| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Rize Milletvekili Hayati Yazıcı, İstanbul Milletvekili Feti Yıldız ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül ile 91 Milletvekilinin; Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4284) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 23 .03.2022 |
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Türkiye'nin seçim kurum ve kurulları dün kurulmuş değil, yetmiş iki yıllık bir geçmişe sahip. 1876'dan 1950 yılına kadar idari kurulların yetkisinde yürütüldü ama 1950 tarihinde ilk kez Milletvekili Seçimi Kanunu'nda yapılan değişikliklerle seçim, yargı gözetimi altına alındı. Yapılan değişikliklerle ilk kez Ankara'da bir Yüksek Seçim Kurulu, illerde il seçim kurulu, ilçelerde de birer ilçe seçim kurulu oluşturuldu, bu kurullarda yargıçların görev alacağı kurala bağlandı. Dolayısıyla, gerek Yüksek Seçim Kurulunun, gerekse il ve ilçe seçim kurullarının yetmiş yılı aşkın bir kurumsal geçmişi var. 1960 Anayasası'yla birlikte Yüksek Seçim Kurulu ve seçim kurulları, seçimlerin yargı gözetimi altında yapılması anayasal güvenceye kavuşturuldu. Daha önce Milletvekili Seçimi Kanunu'nda olan hüküm Anayasa'ya derç edilerek anayasal güvenceye kavuşturulmuş oldu, 1982 Anayasası'nda da bu kurullara yer verildi. Aslında, Yüksek Seçim Kurulu ve seçim kurulları Türkiye'de böyle çok uzun süredir tartışılan kurullar değil fakat bir süredir Yüksek Seçim Kurulu verdiği kararlarla tartışılıyor. İşte, herkesin yakından takip ettiği mühürsüz oy pusulalarının yasanın açık hükmüne rağmen geçerli sayılması, İstanbul seçimlerinin yenilenmesi, OHAL kanun hükmünde kararnameleriyle ihraç edildikleri gerekçesiyle 6 belediye başkanına ve yüzlerce belediye meclisi üyesine mazbata verilmemesi, güvenlik gerekçesiyle sandıkların taşınmasına onay vermesi gibi, bir dizi tartışmalı karara imza attı ama buna rağmen Türkiye'de seçim kurullarının kötü bir geçmişi olmadığını söylemek mümkün.
Şimdi, Türkiye'de seçim yasaları bir bütün olarak bir dizi eksiklik barındırıyor. Siyasi partilerin tamamı olmasa da büyük bir bölümünün bu minvaldeki değişiklikler konusunda anlaşacağını düşünüyorum aslında, gerçekten seçim yasalarındaki eksiklikler tartışılacak olursa. Ama, bu gergin siyasi atmosfer içinde, bu siyasi kutuplaşma içinde böyle bir zemin var mı diye sorarsanız, bence böyle bir zemin yok. Seçim yasalarında bir uzlaşmayla değişiklik yapılması şu anda çok mümkün gözükmüyor. Bu yüzden seçim yasalarına ilişkin değişikliklerin önümüzdeki seçimlerden sonrasına bırakılması ve bütün siyasi partilerin daha sakin bir ortamda bu yasaları tartışmasının uygun olacağını düşünüyorum. Ayrıca bir şeyi anımsatayım: 2012-2013 yıllarında Yüksek Seçim Kurulu bürokratları, Yüksek Seçim Kurulu üyeleri ve o zaman Yüksek Seçim Kurulunda temsilcisi olan 5 siyasi parti, aslında seçim yasalarının eksikliklerine dair çok ayrıntılı bir çalışma yaptılar. Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Saadet Partisi ve HDP'nin temsilcileri vardı o zaman Yüksek Seçim Kurulunda ve seçim yasalarındaki eksikliklerin giderilebileceği konusunda önemli oranda uzlaştılar. O taslaklar, o tasarılar hâlâ Yüksek Seçim Kurulunda var. Gerçekten Adalet ve Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi, seçim yasalarındaki eksikliklerin giderilmesi amacıyla bir düzenleme yapmayı düşünüyorsa orayı başlangıç olarak kabul edebilir diye düşünüyorum ama böyle olmayacağından da eminim.