KOMİSYON KONUŞMASI

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, kıymetli milletvekilleri, sayın bürokratlar, çok değerli sektör ve sivil toplum temsilcileri, değerli basın mensupları; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Başkan, öncelikli olarak başınız sağ olsun, Allah sizlere sabır versin, Allah rahmet eylesin amcanıza.

BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Teşekkür ederim.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Değerli arkadaşlar, "Bugün TİM Kanunu'nda değişiklik öngören yasa teklifi görüşüyoruz." demeyelim de adına "torba kanunu" diyelim, görüşmekteyiz. Bu teklif, yine muhalefetin uyarılarını dinlememenizin ve her kanunda oldubittiye getirme anlayışınızın bir sonucudur.

Bundan yaklaşık dört buçuk yıl önce Helal Akreditasyon Kurumu Kanunu'nu görüşürken sizlere şu sözleri söylemiştim, 19 Ekim 2017 tarihli tutanaktan söylediklerimi aynen okuyorum: "Tabii ki Müslüman ülkelere ihracat yapmamız gerekiyor, iyi bir pazar var, tabii ki orada satışlarımız açısından gereken neyse yapmamız gerekiyor. Benim önerim, bu kanunu biraz daha tartışalım. Kanun yapacaksak on yıl, yirmi yıl, otuz yıl hatta elli yıl tartışılmasın ve değişmesin diye düşünüyorum." o günkü sözlerim. Aradan dört buçuk yıl geçti, 7060 sayılı Kanun'a bakıyorum -burayı iyi dinleyin- 16 madde ve 1 geçici maddeden oluşan kanunda sadece, sadece bir madde değişmeden bugüne gelmiş; o da yürürlük maddesi. Tüm maddelerde ya değişiklik oldu ya da sistem değişikliği nedeniyle maddeler mülga oldu.

5910 sayılı TİM Kanunu'nda da durum çok farklı değil. 2009'da yürürlüğe giren kanun on üç yılda 4 kez değişti. En son değişiklik için Komisyonda yaptığımız görüşmelerin üzerinden sadece altı ay geçti ve biz, yine bugün kanunda değişiklik yapıyoruz, sadece altı ay geçti. Bakın, bu sefer de o görüşmeye ait, 20 Ekim 2021 tarihli tutanaktan söylediklerimi sizlere aktarıyorum: "Bu kanun taslağı Meclisten geçince ihracatçılar finansmana ulaşmada her şeyi çözmüş olacaklar mı? Daha önce, biz burada Helal Akreditasyon diye bir kanun geçirdik; başta Mehmet abi olmak üzere, karşı taraf, iktidar milletvekillerinin hepsi bize dönüp işte 'Siz direniyorsunuz bu kanuna ama bu kanun geçerse -o günkü sözlerim- yaklaşık 10 milyar dolar ihracat yapacağız. Türkiye ekonomisi ayağa kalkacak. Siz neden buna direniyorsunuz? dediler.' Şimdi, dönüp Helal Akreditasyon Kurumuna baktığımız zaman, kaç yıldır daha siftah yapmadı. Şimdi, sanki bu şirket kurulunca bütün ihracatçılara kefil olacak, ihracatçılar da krediye ulaşacak. Ben sadece şunu soruyorum -o günkü sözlerimden bahsediyorum- 'Var mı kasada para? Yani istediği kadar garanti verse de bu şirket, ihracatçılar finansmana ulaşacak mı?' Yani kasada para var mı diye bir de ona dönüp bakmak gerekir." O günkü sözlerim.

Geldiğimiz noktada EXIMBANK kredi veremiyor, "Para yok, kaynak yok." diyor. Şu an bankalar vasıtasıyla ihracatçılar EXIMBANK'tan kredi istiyor, EXIMBANK "Para yok." diyor, kredi veremiyor.

