| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Ankara Milletvekili Lütfiye Selva Çam ve 109 Milletvekilinin, Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4290) (Tali komisyon) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 22 .03.2022 |
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) - Teşekkür ederim Başkanım.
Yasa teklifinin tümü üzerinde, geneli üzerinde parti grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Tabii, ona geçmeden önce yani şu Osman Durmuş olayını tekrar... Üzülüyorum tabii, bunu Genel Kurulda da konuştuk. Yani hekime şiddet olarak Osman Durmuş'u göstermek rahmetli olmuş bir Bakana bence haksızlık. Ben o dönemin müsteşarı olarak yani Osman Durmuş'un müsteşarı olarak...
BURHANETTİN BULUT (Adana) - Yapmadı mı?
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) - Olayı anlatayım, madem istiyorsunuz. Yani bu hekime şiddet midir, o da ayrı bir şey de.
BURHANETTİN BULUT (Adana) - Kendi meslektaşına yapıyor ya. Siz onu onaylıyor musunuz?
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) - Ya, olay öyle değil.
BURHANETTİN BULUT (Adana) - Allah rahmet eylesin.
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) - Bakın, dinler misiniz, dört saattir bekliyorum ben, dört saattir. Üstelik de Divanda olmama rağmen soru-cevaba geçmedik yani karşılıklı konuşmaya da geçmeyelim.
BURHANETTİN BULUT (Adana) - Siz söylüyorsunuz ya, ben de ona cevap veriyorum.
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) - Hayır, ben görüşümü söyleyeceğim. Sonra, konuşmam bittikten sonra söyleyin, tamam mı? Ben sizi dinledim, orada bölmedim konuşmanızı.
Osman Durmuş Trabzon'a gidiyor, nisan ayı -katları dolaşırken Bakanı karşılamaya bile gelmiyor Başhekim- katları dolaşıyor ve kalorifer şiddetli yanıyor, Osman Durmuş kaloriferin yanmasına reaksiyon gösteriyor ve Başhekim geldiğinde diyor ki: "Sayın Başhekim, nisan ayındayız, şu kaloriferin yanmasına bir bakar mısınız..." Olay bu yani tutup da, elini dayadı da zorla onu yaktı maktı yani şiddet uyguladı falan... Dünya kadar şiddet örneği var yani hekime şiddet var. Şimdi, bu kadar şiddet olayları dururken Sayın Bakanın yaptığı olayı şiddet diye anlatmak hoş değil.
BURHANETTİN BULUT (Adana) - Şiddet olarak anlatmadım.
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) - Yani sevmeyebilirsiniz, yanlı olabilirsiniz, taraflı olabilirsiniz ama yani vefat etmiş bir kişi...
BURHANETTİN BULUT (Adana) - Siyasetçilerin hekimleri kamuoyunda düşürdükleri duruma...
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) - Lütfen karşılıklı konuşmayalım.
ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN (Gaziantep) - Sayın Bakan da hekimdi, ne demek istiyorsun?
BURHANETTİN BULUT (Adana) - Oraya örnek vermedim.
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) - Karşılıklı konuşmayalım lütfen. Bakın, ben dört saattir bekliyorum.
BURHANETTİN BULUT (Adana) - Düzeltiyorum sadece...
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) - Yani gazete manşetleriyle hareket ediyorsunuz, o da ilginç tabii ki. Yani eleştirilecek çok şey olabilir; Osman Durmuş'un siyasi görüşünü eleştirebilirsiniz veya Bakanlık anlayışını, Sağlık Bakanlığı anlayışını eleştirebilirsiniz ama bu olay öyle bir şey değil.
Şimdi, yasa teklifinde kadına yönelik şiddet sonrasında uygulanan cezalarla ilgili 3 başlık var; bunlar artırılıyor. Bu artırılmaları destekliyoruz yani bütün cezalarda genel bir artış var, bunları destekliyoruz, doğru buluyoruz. Kadına yönelik şiddeti hiçbir şekilde zaten kabul etmek mümkün değil, parti olarak kadına yönelik -ne adla olursa olsun, nasıl olursa olsun- her türlü şiddeti reddediyoruz ve bunlara en ağır şekilde ceza verilmesini destekliyoruz.
Yasa teklifinde takdiri indirim konusunda yapılan düzenlemeyi de çok doğru buluyoruz ve destekliyoruz. Hakikaten takdiri indirimin kısıtlanması, sınırlanması önemli bir gelişme ve eğer takdiri indirim uygulanıyorsa, bunun gerekçesinin yazılacak olması da önemli bir uygulamadır yani gerekçede hâkimin neden takdiri indirim yaptığını da mutlaka açıklaması gerekiyor; bunu da yerinde bir uygulama, yerinde bir madde olarak değerlendiriyoruz.
