| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Ankara Milletvekili Lütfiye Selva Çam ve 117 Milletvekilinin; Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4290) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 29 .03.2022 |
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli komisyon üyeleri, değerli misafirler, saygıdeğer basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tabii, Adalet Komisyonu gerçekten yoğun çalışan bir Komisyon ve temel komisyonların başında yer alıyor. Dolayısıyla bu tür toplumu ilgilendiren, aynı zamanda demokratik ortamı ilgilendiren kanun tekliflerinin daha ayrıntılı bir şekilde tartışılması gereken komisyonların başında yer alan bir Komisyon. Tabii, bu kanun tekliflerini görüşürken aynı zamanda hukuk ve yargının sorununa da değinmeden geçmek mümkün değil.
Sayın Başkan, bakın, bazı kanunlarda değişiklik yapmak veya temel yasalarda bazı değişiklikler yapmakla Türkiye'de mevcut olan sorunları çözmek mümkün olmuyor. Maalesef bu anlayışla ve bu yöntemle reformdan da bahsetmek mümkün değil. Türkiye'de yargı sorunu toplumun bütün sorunlarının başında gelmiş ve başat sorun hâlinde olan bir mesele. Günbegün, her gün gözümüzü açtığımız zaman ve yaşamın içerisinde adalete ilişkin ciddi sorunları ne yazık ki yaşamak durumunda kalıyoruz. Şimdi, tabii, bu adalet sorununu genel olarak ele aldığımız zaman kuvvetler ayrılığının somut ve demokratik bir ülkede olması gereken bir şekilde düzenlenmesi gereken bir sorun olduğunu da burada sizlerle paylaşmak zorundayız.
Adalet sorunu, aynı zamanda ülkenin temel sorunlarından da ayrı bir yansıması olan bir sorun. Toplumun çeşitliliği, ekonomik sorunlar, sosyal sorunların temel çözüm noktası, toplumsal uzlaşmanın sağlanması açısından aslında yeni bir anayasanın oluşturulması ve bu şekilde bütün temel yasaların da bu demokratik anayasanın altında yeniden şekillendirilmesi gerektiğini çok açık bir şekilde belirtmek gerekiyor. Bu hususa ilişkin defaatle bu Komisyonda görüşlerimizi belirttik ve belirtmeye de devam ediyoruz.
Yine bir torba teklifle karşı karşıyayız Değerli Başkan. Bakın, kanun yapma tekniği açısından da sorunlu bir anlayış mevcuttur. İki farklı konu, iki farklı mesele ve aynı zamanda bir torba içerisinde çözüme ulaştırmak istediğimiz bir kanun teklifini görüşüyoruz. Reform, yenilik ve toplumsal anlamda sorun hâline gelen ve sürekli suç üreten bir sistemin düzeltilmesi bu yöntemle de mümkün değil ve mümkün olamayacak. İktidarın yaklaşımı ve suç politikası yanlı bir politikadır maalesef. Anayasa'sıyla birlikte tüm temel yasaların görünümü içler acısı bir durumdadır. Neden böyle bir şey söylüyoruz? Çünkü temel yasalarda sürekli değişiklikler söz konusu ve torba yasalarla binlerce değişiklik bu Komisyonun önüne geldi. Bir virgülüne dahi dokunmadan, bütün eleştirilerimiz gözetilmeksizin bu değişiklikler yapıldı ve bölük pörçük değişikliklerle toplumsal soruna çözüm getirmekten uzak bir anlayışla biz karşı karşıyayız. Kadın cinayetlerine yaklaşımı sorunludur, demokratik mücadeleye bakış sorunludur, çevreye yaklaşımı sorunludur, insan haklarına yaklaşımı sorunludur; bu politik yaklaşım ve sorunlu yaklaşım çözüm getirmekten maalesef uzaktır.
Sayın Başkan, bu Komisyonda yapılan her türlü kanun teklifi görüşmelerinde defalarca eleştirilerimiz oldu ve bunu siz de çok iyi biliyorsunuz. Gerçekten bu Komisyonu adil bir şekilde yönetiyorsunuz fakat şunu söylemeden geçemeyeceğim: Maalesef çok bilimsel, Türkiye'nin ve toplumların çok yararına olabilecek hiçbir önerimiz burada kabul görmedi ve görmüyor. Dolayısıyla yargının sorunlarını çözmek, reformdan bahsetmek bu politik yaklaşımla da mümkün değildir ve olamayacak. Bu paket aynı zamanda yanılmıyorsam altıncı paket. Şimdiye kadar gelen paketler adalete çözüm getirdi mi, mahkemelerin işleyişiyle ilgili bir iyileştirme getirdi mi? Her şeyden önce şimdiye kadar gelen paketler kadın cinayetlerini önledi mi, sağlık çalışanlarına ilişkin olan şiddeti gerçekten önledi mi, çevrenin talanına bir çözüm getirebildi mi, toplumsal barışı sağladı mı ve bu önemli olan meselelere bir çözüm getirebildi mi? Maalesef getirdi diyemeyiz.