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi uzunca bir süredir bu teklif konusunda hazırlık yapıyor. Bildiğimiz kadarıyla, kamuoyuna yansıdığı kadarıyla bir buçuk yılı aşkın bir süredir Hayati Bey parti içerisindeki bu çalışmaların başında yer alıyordu, kamuoyuna da yansıyordu. Ama bu tartışmaları, tartışma başlıklarını sadece fısıldadıkları -tırnak içerisinde- gazeteciler aracılığıyla öğrendik yani neleri tartıştıklarını doğrudan kendilerinden öğrenemedik. Keşke doğrudan kamuoyuyla bu tartışmaları paylaşsalardı. Çok şey tartıştıklarını, en sonunda kala kala Milliyetçi Hareket Partisinin psikolojik olarak rahatlatılması için barajın yüzde 7'ye indirilmesi ve ittifaklar içerisinde yer alması muhtemel partilerin oylarının ittifaka gitmesini engellemek için getirilen düzenlemeyle yetindikleri anlaşılıyor.
Şimdi, ben bu arada tartışma başlıklarını söylersem neleri tartışıp nereye geldiklerini daha iyi anlayabiliriz diye düşünüyorum. Şimdi, bakın, Eylül 2021'de bu fısıldadıkları gazeteciler neler yazmışlar? Diyorlar ki: "1 Ekimde Meclis açıldıktan sonra iktidar seçim yasası teklifiyle köklü değişikliklere hazırlanıyor, seçim barajının düşürülmesini planlıyor ve seçim barajı yüzde 1 oy alan partilerin Mecliste temsilini sağlayacak şekilde düzenlenecek." Bunu ne zaman söylüyorlar? Eylül 2021'de. Ayrıca, seçim sisteminde ittifakları yakından etkileyecek düzenlemeler de yer alacak. Şubat 2021'de yine o kulaklarına fısıldanan gazeteciler şöyle şeyler söylüyorlar, diyorlar ki: "100 ya da 150 milletvekilinin partilerin seçimlerde aldıkları oyların tamamına paylaştırılması." Yani Türkiye milletvekilliği üzerinde çalışmalar yürütüldü fakat daha sonra bunların hepsi taslaktan çıkarıldı. Feti Bey, daha size gelmeden önceki tartışmalar, bunlar daha sizin kapınızı çalmadan önce. Sonra diyor ki: "Adalet ve Kalkınma Partisi barajın yüzde 7 veya yüzde 5 olmasını öneriyor. MHP daha sonra yüzde 7 ve yüzde 5'i öneriyor. İttifaklara da yüzde 10'luk, 12'lik veya yüzde 14'lük baraj uygulansın. Ayrıca, Mecliste grubu bulunanların seçime girme hakkına ilişkin düzenleme de mevzuattan çıkarılsın." diye bir tartışma yürütmüşler. Yine, hazine yardımına ilişkin şartların değiştirilmesi konusunda bir tartışma yürütmüş Adalet ve Kalkınma Partisi, daha sonra Milliyetçi Hareket Partisiyle birlikte. Şimdi Temmuz 2021'de bu kez şöyle haberler yer almaya başladı, yine o kulaklarına fısıldanan gazetecilerin yazdıklarından öğreniyoruz. "Adalet ve Kalkınma Partisi ile MHP'nin anlaştığı maddeler şunlar: Baraj yüzde 5'e indirilecek, seçime girmek için Mecliste grup kurma hükmü kaldırılacak. Adalet ve Kalkınma Partisiyle MHP'nin anlaşamadığı maddeler de şunlar: MHP ittifak içinde de baraj getirilmesini istiyormuş. MHP daraltılmış bölgenin 6-7 vekil yerine 10 vekil olmasını istiyormuş. MHP, seçim kurulu başkanlarının Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenmesine karşı çıkmış, mevcut durum korunsun." demiş. Eylül 2021'e geliyoruz. Yine o kulaklarına fısıldanan gazetecilerden öğreniyoruz. Deniliyor ki: "Erdoğan ve Bahçeli barajın yüzde 7'ye indirilmesi konusunda anlaştı. İttifak içi baraj belirsizliğini koruyor, seçime girmek için grup kurma şartı kaldırılıyor. Dar bölge hiç konuşulmadı, daraltılmış bölgeye MHP'nin itirazı var, o yüzden seçime mevcut sistemle girilecek." Keşke bunları o gazetecilerden değil de sizlerden duymuş olsaydık, şunları şunları tartıştık, şu konularda anlaştık, şu konularda anlaşamadık diye ama böyle olmadı.
