KOMİSYON KONUŞMASI

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, kamu kurumlarının ve sivil toplum örgütlerinin değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun teklifinde hem sağlık çalışanlarına yönelik şiddetle ilgili hem de kadına yönelik şiddetle ilgili düzenlemeler vardır. Her iki konu da maalesef uzun yıllardır hemen hemen her gün ülkemiz gündemine olumsuz olarak yansıyan, basın manşetlerinde yer bulan, toplumda travmatik etkiler yaratan sosyal bir yara hâline gelmiş ve yıllardır çözülmeyi bekleyen ve maalesef yıllardır da çözülemeyen konudur; sorundur. Bu sebeple, her iki konu açısından da her ne kadar bu düzenlemelerin çıkarılmasında gecikilmiş ve her ne kadar bazı eksiklikler olsa da ve hatta kanun teklifinin bazı maddelerinin hukuk tekniği açısından hatalı yönleri olmuş olsa da konunun Meclis gündemine alınmasını olumlu bir adım olarak görmekteyiz. Ancak kanun teklifinde eleştirdiğimiz ve eksik gördüğümüz önemli noktalar da vardır.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinde genel olarak, sağlık çalışanlarına şiddet ve kadına şiddet suçunu işleyenlerin tutuklanmasının kolaylaştırılması ve cezaların artırılarak caydırıcılığın sağlanması amaçlanmıştır. Oysa sadece tutuklama yapılarak ve sadece cezalar artırılarak caydırıcılığın sağlanması, şiddetin engellenmesi ve sorunların çözülmesi mümkün değildir. Ceza kanunlarındaki değişikliklerin yanında, her iki sorun açısından da şiddet sorununa yol açan kurumsal, toplumsal ve psikolojik faktörleri ortadan kaldıracak geniş kapsamlı düzenlemeler yapılmadan hem sağlık çalışanlarına yönelik hem de kadına yönelik şiddetin tamamen önlenmesi ve bu sorunun çözülmesi veya minimize edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, bu yasa teklifinin, sorunu bütün yönleriyle ele alıp şiddet sorununa yol açan kurumsal, toplumsal ve psikolojik faktörleri ortadan kaldırılmasını ve sorunun bütün yönleriyle çözülmesini amaçlayan daha geniş kapsamlı, bütüncül bir yargı paketi olması gerekirdi ama teklif bu yönleriyle eksiktir ve sorunu kökten çözecek veya minimize edecek bir anlayıştan maalesef uzaktır.

Değerli milletvekilleri, öncelikli olarak, yasa teklifinin sağlık çalışanlarının şiddeti önlemeye yönelik düzenlemeler hakkındaki görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Tabii, ülkemizin sağlık sisteminin kronikleşmiş, çözülmeyi bekleyen birçok sorunu vardır. Sağlık sistemindeki sorunlar AK PARTİ iktidarlarında çözüleceğine, maalesef artarak devam etmektedir. Bugün geldiğimiz noktada, vatandaşlarımız hem sağlık hizmetlerine yeterli düzeyde ve hızda erişememekten hem kaliteli bir sağlık hizmeti alamamaktan hem de pahalı sağlık hizmeti almaktan; sağlık çalışanları da çok ağır çalışma koşullarından, otuz altı saate kadar uzayan nöbetlerden, düşük ücretlerden, mesleklerinin itibarlarının yerle bir edilmesinden şikâyetçidirler. Bu sebeple, hekimlerimiz ile sağlık çalışanlarımız ülkemizi terk ederek yurt dışına gitmek istiyorlar ve hatta mesleğe yeni başlayan öğrenciler bazı branşları tercih etmiyorlar ve bazı dallardaki ameliyatlara dahi girmek istememektedirler.