Değerli arkadaşlar, uyarılarımız ortada. Helal Akreditasyon Kurumu kurulurken sizin söyledikleriniz de kayıtlarda mevcut. Gelin, TÜİK'in açıkladığı ihracat rakamlarına bir bakalım; kurum 2017'de kuruldu, ihracatımıza nasıl bir katkısı oldu diye inceleyelim. Helal ürünlerin akreditasyonuyla İslam ülkelerine ihracatımızın artması bekleniyordu ancak en çok ihracat yaptığımız ilk 10 ülkeye baktığımızda yıllar içinde değişen bir durum yok. Listede nüfusunun yoğunluğu Müslüman olan tek ülke Irak, ülke gruplarına göre baktığımızda tablo değişmiyor. İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelere yapılan ihracat, 2013'te toplam ihracatımızın yüzde 33,6'sını oluştururken gelinen noktada yüzde 25,2'ye düşmüş durumda. Hani bu pazara giriş yapacaktık? Helal Akreditasyon Kurumu kurulduğu yıl, İslam ülkelerine ihracatımızda yüzde 29,6 olan payda, bırakın ilerlemeyi, tam 4,4 puan düşüş yaşandığı TÜİK verilerinde ortaya konuluyor. Bunları ben söylemiyorum, TÜİK verileri. Her ay "İhracatta rekor kırdık!" diye açıklamalar yapıyor, övünüyorsunuz ama ithalat rakamlarına bakmaktan hep imtina ediyorsunuz. Oysa ihracatımız ancak ithalatımızın yüzde 72'sini karşılıyor yani ihracat rekorları kırdığımız aylarda ithalatta da rekorlar kırmaya devam ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, yine bir torba kanunu... Düzenlemelere bakıyoruz yürütme ve yürürlük hariç 10 madde; 5 ayrı kanunda değişiklik yapıyoruz. Teklifin 1'inci maddesiyle Belediye Gelirleri Kanunu'nda yapılan değişiklikle, ülkemizde gerçekleştirilen fuarların düzenlendiği iç alanlarda yapılan ilan ve reklamlar, ilan ve reklam vergisinden istisna tutulmak isteniyor. Gerçekten merak ediyorum, bu düzenlemeye neden ihtiyaç duyuldu? Fuarlarda gerek fuar katılımcılarından gerek ziyaretçilerden gelir elde eden organizasyon firmalarına bu istisnayı getirerek neyi amaçlıyorsunuz? Bu düzenlemenin etki analizini yaptınız mı? Belediyelerin ne kadarlık bir gelirinden vazgeçilmiş oluyor? Bunlara dair bir analiz bize ulaşmadı, bilmiyorum, sizde var mı?

Son üç yılda ülkemizde düzenlenen fuarlara TOBB veri tabanından bakıldığında 2019 yılında toplam 482 fuardan 195'i İstanbul'da, 38'i İzmir'de ve 37'si Ankara'da düzenlenmiş. 2020 yılında toplam 137 fuardan 49'u İstanbul'da, 11'i Antalya'da, 10'u İzmir'de düzenlenmiş. 2021 yılına geldiğimiz zaman toplam 254 fuardan 113'ü İstanbul'da, 21'i Antalya'da, 15'i İzmir'de düzenlenmiş. Bu veriler gösteriyor ki Türkiye'de düzenlenen fuarların yarısından çok daha fazlasına ev sahipliğini yapan ilk 3 ilin Büyükşehir Belediyesi Cumhuriyet Halk Partili Başkanlarca yönetiliyor.

Fuarlara gelen ziyaretçi sayısı yüz binleri aşıyor değerli arkadaşlar. Belediyeler, burada, temizlik hizmetleri veriyor, çevre düzenleme hizmetleri sunuyor. Teklifteki bu düzenlemeyle belediyeler, fuarlara tüm belediyecilik hizmetleri verseler de reklam ve ilan gelirleri elde edemeyecekler. Yerel yönetimlerde Millet İttifakı'nın başarısı arttıkça bu yaptıklarınız doğru değildir arkadaşlar. Biz bu düzenlemenin teklif metninden çıkarılmasını öneriyoruz.