Şimdi şunu söyleyeyim: Eğer bir siyasi parti, bir siyasi iktidar, seçim sistemlerinin, milletvekili dağılımının değiştirilmesiyle seçimi kazanmak için düzenleme yapıyorsa çoktan ilk seçimi kaybetmiş demektir. Yani, bu, onun ilk örneği olmayacak, geçmiş yıllarda da bunun benzeri örnekleri oldu. Sadece çok geriye gitmeden iki tanesini anımsatayım. Ayrıca, masa başında yaptığınız, kâğıt üzerinde yaptığınız düzenlemeler gerçek yaşamda istediğiniz sonuçları da doğurmayabilir. Bakın, 2018'de yaptığınız bir düzenleme, karşınızda ittifak oluşmaz diye düşündünüz ama olmadı, karşınızda bir ittifak oluştu ve bu ittifak, bu düzenlemeden sizden daha fazla yararlandı, çok daha fazla milletvekili çıkardı.
Yine, Türkiye Barolar Birliğinin Genel Kurullarına ilişkin temsiline dair bir düzenleme yaptınız. 100 tane üyeyi barındıran baronun 4 delegeyle Barolar Birliği Genel Kurulunda temsil edilmesini, neredeyse 30-40 bin üyeli baroların da 11-12 üyeyle temsil edilmesini sağlayacak bir düzenleme getirdiniz. Neden? Feyzioğlu'nu tekrar Barolar Birliği Başkanı yapmak istiyordunuz? Ne oldu? Bu düzenlemeye rağmen kaybettiniz. Şimdi yeni bir düzenleme getiriyorsunuz. Muhtemelen karşınızda -çok açık söyleyeyim- yekvücut olacak bir ittifak bulacaksınız yani hiç istemediğiniz bir şey doğacak. Kendi elinizle karşınızdakini bir seçim ittifakı olmaktan çıkaracak, âdeta bir birliğe çevireceksiniz ve 2023 yılında veya 2022 yılında yapılacak bir seçimde de yine dizinizi döveceksiniz nasıl böyle bir hata yaptık diye.
Şimdi, içeriğine gelince birkaç şeyi söyleyeyim. 7-8 tane düzenleme yapıyorsunuz, bir tanesi seçim barajı. Grup Başkan Vekilim anlattı, bu seçim barajının hangi amaçla yapıldığını herkes biliyor. HDP bu seçim barajlarını yıktıktan sonra artık seçim barajına takılacak, diğer siyasi parti ortağınız olduğu için seçim barajını yüzde 7'ye indiriyorsunuz. Getirdiğiniz bir diğer düzenleme... Bunun anti demokratik olduğu çok açık. Hâlâ Rusya'da yüzde 7'den yüzde 5'e indirildikten sonra, yüzde 7 olsa bile Avrupa'daki en yüksek baraj yüzde 7 olarak Türkiye'de kalmaya devam edecek ve seçimde adaletsizlik yaratmaya devam edecek.
