KOMİSYON KONUŞMASI

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında, tabii, bizim mütemadiyen yaptığımız bu toplantılarda benim sıklıkla ifade ettiğim bir şey vardı, bir ilkesel hatırlatma babından bir mesele vardı, diyordum ki: Yani gerçekten mevzu ne olursa olsun gündeme bağlı kalarak, Sayın Başkan sürekli söz verirken gündeme bağlı kalmak kaydıyla ya bir zaman tahdidi uygulansın ya da gündem dışı... Yani önümüze gelen neyse onun hakkında konuşalım, o konuda bilgilenelim, gelenler de bizi o konuda aydınlatsınlar ama maalesef siyaset fetişizminden bir türlü kurtulamıyoruz. Hepimiz için söylüyorum, bundan kimse bireysel olarak bir şey alım şeyine girmesin.

Şimdi, arkadaşlar, yani biz yasama organıyız, gerçekten güzide bir Komisyonun mensuplarıyız. Komisyonun hareket alanı, etkinlik alanı çok sınırlı ve belli; uluslararası ilişkiler, dış ilişkiler bağlamlı meseleleri dikkate alıyoruz. Burada da, efendim, iki ülke arasındaki çeşitli farklılıkları içeren ilk 2 madde, diğerleri farklı ülkeleri içeriyor, ikili anlaşma ağırlıklı meseleler...

Ben şimdi, bakınız, siyasete, partideki sorumlu olduğum Genel Başkan Yardımcılığı alanım da bununla ilgili olmasına rağmen imtina ettim düğmeye basmaya çünkü konuşulacak çok fazla bir şey yok. YTB'yi dikkatlice dinledik, dikkatimi çeken bir şeyi gündeme getirdim ama burada maalasef siyasetin öyle bir fetişizmi var ki yani "Hazır fırsat ele geçmişken ben de özellikle kayda da alayım ya da aldırtayım, bir şekilde mesaj vereyim, bu konuda da bak, ben de bir şeyler söyledim." psikozuna giriyoruz.

Şimdi, siyaset nedir arkadaşlar? Siyaset bir meslek değil, siyaset her meslekten faydalanan bir etkinlik alanıdır. Dolayısıyla şuraya baktığımız zaman, milletvekillerine, bu mesleki çeşitliliği çok açık ve net bir şekilde görüyoruz. Niye birbirimize gerçekten haksızlık ediyoruz, kendimize haksızlık ediyoruz? Yani hepimiz farklı meslek gruplarından geldik burada yasama organına katkıda bulunma adına. İçimizde sağlıkçı var, bürokrat var, hukukçu var, doktor var, öğretim üyesi var, gazeteci var, var da var. Şimdi, peki, ne kadar siyaset yapacağız? Bir tercih yaptık, yasamaya katkıda bulunacağız; deneyimlerimizi, mesleki kazanımlarımızı buraya aktarıp ülke adına bir şeyler sağlamak niyetindeyiz. Peki, siyaset kısa ömürlü de olabilir yani ebet müddet bir faaliyet değil yani bizim profesyonelce yaptığımız meslekler gibi değil, belirli bir sınır olsun; otuz yıl, 67 yaşına kadar "academia"da hizmet edeceksin diye garantisi yok; siyaset bir var, bir yok. Peki, siyaset sonrası yok mu olacağız, buharlaşacak mıyız, meslekle küs mü kalacağız, mesleğimizle ilgili geri dönüşlerimiz olmayacak mı? Yani Haluk Hoca ameliyat yapmayacak mı, başhekim olamayacak mı, bir dekan olamayacak mı?

AHMET HALUK KOÇ (Ankara) - 67'yi geçtim, olamam.

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Bu aralar ona da uğraşıyorum, onu da yükselteceğiz.

Ya arkadaş, gazeteci gazeteciliğine devam etmeyecek mi? Hatta hâlihazırda devam ediyor, bazen böyle ikircikli faaliyetler de var. Şimdi, Dışişlerinde bugün çok güzel bir giriş yaptık. Tabii ki istatistikleri kullanacağız. Yani komşunun tavuğu bize hep böyle kaz geliyor. Ya, arkadaş, kendi değerlerimize, kendi yaptıklarımıza, ilkelerimize sahip çıkalım; elbette ki ilkesel bir tutarsızlık varsa onu gündeme getirelim. Mesela ben eleştirilerin şu boyutta olmasını isterdim, ben de yaparım zaman zaman: Liyakat ve ehliyet çok esas alınmalı, kim olursa olsun, babamın oğlu da olsa. Eğer atandığı kurumla ilgili bir doku uyuşmazlığı, bir yetersizlik söz konusuysa bu bağlamda -tabii siyaset adına- bizim bir şeyler söyleme hakkımız vardır ama mesleğinden dolayı, efendim, siyaset yapmış olmasından dolayı... Ben, şimdi, siyasetten sonra ne yapacağım? Ben ne yapacağım yani üniversiteye gidemeyeceğim, ben bu kadar emek veriyorum, efendim, Dışişlerinde bir görev alamayacağım, elçi olamayacağım. Niye? Siyasete bulaştım. Ya, şimdi, Sayın Dışişleri Bakanı bununla ilgili sorulara -hiç unutmuyorum- aylar öncesinde -Sayın Bakanımda da varsa istatistiği tekrar versin bize lütfen- diğer çok gelişmiş ülkelerle kıyaslama yapıp oranlar verdi. Siyasetten gelen Dışişleri mensuplarının yani büyükelçiliklerin sayısı, oranıyla bizimki arasında dağlarca fark var. O çok âlâyıvalayla "Efendim, senatörün karşısına çıkardılar, şöyle yaptılar, böyle yaptılar." denilenler dâhil, o ülkede bile yüzde 50'nin üzerinde siyasi atamalar Dışişlerinde görev alıyor, bırakın büyükelçiliği daha stratejik kurumlarda görev alıyor. En son, işte, Belediye Başkanınızın görüştüğü Büyükelçi, sadece salt bir siyasi değil, kutup değiştirmiş, davasına ihanet etmiş bir siyasetçi; cumhuriyetçilerden görünmüş, cumhuriyetçi olmayıp cumhuriyetçileri satıp demokratların arasına girmiş, siyaset yapmaya çalışmış, sonra da ödüllendirilmiş bir adam ama onunla görüşme, onunla fikir alışverişini yapmayı bu kadar idealize eden bir yapının burada...

