| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Ankara Milletvekili Lütfiye Selva Çam ve 117 Milletvekilinin; Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4290) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 29 .03.2022 |
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli üyeler; şimdi burada önemli olan, gerçekten, hani ilk değinmek istediğim şeylerden biri, birçok kez Meclise gelen, komisyonlara gelen kanunların yeterince istişare edilmiyor olması. Şimdi nedense, iktidar partisinde farklı bir yeterlilik algısı var ve sizler yeterince istişare edildiğini düşünüyorsunuz ama ondan sonrasında bir bakıyoruz... Hatta zaman zaman kişisel konuşmalarda da söylüyoruz: "Bakın, bu döner." "Bakın, bunda bir hata olabilir." "Bunun düzeltilmesi gerekir." ya da "Burada eksikler var." diye. Yine ısrarla, aslında aynı kafayla geçiriyorsunuz bazı kanunları ve ondan sonra tekrar geri geliyor, tekrar yapboz oluyor, düzeltmeler yapılıyor. Şimdi, niye böyle yapılıyor? Yani bunun acelesi ne? Mesela biz gerçekten niye çay molası bile neredeyse vermeden yedi saat KEFEK'te konuşarak bu kanun teklifini görüşmek zorunda kaldık? Üstelik orası asli komisyon olması gerekirken, tali komisyon olarak yer aldı. Madem kadına yönelik şiddetle ilgili kanun teklifiydi, aynı zamanda oranın da asli komisyon olması gerekirdi ya da üçlü bir karma komisyon olabilirdi, daha uzun günler tartışılabilirdi, detaylar konuşulabilirdi. Hepimiz insanız yani şurada gerçekten, aslında birçoğumuz "mış" gibi yapıyoruz. Yani birbirimizi dinlermiş gibi yapıyoruz ya da istişare edermiş gibi yapıyoruz. Daha ince bazı şeyleri konuşabilecek mecalimiz kalmıyor bu toplantıların sonunda. Bir kere bu, ciddi bir eleştiri konusu, hakikaten olmaması gereken bir şey. Ama maalesef "Ben yaptım, oldu." anlayışına herhâlde yirmi yılın sonunda daha şiddetli bir şekilde ulaşılmış, erişilmiş oluyor. Bu da aslında demokrasi değil yani buna biz "demokrasi" demiyoruz. Halkın beklentisi ise Parlamentodan istişare, uzlaşma, sorunlarına gerçek çözümler üretilmesi.
Ha, şimdi, bir de bize şöyle bir laf söylendi: "Noktası, virgülüne dahi dokunmadan, bakın, muhalefet şerhlerinizi vereceksiniz." Ya, böyle bir şey mi var? "Zaten kim noktasına, virgülüne dokunabilir bizim muhalefet şerhlerimizin." dedik ama öyle olmadı, noktasına, virgülüne gerçekten dokunuldu. Yazdığımız şerhte biz "Güvenlik güçleri tarafından işlenen işkence, kötü muamele, tehdit ve hakaret suçları son zamanlarda oldukça tırmanmış durumdadır. İktidarın suç işleyen devlet görevlilerine sahip çıkan tavrı, cezasızlık pratiği ve uygulamaları sebebiyle şiddet sistematik hâle gelmekte. Güvenlik güçlerinin iktidar tarafından kollanacaklarını bilmeleri, orantısız güç kullanmaları ve hatta yurttaşların yaşama hakkını ihlal etmeleri konusunda cesaret kazanmalarına sebep olmaktadır." demiştik. "İktidarı hedef alıyorsunuz." dediler. Kimi hedef alacağız? Yirmi yıldır iktidar olan bir partiyi mi hedef alacağız, yoksa komşumuzu mu hedef alacağız? Yani bu uygulamalarla ilgili biz kimi hedef alacağız, kimi eleştireceğiz, kime yönelteceğiz birtakım suçlamaları? Suçlamaları da diyorum. Tabii ki suçlama yönelteceğiz, biz burada siyaset yapıyoruz, siyasi eleştiri yapıyoruz.