Gerçekten temsilde adalet istiyorsanız her siyasi partinin, her siyasi anlayışın Mecliste temsilini sağlayacak başkaca düzenleme yapabilirsiniz. Örneğin, bütün Türkiye'yi tek bir seçim bölgesi yaparsınız, yüzde 1 oy alan bir parti bile 6 milletvekiliyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilebilir; sadece bununla bile temsilde adaleti sağlayabilirsiniz ama barajın yüzde 10'dan yüzde 7'ye indirilmesiyle temsilde adalet sağlanamaz. Her tarafta yazıldı çizildi; şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisindeki temsil oranı -2018 seçimlerine katılan siyasi partiler açısından söylüyoruz- yüzde 97'nin üzerinde yani aslında seçmen iradesi önemli oranda Türkiye Büyük Millet Meclisine yansımış durumda. Peki, sizin bu yaptığınız bu düzenlemeyle ne olacak? Eğer ittifaklar ve siyasi partiler yeni bir strateji geliştirmezlerse -her siyasi partinin tek başına girdiğini varsayalım- yüzde 7'lik seçim barajının altında kalacak olanlar temsil edilemeyecekler. Bununla mı acaba temsilde adaleti sağlayacak teklif sahipleri?
Şimdi, en önemli değişikliklerden ikincisi, ittifakların oy dağılımına ilişkin. Şimdi, bunun tam olarak toplumsal bir ihtiyacın karşılanması amacıyla değil, Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisinin ihtiyacının karşılanması için getirilmiş bir düzenleme olduğunu gösteren en önemli madde bu aslında. Yani, teklifin 2'nci maddesi, ittifaklar tek bir parti olarak değerlendirilmeyecek ve böylece bazı siyasi partilerin başka yollara itilmesi sonucunu doğuracak bir değişiklik. Bunun nasıl sonuçlanacağını hep beraber göreceğiz ama ben bir daha tekrarlayayım, siyasi partiler buna karşı yeni stratejiler geliştirecektir.
Bir diğer şey "Temsilde adaleti sağlıyoruz." diyorsunuz, grup kurma şartını ortadan kaldırıyorsunuz ancak kongrelerin 2 kezden fazla ihmal edilmiş olması durumunda bu yerlerde örgütlenme koşulunun sağlanmadığını söylüyorsunuz. Bakın, teklif sahipleri gerçekten örgütlenme özgürlüğünü savunuyor ise, siyasi partilerin serbestçe örgütlenmesini savunuyor ise, siyasi partilerin serbestçe seçimlere girmesini savunuyor ise siyasi partilerin seçimlere girmesinin koşullarını kolaylaştırması gerekir. Şimdi, bu düzenlemeyle siyasi partilerin seçime girme koşullarını kolaylaştırıyor musunuz, zorlaştırıyor musunuz? Bir siyasi partinin Mecliste grubu bulunması durumunda Türkiye'de 41 ilde ve her bir ilin üçte 1'inde örgütlenmemesi durumunda seçime giremeyeceğine ilişkin bir düzenleme getirmeniz kesinlikle örgütlenme özgürlüğünü sınırlandıran, siyasi partilerin seçime girmesini zorlaştıran bir hüküm.