Israrlı takiple ilgili maddeyi çok yerinde buluyoruz, destekliyoruz. Israrlı takibin suç olarak tanımlanması önemli bir düzenleme, her türlü ısrarlı takibin, elektronik ortamda yapılan ısrarlı takibi de katmış olmalarını çok olumlu buluyoruz.
Tabii, kadına yönelik şiddeti çok konuşuyoruz, maalesef de devam ediyor her şeye rağmen. Bunun aslında... Yani Ceza Kanunu'ndaki değişiklikler olduğu için -biz burada tali Komisyonuz ama- belki uzun uzun kadına yönelik şiddeti konuşmamız lazım, altta yatan nedenleri konuşmamız lazım. Tabii ki hiçbir nedeni kabul etmiyoruz yani hiçbir gerekçe kadına yönelik şiddetin gerekçesi olamaz ama kadına yönelik şiddet olaylarına baktığınızda, ya eski eş ya da şimdiki eşi, nişanlısı, eski nişanlısı, işte, birlikte yaşadığı veya ayrıldığı kişiler; çoğunluk bunlardan kaynaklanıyor. O zaman orayla ilgili ciddi düzenlemeler yapmak ve müdahaleler yapmak lazım. Yani nasıl oluyor? Evleniyorlar, tabii ki herkes birlikte yaşamak için, ömür boyu yaşamak için evleniyor, sözler veriliyor ama bir süre sonra bir kadın ve erkek birbirlerine düşman oluyor ve hasım oluyor. Tabii ki sadece onların hasım olması değil, tüm sülalenin hasım olması durumu ortaya çıkıyor. Baktığımız zaman yani çatlamışsa aile -hiçbir ailenin boşanmasını istemeyiz ama- boşanmışsa bununla ilgili tekliflerimiz var; boşanmaya kolaylaştırmak gerekiyor herhâlde çünkü dava sürdükçe hasımlık artıyor ve kavgalar da büyüyor, ailelere yansıyor yani karar verilmiş ve dönüşü olmayan bir noktada ise mutlaka ve mutlaka boşanmanın bir an önce bitirilerek bu davalara, yıllarca süren, yedi yıl süren, sekiz yıl süren davalara da bir son vermek lazım. Tabii, en çok kavga da boşanma sürecinde nafaka ve velayet konusunda ortaya çıkıyor. Velayetle ilgili mutlaka ve mutlaka velayetin ortak olması gerektiğini söylüyoruz ve bununla ilgili düzenleme yapmak lazım. Her çocuğun anne ve babasını görmek ve ilişkisini sürdürme hakkı vardır, bu kısıtlanmamalıdır ve ortak velayetle en azından sorunun bir kısmı çözülebilir. Tabii, diğer bir konu da yoksulluk nafakası meselesi. Kavganın bir sebebi de bu, bu konudaki anlaşmazlıklar sürdürüyor. Bu konularda mutlaka çalışmak lazım. Bakanlık bununla ilgili düzenlemeler yapabilir, idari düzenlemeler yapabilir ama mahkemelerle ilgili belki buraya ayrı bir kanun konulabilir ama onun dışındaki kısımlar çok ciddi bir sorun, köklü bir sorun. Bugün 2 milyon kişi boşanma davasıyla karşı karşıya gelmiş durumda.
2'nci başlık sağlık personeline yönelik şiddet konusu. Aslında bunu 3'üncü kez konuşuyoruz, daha önce 2 defa bununla ilgili yasal düzenleme yaptık, cezaları artırdık ama sonuç alınamadı ya da istenilen sonuç alınamadı, alınması da zor hakikaten. Orada benim eleştirdiğim nokta, aslında tutuklu yargılanması gerekiyordu hekime yönelik şiddet uygulayan kişilerin, bu cezaları artırdık ve bir kamu davası açılarak kişinin tutuklu yargılanması lazım ama savcılar ve hâkimlerin burada inisiyatif kullanarak tutuksuz yargılaması, serbest bırakması tabii ki infiale sebep oluyor ve bir de, tabii ki, yaptığı yanına kâr kalıyor gibi bir anlam çıkıyor. O anlamda katalog suçlar kapsamına alınması ve bu gerekçede de belirtilmiş, böylece, artık mutlaka hâkim, kasıtlı yaralanmalarda tutuklu yargılayacak ya da tutukluluğuna karar verecek gerekçesi veya beklentisini de çok önemli buluyoruz ve destekliyoruz; umarım öyle olur.