Şimdi Değerli Başkan, ben, Türkiye'nin adaletiyle ilgili olan yapısal birkaç sorundan bahsetmek istiyorum. Her şeyden önce yapısal sorunların başında HSK'nin yani Hâkimler ve Savcılar Kurulunun yapısı gelmektedir maalesef. Anayasa'nın 159'uncu maddesinde düzenleniyor ve bu HSK'nin Başkanı Adalet Bakanıdır. Yeni sistemde bakan siyasi bir aktördür yani seçimle gelen bir aktör değildir, maalesef atanan bir kişiliktir. Atamayla gelen bir kişinin Adalet Bakanlığının başında yer alması başlı başına yapısal bir sorunu da beraberinde getirmektedir. Bir siyasi partinin de aynı zamanda temsilcisidir ve bir siyasi partinin de ne yazık ki üyesidir. Kanun yapıcının kanun yapma tekniği sorunludur dedik, sorunlu olmanın başında da maalesef teknik anlamda muhalefetin etkisi hiçbir şekilde yoktur ve olmuyor maalesef. Burada ne kadar önemli görüşler ortaya çıkarılırsa çıkarılsın, ne kadar toplumun yararına ve kanun yapma tekniği açısından önemli görüşler ortaya çıkarılırsa çıkarılsın maalesef kanuna bir etkisi olmuyor ve gelen teklif aynı şekilde, bir virgülüne dahi dokunulmadan Komisyondan geçiyor ve Genel Kurulda da bu şekilde görüşülüyor.
Yargının içsel ve dışsal sorunları vardır ne yazık ki. HSK'nin 7 üyesi Meclis, 6 üyesi ise Cumhurbaşkanınca seçiliyor. Dolayısıyla, Başkanı da Adalet Bakanı olduğuna göre çoğu üyeler siyasi parti başkanı tarafından seçilmektedir. Bu uygulama hukuk güvenliği açısında da tehlikeli bir uygulamadır. Bu, ne yazık ki Anayasa hükmü olan hukuk güvenliğinin olmadığının başka bir göstergesidir.
Türkiye'nin yönetimi ve yargı sistemi olağanüstü ortamdan maalesef çıkamamıştır, çıkamıyor, çıkamamaktadır. Onlarca paket gelmiş olmasına rağmen yargının sorununa bir çözüm olamamıştır ve olamıyor. Hâkim ve savcılara yer ve kürsü teminatı maalesef olmadığı için hâkim ve savcıların adalet dağıtma gibi bir lüksleri de yok.
Bakın, yine hazırlık soruşturmaları, özellikle ceza yargılama sisteminde önemli olan delil toplama, İçişleri Bakanının tekelindedir. İçişleri Bakanının tekeli de şu demektir: İçişleri Bakanı, bir partinin temsilcisidir ve bir memurudur. Dolayısıyla, yapının işleyişi tamamen hukuktan uzak ve siyasallaşmış bir organ hâline getirilmiştir. Bu yaklaşımla yargının sorunlarını çözmek, çözüme ulaştırmak da mümkün değildir ve olamamaktadır. Bu nedenle biz, daha önceki görüşlerimizde de belirttiğimiz üzere, tamamen yepyeni bir sistemin kurulması, adli kolluk sisteminin oluşturulması ve İçişleri Bakanının denetiminden çıkarılması gerektiğini defaten belirttik ve belirtmeye de devam edeceğiz.
Bakın, Sayın Başkan, son günlerde önemli bir haber, haber sitelerine düştü. Bakın, bu haberin özelliği de şu: Kobani kumpas davasını yürüten Başkan ve mevcut olan üyeyle ilgili çok ciddi şekilde eleştirilerimiz söz konusuydu. Adaletin gelmiş olduğu an itibarıyla ve gelmiş olduğu aşama itibarıyla örnek verilebilecek önemli meselelerden bir tanesidir. "Atadedeler Operasyonu" diye nitelendirilen ve Kobani kumpas davasının Başkanı, hâkimi olan kişi yani Bahtiyar Çolak gözaltına alındı ve yapılan operasyonda aynen şöyle bir şey gazetelere yansıdığı için rahatlıkla söyleyebiliriz. "Derin devletin ticari istihbarat ayağı olarak adlandırdıkları zanlıların, yapı içerisinde "elçi, elçi yardımcısı, büyük atadede, atadede, başdede, dede, sözcü dede" gibi organizasyon içerisine girdikleri ve çok dedeli bir yapı içerisinde maalesef, Türkiye'nin kaderini değiştirebilecek, demokratik yapısına gerçek anlamda bir kumpas niteliğinde olacak olan Kobani kumpas davasında onlarca siyasetçi arkadaşımızın tutuklanmasına karar veren ve tutuklamasını sürdüren bir hâkimden ve bir Başkandan bahsediyoruz. Dolayısıyla, bu Mahkeme Başkanının yapmış olduğu tüm işlemlerin hukuksuz olduğunu kim söyleyecek? Biraz önce siyasi yapısını, dışsal ve içsel yapısını belirtmiş olduğumuz Hâkimler ve Savcılar Kurulu mu bunu tespit edecek? Mümkün değil. Dolayısıyla, bir yapı olarak değerlendirdiğimiz zaman yargıda çürümüşlüğün sadece ceza davalarında ortaya çıkmadığını da ortaya koyuyor. Dolayısıyla, bu gruplaşmadan, bu siyasi yapıdan ve bu siyasi saiklerle işleyen kurumdan adalet beklemek mümkün değildir.