Şimdi, bizim burada, bu masada dünyayı yeniden keşfetmeye aslında bir ihtiyacımız yok. Bunun için dünyanın farklı yerlerinde farklı yöntemler uygulanıyor zaten. Mesela, milletvekillerinin parlamentoya girmesini sağlamak için Almanya örneğinde olduğu gibi ülke barajı dışında bölge barajı uygulanıyor. Eğer o bölge barajlarını aşmışsa bir siyasi parti, o siyasi parti ülke barajını aşmasa bile parlamentoda temsil edilebiliyor. Veya sadece belirli sayıda yurttaşın Yüksek Seçim Kurulu gibi bir kurula başvurması durumunda o siyasi partinin seçimlere katılmasını sağlayan düzenlemeler de var. Ayrıca, bunun bir örneği Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildikten sonra Türkiye'de de uygulandı yani 100 bin seçmen seçim kurullarına başvurduğunda cumhurbaşkanı adayı gösterebiliyor. Bakın, 100 bin seçmen başvuruyor, bu ülkeyi neredeyse tek başına yönetecek kişinin aday olmasını sağlayabiliyor ama siz, siyasi partilerin Parlamentoda temsil edilmesini bırakın kolaylaştırmak, zorlaştırmak için bir düzenleme yapıyorsunuz. 2 kez üst üste bir il, ilçe kongresini yapmamışsa o kongreyi feshetmenin önünü açıyorsunuz. Eğer Parlamentoda grubu yoksa ve 41 il ile her bir ilin ilçelerinin üçte 1'inde örgütlenmemişse seçime girmesini zorlaştırıyorsunuz. Bakın, siyasi partiler belirli bir oy oranına ulaşmadıkça zaten hazine yardımı alamıyorlar; dolayısıyla örgütlenmek için, ülke çapında siyasi faaliyet yürütmek için zaten çok güç koşullarda çalışma yürütüyorlar ve siz bundan sonra daha da zorlaştırmaya çalışıyorsunuz. Bu düzenleme de bir bütün olarak örgütlenme özgürlüğünü sağlayan değil, örgütlenmeyi engelleyen hükümlerden biri olacak.
Şimdi, seçim kurulları başkanlığıyla ilgili çok şey söylendi. Bakın, ben şunu söyleyeyim: Türkiye'de yargıçların herhangi bir yerde kurayla belirlendiği -nerede görev yapacağı kurayla belirleniyor- bir örnek var mı ilk memuriyete atanması dışında? Mesela, yargıçlar görevde yükselirken kura usulü uygulanıyor mu? Mesela, Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi üyeleri, Uyuşmazlık Mahkemesi üyeleri belirli bir kıdeme ulaşmış yargıçlar arasından kurayla belirleniyor mu? Veya Yargıtayın, Danıştayın herhangi bir daire başkanı kurayla belirleniyor mu? Veya Yargıtay Başkanı, Başsavcısı, bunların herhangi birisi kurayla belirleniyor mu? Yargı sisteminin hiçbir yerinde uygulanan bir uygulama değil yani bunun dışında, buna çok yabancı bir uygulama birinci sınıfa ayrılmış hâkimler arasından kurayla belirlenmek. Bir örneği olsa benzetebilirsiniz ama yargıçlar ne görevde yükselirken ne yüksek yargı organlarına atanırken ne bazı görevlere atanırken...
Yine, orada hani "saygınlık" diyorsunuz ya "Niye, diğerlerini saygın görmüyor musunuz?" diye itiraz ediyorsunuz bizim itirazlarımıza karşı. Madem öyle, gerçekten bu konuda kurayla belirlenmesinin çok demokratik olduğunu, bütün yargıçların önünü açtığını düşünüyorsunuz, mesela Yargıtay üyelerinin böyle belirlenmesini, belirli kıdemliler arasından belirlenmesini önerir misiniz? Danıştay üyelerinin böyle belirlenmesini önerir misiniz? Yargıtay Başkanının, daire başkanlarının, Başsavcının bu biçimde belirlenmesini önerir misiniz? Önermezsiniz. Peki, niye seçim kurulu başkanlarının kurayla belirlenmesini öneriyorsunuz? Çünkü, kıdemli hâkimlerin size karşı gelebileceğini, siyasi otoriteye karşı direnebileceğini düşünüyorsunuz.