Tabii, sağlık personeline şiddet maalesef devam ediyor, her yerde var; ülkemizde de var, dünyada da var. Onun için, sadece cezaları artırarak da bu işi çözemeyeceğimiz gözüküyor aslında çünkü cezaları hakikaten artırdık ama ne kadar artırırsak da bunlar devam ediyor. Başka şeyler yapmak gerekir, belki bunlar Sağlık Bakanlığı tarafından idari kararlarla ya da düzenlemelerle de düşünülebilir. En çok nerede oluyor şiddet? Acilde oluyor, yüzde 50'si acilde oluyor, belki acile yönelik özel önlemler alınmalı; güvenlik önlemleri alınabilir, kapıda x-ray mutlaka olması, daha polisiye tedbirlerin olması... Ve burada alınacak önlemlerle özellikle yaralının yanında ya da kişinin, hastanın yanında gelen kişiler tarafından şiddet uygulandığı için buralarda daha çok önlem almak idari anlamda faydalar getirebilir diye düşünüyorum. Bunlar için de belki ayrı bir kanuna bile gerek yok ama mutlaka bunu önlemek lazım. Tabii, vatandaş ile hekimi karşı karşıya getirmemek gerekiyor. Bu kavgalar sağlık hizmetlerinin verilişini etkileyen durumlar olduğu için de aslında bu suçlar da kamu davası açılması gereken konular ve bunu yapanların da yanına kâr kalmaması gereken durumlar olarak düşünüyorum.
Yasadaki 3'üncü konu "Mesleki Sorumluluk Kurulu" diye tanımlanan konu. Aslında bu hakikaten başlı başına ayrı bir konu ve direkt belki Komisyonumuzun ana komisyon olarak görüşmesi gereken bir konu. "Mesleki Sorumluluk Kurulu" denilmiş. Tabii, bir kere peşinen şunu söyleyeyim: Yani böyle bir kurulun kurulmasını doğru buluyoruz, bu hâliyle bile sevindirici çünkü hakikaten büyük bir boşluk vardı ve bu boşluğun giderilmiş olması anlamında çok olumlu buluyorum. Daha önce -hatırlarsanız- Sağlık Bakanlığında Yüksek Sağlık Şurası vardı, görevleri aynı değildi. Tabii, bize, Yüksek Sağlık Şurasına mahkemeden gelirdi suç oranına karar verilmesi ya da suçluluğuna karar verilmesi konusunda. O Kurulda uzun süre bulundum, üye olarak da Başkanlık da yaptık. Şimdi hakikaten bir boşluk vardı. Biraz evvel tartışma konusu oldu, hekimlerden olmasını ben çok doğru buluyorum çünkü sürekli şu sıkıntıyı yaşıyoruz: Bakın, yani hukukçu arkadaşlar da var ama hukukçu arkadaşların bakış açısı ile hekimlerin bakış açısı çok farklıdır. Tıpta "komplikasyon" denilen bir olay var yani bunu biz uzun süre avukatlara anlatamıyorduk yani Komisyon bunu eğer dikkate alacaksa, kurul bunu dikkate alacaksa bu bile bir faydadır. Gerçek olay -biliyorsunuz, hekim arkadaşlar biliyor- "komplikasyon" diye tanımlanmış ve bunların sıklıkları var yani her şeyi yaparsınız, tüm önlemleri alırsınız ama yine de istenmedik olaylar ortaya çıkabilir, hasta ölebilir veya başka sorunlar çıkabilir. Onun için, bunun hekimler tarafından görüşülmesini çok doğru buluyoruz.