Teklifin 2'nci maddesiyle "Serbest bölgelere yönelik yoğun talebi karşılamak ve atıl firmaların tahliyesini kolaylaştırmak amaçlanıyor." denilmiş. Doğrudur, serbest bölgelerde üretimin sürdürülebilirliği için faaliyette bulunan firmaların tasfiyesi gerekir, itiraz etmiyoruz ancak bu düzenlemenin ikinci fıkrasında tahliye süresinde tahliye gerçekleşmez ise tahliye konusu yerdeki mallar üzerinde bulunan haciz veya satılamaz, devredilemez, rehin ve ipotek gibi şerhlerin de tasfiye kurulunun kararıyla kalkacağı düzenlenmektedir. Özellikle teklifi hazırlayan Vekilim bunu iyi dinlesin, bu düzenlemeyle lehine haciz, rehin, ipotek gibi şerhler olan alacaklı üçüncü kişilerin hakları yönünden nasıl bir koruma öngörüyorsunuz? Bu düzenlemeye neden ihtiyaç duydunuz? Biz burada üçüncü kişi alacaklıların haklarının korunması gerektiğinden bu düzenlemenin de teklif metninden çıkarılmasını öneriyoruz.

Değerli arkadaşlar, teklifin 3'üncü maddesinde getirilen düzenlemeyle birliklerdeki aidat alacaklarına dair yaşanan tahsil sorunlarına çözüm getirilmek istenmiş ve ölen, iflas eden, son beş yılda ihracat yapmayan üyelerin borçlarından kaynaklı aidat alacakları ile gecikme zamlarının terkin edilmesi için genel kurullarına yetki veriliyor. İhracatçı birlikleri ve TİM kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olarak tanımlanmış, en önemli gelir kalemi olan aidatlar da kanun gücüyle ve kanunda belirlendiği şekilde toplanıyor. Teklifin 3'üncü maddesiyle aidat borçları için bir çözüm bulunuyor gibi gözükse de üyelerin aidat borçlarını ödemekten imtina etmesi sonucunu da doğurabileceğini dikkatlerinize sunmak isterim. Yani en basit bir örnek, hepimiz için bir gerçek var, bu hayat ebedî değil, bir üye "Ben nasıl olsa öleceğim, o zaman borçlarım zaten silinecek." deyip aidat ödemekten imtina edebilir. Kanunda hâlihazırda giriş aidatı, yıllık aidatı, nispi ödemeyle diğer gelirlerin süresinde ödenmemesi hâlinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'da belirlenen oranda gecikme zammı tahakkuk ettirerek birlik yönetim kurulu tarafından verilen kararı müteakip icra daireleri aracılığıyla tahsil edilir. Tahsil zamanaşımı süresi beş yıldır." hükmü vardır. Bu hüküm kapsamında tahsilat asıldır, buna göre teklifin 3'üncü maddesiyle getirilen düzenlemenin süreklilik arz etmemesi, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapılacak ilk Genel Kurul tarihi itibariyle terkini esas alan geçici maddeyle düzenlenmesini öneriyoruz.

Değerli arkadaşlar, teklifin 4'üncü ve 5'inci maddeleri sizin ülkede her kurumu kanunlara ve Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen vesayet altına alma çabanızın bir eseri. Her fırsatta "Bizim dönemimizde tüm vesayetler sona erdi." diyorsunuz, bununla da övünüyorsunuz. Sizin amacınız vesayeti sona erdirmek değil kendi vesayetinizi kurmak. Anayasa Mahkemesi kararıyla ihracatçı birliklerinin kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olduğuna hükmedildi. Bu kararla TİM ve birliklerin Ticaret Bakanlığına bağlı kuruluş vasfı ortadan kalktı ama siz ısrarla birliklerin ve TİM'in özerk yapısına müdahil olma çabasındasınız. Bu düzenlemelerle genel sekreter ve yardımcılarını atamak için yol ve yöntemler arıyorsunuz. Buna neden ihtiyaç duyuyorsunuz? Birlikler ve TİM, görevlendirmeleri otuz gün içinde kendileri yapamıyorlar mı? Siz neden görevlendirme yapma ihtiyacı duyuyorsunuz? Başka hangi meslek kuruluşunda böyle bir yetkiniz var?