İpek Er'i ölüme sürükleyen Musa Orhan'ı, Garibe Gezer'e işkence eden ceza infaz kurumu görevlilerini, panzerlerle çocukları ezen kolluk güçlerini koruyan kim? Gülistan Doku daha hâlâ kayıp. Ee, iki yılda ne yaptı iktidar? Baraj boşalttı. Zaynal Abakarov'un, baş şüphelinin niye ifadesi iki yıl sonra alındı ve hemen serbest bırakıldı? Bunları biz söylemeyeceğiz de "Koruma var." demeyeceğiz de kime diyeceğiz gerçekten? Yani sonuçta siyasi eleştiri yapmak bile hakikaten tartışma konusuysa ve "Şerhte bunu yazmayın." denilebiliyorsa işte, bunun da adı demokrasi falan değil.
Şimdi, teklif önerdiği bazı olumlu değişimlere rağmen en temelde kadına yönelik erkek şiddetinin toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle yaşandığının yok sayıldığı bir dille yazılmış ve üstelik de medeni hâl ayrımcılığı yapıyor bazı maddelerde "boşanmış eş, eş, eski eş" vesaire falan diyerek. Yani hakikaten bunlar incelikli olarak konuşulması gereken konular, bazılarında özellikle değineceğim buna.
Şimdi, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun burada, ısrarlı takip aslında on yıldır mevcut olan bir şey. Bu tabii ki ceza değil, sadece bir düzenleme ve en azından tedbir anlamında getirilen bir şey ama bunun uygulaması kime yapıldı Türkiye'de bugüne kadar? Naci İnci'ye, Boğaziçi Rektörüne. "Öğrenciler, öğretim görevlileri beni ısrarla takip ediyorlar, rahatsız ediyorlar." dedi. Rektör Naci İnci'ye uygulandı, kadınlara uygulanmadı bu, biz duymadık kadınlara uygulandığını. Şimdi, bu zihniyet olduğu sürece hâkimlerde, bu zihniyet değişmediği sürece siz hangi kanunu getirirseniz getirin gerçekten bunun çaresi ceza artırımı da değil, kanun da değil.
Ben otuz beş yıl avukatlık yaptım ve gerçekten şiddete maruz kalan kadınların davalarına da işte, birçok davaya baktım bu anlamda hep onu gördüm yani uygulamadaki eksiklikler. Biz bugün hâlâ aynı şeyi söylüyoruz "Uygulamadaki eksiklikler, uygulamadaki eksiklikler." Niye uygulamadaki eksiklikler peki? Hâkimlere güncelleme eğitimleri mi yapıyoruz? Hâkimlere toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yol açabileceği şeyleri mi anlatıyoruz? Savcılara bunların eğitimini mi veriyoruz? Bana şeyi söylemeyin... Biz de yaptık baroda, kadın hakları merkezini kurduk, orada eğitimler yaptık ama her yıl biz kaç kere güncelleme eğitimi yapıyorduk aynı zamanda ve kendimiz o kadar feminist mücadeleden gelmemize rağmen, kadın hakları alanında mücadele etmiş olmamıza rağmen gelen bazı eğitimci arkadaşların eğitimine katıldığımız zaman, içimizde bizlerin dahi ne kadar gizli cinsiyetçilik olabildiğini, tıpkı nasıl gizli ırkçılıklar da olabildiği gibi aslında "Ben hiç öyle değilim." diyenler arasında, bunları görebiliyorduk.
Şimdi, bunları gerçekleştirmediğiniz zaman getirdiniz... Ne getirdiniz? Koskoca, bu ülkenin en övünülesi sözleşmesini, İstanbul Sözleşmesi'ni kaldırdınız. O sözleşmenin komisyonunda bir buçuk yıl çalıştık, bir buçuk yıl emek verdik. Şu raporda olan şeyler zaten o rapor yazılsaydı eğer orada da olacak olan şeylerdi, İstanbul Sözleşmesi'nin İzlenmesi Alt Komisyonunda ama sonra bir yıl kaçtınız bizden. "Rapor nerede, rapor nerede? Biz şerh yazacağız." dedik. Rapor ortada olmadı ve bir gecede İstanbul Sözleşmesi'nden çıkıldı. Neden? Çok küçük bir erkek grubunun manipülasyonu nedeniyle, tıpkı nafaka hakkıyla ilgili şu anda hâlâ gündemden düşürmemeye çalıştıkları gibi. Türkiye'de kadınların alabildiği nafaka ortalama 500 lirayı geçmez ve tahsil de edilemez bu nafaka üstelik doğru dürüst ama buna rağmen "Biz sonsuza kadar nafaka mı ödeyeceğiz?" diyen bir küçük erkek grubunun... Ki böyle bir şey de yok kanunda, sonsuza kadar kimse nafaka ödemiyor. Eğer kadının hâli refaha erişmesi söz konusuysa zaten açarsınız davayı, nafakanın kaldırılmasını istersiniz, hâkim de buna karar verir yani bu, bu kadar net aslında. Bunu bütün kadın örgütleri biliyor, iktidar yanlısı olsun olmasın, muhalefette olsun, herkes bunu biliyor. İstanbul Sözleşmesi'nin de ne kadar gerekli ve aslında yararlı olduğunu da bütün kadın örgütleri söylüyordu ama yine erkeklerin, bir küçük erkek grubunun refahına kadınlar helak edildi.
