KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Geçen hafta 5 Nisan Avukatlar Günü'ydü. Herkes avukatları aradı, mesaj gönderdi, Avukatlar Günü'nü kutladı gelenek olduğu üzere ama avukatların, avukat örgütlerinin büyük bir bölümü bugünü kutlamıyor, kutlayamıyor. Bunun birçok nedeni var: Avukatlar şiddete uğruyorlar, katlediliyorlar, ekonomik sorunlar başta olmak üzere pek çok sorunla başa çıkmak zorunda kalıyorlar.

Geçen yıl politik nedenlerle kayyum rektörlerinizin arkasında, yanında tek bir akademisyen bulamadığı için bu iktidar... Bu iktidarın açtığı Boğaziçi Üniversitesi Hukuk Fakültesi de içinde olmak üzere, Türkiye'de ve Kıbrıs'ta 86 tane hukuk fakültesi var. Bunların öyküsünü, tarihini, hangi fakülte ne zaman kurulmuş kısaca söyleyeyim: 1924'te İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi kuruluyor, 1925'te de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Tam elli üç yıl boyunca başka hiçbir hukuk fakültesi açılmıyor 1978'e kadar ama bu arada ne yeni bir fakülteye ne de yeni akademisyenlere, hocalara, hukukçulara çok ihtiyacımız var denilmiyor, böyle bir yaygın talep de yok. O dönemin akademisyenlerinin kitapları hâlâ bütün üniversitelerde okutuluyor. 3'üncü hukuk fakültesi 1978'de, İzmir'de Dokuz Eylül Üniversitesine bağlı olarak açılıyor, elli üç yıl sonra 1978'de. 1978'den 1992'ye kadar aradan geçen yaklaşık on beş yıllık süre içerisinde, Dokuz Eylül Hukuk da içinde olmak üzere yalnızca 5 tane hukuk fakültesi açılıyor on beş yılda, 1978'den 1992'ye kadar. 1992'den AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılına kadar yani on yılda 17 tane hukuk fakültesi açılıyor. Bu süre, aynı zamanda özel üniversitelerin, özel okulların, özel eğitim kurumlarının bir furya olarak yaygınlaştığı dönem. Biz, dünyaya soldan bakanlar buna "Neoliberal dönem" diyoruz. Bütün bu süre içerisinde yani 1924'ten 2002'ye kadar geçen seksen yılda açılan hukuk fakültesi sayısı 24, seksen yılda. Ve bu kadar çok hukuk fakültesi açılması hukuk camiasında o zaman çokça tartışılıyor yani "Çok sayıda hukuk fakültesi var." deniliyor. Ne zaman? 2002'ye geldiğimiz yıllarda. Yıl 2002, AKP iktidara geliyor, AKP'yle birlikte tıpkı her köşe başında açılan ve sayıları zincir marketler gibi diyeyim yani her yıl 2, 3, 5, 8, 9 tane hukuk fakültesi açılmaya başlıyor; 2021'e geldiğimizde sayı 86 oluyor. Yani seksen yılda 24 fakülte, on dokuz yılda 62 tane hukuk fakültesi açılıyor. Hukuk fakültesi sayısı o kadar çoğaldı, puanları o kadar düşürüldü, özel üniversitelerde sudan ucuz kampanyalar başlatıldı ki bir alana bir bedava dönemi başladı. Şu anda pek çok üniversite mezunu bunun yanında bir de hukuk fakültesini bitiriyor; bunun her birini, hepimiz örneklerini yaşıyoruz. Ülkemizi bundan daha iyi hiçbir şey ifade edemez. Yılda 20 bin hukuk fakültesi mezunu; hukuk fakültesinden 20 bin kişinin mezun olduğu söyleniyor, 20 bin, şaka değil.

Son yıllarda hukuk fakültelerinde görev yapan öğretim üyeleri ve dekanlarla ilgili çok değerli makaleler yayınlayan, yakın dönemin belki de en üretken akademisyenlerinden birisi Kemal Gözler'in araştırmalarından birkaç başlık paylaşacağım hukuk fakültelerine dair. Kemal Hocanın ilk makalesi 6 Ekim 2009 tarihinde. Yazının kaleme alınmasının nedeni, hukuk fakültelerinin ehil öğretim elemanlarının görevden alınarak yerlerine konuyla ilgili hiçbir uzmanlığı olmayan ilahiyat fakültesi öğretim üyelerinin atanması. Bir üniversiteden bir örnek anlatıyor Kemal Hoca: Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Ana Bilim Dalının 2 öğretim üyesi OHAL kanun hükmünde kararnameleriyle görevden ihraç ediliyor, Ana Bilim Dalı Başkanı biraz da istemeyerek emekli oluyor, kalan fakültenin tek öğretim üyesi Doktor Melike Belkıs Aydın'ın da görevine son veriliyor; üniversite yönetim bölümü tamamen boşalmış oluyor ve yerlerine ilahiyat fakültesinden öğretim üyeleri atanıyor. Bu, aslında sadece bir üniversiteyle ilgili verdiği bir örnek Kemal Hocanın.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Vekâleten. Vekâleten, geçici bir süredir.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Kemal Gözler haklı olarak buna itiraz ediyor, "Eğer bugün buna itiraz etmezseniz yarın sizi görevden uzaklaştırdıklarında yanınızda hiç kimseyi bulamazsınız." diyor Kemal Hoca.