Peki, bakın, sadece bu ceza davalarında mı bu adaletsizlik sistemi hakim? Hayır, değil. Büyük organizasyon ve şirket davalarının gerçekten bu davalarla çıkarları nedeniyle hâkim ve savcılar üzerindeki etkilerini ayrıca görmek gerekmektedir. Dolayısıyla, benzer davalarda, özellikle o 5'li çete olarak nitelendirilen bu tür şirketlerin mahkeme sistemi üzerindeki, yargı sistemi üzerindeki etkisini de görmezden gelemeyiz. Bu ülkede parti Başkanı olan Cumhurbaşkanını koruyan yasalar var maalesef. Bakın, şimdi de sermaye şirketlerini koruyacak ve şirketlerin -tırnak içerisinde- itibarlarını koruyacak olan bir teklifin Mecliste görüşüleceğine ilişkin haberler var. Peki, bu ne demek? Bu, aynı zamanda artık tartışılmayacak, artık mevcut olan toplumsal yapıya zarar olabilecek her türlü şeyin halktan uzak olduğu ve sermayenin, özellikle de sermayedarların halktan korunduğuna dair yepyeni bir sistemle biz karşı karşıya kalacağız. Dolayısıyla, bu sistemin ismi de otokratik bir düzendir. Bu düzende de adaletten bahsetmek, adliyeden bahsetmek ve adalet reformundan bahsetmek mümkün değildir ve olmayacak Değerli Başkan.
Şimdi, suç ve cezalara ilişkin hususlar Anayasa'nın 38'inci maddesinde yer almaktadır. Masumiyet karinesi, suç ve cezaların kanuniliği ilkesi dayanağını Anayasa'dan almaktadır. Anayasa, bir üst norm niteliğindedir. Biraz önce Sayın Kaboğlu'nun da belirttiği üzere, biz bu teklifi aynı zamanda üst norm olan Anayasa'nın 90'ıncı maddesinde yer alan uluslararası sözleşmenin üstünlük ilkesine de dayandırdığımız zaman bu torba yasayla getirilen ve aynı zamanda İstanbul Sözleşmesi'nin içeriğine, özüne ve ruhuna hiçbir şekilde yakından ve... Aynı zamanda bazı maddeler içeriyor ama bunu dışsallayan bir yasa teklifinin aynı zamanda Anayasa'nın 90'ıncı maddesine de aykırı olacağını da buradan belirtmek durumundayız.
Anayasa'nın 138'inci maddesi mahkemelerin tarafsızlığını ve bağımsızlığını düzenlemektedir. Mevcut Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin bu uygulamasıyla, bu atadığı kişilerle, otokrat yapısıyla Anayasa'nın 138'inci maddesinin uygulanır hâlde olduğunu söylemek mümkün değildir. Yargının işleyiş ve uygulamaları bu iddialarımızı maalesef doğrular niteliktedir.
Sayın Başkan, yargının önemli sorunlarından bir tanesi de -biraz önceki konuşmacılar da belirttiler- Anayasa'nın 141'inci maddesidir. Anayasa'nın 141'inci maddesi mahkemelerin kararlarını ne olursa olsun gerekçeye dayandırma hâlleridir. Bütün politik ve toplumsal anlamda önem arz eden davalarda bu Anayasa hükmünün rafa kaldırıldığı herkesçe bilinen bir gerçektir. Yargının içsel ve dışsal sorunları ve uygulamaları bu tezimizi de doğrular niteliktedir. Siyasi soykırım davalarında ne yazık ki kesyapıştır anlayışıyla hükümler kuruluyor ve mevcut olan bütün yargının işleyişi de gerekçeli olma zorunluluğunu da ortadan kaldırıyor.
