KOMİSYON KONUŞMASI

MAHİR POLAT (İzmir) - Uzun ama yollar.

Çok teşekkürler. Birlikte çok verimli çalışmalar yaptık bürokrasiyle, Sayın Bakan Yardımcımızla, anlayış çerçevesinde gittik. Birkaç konuya değinmek istiyorum ben. Milletvekili olunca bu Komisyona ilk geldiğimde ilk yaptığım konuşmalardan bir tanesi denizlerin kirletilmesiyle, özellikle gemiler tarafından kirletilmesiyle ilgiliydi. Hatta burada bir hesap yaptım, hafta sonu bir geminin sintinesini ya da diğer çöplerini limana boşaltması, limandan bu hizmeti alması karşılığında ödeyeceği para ve o kanunla birlikte, Çevre Kanunu'yla birlikte yakalandığında ödeyeceği ceza arasındaki farkı ortaya koymuştum ve bunun da yeterli olmadığını ifade etmiştim, o ceza da yakalanabilirse o uygulanıyor. Öncelikle bizim gemiler açısından denizlerimizin denetleniyor olabilmesi lazım, bir de çok fahiş cezaların kesilmesi gerekiyor bu gemilere, buradaki bu düzenleme bu açıdan yeterli değil. Yakalamayı ve cezayı da çok iyi uygulamamız gerekiyor ki bizim denizlerimizin gemiler tarafından kirletilmemesi gerektiğini öğrensinler. Mesela, biz Foça'da bir felaket yakaladık. Günlerce kirliliğin kaynağını bulamadık.

Bu kanun teklifindeki birkaç madde çok dikkat çekici. Bir tanesi Devlet Su İşlerinin maksat oranlarıyla ilgili, içme sulama enerjiyle ilgili düzenlemeyi tamamen Cumhurbaşkanına bırakması. Bu, doğru ve kabul edilebilir bir madde değildir çünkü Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin genel mantığından yani otokratlaşma mantığından hareketle bu madde buraya konmuş. Hepimizin hayatında yaşadığı bir problem var; küresel ısınma, iklim krizini birlikte yaşıyoruz. İklim krizini yaşarken daha bilimsel düşünmek zorundayız yani Devlet Su İşleri bünyesinde bilimsel bir kuruluş kurarak konunun uzmanı bilim insanları tarafından bunların değerlendirilmesi gerekiyor. Tabii, küresel ısınma, iklim krizi derken bizim seçim bölgelerimizde ve Anadolu'nun birçok yerinde yeraltı suları, tarımsal sulama sularıyla ilgili kıtlıklar yaşanıyor. Bunlara dikkat çekmek gerekiyor. Başlangıçta sulama birliklerinin yapısıyla ilgili bir eleştiri ortaya koymamız lazım. Uzunca bir süredir sulama birlikleri kayyumlar tarafından yönetiliyor. Hayatın her alanında kayyuma karşı olduğumuz gibi sulama birliklerindeki bu kayyum anlayışına da karşıyım.

Su yönetimini özellikle kırsal kesimde köylülerin, çiftçilerin yaşamını kolaylaştırıcı şekilde yapmamız gerekiyor. Mesela, sulama havzası içindeki köylülerin su ihtiyaçları karşılanmadan havza dışındaki, şebeke dışındaki alanlara su vermemek gerekiyor. Bizim seçim bölgemizdeki Yukarıkırıklar havzasında bulunan köylülere "Su yok." denmesine rağmen şebeke dışındaki özel şirketlere su verildiği elimizdeki soru önergesiyle ortaya konmuştur. Bu doğrultuda, suyun yönetimiyle ilgili ciddi bir mantık ve gelecek kuşakları da gözetecek bir mantık ortaya koymamız gerekiyor. Bu kadar sığ bu su yönetimini ele almamak gerekiyor.

Çevre Kanunu'nun 2'nci maddesiyle ilgili bir düzenleme yapılıyor. Çevre gibi bir anlamda önemli bir denetim alanının yani çevre mühendisleri tarafından yapılması gereken denetim mekanizmasının kamu elinden özel şirketlere devredilmesi kabul edilemez. Çevre denetimi özelleştirilemez. Burada belli yerlerde çevre denetiminde şirketlere de yetki verileceği söyleniyor. Bunu kabul etmek mümkün değil çünkü çevre hepimizin. Bunun denetlenmesinin kamu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHİR POLAT (İzmir) - Başkanım, bana sabotaj düzenliyorsunuz herhâlde.