Kemal Hoca bundan bir hafta sonra 12 Ekim 2019'da bir makale daha yayınlıyor. Makalenin girişinde diyor ki "Pek çok hukuk fakültesinden yüzlerce mail aldım." Aslında, neredeyse her hukuk fakültesinde ilahiyatçı hocaların görev yaptığını öğreniyor. Bu arada, bu makaleyi yazdıktan sonra bilmediği bir şey, "Bu bir araştırma konusu olmalı." diyor, yazanlara da "Bunu araştırmalısınız." diyor. Ama bu makaleden sonra ülke gündeminde önemli bir yer tutacak başka bir konuya değiniyor Kemal Hoca, hukuk fakültesinin hukukçu olmayan dekanları. Sanırım bir hafta sonra yayınlıyor o makaleyi de. O tarihte yayınlanan makalede 22 tane hukuk fakültesinden söz ediyor Kemal Hoca: Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi, vekâleten bir veteriner dekan var başında. Bursa Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi, vekâleten bir maliyeci var başında. Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesi uhdesinde İngiliz dili ve edebiyatından bir dekan var başında. Gaziantep Üniversitesi Hukuk Fakültesi, asıl olarak görev yapan bir maliyeci var başında. Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi uhdesinde bir tıp fakültesi hocası dekan olarak görev yapıyor. İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesinde asıl olarak kamu yönetimi hocası, İzmir Bakırçay Üniversitesi Hukuk Fakültesinin dekanı bir tıp fakültesi hocası, İzmir Demokrasi Üniversitesinin başında işletme hocası; siyaset bilimi, Fransız dili ve edebiyatı, çalışma ekonomisi, ziraat fakültesi, iktisat, tıp, ilahiyat, ilahiyat, ilahiyat, ilahiyat, kimya, siyaset bilimi ve son olarak Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesinin dekanı olan vekil bir veteriner.

Evet, 1 milyoncu dükkânlar gibi, zincir marketler gibi, her köşe başında açılan marketler gibi her şehre bir fakülte açtığınızda, sonuç veterinerlerin dekan olduğu hukuk fakülteleri oluyor, her yıl işsizler ordusuna eklenecek binlerce kişiyi barındıracak işsiz hukukçular oluyor; ülke için iyi bir şey yapmış olmuyorsunuz her köşe başına, her şehre bir hukuk fakültesi açarak.

Başta da söyledim, bu fakültelerden her yıl 20 bine yakın hukukçu mezun oluyor. Yüz yıllık geçmişe sahip Ankara Barosuna 31 Aralık 2020 tarihi itibarıyla kayıtlı avukat sayısı 19.910. Yüz yıllık baronun üye sayısı 19.910. Ankara Barosu bünyesinde barındırdığı avukat sayısıyla en çok üyeye sahip 2'nci baro ve hukuk fakültelerinden her yıl Ankara Barosu üyesi avukat sayısı kadar hukukçu mezun oluyor.

Evet, üniversite de açabilirsiniz, hukuk fakültesi de açabilirsiniz, yeter ki iyi eğitim verin, yeter ki mezun ettiğiniz kişilere istihdam olanağı yaratın ama nitelikli eğitim vermeyecekseniz, veterinerlerce yönetecekseniz -hani, veterinerleri falan küçümsediğimi düşünmesin hiç kimse, sadece her meslek mensubu kendi işini yapsın diye bunun özellikle altını çizeyim- mezun ettikleriniz işsiz hukukçu, işsiz avukat olacaksa lütfen yeni hukuk fakülteleri açmayın ve bununla övünmeyin.

Şimdi, geçen hafta -başta da söyledim- 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sayın Erinç Sağkan ve Genel Sekreter Veli Bey Meclisi ziyarete geldiler, avukatların sorunlarının araştırılması için bir araştırma komisyonu kurulmasının yararlı olacağını söylediler, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu olan bütün siyasi partilerle de bu görüşlerini paylaştılar. Bildiğim kadarıyla bütün gruplar bu teklife sıcak bakıyordu. Cahit Bey'le de görüştüler bildiğim kadarıyla. Kimse "Bu araştırılmasın." demedi ama her nedense Adalet ve Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi, muhalefet partilerinin getirdikleri araştırma komisyonu kurulması önerilerinin tamamını reddetti. Kendileri bir teklif getirmedi, getirseler kabul edeceğimizi ben kendi adıma söyleyeyim, Genel Kurulda açıkça ifade ettim ama bunu da yapmadılar; bir teklif de getirmediler.