Bunun yanına iki şey daha getiriyorsunuz, diyorsunuz ki: "İstemeyen görev almayacak." Bir mahalle baskısı kuracaksınız tabii. Ayrıca "birinci sınıf hâkimler arasından" diyorsunuz, Türkiye'deki her ilçe içerisinde birinci sınıf hâkim var mı? Dolayısıyla, birinci sınıf hâkimliğe ayrılmamış hâkimler arasından da seçim kurulu üyelerini belirleyebileceksiniz. Ayrıca, üç ay içerisinde bunları görevden almaya ilişkin düzenleme getirerek yargıçlık güvencesini de ortadan kaldırmış olacaksınız.
Şimdi, getirdiğiniz bir diğer düzenleme şu, diyorsunuz ki: "Sandık kurulu üyeleri bir başka partinin üyeleri arasından belirlenirse onun onayının alınması koşulunu getiriyoruz." Ya, şimdi, bir saygısızlık yapmak istemem ama yani gerçekten insanların aklıyla alay etmeyin. Şimdi, bir siyasi parti, sandık kurulu üyesi olarak belirleyeceği kişiyi onun onayı olmadan belirleyebilir mi? Yani, bu hayal edebildiğiniz bir şey mi? Mesela, HDP'nin, Adalet ve Kalkınma Partisinin, Cumhuriyet Halk Partisinin bir kişiden gizlice, ona haber vermeden onu sandık kurulu üyesi olarak görevlendirebileceğini mi düşünüyorsunuz yani? Ama ben söyleyeyim, asıl amacınız bu değil, bu yasanın görünür amacı. Başka bir şey yapmak istiyorsunuz, atıyorum Cumhuriyet Halk Partisi bir İYİ Partili kişiyi sandık kurulu üyesi olarak görevlendirdi veya Halkların Demokratik Partisi Saadet Partili bir kişiyi sandık kurulu üyesi olarak görevlendirdi, onun üstünde baskı kurmaya çalışacaksınız. Şimdi...
RECEP ÖZEL (Isparta) - Alakası yok.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - "Alakası yok." Çok alakası var. Recep Bey, bak, Yüksek Seçim Kurulunun temsilcisi olarak söylüyorum sana: Şimdi ben veya Recep Bey siz gidip herhangi bir seçim kurulundan bir başka siyasi partinin sandık kurulu üyelerinin listesini alabilir miyiz? Alamayız değil mi? Alamayız yani. Her siyasi parti sadece kendi sandık kurulu üyelerinin listesini alabilir ama bu düzenlemeden sonra yaşayacağız göreceğiz; Yüksek Seçim Kurulunun temsilcisi olarak Recep Özel yapacak bunu, diyecek ki Yüksek Seçim Kuruluna...
RECEP ÖZEL (Isparta) - Kendisi de HDP'nin temsilcisi.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Tamam, HDP'nin temsilcisi olarak ben yapacağımı söylüyorum.
Recep Bey gidip diyecek ki: "Ben bunda başka siyasi partinin üyesi var mı yok mu merak ediyorum; belki buna itiraz edeceğim. Bunu nasıl yapabilirim? Bana Cumhuriyet Halk Partili sandık kurulu üyelerinin listesini verin. Çünkü, başka şekilde itiraz hakkımı kullanamam." Veya "İYİ Partili sandık kurulu üyelerinin listesini verin, ben itiraz edeceğim." diyecek. Aslında bu itirazın da hukuksal olarak bir anlamı yok. Ne için anlamı var? Gidip baskı kuracaklar, diyecekler ki: "Bak, sen Saadet Partilisin ama CHP'nin listesinde yer alıyorsun; sen Gelecek Partilisin ama İYİ Partinin listesinde yer alıyorsun." "Vay, bu kadar mı bizi takip ediyorlar?" diye bir baskı oluşturulması amacı taşıyor bu düzenleme de.
Şimdi, bu adres kapanması meselesi... Ben beş altı yıldır Yüksek Seçim Kurulu temsilciliği yapıyorum. Murat Bey burada, belki o söyler, hani bu adresi kapananlara ilişkin düzenleme "En son adres esas alınarak yapılacak." diyor, ne anlama geldiğini bize anlatabilir ama ben ne için bu düzenlemenin getirildiğini bilmiyorum.