Tabii, bu, başlı başına bir konu, çok detaylı olarak ele alınması gerekirdi. Ben bununla ilgili bir yasa teklifi hazırlamıştım ve 50 maddelik bir konu aslında; bu, öyle bir maddeyle olacak bir şey değil, baştan, tanımından başlamamız lazım. İşte, "malpraktis" diyorsanız nedir malpraktis? "Mesleki sorumluluk" diyorsanız mesleki sorumluluk nedir? Neleri "sorumluluk" olarak kabul edeceğiz? Kimin sorumluluğu var; hekimin mi sorumluluğu var, idarenin mi sorumluluğu var, diğer personelin mi sorumlulukları var ya da sorumluluklar mı yerine getirilmedi? Neyi "mesleki hata" olarak ya da "yanlış" olarak kabul edeceğiz, "malpraktis" olarak kabul edeceğiz? İşte, Amerika'da yasası var; orada belirlenen akış şemasına göre işlem yapmazsanız onu da "malpraktis" kabul ediyor yani düz film çekmeden, direkt "MR" çekerseniz bunu da "malpraktis" kabul ediyor, "Niye önce düz film çekmediniz?" diyor mesela ya da tanı aşamalarındaki atlamaları bile "malpraktis" olarak kabul edebiliyor. Onun için, bu, başlı başına çok geniş bir konu. Aslında olması gerekiyor, mutlaka böyle bir kanunun çıkması lazım, hem hekimin hem de yönetimin hak ve sorumluluklarının, hastanın hak ve sorumluluklarının tanımlanması, yanlışların tanımlanarak bunların cezalarının belirlenmesi lazım. Şimdi, burada deniliyor ki: "Ceza olduğu için Adalet Komisyonuna girer." Ama en azından neyin yanlış, neyin doğru olduğunu bizim belirlememiz lazım. O yüzden, Mesleki Sorumluluk Kurulunu doğru ve gerekli buluyorum.
Evet, eksikleri var, katılıyorum; mesela, kurul sayısı artırılabilir, belki Bakanlıktaki üst kurul gibi kalabilir, bölge kurulları oluşturulabilir. Aslında teklif maddesinde öneriliyor, diyor ki: "Başka kurullar da kurulabilir." Kurul üyelerine Genel Müdürler katılmış, oraya Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü katılmamış, bence Halk Sağlığı Genel Müdürlüğünün de olması lazım çünkü birinci basamaktaki ve aile hekimlerindeki konularla ilgili bunu orada savunacak veya tarafı olacak bir Halk Sağlığı Genel Müdürünün olması lazım.
2 hekim sayısı az hakikaten, hekim sayısı artırılabilir, daha fazla hekim olmasında yarar var çünkü hakikaten uzmanlık gerektiren bir konudur. Mesela, gözle ilgili bir konu geldi, kim karar verecek? Ya da her uzmanlık alanıyla ilgili alt komisyonların kurulması lazım. Yüksek Sağlık Şûrası'nda sayısı çok fazlaydı, bazen yetmiyordu, bir alt komisyon oluşturuyorduk sadece o branşlardan oluşan; mesela, görüntülemeyle ilgili bir sorun varsa ya da ameliyatla ilgili bir sorun varsa bir anestezi uzmanının mutlaka olması gerekiyor. Onun için, hekim sayısı artırılabilir ya da alt komisyonlar kurmayı, kurullar kurmayı burada tanımlamak da gerekir.
Kurul sayısını mutlaka artırmalı. Ciddi bir iş yükü olacak ve karar vermesi için bu kişilerin -bu kişiler Genel Müdür- sürekli mesai harcaması lazım, belki böyle daimi kurul gibi çok dosya gelecek ve şu anda da ciddi bir dosya yükü var zaten ama bir başlangıç olarak gerekli görüyorum Mesleki Sorumluluk Kurulunun oluşmasını çünkü yargının eline düştüğü zaman, hakikaten hekimlerin haksızlığa uğradığını düşünüyorum yani hâkimlere ve savcılara komplikasyonu anlatamıyoruz ama komplikasyon tıpta var ve bir de şu olumlu bir şey: Özel sağlık kuruluşundaki hekimleri ve sağlık personelini alması da çok yerinde olmuş, orada hakikaten daha çok sorun var ve bir sahipsizlik vardı. Sağlık Bakanlığında iyi kötü çalışan bir sistem var ama en büyük sorun da tabii özel çalışan hekimler içindi, buradan alınması doğru bir karar olmuş, mutlaka hekimlerden oluşan bir kurulun... Zaten hukukçu da var, orada Bakanlığın hukukçusu var, Hukuk Genel Müdürü var, istiyorsa kişinin... Mesela, Yüksek Disiplin Kurulunda görüşülürken avukat getirme hakları da vardı, burada kişi dava açtığında yine böyle şeyler de olabilir. Bunlar yönetmelikle de düzenlenebilir ama özellikle belirttiğim maddeler kanunda geçtiği için onların kanunla düzenlemesinde yarar var ama daha fazla kurul kurulması mümkün; bunun işleyişi, toplanma sayısı, toplanma sıklığı ve karar düzeniyle ilgili yönetmelikle düzenlemeler yapılabilir.
Teşekkür ederim.