Bakın, Sayın Başkan, ben teknik olarak bir iki şeyi de sizinle paylaşmak istiyorum. Bakın, "Cezanın belirlenmesi başlığı" altında Türk Ceza Kanunu'nun 61'inci maddesinde kabul edilen sebeplerle, "Takdiri indirim nedenleri" başlıklı Türk Ceza Kanunu'nun 62'nci maddesinde çeşitli düzenlemeler yer almaktadır. Bakın, bu her 2 madde arasındaki ahenk, bu mevcut olan kanuni düzenlemeyle, kanun teklifiyle ilgili olan kısımda çeşitli sorunları da beraberinde getireceğini ne yazık ki şimdiden görmek mümkündür.
Bakın, takdiri indirim nedenlerinin uygulanıp uygulanmamasında hukuki ve fiilî gerekçe olarak gösterilemeyeceği belirtilmiş olsa da -daha önceki bu kısımda- bu sebepledir ki Türk Ceza Kanunu'nun 61/(1) ve 62/(2) de gösterilen nedenler incelendiğinde, birbirlerinden farklı oldukları ve aynı sebebin aynı anda sanığın lehine ve aleyhine kullanılamayacağı, bir yandan da cezada takdir ve teşdide gidilirken, diğer yandan takdiri indirim nedenlerinin varlığından bahisle indirimin tatbiki mümkündür. Örneğin, failin suçlu kişiliği, kusurun ağırlığı, güttüğü amaç ve saikin ağırlığından hareketle cezanın alt veya üst sınırları belirlenirken bu tür kriterlerin aranması ayrıca tartışılması gereken bir durumdur.
Aynı zamanda yine bu kanun teklifiyle, bu kanuni öngörüyle getirilmek istenen önemli meselelerden bir tanesi de Değerli Başkan, bu yasa teklifinin kadına yönelik bir suçun tanımını sağlayan bir tekliften biraz uzak olduğunu söylemekte yarar vardır.
Şimdi, Sayın Başkan, özellikle çocuk ve kadın cinayetleriyle ilgili ve cinsel istismar ve saldırı dosyalarında, yine nitelikli yaralama suçlarında tatbik edilen takdiri indirim nedenleri, sırf sanığın duruşmada sergilediği tavırdan öteye bu kanuni teklifin olumlu olduğunu söylemekle birlikte uygulamada, özellikle Anayasa'da kararların gerekçeli olma hâli de bir zorunluluk olmasına karşın, buna rağmen yine bir ceza hükmüne, bir temel yasaya, hâkimin kararının gerekçeli olmak zorunluluğuna ilişkin olan bir hükmün getirilmek istenmesi tamamen kazuistik bir sistemin başka bir versiyonudur.
Tabii, Türk Ceza Kanunu madde 62/(1)'in tatbiki yoluyla cezada fail lehine değişikliğe ve indirime gidilmesi ceza siyaseti açısından ideolojik bir yaklaşımdır ve bu yaklaşım maalesef devam etmektedir. Sırf bu nedenle cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesi altında kabul edilen, davayı ve sanığı gören hâkimin cezadan kanun koyucunun öngördüğü sınırlar içerisinde indirime gidip somut olayda cezayı faile uygun hâle getirmesi uygulamada egemen hukuk sisteminin hakimiyetiyle uygulanan bir durumdur. Dolayısıyla kazuistik sistem madem bu kadar hâkim olacaksa her suçun, her kanuni hükmün ayrıca açıklanması gerektiğini belirtmekte yarar var Değerli Başkan.
Şimdi ben biraz tekniğe girmek durumunda kaldım ama ilerleyen zamanda yine maddeler üzerindeki fikrimi tekrardan burada belirteceğim. Fakat belirtmek istediğim mesele şu Değerli Başkan: Şimdi, Sayın Züleyha Vekilimiz de söyledi, uygulamada hapis cezalarının infazı yapılmadığına ve altı senelik hapis cezasında fiilî infaz gerçekleştirilmediğinden tutuklamanın veya ceza yerine geçebilecek olan uygulamaların ne kadar yetersiz kaldığına ilişkin bir hususu da yine sizin dikkatinize sunmak istiyorum. Esas olan mesele ceza adalet sisteminin ideolojik bakış açısının değiştirilmesiyle ilgili olduğunu burada yine bütün Komisyon üyelerinin ve katılımcıların huzurunda belirtmekte yarar var. Bu teklifin yine temel sorunlara çözüm getirmeyeceğini dolayısıyla bölük pörçük olarak getirilen bu olumlu tarafları olmasıyla birlikte bunun da artık çözüm olamayacağını, çözüm getiremeyeceğini de burada ne yazık ki belirtmekte yarar var diyorum.
Maddeler üzerinde yine görüşümü belirtmek üzere şimdi sözüme son veriyorum.
Teşekkür ediyorum.