Bir diğer şey, Cumhurbaşkanının kamu olanaklarını kullanarak seçim kampanyası yürütmesine ilişkin bir yasal dayanak oluşturmak. Gerçekten bu çok büyük bir adaletsizlik yaratıyor. Şimdiye kadar çokça eleştiri yapıldı, bundan sonra da yapılacak, o yüzden ben çok fazla şey söylemek istemiyorum tekrar etmekten kaçındığım için.
Son iki düzenleme de şu: Mahallî idare seçimleri ve muhtarlık seçimlerine ilişkin iki tane düzenleme yer alıyor. Teknik bir açıklama yapayım. Diyor ki teklif sahipleri: "Mahallî idareler ile mahalle muhtarlıkları seçimlerinde bir yıl önceki seçmen kütükleri esas alınacak." Bunun bir tek nedeni var arkadaşlar, bu toplantıdaki herkes bilsin; Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul seçimlerini bu nedenle kaybettiğini düşünüyor. Diyor ki: "İstanbul'da yaşayan birçok yurttaş muhtarlık seçimleri için kendi köyüne gitti ve ben bu yüzden İstanbul seçimlerini kaybettim, bunu bir daha yaşamak istemiyorum. Bunun için ne yapayım? Seçimden kısa bir süre önce hiç kimse adresini alıp köyüne götürmesin, ben bir yıl önceki seçmen kayıtlarını esas alarak seçime gideceğim."
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Peki, üç aya düşürürsek ne diyeceksin?
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Olabilir Feti Bey, benim itirazım yok buna. Hayır Feti Bey, ben başka bir şey söylüyorum, ben itiraz ettiğim için söylemiyorum. Şunun için söylüyorum: Amacını anlatıyorum yani burada hangi amaçla getirildiğini. Böyle bir demokrasi amacıyla, işte temsilde adalet, yönetimde istikrar falan, bu amaçla getirilmiş bir şey değil, sadece bir siyasi partinin bir ihtiyacını karşılamak amacıyla getirildiğini söylüyorum. Madem öyle, mesela niye bu teklif sahipleri şunu söylemiyorlar: Niye sadece 2972, niye mahallî seçimler? Niye milletvekili seçimine ilişkin de aynı düzenlemeyi getirmiyorsunuz? Eğer gerçekten seçmen hareketliliğini engellemek amacını taşıyorsanız -milletvekili seçimlerinde seçmen hareketliliği olmuyor mu- niye bunu getirmiyorsunuz?
Bir de teknik olarak bir şey daha söyleyeyim. Bu bir yıl önce hangi bir yıl önce? Seçim tarihinden bir yıl önce mi, askıya çıkarıldığı tarihten bir yıl önce mi, yoksa takvim açıklandıktan bir yıl önce mi? Hangi tarih esas alınacak Hayati Bey?
HAYATİ YAZICI (Rize) - Takvime göre.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Kim okuyacak? Kim anlayacak bunu? Ben söyleyeyim, ben bunu bir parça bilen birisi olarak söyleyeyim; bunu okuyan kimse bu bir yıl önceyi anlayamaz.
ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) - Siz ne anladınız Sayın Vekilim?
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Ben anladım zaten, benim Mehmet Tiryaki olarak anladığım anlaşılır ama herkes aynı şeyi anlamayabilir, ben size 3 tane seçenek söylüyorum. Dolayısıyla bu 3 seçenekten biri anlaşılabilir.