Ben tanıklık ederim, Sayın Bakan Yardımcımız, hakikaten, bu işi bugüne kadar liyakatiyle yaptı, keşke bütün atamalar Yavuz Selim Kıran gibi olsaydı. Bunu deyin, bunu diyelim; eyvallah, bunu kabul ederim ama bugün onun bu kadar... Böyle hakikaten nezih bir ortamdayız, bizlerle diyaloğu çok iyi, sizlerle iyi, daha yeni atanıyor yani kursağında bırakmadan tebrik edelim, hayırlı olsun... Keşke bütün atamalar... Bakın, bunu da bir eleştiri olarak alın, korkmayın yani ben de yapıyorum eleştirimi ama sebep-sonuç ilişkisi kurarak yapıyorum. Liyakatte, ehliyette hiçbir sıkıntısı yok çünkü birlikte çalıştık, burada defaaten birlikte bazı meseleleri gündeme getirdik. Şimdi, burada bunu kaşıyarak, geçmişten örnekler vererek, efendim, kötü örneği emsal göstererek... Bakın, kötü timsal emsal olmaz. Buradan Yavuz Selim Bey'i demoralize etmenin ne anlamı var? Ben buradan böyle bir çıkarım yapıyorum, bunu haksızlık diye görüyorum. Ama buradaki eleştiriler... Yani, Sevgili Kardeşim, Sevgili Hocam, yarın senden iyi bir rektör olur. Bak, burada konuşurken dedik ki: "İyi bir akademisyendir, birikimi vardır." Utku Bey, gerçekten duayen bir gazeteci, hâlâ yapıyor zaman zaman ama ben akademisyenliğimi yapamıyorum. Şimdi, yarın siz Türkiye Gazeteciler Derneği Başkanı oldunuz ya da yönetiminin başına geldiniz, "Olur mu canım, siyaset yaptı." Ya, bu siyaset böyle cüzzamlı bir şey gibi değil. Burada, aslolan, aldığı sorumluluğu, liyakatiyle kanununa, kuralına uygun deruhte edip etmemesi. Buradaki yoğunlaşacağımız bu; takibe alacağımız, monitör edeceğimiz mesele bunlar olmalı. Yoksa, şüpheyi esas kılıp baştan bunu tu kaka gibi gösterip o kapıyı kapatmanın kendimize de hakaret olduğu kanaatindeyim. Ya, biz ne olacağız peki? İki yıl sonra seçim var, seçim bitti. Yani, bizim için, efendim, bir tasarruf düşünüldüğünde ya da yapmak istediğimiz bir şeyi ne yapacağız? "Aa, siyasetlendik biz, cüzzamlı olduk, dolayısıyla biz onu yapamayacağız." Bir o.

Bir de bu oligarklar meselesi. Yani, şimdi, Rusya ile Ukrayna savaşı devam ediyor. Biz ısrarla diyoruz ki savaşın kazananı yok, efendim, insanlar ölmesin, Allah korusun, bize bile bu kadar yansıması varsa oradaki insanların hâli, ahvali ortada ve Allah'a şükür, bizim bu barışçı duruşumuz -yani burada siyaset değil, siyasetüstü bakalım meselelere- yani her taraftan takdir görmesine rağmen, her iki tarafın da ancak barış ihtimali söz konusu olacaksa bu Türkiye üzerinden ya da Türkiye'deki heyetler üzerinden yapılabilir olasılığını gündeme getirdiği bir süreçte, efendim, bir oligark meselesini çıkararak mesafe katedilmiş bir süreci galebe çaldırmamak lazım. Yani, bu oligarklar düne kadar tu kaka değildi, bu oligarklar gerçekten Batılı ülkelerin hepsinde varken, en üst düzeyde devlet yöneticileriyle görüşürken, kulüpleri satın alırken, bankalarda hesapları ve şunları bunları varken ciciydiler de bugün, efendim, savaş oldu, birileri tu kaka dedi diye, efendim, bizim de bunlara selam vermeyip nasıl olur da şeye gelir? Ya, adam gelmiş, selam vermiş, görüşmüş, merhaba demiş. Yani bu niye böyle algılanıyor, anlayamıyorum. Burada bizim gerçekten tarafımızın belli olması lazım. Burada ülkemizin ali menfaatleri ortada.

Mesele büyükelçilerden açılmışken ben de bir istatistik vereyim, bir bakın siz de: Önce büyükelçi olup da siyaseti düşünenlerin çoğunluğu hangi siyasi partide siyaset yaptılar. Ben buna rağmen, bu gerçeği bilmeme rağmen hiçbirinin şahsiyetiyle ilgili en ufak bir şey söylemedim çünkü benim için aslolan onların büyükelçilik faaliyetleriydi. O konuda değerlendirmemi yaptım, yorumumu ortaya koydum ve notunu verdim. Ama daha sonrasında yaptığı siyasi tercihten hareketle "Aa, böyle bir siyasi tercihi olduğu için bana göre onun büyükelçiliği de çok fazla kıymetiharbiye teşkil etmez." demedim diyorum.

Ben teşekkür ediyorum.