Ee, şimdi, arkasından Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Komisyonu kuruldu, işte, bu rapor çıktı ve bunun arkasından da üç beş maddede değişiklik öngören bir kanun teklifi getiriyorsunuz. Ya, üç beş maddeyi değiştirmek bir işe yaramaz. Neden İstanbul Sözleşmesi önemliydi ve neden biz bunu defalarca tekrar ediyoruz biliyor musunuz? Çünkü İstanbul Sözleşmesi bütün kurumlara, sadece devlet kurumlarına değil, medyaya da başka kurumlara da sağlık kurumlarına da sendikalara da her alandaki kurumlara sorumluluk yüklüyordu, şiddeti önleme konusunda sorumluluk yüklüyordu, devlete de önleme yükümlülüğü getiriyordu ve aynı zamanda sonrasında da soruşturma yükümlülüğü getiriyordu. Hangi kadın bir hâkimin ihmali nedeniyle tedbir verilmediği için öldürüldüğünde hangi hâkime rücu edildi? Hangi hâkimle ilgili soruşturma açıldı?
Şimdi, bunlarla ilgili uygulamadıklarında ne yapılacak? Bununla ilgili bir düzenleme yapacak mıyız el birliğiyle? Yapalım. İnanın mesele üzüm yemek, inanın bağcı dövmek değil yani bunca yıldır bununla ilgili mücadele ediyoruz, siz anlatıyorsunuz, sayıyorsunuz "şunlar, şunlar, şunlar" diye. Onların hepsinin içinde vardık, 2002'de Medeni Kanun için yüz binlerce imza toplanırken vardık, 2005'te buraya gelen tek bir profesör değil, o zamanki profesörlerle beraber Türk Ceza Kanunu'ndaki değişikliklerin cinsel suçlarla ilgili gerekçelerini beraber yazıyorduk, beraber yazıyorduk. Gerçekten buna yatkın bir yönelim vardı o zaman. Ne zaman bu hâle geldiniz? Gerçekten siz ne zaman bu hâle geldiniz? Ve bu hâle geldiğiniz için de zaten bu şiddeti üç beş kanunla önlemek mümkün değil.
Birkaç maddeye değinmek istiyorum. Madde 1; evet, failin duruşmadaki hâlinin, şeklinin -işte parantez içinde- kravat takmasının, takım elbise giymesinin, vesaire dikkate alınmayacağı ancak yargılama sürecindeki pişmanlığının takdiri indirimde esas alınacağı şeklindeki değişiklik. Nedir biliyor musunuz? Faile pişmanlık öğretmektir. "'Pişmanım.' nasıl denir iyi öğren, sadece kravat takman yetmez. İyi çalış pişmanlığı öğren." demektir. Hâkime de aslında gerekçe yasal bir zorunluluk olmasına rağmen... Ki sadece Anayasa'da değil, aynı zamanda değiştirdiğiniz kanunda 62'ye 2'de de var o. Ne diyor? Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir ne demek? Yani "nedenler" demek aslında gerekçe. "Neden takdiri indirim yapıyorsun sen, bunları kararda göster." diyor, zaten maddede var bu ama siz adama "Pişmanlığını iyi hazırlan gel, sadece kravat yetmez." hâkime de "Adamın pişmanlığını iyi gerekçelendirir çünkü sonra infiale neden oluyor." diyorsunuz. Hiç gerekli olmayan bir madde. Eğer bir madde gerekliyse şu gereklidir: Gerçekten, hepsinde aslında, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı kadına yönelik, LGBT +'lara yönelik ya da nefret suçları, bütün bu suçlarda indirim, takdiri indirim uygulanamaz. Demin Öznur Hanım mesela bu Hatice Kaçmaz kararından bahsetti. Evet "Hepimizin yüreği yandı." dedik, "şu" dedik, "bu" dedik. Ya, yüreği yandının ötesinde bir şey bu zaten hepimiz için çünkü konuştuğumuz Kurul neresi biliyor musunuz? Yargıtay Ceza Genel Kurulu ya yani koca koca...