Burada bir soru daha TİM temsilcisine yöneltmek istiyorum. Sayın Başkan, size anayasal bir özerklik verilmiş, siz neden TİM'in anahtarını Bakanlığa teslim etmekte bir sakınca görmüyorsunuz? Neden atamıyorsunuz da "Bakanlık atasın." diyorsunuz ve bu maddeyi neden kabul ediyorsunuz, bunu anlamış değilim. Biz, 4 ve 5'inci maddenin de teklif metninden çıkarılmasını öneriyoruz.

Değerli arkadaşlar, bundan sadece altı ay önce hâlihazırda kurulmuş İhracatı Geliştirme anonim şirketi -burada bir yasal zemin oluşturuldu- o zaman da sizlere sorduk bu şirket ne iş yapacak, kaynağı ne olacak diye. O düzenlemede Türkiye Tanıtım Grubunu feshedip kaynaklarını bu şirkete aktarmayı kabul ettiniz. O zaman da sorduk, Türkiye Tanıtım Grubu başarısız ise neden başarısız olduğuna bir bakmak gerekmez mi? Başarılıysa neden feshediyorsunuz, bu soruların cevabını alamadık.

Ayrıca, yine düzenlemenin geçici 3'üncü maddesinin (2)'nci fıkrasında kanunun yürürlük tarihi itibarıyla ihracatçı birliklerinin yedek akçe hesaplarında bulunan meblağların Ticaret Bakanlığınca belirlenen tutarda İhracatı Geliştirme Anonim Şirketinin sermayesine eklemek üzere sermaye taahhüdü ödemesi olarak aktarılacağı belirtilmişti. Şimdi, bu teklifin 6'ncı maddesiyle yedek akçe düzenlemesini geçici nitelikten çıkartıp kalıcı hâle getirmek hedefleniyor. Bu düzenleme, o zaman da ifade ettiğimiz üzere, kanunda oransal bir sınırlama gözetilmesi nedeniyle -kanunu belirttik- ve yetkinin Bakanlığa devri nedeniyle de yasama yetkisinin devredilmezliği ilkeleriyle çelişmektedir. Biz bu nedenle teklifin 6'ncı maddesinde oranın belirlenmesini veya maddenin düzenlemeden çıkarılmasını öneriyoruz yani oranının belirlenmesi gerekir, oran belli değil.

Değerli arkadaşlar, teklifin 7'nci maddesiyle Sayıştay raporuyla tespit edilmiş mevzuata aykırı bir durumu, kanuni düzenleme yapmak suretiyle yasallaştırmayı öneriyorsunuz. Sayıştay size sorunun nasıl çözüleceğine dair de bir yol, yöntem önerdi. Neden Sayıştayın önerisini uygulamak yerine kanunla düzenlemeyi tercih ediyorsunuz? TİM ve birlikler kullandıkları bu binalar için Bakanlığa bugüne dek bir ödeme yapmış mı yani kira ödemiş mi? Burada terkin edeceğiniz önceki yıllara ait kullanım bedelleri ve ecrimisil alacakların tutarı nedir yani neden bu kanuna ihtiyaç duyuldu, bunun da açıklanmasını istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, 10'uncu maddeyle, Helal Akreditasyon Kurumu Yönetim Kuruluna idari para cezası verme yetkisi düzenleniyor. Burada cezaların alt ve üst sınırları arasında fahiş bir fark var yani 100 bin ile 1 milyon gibi büyük bir fark var. Yönetim Kuruluna bu fahiş cezaları belirleme yetkisini veriyorsunuz da bu yetkiyi nasıl kullanacağı belirsiz yani 100 bin ile 1 milyon arasında çok büyük bir fark var. Biz, bu cezalar arasında bir orantı olmasını öneriyoruz yani 2 katı, 3 katı gibi olabilir.

Değerli arkadaşlar, İslami pazara açılma sorunumuzun kökeninde yasal boşluk değil, ekonomi ve dış politika sorunlarımızın olduğunu 2017'de söyledik. Müslüman ağırlıklı nüfusun harcama pastasında söz sahibi olmama nedenimizin hâlâ kurumsal ve yasal mevzuat eksikliğinden değil, siyasi ve diplomatik hatalardan kaynaklandığına bir kez daha dikkat çekiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.