Bugün sağlık çalışanlarının karşılaştığı en önemli ve çözülemeyen sorunlarından biri de bugünkü toplantımızın gündemini oluşturan sağlık çalışanlarına yönelik şiddettir. Aslında sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesiyle ilgili konular daha önce de birçok defa Meclisimiz gündemine gelmiştir. Örneğin, Recep Akdağ'ın Sağlık Bakanı olduğu 2012 yılında da Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu 2013 yılı Ocak ayında açıklanmıştır. Raporda son derece önemli tespitler ve çözüm önerileri vardır ve bu rapor, 28 Mayıs 2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmüştür. Komisyon, sağlıkta şiddetin engellenmesi için tam 66 öneri sunmuştur, bu önerilerin hepsi de birbirinden değerli ve önemli önerilerdir. Acaba bugüne kadar bu önerilerden kaçı yerine getirildi, kaç tanesiyle ilgili somut bir adım atıldı? İşte, bugün anlayabilmek için bunları iyi değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Örneğin, rapordan bir öneride şu söylenilmektedir: "Sağlık personelinin dengesiz dağılımı ve sayılarının yetersizliği giderilmeli, hastalara ayrılan süre artırılmalıdır." Peki, dengesiz dağılım engellendi mi? Maalesef hayır. Sağlık personeli sayısı artırıldı mı? Artırıldı ama maalesef yeterli değil. Peki, hastalara ayrılan süre artırıldı mı? Mesela beş dakika daha yukarılara doğru çıktı mı? Maalesef, yine hayır. Yine, personel yetersiz. Atama bekleyen, örneğin 100 bin hemşire vardır ama yeteri kadar hemşire ataması yapılmamıştır. Yine, birçok branşta kadro olmasına rağmen atamalar yapılmamıştır.

Komisyon başka neler önermiş? Mesela "Sağlık çalışanlarının mesai ve nöbet saatleri yeniden düzenlenmeli, uzun çalışma sürelerinden vazgeçilmelidir." demiş. Peki, uzun çalışma sürelerinden vazgeçildi mi? Maalesef hayır. Hatırlayalım, daha altı ay öncesinde, Asistan Hekim Rümeysa Berin Şen, Ankara'da, otuz altı saatlik nöbet sonrasında evine giderken geçirdiği bir trafik kazasında yaşamını yitirdi.

Peki, başka ne önerilmiş? "Sağlık yöneticileri ve özellikle sağlık politikalarını belirleyen siyasetçiler -bakın çok önemli- şiddeti kınayan ve sağlık çalışanlarının verdiği hizmetin önemini ve vazgeçilmezliğini vurgulayan söylemler geliştirilmelidir." demişler. "Yetkililer sağlık çalışanlarıyla ilgili söylemlerini dikkatle seçmelidir." denilmiş. Peki, bunlara dikkat edildi mi? Maalesef, tam tersine, iktidar temsilcileri sağlık çalışanlarını hedef gösteren açıklamalar yaptılar. Mesela, son örnek Sayın Cumhurbaşkanından: "Giderlerse gitsinler." "Hekimler iğne yapmaktan aciz." gibi hem sağlık çalışanlarının tamamını hedef gösteren hem de sağlık çalışanlarını kendi içlerinde birbirlerine karşı hedef gösteren... O kadar çok söylendi ki... Ve bu şekilde aslında bu araştırma komisyonunun çalışmalarının önemli bir kısmının boşa çıktığını görmüş oluyoruz. Bu teklifle de...

(Uğultular)

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Arkadaşlar, uğultuyu kesebilir miyiz?

Ünal Bey, toparlayalım.

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Vallahi, Sayın Başkanım, ben Alt Komisyonda da görüştüm ve Sağlık Komisyonunun Sözcüsüyüm, mümkünse konuşmalarımı geniş çerçevede değerlendirmek istiyorum çünkü geneli üzerine söz alamadık.

Değerli milletvekilleri, bu rapordan sonra da aradan yaklaşık dokuz yıl geçmiş ve dokuz yılda belki bazı düzenlemeler yapılmış, adımlar atılmış ama sorun çözülmüş mü? Maalesef çözülmemiştir.

Yine, sağlıkta şiddet konusunu konuşuyoruz; her gün gazetelerde, televizyonlarda sağlık çalışanlarına yönelik şiddet haberlerini artarak görmeye devam ediyoruz. Sağlık çalışanları sözlü şiddetten ölüme kadar varan şiddete maruz kalmaya devam etmektedirler. Çünkü bugüne kadar maalesef sorun geniş kapsamlı ve bütüncül bir yaklaşımla ele alınmamış, sağlık çalışanlarına şiddeti önlemeye yönelik temel politikalar oluşturulmamış ve sorunu çözecek veya minimize edecek öneriler tam anlamıyla yaşama geçirilememiştir.