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - İçerik öyle mi Filiz Hanım?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Nasıl?
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Yargıtay da burada gerçi ama. Yargıtay Başsavcısı burada. Biraz sonra söz vereceğiz.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Açıklasın Yargıtay, bilmiyorum. Biz kararı okuduk yani uydurarak söylemiyoruz. Evlilik teklifinde bulunmuş. Evlilik teklifinde bulunduktan sonra reddetmeseymiş öldürülmezmiş herhâlde değil mi? Bir de bıçağını buraya mı, ayağına mı ne saklamış ama tasarlamamış yani tasarlayarak gitmemiş.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bıçak ayağa gitmiş orada.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Yani benim anladığım bu karardan, değilse açıklasınlar.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Neyse, biraz sonra söz veririz eğer o konuda açıklama yapmak isterlerse.
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Sadece o değil, kullanılan dilin kendisi de zaten cinayeti meşrulaştıran bir yerden...
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Evet, tamamen, meşrulaştıran bir dil bu, tamamen meşrulaştıran bir dil ve 14 değil mi, 14 erkek hâkim.
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Aşk cinayeti gibi bir şey.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Yani bizim vardı yani bu sadece Yargıtay Ceza Genel Kuruluna ait bir şey değil. Bu, erkekliğe has bir şey aslında. Hiç öyle bakmayın. Mesela ben solcu avukatlar da çok gördüm sanığı savunurken gelip aşk hikâyeleri anlatan. Hakikaten yani burada başka bir şey var, burada başka bir şey var, empati kurmak var, hâkimin empati kurması var ve bununla özdeşleştirmesi var aslında yaşananları. Gerçekten sonuç böyle oluyor.
Evet, bir madde daha var özellikle değinmek istediğim; bu da ısrarlı takiple ilgili. Şimdi, evet yani biz cezaların da biraz daha artırılmasını istiyoruz, "Şikâyete bağlıdır."ın resen olmasını istiyoruz ve burada özellikle A bendindeki "ya da" ibaresinden sonra "ayrılık kararı verilen veya boşandığı eşi" ibaresinin "toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı kadına karşı" ibaresiyle değiştirilmiş olmasını istiyoruz, değiştirilmesini istiyoruz çünkü kadınlar sadece eş ya da boşandığı eş tarafından ısrarlı takibe uğramıyorlar, tanımadıkları adamlar tarafından da takibe uğruyorlar. Sokakta takip etmeye başlıyor "Ben ona göz koydum." diyor, "Ben onu takip ediyorum." diyor ve ondan sonra bir gün kadının öldürüldüğünü görüyoruz. Ya da çok daha yakın bir tarihte, hatırlarsınız, bir kadın öldürüldü ve hiç tanımıyordu, adam sokaktan geçerken birden kadını bıçakladı mı, ne yaptı ve dedi ki: "Onun mukavemet edemeyeceğini düşündüğüm için bunu yaptım." dedi.
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Kılıçla.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Kılıçla. Hiç tanımadığı bir kadındı. İşte, bunun nedeni yaratılan algı. İşte biz, "Toplumsal cinsiyet eşitsizliği." derken bunu kastediyoruz ya. Laflara takılmayın, başka bir şey söyleyin ama gerçekten içini aynı şekilde dolduralım.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Bu her yerde oluyor. İskoçya'da olan... Temelde insan...
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Ben size "İskoçya'da olmuyor." mu dedim ya da "Fransa'da olmuyor." mu dedim?
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Hayır, yaklaşımınız şöyle: Sadece buraya hasmış gibi anlatıyorsunuz.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Sayın Güler, müdahale etmeyelim.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Başka yerlerde olunca normal mi oluyor?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Hayır, ben sadece burada olur gibi anlatmıyorum, ben altmış bir yıldır bu ülkede yaşadığım için burayı anlatıyorum ve bu ülkedeki kanun teklifiyle ilgili konuştuğum için anlatıyorum. Eğer Avrupa Konseyinde konuşuyor olsaydım Avrupa Konseyindeki ırkçılıktan, ikiyüzlülükten ya da başka şeylerden bahseder, onları eleştirirdim ama buradaki kanun teklifiyle ilgili konuşuyorsak şu anda mecburen bunu söylüyorum, ne söyleyeyim yani?