BAŞKAN MUHAMMET BALTA - Yo, ben seni kurtarmaya geliyorum oraya, sen diyorsun ki "sabotaj".

EYÜP ÖZSOY (İstanbul) - İzmir iyi çalışmıyor herhâlde.

MAHİR POLAT (İzmir) - Vallahi, İzmir'de her şey çalışıyor, bir gün gelirsen İzmir'i gezdiririz size Eyüp'çüğüm. Bizimle gezmesi biraz daha güzel olur İzmir'i, sizinle gezmesi biraz sıkıntılı olur.

BAŞKAN MUHAMMET BALTA - Arkadaşlar, hatibe müdahale etmeyelim lütfen.

MAHİR POLAT (İzmir) - Denetimle ilgili çevre yönetim hizmeti belgesi alması ve bunun bir şirket tarafından verilecek olması doğru değil yani bu çevre denetiminde "ama"sız, "fakat"sız, eğip bükmeden, herhangi bir belgeye ihtiyaç duymadan çevre mühendisi ibaresi ve çevre mühendisliği diplomasının yeterli olması gerekiyor.

Bir diğer konu da yerel yönetimlerin -arkadaşlarımız değindi- altı ay içinde iş temin planlarını Bakanlığa sunmalarıyla ilgili zorunluluk, aslında hayatın doğal akışına ters bir anlayış. Yıllara varan bir sorun, altı ay içerisinde biz bunu çözeceğiz, çözmezsek resen Bakanlık bu işi yapacak demenin altında farklı siyasi saiklerin olma ihtimalinin olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca, sadece belediyelerin yetki alanındaki evsel atık suların, kirleticilerin bu müsilaj problemine sebep olduğunu düşünmek de doğru değil, bunun için, sanayi tesisleriyle ilgili, sanayi bölgeleriyle ilgili bir şey de buraya konmalıydı. Bunu görmedik. Yıllarca yapılması gereken işler yapılmıyor, siyasi saiklerle bugün farklı şeyler gerçekleşebiliyor.

Bu müsilaj problemiyle ilgili bir değerlendirme var, onu sizlerle paylaşmak isterim: İzmir Körfezi ile Marmara Denizi kıyaslaması, neyi, ne şekilde, yıllara varan oranlarda eksik yaptığımızla ilgili bir önemli bir gösterge bence. Değerli arkadaşlar, İzmir Körfezi, Marmara Denizi'nin binde 34'ü kadar su hacmine sahipmiş, ortalama derinliği ise 19 kat daha az ve su sıcaklığı da 5 ila 10 derece civarında daha yüksek olan bir körfez, yani müsilaj anlamında daha açık, daha sıkıntılı, sıcak bir körfez. Diğer yandan, kişi başına düşen deniz suyu varlığı da İzmir Körfezi'nde Marmara Denizi'ne göre 57 kat daha az. Tüm bu aleyhte faktörlere rağmen İzmir Körfezi'ndeki su kalitesinin Marmara Denizi'nden daha iyi olmasının temel nedeni İzmir Körfezi'nde yapılan kentsel atık su deşarjını da çok büyük oranda karbonla birlikte azot ve fosforun arıtıldığı ileri biyolojik arıtma tesislerinin varlığıdır. Bu çerçevede değerlendirir ve bu işi bir devlet meselesi olarak, yerel yönetimlere bir yaptırım meselesinden ziyade devlet meselesi olarak ele alırsak daha mantıklı çözümler ortaya koyabiliriz.

Bir de bu plastik atıklarla ilgili, denetlemek çok kolay. Türkiye'nin gümrükleri bir tuşla otomasyona geçti, kim ne kadar getiriyor, nerede bekletiyor, nasıl bekletiyor, nasıl ithal ediyor, bunu çok rahatlıkla görebiliriz. Türkiye'ye plastik atıklar gelmeye devam ediyor, bazen bunların sahipleri çok kirli olanlarını almıyor ve sahipleriyle ilgili herhangi bir yaptırım yapılmıyor; buna da dikkat çekmek istedim.

Çok teşekkür ederim.