Değerli milletvekilleri, sağlık çalışanlarına yönelik şiddetle ilgili olarak maddelere ilişkin değerlendirmeler yapmadan önce, ülkemizdeki sağlık sistemi ve sağlık çalışanlarının durumlarına ilişkin bir genel değerlendirme yapmak gerekmektedir çünkü sağlıkta şiddeti ülkemizdeki sağlık sisteminden ayırarak konuşmak bizi doğru bir çözüme ulaştırmayacaktır. Ülkemizde sağlık sistemi, diğer kamu hizmetlerinin çoğunda olduğu gibi, hizmetin kalitesi, hizmeti verenlerin mali ve özlük hakları, koruyucu sağlık hizmetleri ve tedavi hizmetlerinin yeterli olmadığından daha çok, bu hizmetlerin gerçekleştirildiği yerlerde yani binalarda tanımlanmaktadır maalesef. Yani "Doktorlar hastaları yeterli sürede muayene edebiliyor mu? diye sorduğumuzda, iktidar "Şehir hastaneleri yaptık." diyor. "Sağlık çalışanlarının maaşları, özlük hakları yeterli mi?" diye sorduğumuzda, iktidar yine "Şehir hastaneleri yaptık." diyor. "Koruyucu sağlık hizmetleri mi ön planda yoksa tedavi hizmetleri mi?" diye sorduğumuzda yine iktidarın cevabı "Şehir hastaneleri yaptık." oluyor. Sağlık sisteminin her sorununu devasa, evlerden uzak, büyük binalar yapmakla, hastaneler yapmakla çözemezsiniz ve çözülmedi de. Muayene süreleri beş dakikaysa, sağlık çalışanları "Tükendik, çalışamıyoruz." diyorsa, koruyucu sağlık hizmetlerine yeterli önem verilmiyorsa, tedavi hizmetlerinde önemli aksamalar oluyorsa, yeterli ve dengeli sağlık personeli ataması yapılamıyorsa ve doktorlar artık bu ağır çalışma koşulları karşısında dayanamayıp yurt dışına gittiklerindeyse "Giderlerse gitsinler." deniliyorsa, sağlık sistemine de sağlıkçılara da bu yönde yorum yapanlarda çok ciddi sorunlar olduğunu düşünmekteyim. Bu nedenle, sorunu öncelikli olarak net olarak ortaya koymak gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, AK Parti iktidarları döneminde doktorundan hemşiresine, sağlık memurundan teknisyenine tüm sağlık çalışanlarının meslekleri maalesef değersizleştirilmiştir. İktidar, bizzat sağlık çalışanlarını halkın karşısında itibarsızlaştırmıştır. Bu, bazen Sayın Cumhurbaşkanının yaptığı gibi sağlık çalışanlarını hedef gösteren, yanlış yapılan açıklamalarıyla yapıldı, bazen de sağlık çalışanlarının mali ve özlük hakları iyileştirilmeyerek yapıldı. Bakın, Aralık 2021 tarihinde sağlık çalışanlarının özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin düzenleme Meclise gelir gibi oldu, sonra bir anda geri çekildi. Belki bazı noktalar eksik bırakılmıştı, ama bu gerekçe gösterildi ama bir yandan da "Tamamlayıp yeniden Meclise sunacağız." denildi ama bakın, aradan üç ay geçti, hâlâ Meclise sunulmuş bir teklif yok bu konuyla ilgili. Dolayısıyla, sağlık hizmeti veren sağlık çalışanı ile sağlık hizmeti alan halk karşı karşıya getirildi ve kutuplaştırıldı, hatta sağlık çalışanları maalesef hedef tahtasına oturtuldu. 2019 yılında dünyayı ve ülkemizi sarsan bir pandemi, Covid-19 süreci başladı. Pandeminin kahramanı sağlık çalışanlarına hepimiz minnet duyduk, evlerimizin camından onları alkışladık, hatta iktidar partisi yetkililerimiz "Hakları ödenmez." dediler, bu yönde açıklamalar yaptılar ama maalesef iktidar partisinin bu açıklamasının tersine hiçbir hakları ödenmedi, maaşlarındaki ve özlük haklarındaki iyileştirme hâlâ olmadı. Bakın, Covid-19'a mesleklerini yaparken yakalanan sağlık çalışanları için Covid-19 hâlâ meslek hastalığı sayılmadı. Sağlık çalışanları üçer beşer ölürken maalesef Çalışma Bakanlığı "Covid-19'a görevi nedeniyle yakalandığı ispat edilmeli." şeklinde bir gerekçe sunarak talepleri reddetti. Bugün, bakın, 554 sağlık çalışanı hak sahibi hâlâ mağdur durumdadır. Maalesef sağlık çalışanları bu süreçte ortada bırakıldı.

