastalarına müdahale etmeleri gereken noktada âdeta eli kolu bağlı kalıyorlar. Bu konudaki çalışmalarda sizden destek bekliyoruz. Unutmayınız, hekimlerimiz, en zengin ülkelerin alıcı gözlerle baktığı en iyi yetişmiş hekimlerdir."

Şimdi, sadece malpraktisi bile burada tartışsak arkadaşlar, inanın, çok büyük iş yaparız diye düşünüyorum, açık söyleyeyim çünkü bu hekimlerimizin çalışma esnasında yaptıkları uygulamalarla bir yandan da cezai baskı altında kaldıklarını hissetmeleri "defansif tıp" dediğimiz bir gidişata neden oluyor. Nedir defansif tıp? "Yaptığım bir hatadan dolayı ceza alırsam ben bu cezadan nasıl etkilenirim?" diye bu kez hekim arkadaş ne yapıyor? Birincisi, fuzuli tetkik istiyor "Aman, başıma bir iş gelmesin." diye veya işte, lüzum görmüyor ama "Yarın bana bu verdiğim kararla ilgili elimi güçlü tutsun." diye fazladan MR, fazladan tomografi, fazladan kan tahlilleri... Veya ne yapıyor? Hastayı sık sık kontrole çağırıyor. Bakın, bunlar bile hasta sağlığı ve tedavisi bakımından hastanelerde yoğunluğa, radyolojik yoğunluğa, laboratuvar yoğunluğuna sebep oluyor ve bu da bir zarara neden oluyor. Yani sözün kısası, bu hekimlerimiz, bu yaptıkları meslek boyunca eğer rahat olmazsa değerli arkadaşlar, birincisi, artık, hastalara gönül rahatlığıyla bakmama yolunu seçmeye gidiyorlar. Şöyle ki görülmüş ki şu anda kalp cerrahisi gibi, beyin cerrahisi gibi malpraktise yatkınlığı olan yani yaptığı işten dolayı bir şekilde mahkemelerde sıkıntı çekeceğini düşünen hekim arkadaşlar veya daha doğrusu branşlardan dolayı insanlar bu kolları, bu branşları artık istemiyorlar ve bu gidişatla göreceksiniz, eğer bu gidişat devam ederse yakında ülkemizde iyi yetişmiş beyin cerrahları, iyi yetişmiş kalp cerrahları süreç boyunca yavaş yavaş azalacak, ülkemizde bir de bu sıkıntıya neden olacak.

Şimdi, bu malpraktis yasasında geç kalındı; evet, bu yasayla bir şeyler yapılıyor. Ben bu yasadaki bir iki şeyi söyleyeyim: Kamu hastanelerindeki hekim arkadaşların ve özel hastanelerdeki hekim arkadaşların bir şekilde o Mesleki Sorumluluk Kurulunda değerlendirilerek bu ceza işlemlerinin başlatılması maddesi güzel bir madde fakat burada inşallah hekim sayısı fazladır diye düşünüyorum, Sağlık Bakanlığı görevlileri de bence hekimdir diye düşünüyorum ama özellikle, malpraktis, cerrahi branşlarda olduğu için cerrahi kişi sayısının fazla olması gerekir diye düşünüyorum. Notum yanlış değilse, okuduğum kadarıyla sadece "1 cerrahi, 1 dahiliye" diye bir not almış ama bu yeterli değil.

SAĞLIK BAKAN YARDIMCISI HALİL ELDEMİR - 1 dahiliye, 1 cerrahi.

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) - Bu yeterli değil. Bence bu kadar ciddi ve sıkıntılı bir durumu sadece 1 cerrahla, kuruldaki 1 isimle tutmak doğru değil diye düşünüyorum. Hatta cerrahinin de alt grupları var, bir beyin cerrahı kalp cerrahını anlamaz, bir kalp cerrahı da beyin cerrahını anlamayabilir. Yani bence bu kuruldaki sayıyı bir artırmamız gerekir. İsterseniz bu esnada bir düzeltme oluyorsa veya düzeltebiliyorsak düzeltelim diye söylüyorum.