Bir diğer şey -onu da söyleyip bitireceğim- bu muhtarlıkla ilgili. Evet, muhtarlık seçimleri, gerçekten Türkiye'de seçim açısından çok sıkıntılı bir alan, Yüksek Seçim Kurulunu da ilçe seçim kurullarını da en çok yoran konulardan biri yani seçimlerden sonra on binlerce, binlerce muhtara itiraz olur. Nedeni de şu: Çünkü muhtarlar belediye başkanları gibi, milletvekilleri gibi, belediye meclis üyeleri gibi, il genel meclis üyeleri gibi seçim kurullarına başvurarak aday olmazlar yani herkes muhtar adayı olabilir, hatta hiç aday olmayan birisinin ismini bir kâğıda yazıp sandığa atsanız da o oy geçerli olur; bu böyle, böyledir muhtarlık seçimi. Dolayısıyla bir kontrolden geçilmediği için çokça itiraz olur ve çokça muhtarlık mazbatası iptal edilir ve pek çok yerde seçimler yenilenmek zorunda kalır. Bunun için, en azından bu zararı bir parça gidermek için Adalet ve Kalkınma Partisi bir öneri getiriyor MHP'yle birlikte. Bu tartışılabilir bir öneri ama sorun barındırıyor içerisinde, ne olduğunu da söyleyeceğim. Neden tartışılabilir? Diyor ki teklif sahipleri: "En azından, seçimden sonra, bir muhtara mazbatasını vermeden önce biz onun seçilme koşullarını taşıyıp taşımadığını bir inceleyelim yani Yüksek Seçim Kuruluna bu belgeleri sunsun. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu, 18 yaşı doldurduğunu, okuryazar olduğunu, son altı aydır orada ikamet ettiğini, seçilmesine engel bir adli sicil kaydının olmadığına dair belgelerin hepsini getirsin biz inceleyelim, eğer herhangi bir engel yoksa mazbata verelim, dolayısıyla bu sorunlar ortadan kalksın." Tek başına buraya kadar olsa sorun yok, asıl sorun ondan sonra başlıyor. Şimdi, diyor ki teklif sahipleri: "Varsayalım bir kişi muhtar seçildi ve bu koşullardan birini taşımıyorsa biz mazbatayı ona değil de 2'nci en fazla oy alacak kişiye vereceğiz." Bu ne demek? Bu şu demek: Diyelim ki bir mahalle düşünün, o mahallede 10 bin seçmen oy kullandı muhtarlık seçimlerinde. 9 bin kişi bir muhtar adayına oy verdi, yüzde 90'ının oyunu aldı, bir başka muhtar adayı 500 oy aldı, bir başka muhtar adayı 300 oy aldı, bir başka muhtar adayı 100 oy aldı. Şimdi, diyor ki teklif sahipleri: "Koşulları taşımadığı için ben o 10 bin oydan 9 bin oy alan kişiye mazbatayı vermeyeceğim, 300 oy alan kişiye vereceğim." Bu adil mi? Yani bu masada oturan kim bunun adil olduğunu söyleyebilir? Mevcut sistem nasıl düzenliyor? Diyor ki: Bu seçimi yeniliyor, yeniden bir seçim yapıyor. Neden? Çünkü vatandaşa gerçekten adil tercih edeceği bir hakkı tanımaya çalışıyor. Eğer düzenleyecekseniz ikinci kısmını lütfen ortadan kaldırın çünkü adaletsiz sonuçlara yol açabilir. Ama daha doğrusu, bence Türkiye'de seçim kurulları bunu yapabilir, bizim önerimiz de bu doğrultuda olacak. Biz diyoruz ki: "Adaylık başvurusu yapılsın, muhtarlık seçimlerini bütün öteki seçimlerden ayırın, sadece muhtarlık seçimi yapın, ilçe seçim kurullarına muhtar adayları başvursun. Belki oy pusulalarının standartlaşması da sağlanabilir ve adaylık sırasında kimin koşulları taşıyıp taşımadığı belirlensin."
Dolayısıyla içinde çok fazla antidemokratik düzenleme içeriyor ayrıca gerçekten problemli bazı düzenlemeler de var. Bir kısmı tartışılabilir olsa da ben bütün olarak toplumsal yararın gerçekleştirilmesi amacını taşımadığını düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.