Evet, hukuk fakültelerinin durumu bu, "Avukatların sorunlarını araştıralım." diyoruz, AKP ve MHP "Hayır." diyor, kendiniz de bir teklif getirmiyorsunuz.

Gelelim avukatların sorunlarına. Şunu söyleyeyim: Avukatların en önemli sorunu ne sigortalıyken staj yapabilmek ne de -yeni kurduğunuz ve çok sevdiğiniz kavramıyla söyleyeyim, rahatsız olmayacağınızı umuyorum- AKP ve MHP'yle irtibatlı ve iltisaklı baroları ihya edecek biçimde adli yardımın dağıtılması.

Avukatlar bambaşka sorunlar yaşıyor, en az 500 avukat cezaevinde ve bunların çoğu adli suçlardan değil, politik nedenlerle cezaevinde. Bir avukat, sevgili Ebru Timtik "adalet" diye diye, adalet istediği için girdiği açlık grevinde ölüm orucunda yaşamını yitirdi.

Bizim kuşağımızın belki de en parlak, en zeki avukatlarından biri olan, sabaha kadar konuşsa dinlemekten keyif alacağınız ve mutlaka bir şeyler öğreneceğiniz Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı sevgili Selçuk Kozağaçlı, yürüttüğü avukatlık mesleğiyle ilgili olarak ama örgüt yöneticiliği suçlamasıyla cezaevinde.

22'nci ve 24'üncü Dönem milletvekilliği yapan, Demokratik Toplum Partisinin kurucu Eş Genel Başkanı sevgili Aysel Tuğluk, sağlık sorunları nedeniyle âdeta yaşam savaşı veriyor; Kocaeli Üniversitesi Hastanesinde kardiyologlardan psikiyatristlere, nörologlara kadar muayene eden heyet "Cezaevinde kalamaz." diye bir rapor düzenledi, uluslararası kampanya yürütülüyor ama Adli Tıp "Cezaevinde kalabilir." diye rapor veriyor.

Bir meslektaşımız, sevgili Alişan Şahin, geçen hafta önce gözaltına alındı, soruşturma gerekçesi terörün finansmanıydı. Bakın, ne yaptı biliyor musunuz? Müvekkilinin koğuş arkadaşının cezaevindeki hesabına para yatırıyor. Bir avukat, cezaevinin hesabına para yatırıyor, müvekkiliyle aynı koğuşta kalan birisinin hesabına, bu nedenle gözaltına alınıyor. Terörün finansmanıyla suçlanıyor yani cezaevinin hesabına para yatırdığı için terörün finansmanıyla suçlanıyor. İfadesini alan savcıya iki saat bu paranın nasıl yatırıldığını anlatmaya çalışıyor. Savcı, cezaevindeki bir kişiye nasıl para yatırıldığını bile bilmiyor ama aynı savcı, bir avukatı terörü finanse etmekle suçlayabiliyor. Hesap, cezaevinin hesabı, cezaevinin kantini dışında herhangi bir yerden harcama yapma olasılığı yok ama bir avukat, bu nedenle terörün finansmanıyla suçlanabiliyor bizim ülkemizde. Şimdi bu bir şaka değil, yaşanan bir şey. Herhâlde İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı Türkiye'yi gri listeden böyle çıkaracağını düşünüyor! Eğer böyle çıkaracağını düşünüyorsa çok açık söyleyeyim, Türkiye'nin sonu gri liste değil, kara liste olur.

Şimdi, avukatların bir sürü sorunu var, uzun uzun anlatıp çok zamanınızı almayacağım, sevgili Züleyha da paylaşacak sizinle. İşçi avukatların sorunları var, genç avukatların sorunları var, stajyer avukatların sorunları var, BAĞ-KUR'dan düşük primler ödeyerek ancak emekli olabilen emekli avukatların çokça sorunları var. "Hakkında ceza soruşturmaları, kovuşturmalar var." diye hukuk fakültesini bitirmiş, stajını tamamlamış avukatlara ruhsat verilmiyor. Adli yardım CMK ücretleri, Türkiye Barolar Birliğinin belirlediği asgari ücretle eşit olma bir yana, yanına bile yaklaşamıyor ve biz bugün burada 2'nci baroya katkı sunacak, adli yardımdan pay ayıracak bir düzenlemeyi tartışıyoruz.