Değerli milletvekilleri, teklifin malpraktisle ilgili bir maddesi var, bununla ilgili kısa bir değerlendirme yapacağım ve sözlerime son vereceğim, sağlıkla ilgili sözlerime. "Mesleki Sorumluluk Kurulu" adı altında bir kurul oluşturulmaya çalışılıyor. Bu kurul, malpraktisle ilgili şikâyetlerde cezai kovuşturma açılmasına yönelik ön izin verecek olan bir kurul olarak düzenlenmektedir. Bu kurulun düzenlenmesini genel olarak biz de olumlu buluyoruz ancak bu maddeden konunun bazı yönlerinin eksik düzenlendiğini düşünmekteyiz. Teklife göre kurul 7 kişiden oluşmaktadır. Kurulda yer alacak olanlar Sağlık Bakanı tarafından belirlenmektedir. 7 kişilik kurulda sadece 2 hekim görev yapmaktadır. Bu sebeple 7 kişilik kuruldan 5'inin yürütme organının temsilcilerinden oluşmasıyla, kurulun, bağımsızlık, tarafsızlık ve objektiflik açısından yeterli güvence taşımadığını düşünmekteyiz. Kurul oluşumunun daha geniş çerçevede, ilgili meslek birlik ve derneklerin temsilcilerinin de olabileceği şekilde genişletilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Öte yandan, bu kurul sadece hekimler ve diş hekimleriyle ilgili iddiaları inceleyip karara bağlamayacaktır, diğer sağlık çalışanlarıyla ilgili iddialar da incelenip karara bağlanacaktır; örneğin hemşireler, örneğin eczacılarla ilgili iddialar da değerlendirilecektir. Bu anlamda, Kuruldaki üye sayısı eksik düzenlenmiştir. Bu sebeple, bu Kurulun içerisinde Türk Tabipleri Birliğinden, Türkiye Barolar Birliğinden, Türk Diş Hekimleri Birliğinden, Türk Eczacıları Birliğinden, Türk Hemşireler Derneğinden ve en fazla üyeye sahip Hasta Hakları Derneği gibi derneklerden de temsilcilerin olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu sebeple, bu şekilde üye sayısının artırılmasıyla Kurulun daha dengeli, daha tarafsız ve daha objektif çalışacağını düşünmekteyiz. Bu sebeple, bu Kurulun üye sayısı artırılmalıdır diye düşünüyoruz.

Kadına şiddetle ilgili kısmı da kısaca, iki üç cümleyle toparlayacağım Sayın Başkanım.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Toparlayalım.

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Sabrınız için teşekkür ediyorum her şeyden önce.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Sağ olun.

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Değerli milletvekilleri, günümüzde maalesef yine her gün bir kadın cinayetinin veya bazen birden fazla kadın cinayetinin ya da kadına yönelik başka şiddet olaylarının yaşandığı bir ülke hâline geldik. Kadına yönelik şiddet de maalesef ülkemizin çok fazla kanayan yaralarından biri oldu. Kadına yönelik şiddetin önlenmesiyle ilgili getirilen düzenlemeler de gecikmiş, eksik olsa da yetersiz olsa da kanun tekniğine aykırı olmuş olsa da yerinde olan düzenlemelerdir. Ancak, kadına yönelik şiddet sorununun çözülmesi de bütünlükçü bir bakış açısıyla çözülecek bir sorun olmasına rağmen sadece Ceza Kanunu'nda yapılan bu düzenlemelerle düzeltilmeye çalışılmıştır. Bunu da kabul etmiyoruz yani konuyu bütün yönleriyle ele alan bir paket getirilmiş olsaydı daha doğru olurdu diye düşünüyoruz.

Yine, İstanbul Sözleşmesi'ni de mutlaka Türkiye'nin imzalaması gerektiğini düşünüyoruz çünkü işin en önemli kısmı bu. "İstanbul Sözleşmesi yaşatır." diyoruz. Bu sözleşmenin tekrar imzalanması noktasında da gerekli adımların atılmasını diliyorum.

Sabrınız için teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum.