KOMİSYON KONUŞMASI

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Arkadaşlar, Türkiye'de kadın olmak çok zor, çok zor. Neden zor? İklim, Türkiye'nin iklimine bakacaksınız. Türkiye'de demokrasi iklimi var mı? Bakıyorum, şimdi endekslere, Cinsiyet Eşitsizliği Raporu'nda 156 ülke arasında 133'üncüyüz arkadaşlar, iklime bakın. Demokrasi Endeksi'nde ise 2021 yılında 167 ülke arasında 103'üncüyüz; Türkiye, 21 ülkenin bulunduğu Batı Avrupa ülkeleri arasında sonuncu. Şu anda, bakıyoruz, 8 Martta kadınlar 22'nci kez gece Femenist Gece Yürüyüşü'nü yapmak istedi, İstanbul Valiliği yasakladı. Yasaklamadı mı? Ankara Valiliği yasaklamadı mı? Kadınların üzerine gece yürüyüşü yaptıklarından dolayı, 8 Martta copla, gazla polis şiddeti uygulanmadı mı? Uygulandı. Türkiye'de kadın olmak çok zor arkadaşlar.

Bakın, daha başka bazı şeyleri vereceğim: 2002-2021 yılları arasında Türkiye'de en az 7.071 kadının yaşam hakkı ihlal edildi. 2021 yılında en az 175 kadın iş cinayetleri sonucunda yaşamını yitirdi, bu da...

(Uğultular)

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Yani konuşmama devam etsem mi? Sayın Başkan Yardımcım engelliyor konuşmamı. Devam edeyim mi?

ORHAN KIRCALI (Samsun) - Siz devam edin, biz dinliyoruz.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Buyurun.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - 2021'de en az 339 kadın erkekler tarafından öldürüldü, 793 kadına şiddet uygulandı. Arkadaşlar, 2022'nin Ocak ayında 26 kadın cinayeti, 28 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti yani Türkiye'de kadın olmak çok zor. Neden mi zor? Arkadaşlar, bakın, Türkiye'de "Kadına şiddet abartılıyor." diyen bir Cumhurbaşkanımız var. "Kadın-erkek eşitliği fıtrata ters." diyen bir Cumhurbaşkanımız var. "Kadına iz bırakmadan dayak atmak mübah." diyen Belediye Başkanımız var. "Evdeki işler yetmiyor mu?" diyen eski Çevre ve Orman Bakanı 'Veysel Eroğlu' denen Milletvekilimiz var. "Kadınlar iş aradığı için işsizlik artıyor." diyen bir AKP Bakanı var.

ORHAN KIRCALI (Samsun) - "Denen" ne ya?

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Daha devam ediyorum, ondan sonra...

ORHAN KIRCALI (Samsun) - "Denen" olur mu ya?

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Ya, burada bir şey söyleyeyim: Bunları ben tarih tarih söylüyorum.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Süleyman Bey...

ORHAN KIRCALI (Samsun) - Süleyman Bey, o zaman, birisi çıkar, size "'Süleyman Bey' denen birisi var." der; o, çok ayıp olur.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - İsim veriyorum.

ORHAN KIRCALI (Samsun) - Olmaz, olmaz. "Denen" diye bir şey olmaz.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Yalnız burada olmayanlarla ilgili bu beyanların...

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - İsim veriyorum...

ORHAN KIRCALI (Samsun) - "Denen" değildir ağabey o.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Orhan Bey...

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - "Veysel Eroğlu var." diyorum.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Süleyman Bey, bakın...

ORHAN KIRCALI (Samsun) - Hayır "denen" diyorsun.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Tamam, geri alıyorum "denen"i, Veysel Eroğlu var.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Süleyman Bey...

ORHAN KIRCALI (Samsun) - Tamam.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Bir daha söyleyeyim.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Dinler misiniz Süleyman Bey.

Bakın, burada olmayanlarla ilgili isimler geçiyor ve "Şunu dedi." diyorsunuz yani tamamen başından...

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Başkanım, onlar çıkarlar, bu konuda "Demedim." derler. O konuda bir şey yok.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Biz konuya gelelim.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Konuya geleceğiz Başkan, sınırlama mı var?

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Konu...

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Komisyon üyesi konuşuyor. Kadınlarla ilgili bir yasa teklifi getiriyorsunuz, biz de kadınlarla ilgili Türkiye'de yaşanan gerçekleri ortaya koyuyoruz, söylemek zorundayız.