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Abdullah Bey, İskoçya'da geçen yıl kaç kişi kadına yönelik şiddete uğradı?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Evet, ne olur insicamımı bozmayın. Sonuçta 8'inci...
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Yüzbinlerce rakamlar var arkadaşlar; Avrupa'yı inceleyin, ülkeleri. O "Mutlu, huzurlu." dediğiniz ülkeleri inceleyin.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Bakın, Abdullah Bey, ağzımdan ne "Avrupa" çıktı, ne de "Avrupa mutlu, huzurlu." çıktı. "Erkek egemenliği." dedim. Bütün dünyada bu böyle, bütün dünyada herhâlde kadınlar mülkiyetin yüzde 2'sine, 3'üne sahipler.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Yüzde 1'ine.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Eskiden öyleydi, belki biraz değişmiş.
Ve hâlihazırda da gene savaşlara karar verenler de en fazla erkekler, yönetenler de en fazla erkekler. O yüzden Türkiye'ye "Böyle, şöyle." demedim, "Siz nasıl bu hâle geldiniz? Başka şeyler yapıyordunuz." dedim aksine.
Evet, 8'inci madde. Ciddiye alarak lütfen gerçekten bunu göz önüne alın. "Boşandığı eşe, ayrılık kararı verilen eşe, eşe" olmaz. Gerçekten tanımadığı adamların da ısrarlı takibini düşünerek bunda bir değişiklik yapılmasını talep ediyoruz.
HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Birinci fıkrada düzenleniyor zaten.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Birinci fıkra "kadına karşı" diyor zaten.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Demiyor, öyle bir şey demiyor. Hayır, "kadına karşı" falan demiyor.
HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Birinci fıkrada genel hâli var, ikinci fıkrada daha nitelikli hâli var kadına karşı...
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - E "boşanmış kadına karşı" diyorsunuz, onu diyorum zaten.
HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Evli olmayan kız arkadaşına karşı...
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Yok, yok, öyle bir şey yok, neyse. "Eşi" dediğiniz zaman resmî nikahlı algılıyorlar, öyle değil yani. Neyse, aynı şeyi okumuyoruz herhâlde. Gerçekten, sonuçta öyle değil.
Şimdi baroların zaten kadınlarla ilgili, özellikle şiddet suçlarında müdafi tayin etmeleri söz konusu talep hâlinde, bunu yapıyorlar fakat biz aynı zamanda yine, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı olan bütün suçlarda zorunlu müdafiliğin olması gerektiğini düşünüyoruz ve bunun yer alması gerektiğini düşünüyoruz. Ve aynı zamanda, şimdi barolar mesela bunu tayin ediyorlar ya da adli yardım sisteminde bu var fakat kadınlar bunu bilmiyorlar, kadınlara hakları anlatılmıyor yani en önemli şeylerden bir tanesi bu. Yargıçlara, savcılara, emniyet görevlilerine anlatılmadığı gibi bazı şeyler kadınlara da hakları anlatılmıyor ve o zaman hakkını bilmeyen kadın kalkıp bununla ilgili "Ben avukat talep edebilirim, bunu isteyebilirim ya da 6284'te aynı zamanda bana nafaka da bağlanabilir, bununla ilgili de talepte bulunabilirim ya da başka tedbirler de var, bunlara da karar verilebilir." i bilmediği için talepte de bulunamıyor.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Evet, teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Ben son tavsiye olarak, gerçekten, diyorum ki: Bırakın çekişmeleri, bırakın olanları bitenleri, neyse ne. Ama hakikaten özellikle İstanbul Sözleşmesi'ni bir kere daha, hani böyle bir sabah ferahlığında zihin açıklığıyla bir okuyun. Neler getiriyordu? Neleri biz aslında kaybetmeye kalkıştık? Ve Danıştay savcılarının mütalaalarını da dikkate alarak özellikle aslında bu sözleşmeden nasıl hukuka aykırı olarak çekilindiği... Bunu da dikkate alarak "İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmeyelim." diyorum ben ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.