Şimdi maddelere ilişkin 3 tane şeyi söyleyeceğim. Önce şunu söyleyeyim: Sigortalı avukatların işlerinden ayrılmadan stajını yapabilecek olmaları kötü bir şey değil. Kamu görevlilerinin istifa etmeden, ücretsiz izne ayrılarak stajlarını yapmaları da esasen yanlış bir şey değil fakat bu bir ayrımcılık gibi gözüküyor bize yani özel sektörde çalışan birisi hem çalışıp hem stajını yapabilecek ama kamuda çalışan birisi istifa etmeden stajını yapamayacak. Bunun yolları var, yaşadığım için biliyorum, ben sağlık meslek lisesi mezunuyum, sağlık memuru olarak göreve başladım. Ankara'da Onkoloji Hastanesinde gece nöbet tutup gündüz üniversiteye gittim, üniversiteyi böyle bitirdim. Aynı şekilde stajımı yapabilirdim ama istifa etmeden stajımı yapamadım. Dolayısıyla istifa etmeden ücretsiz izinle yapılması iyi bir şey fakat olanaklar ölçüsünde, eğer kamu kurumunun olanakları varsa avukatlar, hukuk fakültesini bitirmiş kamu görevlilerinin stajlarını mümkünse kurumda, eğer kurumda yapamıyorlarsa -çünkü her kamu kurumunun ve hazinenin avukatları var buralarda stajlarını yapabilirler- dışarıda yapacak iseler mesai saatlerinin buna göre düzenlenmesi mümkün. Yani eğer iyi bir şey yapılacaksa ben kötü bir şey demiyorum, daha iyisinin yapılması mümkün, bugün burada düzenleyebiliriz. 2'nci baronun adli yardım CMK görevlendirmesi yapabilmesi yanlış değil, zaten yönetmelik bunlara olanak veriyor fakat 3'üncü maddeyle ilgili sorun var. Şimdi, yönetmeliği bir hatırlatalım, gerçi Barolar Birliği ve barolar burada, onların söyleyeceği şeyler vardır ama ben burada bir boşluk olduğunu düşünmüyorum. Türkiye Barolar Birliği, Çoklu Baro Yasası çıktıktan sonra bir yönetmelik düzenledi. Şimdi, eğer bu yönetmelik adil değilse, haksızlık içeriyorsa Cahit Bey burada, Ali Bey burada, teklif sahipleri desinler ki: "Bu, adaletsiz bir düzen; bu adaletsizliği düzeltelim." Ne zaman yapılmış? Notumu almıştım ama sanırım kasım ayında bu yönetmeliğin ilgili maddesi düzenlendi.

Şimdi, mevcut durum, Türkiye Barolar Birliğinin Adli Yardım Yönetmeliği'ne göre mevcut durum, her baroya 5 temel puan verilecek verilen 5 temel puana her 50 üye avukat için 1 puan eklenecek, her 5 bin nüfus için 1 puan eklenerek adli yardım ödeneği puanı hesaplanacak, buna göre. Eğer, birden fazla baro varsa üye sayılarına göre düzenlenecek. Şimdi, birden fazla baroya ilişkin hüküm, Çoklu Baro Yasası'ndan sonra düzenlendi. Her baroya mevcut yönetmelikte puan veriliyor mu? Veriliyor. İster 1 ilde 1 baro olsun, ister 2 baro olsun fark etmez, her baroya bir puan veriliyor, 5 puan. "Sadece avukat sayısına bakmayalım, nüfusa da bakalım." denildiği için Türkiye Barolar Birliği diyor ki "Her 5 bin nüfusa biz 1 puan verelim." Nüfus da göz önünde bulunduruluyor, avukat sayısı da göz önünde bulunduruluyor, her avukat için puan veriliyor mu? Yine veriliyor. Bütün barolar aynı kurallara tabi mi? İstanbul Barosu da, Bayburt Barosu da, Ankara 1 no.lu barosu da, Ankara 2 no.lu barosu da aynı kurallara tabi mi? Aynı kurallara tabi. Bütün barolar, üye sayıları, kuruldukları kentteki nüfusa göre adli yardımdan paylarına düşen miktarı alıyor mu? Alıyor. Sorun ne? 2'nci baroya daha fazla para vermesi lazım bu iktidarın, bu kadar açık, başka bir nedeni yok bu düzenlemenin. Dolayısıyla sadece 3'üncü maddedeki şu ibarenin çıkarılmasıyla bu sorun çözülmüş olacak. Yani bence hiçbir maddeye gerek yok, Barolar Birliği sağ olsun çokça adil bir düzenleme yapmış ama eğer olacaksa 3'üncü maddedeki "...yüzde kırkı o ilde bulunan barolar arasında eşit olarak, kalanı ise..." ibaresi çıkarıldığında bütün sorun giderilmiş olacak diyorum. Uzattıysam kusura bakmayın, benim şimdilik söyleyeceğim geneliyle ilgili bunlar.

Teşekkür ediyorum.