Şimdi, TÜİK'in İstatistiklerle Kadın 2021 Raporu var, bu rapor da kadınların istihdamını ve erkeklerin istihdamını ortaya koyuyor. TÜİK, İstatistiklerle Kadın 2021 Raporu'nu yayınlıyor "İstihdam edilen kadınların oranı yüzde 26,3; erkeklerin ise yüzde 59,8." diyor. Kadınlar, Türkiye'de olmayan demokrasi ikliminde, Türkiye'de olmayan hukuk devleti ikliminde, Türkiye'de olmayan anayasal hak ve özgürlüklerin uygulanmadığı bir yapıda ne hâlde? Kadınlar haklarını kullanamıyorlar; ilk önce buradan bakmak lazım. Bir yerde kadını tartışıyorsak kadının yaşadığı yerin demokratik iklimini araştırmak gerekiyor.

Şimdi, bakıyoruz, İstanbul Sözleşmesi'ni kaldırıyorsunuz; arkasından, İstanbul Sözleşmesi'ne iç mevzuat düzenlemesi olan 6284 sayılı Yasa dayanağını ortadan kaldırıyorsunuz. Daha sonra, on yıl sonra ısrarlı takip düzenlemesini ve İnsan Hakları Eylem Planı'nı bir yıl önce yayınlandığı hâlde şimdi getiriyorsunuz. Biz defalarca söyledik "Israrlı takip konusunda mutlaka düzenleme yapmanız gerekir." diye söyledik ama onu da eksik getiriyorsunuz. Orada, nitelikli olarak ceza artırımında sadece çocukları, boşanmış eş ve şu andaki eşi koyuyorsunuz, şu anda bunun diğer kadınlara yönelik bir çerçevesini kesinlikle taşımıyorsunuz.

Bu kanun teklifinde olumlu noktalar var ama sorun olumlu noktalar değil, burada sorun sistem. Bu sisteme bütüncül olarak bakmadığımız sürece bir iki iyileştirici noktada yapacağımız düzenlemeler bu sorunu, kadına yönelik şiddeti ya da sağlıkta şiddeti kesinlikle çözemez. Neden çözemez? Bakıyoruz, 1'inci maddede hâkimin kullanacağı takdir hakkı... Artık, failin duruşmadaki mahkemeyi etkilemeye yönelik şeklî tutum ve davranışları takdiri indirim nedeni olarak kullanılamayacak diyorsunuz, tamam, pişmanlığı getiriyorsunuz, tamam ama bunu maddede yazmıyorsunuz. Nerede yazıyorsunuz? Gerekçede yazıyorsunuz. Bu da ne yapıyor? İşi muğlak hâle getiriyor ve hâkime diyorsunuz ki: "Vermiş olduğunuz indirimle ilgili kararı gerekçelendir." Ya, arkadaşlar, demek ki bu hâkimler o kadar çok gerekçesiz kararlar yazıyor. Türkiye'de 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yapılan hâkim sınavlarında -burada Adalet Komisyonunda bas bas bağırdık, konuştuk- almış olduğunuz 15 bin hâkim, çalışmalarında o kadar çok gerekçesiz karar yazıyor ki siz de -bugün de haber düştü- kalite tartışmasına başlıyorsunuz. Yargıtay Başkanı, Anayasa Mahkemesi Başkanı "Kalite konusunda Türkiye hukuk camiasında büyük sıkıntı var." diye açıklamalarda bulunuyorlar ve bugün de Türkiye Adalet Akademisi 1.500 hâkim ve savcıya bir yıl sürecek gerekçeli karar yazma eğitimi vereceğini duyuruyor arkadaşlar. Bakınız, uygulamaya bakınız. Bu hâkimler kimler? 1.900 küsuru birinci sınıfa ayrılmış hâkim, 3.500'ü ise birinci sınıf hâkim, geri kalanlarda birçok hâkim var. Bu hâkim, savcıların 15 bini hangi dönemde alındı? AKP döneminde alındı. Yani AKP'nin döneminde alınan, çoğunun liyakatsiz olduğu iddia edilen, gerekçe yazmayı dahi bilmeyen hâkim, savcılarla, bu olumlu sayılabilecek ya da getirdiğiniz uygulama açısından birçok sıkıntıyı ortaya çıkaran gerekçesiz kararları yazan hâkimlerle neyi çözeceğiz, ne yapacağız; o da belli değil.