İkincisi de, Sayın Bakan, bu kurulun vereceği tazminat üst sınırı olayında özel hastaneleri bir ayırmışsınız. Tamam, bu üst kurul ceza alıp almamasına karar verecek ama tazminatla ilgili özel hastaneleri ayırmışız. Şimdi, bakın, bence ülkemizde artık özel hastane-devlet hastanesi farkı kalmadı değerli arkadaşlar. Bakın, şu anda özel hastanelerde bakılan sadece yüzde 3 ila 5 hasta özel hasta konumunda, geri kalan hepsi devletin en önemli sağlık kurumu olan SGK güvencesinde. Şu anda mevcut bütün özel hastanedeki hastaların yüzde 97'si SGK güvencesinde. SGK sorununa özel hastane çalışamıyor. Dediğim gibi, 3-5 oranı var ama... Ha, 3-5 oranı özel olsa bile burada çalışan doktor arkadaşların da bu malpraktis baskısından kurtulması lazım. Onların da devlet güvencesinde üst sınır tazminatlarının düzenlenmesi lazım. Bakın, burada da bir eksiğimiz var. Yani sanki baktıkları hastalar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil, yaptıkları tedavi başka bir tedavi yöntemiymiş gibi özel hastanedeki doktorları farklılaştırdığımız zaman, bu kez onlar da özel hastanelerde işleri yaparken çekingen davranmak zorundalar. Ve maalesef, iktidarınız boyunca özel hastanelerin sayıları bir şekilde arttı ve şu anda Türkiye'de genel olarak yüzde 40'ı ve özellikle yoğun bakımların yüzde 55'i özel hastanelerde ve birçok ağır ameliyatlar şu anda özel hastane ve özel hastane zincirlerinde yapılıyor. Yani nasıl kamu ve vakıf üniversiteleri, kamu hastanelerindeki doktorlar bir malpraktis güvencesi altına alınıyorsa özel hastanedeki doktor arkadaşların da bir şekilde "Artık bunu nasıl sağlarız?" veya "Bu dengeyi nasıl kurarız?" diye...

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Hayır, şu anda alınıyor.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Ama cezai olarak alınıyor.

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) - Ama cezai... Bakın, tazminat olarak diyorum. Cezai olarak alınıyor da tazminat olarak söylüyorum.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Tazminat da aynı.

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) - Tazminatı almıyoruz efendim. Benim dinlediğim kadarıyla tazminat yok. Cezai var ama tazminatta sıkıntı var.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Tazminat... Onlar kendi kendilerini sigorta yaptırıyor, hastanede sigorta yaptırıyor. Kamudaki fiyat düşük.

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) - Efendim, yaptırıyor ama yani bakın, şimdi, bu kanun teklifinde Sayın Bakanım, bu kanunda sanki özel hastanenin doktorları bu memleketin doktoru değilmiş gibi bir şey veriyorsunuz, ön yargı oluşuyor. Yani ya kelimeleri düzeltelim ya da bunu tekrar bir oturtalım. Yani özel hastanedeki doktor arkadaşlar bizi arıyor "Bizim üst sınır nedir?" diye. Yani burada muallak bırakmayalım Sayın Bakanım. O yüzden usulde yanlışlığınız var diyorum. Bakın, bu tamamıyla saatlerce oturup konuşup doğruları bulmamız gereken bir olay. Yani ben burada doktor arkadaşların savunmasını yapıyorum, özel hastane, şu, bu değil; bu ayrımı yapmanın bu Komisyon olarak veya iktidar olarak yanlış olduğunu anlatmaya çalışıyorum sizlere. Maalesef sistemi bu hâle getirdiniz. Madem sistemi bu hâle getirdiniz bu arkadaşlara da bir şekilde tazminat ve parasal konuda da devlet kontrolünde veya bir üst sınır belirlemede bir imkân tanınması gerektiğini düşünüyorum.

Onun dışında, Sayın Bakanım, maddelerde inşallah yine bir söz alırsam diğer detaylara girerim.

Teşekkür ediyorum.