KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, saygıdeğer bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu teklifteki özellikle 34'üncü madde daha önce de söylendi, bir kere daha tekrar edeceğim Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğü alanını daha da daraltacak bir madde. Özellikle de tabii, Bankacılık Kanunu'yla aynı olduğu belirtilen bir bölüm var; ilk bölümü, ilk fıkrası ama o birinci fıkranın ikinci cümlesi Bankacılık Kanunu'nda yok, bunu hazırlayanlar biliyordur, eğer bilmiyorlarsa ben de okuyabilirim istiyorsanız yani hangi bölümden bahsediyoruz, size hemen söyleyeyim: "İsimleri belirtilmese dahi şirketlerin güvenilirliği konusunda kamuoyunda tereddüde yol açacak veya şirketlere duyulan güveni sarsacak veya şirketlerin mali bünyelerinin olumsuz etkilenmesine neden olabilecek nitelikte asılsız haberler yukarıda belirtilen araçlarla yayılamaz." Yani, bunun Bankacılık Kanunu'yla ilgisi yok, bunu bir kere peşinen kaldırmak lazım, çok net. Hiç Bankacılık Kanunu'nda böyle bir şey yok. Ayrıca, bütün ifadeler muğlak; "isimleri belirtilmese dahi" "güvenilirliği konusunda tereddüde yol açacak" "şöhretine, servetine zarar verecek" "şirkete duyulan güveni sarsacak" Kim karar verecek buna? Böyle muğlak ifadelerle hapis cezası öngörülmesi gazetecilere yani haberi yapanlara, normal vatandaşlara, bizlere kabul edilemez. Türkiye'de dediğim gibi ifade özgürlüğü alanını daraltacak bir husustur. Tamamen gazetecilere gözdağı verecek, işte vatandaşın... Neyle ilgili bu konu? Biliyorsunuz finansman şirketleri, faktöring şirketleri... Şimdi, bu kanun kapsamındaki şirketlerin konut yada faktöring mağdurları "İslam finans" altındaki şirketlere parasını kaptırmış ve alacaklı konumdaki on binlerce mağdurun eylemi, ifade özgürlükleri, seslerini basın aracılığıyla duyurma hakları, vatandaşın habere erişim özgürlüğü tamamen kısıtlanacak. Biz milletvekilleri olarak böyle bir şeyi nasıl çıkarırız? Çıkarmamamız lazım; tam tersine... Biz sadece şirketlerin serveti, şöhreti, ismi bile olmasa güvenilirliğini düşünmek... Tabii, düşünelim ama ondan önce kamu yararını, on binlerce olası mağdurun yani bu şirketlerin mağdur edebileceği ki geçmişte örneklerini hepiniz hatırlarsınız hem Türkiye'de hem yurt dışında hangi paralar nasıl dolandırıldı, bizim yurttaşlarımız, gurbetçilerimiz nasıl? Yani o şeylerin hepsini sayabiliriz; Kombassan'dan tutun da... Buralarda Anayasa Mahkemesine gitmesin diye engelleyici kanun bile çıkardık. O yüzden bu hâliyle tamamen gazetecileri susturmaya, gözdağı vermeye, sindirmeye yönelik bir düzenleme, gazeteci için. Gazeteci sorgular, gazeteci şirket ismini vererek de sorgular, şirket de çıkıp açıklama yapacak, "Sen böyle diyorsun, ben böyle düşünmüyorum." diye. Gazetecinin aslında yapması gereken ona da sormak ama diyelim ki sormadı, bunun yaptırımı hapis cezası olabilir mi? Bu olamaz. Şirket açıklama yapar, bilgi verir. Yani, gazeteci için özel şirketlerin kazancından, servetinden, şöhretinden önce vatandaşın yararı, kamu yararı, on binlerce mağdur olabilecek vatandaşımızın çıkarı gelir. O yüzden bu madde bu hâliyle sakattır. Özellikle dediğim o ikinci cümle yani birinci fıkranın ikinci cümlesinin kesinlikle çıkarılması gerekir yoksa buna gerekçede de anlattığınız gibi "Bankacılık Kanunu'yla aynı şeyi koyduk." derseniz biz de "Bankacılık Kanunu'nda bu dediğiniz yok." deriz. O yüzden bir taraftan mali düzenlemeler, birçok insana af getiren düzenlemeler, bir taraftan gazeteciyi ya da derdini anlatanı, mağdur olanı hapse atacak "Şirketin servetini, şöhretini, yıprattın." diye düzenlemeler... Bu, büyük bir çifte standart, bu, büyük bir çelişkidir.

Ayrıca, burada kadrolar var, benden önce de sayın milletvekilleri söyledi. Bakın, Sağlık Bilimleri Üniversitesine 2 bin kadro... Şimdi, bir taraftan "Çek git!" "Giden gitsin!" diyorsunuz bir taraftan 2 bin kadro açıyorsunuz; yani, işin bir çelişkisi. Diğer tarafta, Boğaziçi Üniversitesine 150 kadro. Boğaziçi Üniversitesinde öğretim görevlileri, öğrenciler sizden kadro beklemiyor, kadro ihtiyacı olabilir ama önce, oraya yapılmış olan bu kayyum atamalarına son verilmesini istiyorlar. Karda, kışta, çamurda, yağmurda çıkıyorlar, gördüğünüz en sert şeyde bile orada diyorlar ki "Ya, biz kayyum rektör istemiyoruz, üniversitede bizim sesimiz dinlensin. Öğrencinin, öğretim görevlisinin sesi dinlensin." Ama burada dediğim gibi bunların hiçbirine girilmeden kadro çıkarılıyor, orada bir kadrolaşma arayışı da... Gördüğünüz gibi üniversite bünyesi bunu kabul etmiyor; öğrencisiyle, öğretim görevlisiyle, asistanıyla buna karşı çıkıyor. O yüzden bu yasaları dediğim gibi bu şekilde oldubittiyle çıkarmak doğru değildir. Bir kez daha 34'üncü maddenin doğuracağı sakıncalara, Türkiye'de ifade özgürlüğü, demokrasi anlamında dikkat çekmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.