Burada sorun ne? Burada sorun şu: Hâkimlerin mesleğe kabul aşamaları ve mesleki eğitimleri sorgulanmıyor. Bunun sorgulanması lazım. Biz, burada, Adalet Komisyonunda "Bu hâkimlerin alımlarında liyakat esasları uygulansın, sıkıntılar orada başlıyor." diye defalarca söyledik ama yerine gelmedi, şimdi gerekçeli karar eğitimi verileceğini söylüyorsunuz. Bir de yasaya hâkimlerin gerekçeli karar yazmaları konusunda hüküm koyuyorsunuz. 141'inci madde açık; Anayasa'nın 141'inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre bütün mahkemelerin kararlarının gerekçeyle yazılması lazım. CMK 34 de açık; hâkim ve mahkemelerin bütün kararlarının gerekçeli olması lazım. O kadar iyi, liyakatli hâkim ve savcı almışsınız ki gerekçe yazmayı daha bilemiyorlar, yasa teklifinin içine koyuyorsunuz.

Şimdi, sorun şu: Bu teklifte "pişmanlık" derken neyin pişmanlığı? Yahu arkadaşlar, ben bakıyorum, takdiri indirim -62'nci madde- kadına yönelik şiddette yüzde 99,9 uygulanıyor bütün kararlarda yani takdiri indirim kadına yönelik şiddet eylemini yapan faile uygulanıyor. Bir de haksız tahrik indirimi var -kararlara bakıyorum- hâkimlerin kararlarında yüzde 99,9 haksız tahrik indirimi de uygulanıyor. Türkiye'de kadın olmak zor diyoruz işte. Yani kadın öldürülüyor, kadın tehdit ediliyor, kadın taciz ediliyor ama uygulamada hâkim ve savcılar bütün kararlarını ne yapıyor; kadını taciz eden, tehdit eden, şiddete uğratan fail lehine kullanıyor. Bu çerçevede, bu işin, sorunun tek çözümü kadına yönelik şiddet kanunları değişikliği değil; bu iş, liyakatli hâkim ve savcı, yargı bağımsızlığı, yargı tarafsızlığı ve yürütmeye bağlanmayan yargıyla çözülebilir.

Arkadaşlar, bunun dışında, sağlıkta şiddet... Sağlık konusu çok önemli. Bir Kurul getirdiniz, bu Kurulun içine bizim önerilerimiz olacak. Bu konuda bu Kurula Türkiye Barolar Birliğinden, Türk Dişhekimleri Birliğinden, Türk Eczacıları Birliğinden ve Türk Tabipleri Birliğinden birer temsilci konulması gerekiyor mutlaka çünkü kamu kurumu niteliğindeki meslek teşekkülü olan bu odaların temsilcilerinin bu Kurulun çalışmalarına büyük katkı sağlayacağını düşünüyoruz, bu konuda da bir önergemiz oldu.

Yalnız, sağlıkta şiddetin nedeni de sistem yani bu kurullarla ya da sağlık çalışanlarına yönelik şiddet uygulandığı zaman cezaların artırımıyla bu şiddet önlenemez. Burada Sağlıkta Dönüşüm Programı ve beş dakikaya sıkıştırılan hasta randevularıyla yani hastaya müşteri gözüyle bakan sistem anlayışıyla ve hasta garantili, genel bütçeyle yapılmayan hastanelerle sağlıkta sorun çözülemez diye düşünüyoruz. Burada, mutlaka yapılacak olan şudur: Hastaya müşteri gözüyle bakmayacağız, sağlık hizmetini kâr getiren bir hizmet olarak görmeyeceğiz ve sağlıktaki şiddeti azaltmaya yönelik sistem değişikliğini mutlaka yapacağız.

Sayın Başkan, burada kadınlara yönelik şiddete karşı 5 suçta aşağı hadden artırılan cezalar düzenlemesi var. Bu konuda, olumlu olarak, barodan da avukat yardımı getiriliyor ancak bu istek, bu suçta mağdur durumda olanlara bırakılmamalı. Burada baroların bu suç nedeniyle mağdur olan kadınlara yönelik avukatı mutlaka zorunlu olarak vermesi sağlanmalı. Bu düzenleme, isteğe bağlı bir düzenleme olarak kalmamalı, avukatların baro tarafından görevlendirilmeleri zorunlu hâle getirilmeli; bu çerçevede bu düzenleme yapılmalı.

En son olarak şunu söylemek istiyorum: Kadına yönelik şiddetin, sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin çözümü, sistem sorunu; bu sistemin oluşturulabilmesi için Türkiye'de demokrasi, hukuk devleti, insan hakları çerçevesinde yapılacak büyük reform niteliğinde çalışmalar gerekiyor. Bunun çözümü... Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden demokratik parlamenter sisteme geçişi sağlayan denge, denetleme, hesap verilebilir, saydam, şeffaf bir yönetimle bu çözüm şansı doğabilir diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.